İlk bakışta belki sizlere çok abartılı gelecek ama; yinede gerçek olan şu ki; hayatımızı, duygu ve düşüncelerimizi yönlendiren, bizleri hayır ve şer işlere iten en önemli faktörlerden biride yediğimiz içtiğimiz şeylerin helâl veya haram lokma oluşundan meydana gelir.
Bakınız Hz. Mevlânâ konumuzla alâkalı Mesnevi’de neler söylemiş bizlere: “Yediğimiz şeyler tohum gibidir, duygu ve düşüncelerimiz de yediğimiz o lokmalardan meydan gelir” Bu konunun ne denli önemli olduğunu, haram ve helal lokmanın duygularımızı, düşüncelerimizi, dolayısıyla da tüm hayatımızı nasıl etkilediğini çeşitli Mesnevi beyitleri ve diğer mânevi büyüklerimizin sözleriyle kısaca da olsa sizlere arz etmeye çalışacağım.
Öncelikle Mesnevi beyitleriyle başlıyorum. “İnsandaki nûru, kemali artıran şey helâl kazanç ile elde edilen lokmadır. Haram lokma ise kandilimize konulunca kandili söndüren yağa benzer. Sen onun adına yağ bile deme su de, çünkü gönlümüzdeki kandilimizi nûrumuzu söndürüyor. Bilgi, aşk, muhabbet, merhamet, helâl lokmadan doğar, meydan gelir. Yediğin bir lokmadan hased, hile doğarsa, bilgisizlik, gaflet meydana gelirse sen o yediğin lokmanın haram lokma olduğunu bil. Hiç buğday ekenin arpa biçtiğini gördün mü ? Hiç atın eşek yavrusu doğurduğu görülmüş müdür ? Yediğimiz içtiğimiz şeyler aynen tohum gibidir. Düşüncelerimiz de ondan meydana gelir. Ağzımıza aldığımız helâl lokmadan Allah’a hizmet ve öteki âleme gitme arzusu doğar. Haram lokmadan ise kin, hased, gaflet, bilgisizlik, hile ve cahillik doğar.”
Efendim bu beyitleri şerh etmeye hiç gerek yok. Açıkça anlaşıldığı üzere yediğimiz içtiğimiz şeyler duygu ve düşüncelerimizi dolayısıyla da tüm hayatımızı etkiliyor. Eğer kendimizi Hakk’tan uzak, gâfil, cahil bir yaşam içerisinde görüyorsak, çoluk çocuğumuzun hâli, ahvâli, pek hoşumuza gitmiyorsa, yapılacak ilk şey yediklerimizi içtiklerimizi sorgulamak olmalıdır. Elbette böylesine çok önemli bir konuda sadece Hz. Mevlânâ değil, tüm mânevi büyüklerimiz bizleri uyarmış yol göstermişlerdir.
Abdulkâdir Geylâni Hazretleri de, bir kişiye; Sen namaza durduğun zaman, alış verişle, yiyip içmekle, kiminle nikahlanacağınla meşgul oluyorsun, bedenin namazda ama, gönlün çeşitli dünyevi isteklerle meşgul bu nasıl namaz der.
Haram yemek seni sadece dünya ile iştigale sürükler. Sana günahları hoş gösterir. Helâl lokma ise senin kalbini Allah’a yaklaştırır. Dört şey vardır ki kalbin kurtuluşu huzuru onların vâsıtasıyla olur. Bunların en önemlisi ve birinci şartı yediğine içtiğine çok dikkat emek helâl lokma yemektir. Yiyip içtiklerin hep helâl olsun. İlaç niyetine bile haram edilen şeylerden yeme. Sonra sende mizâç değişikliği olur.
Evet efendim görüldüğü üzere; Hz. Abdulkâdir Geylâni’de Hz. Mevlânâ ile aynı şeyleri dile getirmiştir. Malûm kimin dilinden söylenirse söylensin hakikat birdir değişmez denmiştir. İlaç niyetine yediğimiz haram şeylerin dahi karakterimizi etkilediğini söylüyor Geylâni hazretleri. Az evvel arz ettiğim beyitlerde ise; Hz. Mevlânâ: Yediğimiz içtiğimiz şeyler tohum gibidir duygu ve düşüncelerimiz onlardan meydana gelir diye buyurmuştu. Elbette duygu ve düşüncelerimizde karakterlerimizi belirler.
