Kâinat kitabının okuyucusuna,
Bütün kitaplar, tek bir kitabın daha iyi anlaşılması için okunur
Elest aleminde Rabbini görüp mest olan cânın ruhu, bugün de O’nun eserlerini, baharın güzelliklerini görür de Rabbini görür gibi kendinden geçer.
21 Mart ile hep beraber, gece ve gündüz eşitliğini yaşadık, geçen her yeni gün, gündüzün uzadığına, önce havaya sonra suya ve toprağa düşen cemrenin dünyamızı ısıttığına şahit oluyoruz. Cemre; havanın güzelleşmesini, suyun ısınmasını ve toprakta gizlenen tohumların, kuru ağaç dallarının, canlıların uyanmasına sebep oldu. Bir umut oldu canlı cansız tüm varlıklara.
Bahar geliyor erenler, toprağa, bitkiye su yürüyor. Bu değişim, bu yeniden uyanış, kadim zamanlardan beri kutlanagelmiştir. Hakkın halifesi, Hz. Adem’e verilen esmanın vârisi olan insan da elbette bu değişimden vâreste değil. İnsandaki bu ebedilik, bekâ duygusunun gerçek anlamda tatmini ancak din ile mümkündür efendim.Allah indindeki, (ilk insandan beri) yegane din olan, İslam’ın kitabında, sure-i yasinde 39. Ayet-i kerime’de: Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner. buyrulur.
İnsanlar, Ay’ın bu konaklarını, safhalarını görmekteler. Ay, önce hilal olarak doğmaktadır. Sonra geceden geceye büyür, nihayet dolunay olur. Sonra yeniden küçülmeye başlar, neticede kuru hurma salkımı gibi yay şeklinde hilal haline gelir. Ayette geçen “urcun” yaş hurmanın dizildiği salkımdır. Ayı geceden geceye izleyen bir kimse, Kur’an’ın bu hayret verici ifadesinin inceliğini anlar. “Nihayet o eğri hurma dalı gibi hilal olur da geri döner” Özellikle bu “eski” kelimesinin ifade ettiği ince anlam… Çünkü Ay, doğduğu ilk gecelerde hilaldir. Son gecelerinde yine hilaldir… Fakat birincide adeta güzel ve genç görünür. Sonunda ise sanki zayıflamış rengi sarı, kederli ve kurumuş görünür. Kurumuş eski hurma dalının solgun halı gibi… O halde Kur’an-ı Kerim’in ayın safhalarını bu hayret verici ve anlamlı ifade ile dile getirmesi bir tesadüf değildir.
Geceden geceye ayla birlikte yaşamak insanın içinde öyle taze, öyle yumuşak, öyle anlamlı, öyle derin duygular uyandırıyor ki… Ay’la birlikte yaşayan, Ay’ın hareketlerini izleyen insan kalbi, gördüğü manzara karşısında etkilenmekten, duygulanmaktan ve güzelliği ve yüceliği var eden ve gök cisimlerini bu sistem içinde yöneten kudret elinin büyüklüğünü görmekten kendini alamaz; İster Ay’ın izlediği bu yolların ve şekillerin altındaki gizliliği bilsin, isterse bunları hiç bilmesin. Sadece görmek bile, kalbi duygulandırmak, düşünceyi coşturmak ve insanı düşünce ve tefekküre yöneltmek için yeterlidir… İşte böylesi bir tefekkürde can kulağınızda da, Merhum Cinuçen Tanrıkorur üstadın, Mehtapta Yakamozlar adlı Nihavend Saz Semaisi olsun istedik, ikramın kabulu niyazıyla hele bir dinleyin iyi gelecektir.
“Bu, üstün ve her şeyi bilen Allah’ın kanunudur.”
Ay içinde bir takım yörüngeler tayin ettik. Nihayet o eğri hurma dalı gibi hilal olur da geri döner… [Yasin, 39]
Yüce Allah gece ile gündüzün bilinmesi için güneşi yarattığı gibi, ayların bilinmesi için de ayı yarattı. Ay ile güneşin yürüyüşünü farklı kıldı. Güneş her gün doğar ve o günün sonunda batar. Yaz ve kış farklı yerlerde doğup batar. Bu sebeple gündüz uzar gece kısalır, sonra da gece uzar gündüz kısalır. Bu hadise milyonlarca yıldan beri, bir değişikliğe uğramadan sürüp gider. Dolayısıyla insanoğlu, ayın hangi gün nasıl bir şekil aldığını hesap edebilmektedir. Aksi takdirde bunu hesap edebilmek mümkün olmayacaktı.
Hz. Pir Mevlana bu hadiseyi ince bir sanat ile, bir hüsnü ta’lil ile ne güzel yorar;
Öyle ya müslümanlık ince insanın, dervişlik ise ince müslümanın işidir erenler
Kainat, sure-i yasin’in 29. Ayetindeki ilahi kanuna ittiba ettiği için düşen cemre toprağa su yürür, ağaç çiçek açar, meyveye durur, bu güzellik; kainatın edebindendir. Sahi edep de emre ittibadan ibaret değil midir? Edep ya huu!
Gamdan, fenalıklardan sana gelen her şey, senin kendi korkusuzluğundan, edepsiz- liğinden, küstahlığındandır.
Cenab-ı Hak’tan her hususta başarıya ulaşmamız için edep niyaz edelim. Çünkü edebi olmayan Allah’ın lütfundan mahrum kalır.
Biz dâhi inadı bırakıp Hakk’a muti ola görsek, gönül ağacımız ne meyveler verecek, vakit varken anla artık O ne derse o olur! Kul hakka tam itaat ederse Hak’ta O’nun istediğini muhakkak verir.
Bahar sadece toprağı ısıtmakla kalmasın, hakikat güneşi doğsun da biraz gönlümüzü ısıtsın da…
Vakt-i şerif, Cuma, ömür ve şahsiyetlerimiz meyveye dursun,
ahir ve akibet, zahir ve batınlarımız hayrola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola
Şefaat û nebi cümlemize nasib ola efendim
Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim