Firkatte vuslât zevki gözleyen cana merhaba,
Susamış aşıkların hararetini biraz daha fazlalaştırmak için merhaba
(Zira ziyade susamış olan mutlaka hayat bahşeden o suyu bulacaklardır)
Hakkı tanımalarının bir sonucu olarak
gözlerinden yaşlar akıttıklarını görürsün… [5:83]
Her şeyden ziyade sevgili olanın adını anmanın, adına yanmanın, adıyla yaşamanın verdiği zevk ile… Zikir kelimesi lugatte “hatırlamak” demektir, yalnız unutmamak lazımdır; unutanlar hatırlar. İnsan sevdiğinin adını çok tekrar eder, bu hatırlamak değildir unutmadı ki hatırlasın, O’nun ismini tekrarlamaktan alınan lezzetin hâlidir, ehl-i zikr. Ebu’l Abbas Dinnuri (ks)’nin ifadesiyle Zikrin en aşağı derecesi, zikreden kimsenin Hakk’tan başkasını unutmasıdır. Zikir, şeytani vesveselerden kalbi muhafaza etmek, yani boşaltmak, dünya ile ilgisini kesmek demektir. Bu kadarla da kalmaz. Çoklukta birliği görür insan, davadan uzaklaşır, sulh içinde olur ve kalbe ilham olan manaları daima Allah’tan bilip düşünür, tefekkür eder, Allah’ından hiç gafil bir an geçirmez. Bu durumda zikir, sadece, Allah’ın adını anmak demek değildir. Her an Allah’la bir ve beraber olup nefsani arzu ve isteklerden vazgeçmek demektir. Zikrin üç şekli vardır. Kalbi zikir, gönlü zikir, fiili zikir. Evet lisani zikirde, insan Allah’ı anar. Ama Allah’ı anmaktan gaye, sadece şu iki dudak arasında Allah’ı anmak demek değildir. O anışın bütün vücuda yayılmasıdır. Öyle ya Süleyman Çelebi o yüce Mevlitte, ‘bir kez Allah dese aşk ile lisan/dökülür cümle günah misli hazan’ demiyor mu? Halbuki bizim Allah deyişimiz günahlarımızı dökecek kuvvette değil. O halde Allah deyiş veya Allah’ın ismini anış, bir sevgilinin ismini anış gibidir. Burada Attar’ın o muazzam şiiri geliyor aklıma. Züleyha’nın Yusuf’u anışı. Gökyüzünde ay var dediler. Yusuf mu ortaya çıktı, dedim. Başım ağrıyor dedim. Yusuf’un acısı mı içine sindi, dedim. Bugün hava ne güzel dediler. Yusuf’u mu gördünüz, dedim. Mis gibi kokuyor etraf dediler. Yusuf’un kokusu mu hissediliyor, dedim. İşte Züleyha, gördüğünüz gibi, her gördüğünde, her duyduğunda Allah demektedir. O halde insan Allah’ı sadece lisanıyla anarsa hiç fayda etmez. O lisanın bütün vücuda işlemesi lazım. Demek ki lisanın ikinci hali gönlün yani kalp denen bu et parçası üzerine vuran nurun, Allah’ın nurunun ışığıyla aydınlanan vücudun Allah’ı anmasıdır. Kalbin hayat buluşu, ölmeyen diriyi anmakla, zikrullah ile olur. Vücudun her nefes, ‘sevgilim, sevgilim!’ diye Allah’ı anmasıdır. Ama fiilin zikri ise bu hale kavuşan insanın her hizmetinin Allah için olmasıdır. İşte bu hal, hakiki zekattır. Bu hal, kötü huylarımızı vermek için bir fırsattır.
Muhterem dostlar,
Mevlâyı Zülcelâl, siz kardeşlerimi enfüsî ve âfâkî nefsânî âfetlerden ve bütün kötülüklerden korusun. İnşaAllah kemâl-i âfiyet üzeresinizdir.
Altı Cuma boyunca verdiğimiz minik aradan sonra, Mevlanın rahmetiyle müslüman gönüllere ikram için sakladığı CUMA nurunu vesile bilip gene geldik erenler, selam olsun canlara…
Hicaz’a, kainatın kalbine rücu ettiğimiz seyr ü seferimizde işte bu beyitler vardı hep dilimizde
Dost ilinden bu ile geldim mekânım andadır
Bunda tendir seyran iden mânâda canım andadır
Bir gece fakiri âgah eyleyen o sözü hatırlatarak başlarız söze;
Amel oldur ki anda ola ihlâs
Hulûs olmayan â’mâli nidersin.
İç ol zehri ki bal olsun sonunda,
Sonunda zehr olan balı nidersin. [200. mestmp3]
Kuru laf ile maksûd ele girmez,
Yürü hâl ehli ol kâli nidersin.
Riyâ ile bu halkı gel azıtma,
Ko tâc-ü hırka vü şâlı nidersin.
Derüp dünyâyı cem etme önünde,
Seninle kalmayan malı nidersin
Niyâzî isteyen Hak-kı bulurmuş,
Gel imdi iste ihmâli nidersin.
Üç aylar geldi, Receb-i şerif geldi erenler; Allah mübarek etsin… zaten mübarek de o mübarekliğin şuuruna bizi yükseltsin, emsal-i kesiresi ile bizleri müşerref kılsın. İbn-i Arabi hazretlerinin tavsiyesi ile son verelim mektupa, haftaya gene mülaki olana dek kalın sağlıcakla: “gel, içindeki zıt isimleri birle ki, önce kendindeki kavgayı bitirebilesin.” İçimizdeki zıt isimler nedir? Öyle ya kıskancız. Bunu çok kolaylıkla merhamete çevirebiliriz. Zalimiz. Her şeyi yerli yerine koymaya başlarsak zalim de hizmete dönüşür. Dolayısıyla her negatif isim pozitif isimle birleşirse bizim içimizde de yaradılış başlar, kavgalar biter. Böyle kavgası biten insanla herkes dost olur. Dostlukta birlik sağlanırsa vahdet-i vücut idrak edilir. Allah nasip etsin inşallah efendim
Gözümüz hikmetle cemale baksın. Dilimiz hikmetle Hak sohbeti etsin. Huzurda olduğumuzu fehmetmek, idrak etmek, aşkla zevkle o hali yaşamak ikram eyle ihsan eyle Mevlâm.
Vakt-i şerif, Cuma, ömür ve şahsiyetlerimiz,
ahir ve akibet, zahir ve batınlarımız hayrola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola
Şefaat û nebi cümlemize nasib ola efendim
safâlar getirdiniz. “bizi çok beklettiniz”. Yol üzerinde uyur bekler idik, uyandırdınız. Kemâl-i afiyetiniz daim, hamdiniz ziyade olsun.