Eskiden bir türlü uslanmayan topluma zararlı insanları kırk gün tekke ve dergahların alt katında tutarak, orada pişen yemeklerden yedirmek suretiyle onları terbiye etmeye çalışırlarmış. Bu davranışın temelinde ise; gene o tür yerlerde pişen yemeklerin helâl lokma olmasına inanılmasıdır. Vücuda girecek olan helâl lokmanın içerdeki haram lokmayı temizleyip kişinin hayra yöneleceğine inanılırmış ki, bu da gayet doğru bir düşünce. Günümüz deyimiyle yüksek pozitif enerji karşısında içerdeki negatif düşüncelerin bir hükmü kalmayacak, zamanla eriyip yok olacaktır.
İslâmi inancın dışında olan belli bir zümrede yiyecek ve içeceklerin insan bedeni üzerindeki etkisine inanarak ona göre de yaşam tarzlarını belirliyorlar.
Bildiğiniz üzere bâzı kişiler vejeteryandır et yemezler. Kendilerine göre bunun bir çok sebebi var. Fakat bâzı Budistlerin, aynı zamanda onlara özenerek aynı şeyi uygulamaya kalkan bâzı müslümanların en önemli sebeplerinden biride et yendiği zaman hayvani duyguların vücutta ön plana geçtiği inancıdır. O nedenle de et yemeyerek hayvâni duygularını terbiye ve kontrol etmeye çalışırlar. Özde çok güzel bir düşünce. Fakat, şunu da göz önünde bulundurmak gerekir. Eyvallah yediğimiz içtiğimiz şeylerin bedenimiz üzerinde pozitif veya negatif bir etkisi var. Bunun inkâr edilecek bir tarafı yok. Fakat et yemek insanı hayvanlaştırsa idi, Cenâb-ı Allah kullarına et yemeyi kesinlikle yasaklar, haram sayardı diye inanıyorum. Eğer bu durum bir mürşit kontrolünde riyazet değilse, yüce yaratıcının kullarına helâl kıldığını, kendi kendimize haram saymanın ne denli doğru olduğunu bir tefekkür etmek, veya bir gönül ehline sormak gerekmez mi ? Sizlerinde bildiği gibi Kur’an da et yemek haram sayılmadığı gibi Maide, Enam, Müminûn ve daha bir çok âyette yenilebilecek ve yenilmemesi gereken hayvanlardan bahsedilir. Burada önemli olan, et de olsa, ot da olsa, her şeyde olduğu gibi aşırıya kaçmamak orta yolu bulmaya gayret göstermektir.
Yine Hz. Geylâniden arz etmek isterim: “Bir şey ki orada senin nefsin ön plandadır o zaman haram lokma yiyorsun demektir.”Yâni bir iş, veya olay karşısında kendi nefsâni duygu ve egolarımıza, daha doğrusu maddi çıkarlarımıza öncelik veriyorsak duygu ve düşüncelerimiz vasıtasıyla haram lokma yiyoruz demektir.
Birilerinin dedikodusunu yapıyorsak yine haram lokma yiyoruz demektir. Haram lokmadan da öte Hz.Allah’ın buyurduğu gibi Kardeşimizin ölü etini yiyoruz. Haram lokma sadece et ile ekmeğin helâl olmayan yollardan kazanılmış olması değil.
“Bir şey ki orada kalp vardır O zaman şüpheli şeyleri yiyorsun demektir”
Önümüze gelen bir kap yemekten de helâl mi? haram mı? diye şüphelenebiliriz. Dinlediğimiz her hangi bir sözden de, yaptığımız her hangi bir işten de doğru mu ? yanlış mı ? olduğundan da şüphelenebiliriz. Mademki Efendimiz şüphelendiğiniz şeyden uzak durun diye buyuruyor. O zaman şüphelendiğimiz yemekten de, doğruluğundan şüpheye düştüğümüz sözden de, işten de, uzak durmamız gerekiyor. Tâ ki o şey üzerinde mütmâin oluncaya kadar.
Fakat şunu da arz etmek isterim: Bazen yaşam şartları içerisinde istemediğimiz yerlere gitmek içimize sinmeyen lokmalar yemek zorunda kalıyoruz. Mânevi büyüklerimiz bu gibi durumlarda içlerine sinmeyen bir lokma yedikleri zaman yedikleri miktarın değerince bir fakire sadaka vererek o yedikleri yemeği kendi helal kazancıyla yemiş duruma getirirlermiş. Bu da farklı bir bakış açısı.
“Önüne kendi kazancından mutlak helâl olan bir yiyecek gelmiş olsa dahi yinede şöyle bir düşün. Olur ki hazırlanma sırasında haram karışmış olabilir”
Az evvel arz ettiğim bir konu vardı. “Bazı kişiler dergah ve tekkelerin alt katında tutulur orada pişen yemeklerden yedirilerek tedavi edilmeye çalışılırdı” İşte burada helal olduğu düşünülen lokma ile birlikte en önemli etkenlerden biride, pişme sürecinde onu pişirenin yüksek pozitif mânevi enerjisinin yemeğe geçmesidir söz konusu olan.
Neden Mevlid, Kur’an okunurken, dûa niyâz edilirken ortay bir kab su veya tuz konur onu da sonra şifa niyetine yer içeriz. Şifâ bunun neresinde ? Okunan Kur’an Mevlitten, dûa, niyâzdan ona geçen mânevi pozitif enerjide. Demek ki duygu ve düşüncelerin, ses ve sözlerin de negatif veya pozitif bir enerjisi var.
Sonuç olarak bir insan ki, mutfakta yemek yaparken sinirle, hırsla, negatif düşüncelerle yemeği karıştırıyor mümkün değil o yemeği yiyen kişiden pozitif duygular, haller, tecelli etsin.
Hem hırsla öfkeyle negatif duygu ve düşüncelerle yemek pişirip ailene yedireceksin. Ondan sonrada eşinden çocuğundan tebessüm güler yüz pozitif davranışlar bekleyeceksin. Öfke ve sinirle pişen yemeği yiyende zuhur edecek olanda öfke ve sinirdir. Bir kez daha tekrar etmek isterim ki, yediklerimiz içtiklerimiz tohum gibidir ve karakterlerimizi belirler. O nedenle özellikle yemek yapan annelere arz etmek isterim ki, eşinizden çocuğunuzdan tatlı dil tebessüm hoş davranışlar bekliyorsanız, sizinde yapacağınız ilk şey; yemeği sevgiyle aşkla hatta dûa ve niyazla yapmanızdır. Negatif duygularla yapılan yemek, helal lokmayı haram etmekten başka bir işe yaramaz. Haram ve helâl lokma konusunu böylece kısa bir şekilde toparladıktan sonra gelelim az uyumaya.
Her nefes hayra karşı olmanız niyâzıyla gönülden selâm sevgi saygılar.
Allah (c.c.) razı olsun. Her daim hayra kaşı olasınız efendim.
Her ânımızda hayırlı
Hak dostun razı ve hoşnut olduğu işlerle meşgul olmak
manasında bir derviş selamıdır.
HAYRA x KARŞI
karşıt olmak anlamı yerine hayır üzerinde olmak
şeklinde düşünülerse ifade kendiliğinden
yolunu bulup dost gönüllere akacaktır
hayra karşı efendim
huuu
“Her nefes hayra karşı olmak” tan kasdedilen manayı kavrayamadım. Bağışlayın daha yeniyim.
Allah (cc) sizden razı olsun…
Eyvallah! Ellerinize gönlünüze sağlık! Bize Hakk ı tavsiye ediyorsunuz. Rabbim yâr ve yardımcınız olsun. İşiniz gücünüz rastgelsin. Milâdi senede Bedr’in sene-i devriyesinin arefesine tevafuk Cuma’nız mübarek olsun.