Mektuplara bir takriz


Ankâzâde Halîl Efendi… Ve Tûti İhsan Efendi… Kaf Dağı’nın ardındaki “ankâ” ve ondan beslenen “ankâzâde” misali.Mürşidler, bildiğimizi zannettiğimiz âlemlerin ötesinden hakîkatleri naklediyorlar.

Hakk’a âşık, Resûlullah’a müştak olanlara hakîkî yâr oluyorlar. Halîl misali. Mürîdler mürşidlerini dinleyerek ve ilk başta taklid ederek mânevî mirâca kanat açıyorlar. Tûtîler gibi. Cenâb-ı Hakk, kendisine hakîkî talep ile müracaat edenleri reddetmiyor, istenileni veriyor. İhsan gibi. Kırk Mektup, iradesiyle gelip talepte bulunan mürîd ile ona hizmet eden mürşidin remizleri olmuş bu iki isim üzerinden edep, erkân, tasavvuf, tarîkat, intisab, derviş çeyizi, derviş ıstılahları, halîfelerin halleri, tasavvufta yol katettiğini düşünüp de yol katedemeyenlerin durumu gibi hususların aktarıldığı, esasında birçok mektubun ve mürşidâne sohbetin hulâsası niteliğinde. Muhtevasıyla bugünün meselelerine ve mânevî müşküllerine de çözümler getiren eser, kendisi bir kaynak olmasının ötesinde pek çok eser için de ilham kaynağı olacak…

Kelimenin kökeninde “mektûb”; en geniş mânâsıyla “yazılmış şey” demektir. Zaman içerisinde Türkçe’de bugünkü mânâsına kavuşmuştur. Yani, kitaptan farklı olarak mektup umumiyetle bir şahsa hususi olarak yazılmış şeydir. Bu sebepten, gerek tarzında ve gerekse muhtevasında farklı bir hava ve gizem vardır. İki dostun aralarında konuşmaları gibidir adeta mektuplaşmalar. Mahremdir mektuplar. Namahremin de eline geçmemelidir. Mektupların muhatabı onu okuduğunda sadece kendisine hitap edildiğinin idrakiyle derin bir haz alınca ikili arasında gizli bir yol açılmış olur. Gönülden gönüle incecikten bir  yol…

Haberleşme teknolojilerindeki biçimsel ilerlemeyle günümüzde pratik değerini yitiren mektuplaşma tarzı yerini sığ notlaşmalara bırakmıştır. Tabiî ki bu mesajlaşmalar ne bir edebî zevk ne de bir fikrî emek mahsulü olmadığından saklanacak şeyler de olmazlar, binaenaleyh edebiyata konu teşkil etmezler. Modern her nesne gibi günlük tüketilirler. Aşırı çokluk ve sürekli artan hızın başları döndürdüğü, maddeniz kasıp kavuran böylesi bir çağa inat, keyfiyetli mektuplaşma geleneği ise edebiyat ve düşünce tarihindeki seçkin yerini koruyacaktır.

Bu gelenekte her ne kadar mektuplar gerçek kişilere hitaben yazılırsa da bazen mutasavver birine yönelik yazıldığı da olur. Bu durumda o mektup adeta yazanın kendisi ile konuşması gibidir. Zira muhatabın durumu göz önünde bulundurularak yazılıyor değillerdir. Hatta nadiren insandan farklı bir muhataba yönelik de mektuplar yazılır. Allah’a, peygamberlere olacağı gibi tabiattaki bir varlığa da mektup yazılır. Veyahut Şeyh-i Ekber’in yaptığı gibi Kâbe’ye de mektup yazılır…

Bir mürşidin manevî nazarı ve tasarrufu altında, insanın kendini tanıması, eğitimi demek olan tasavvuf geleneğinde ise mektuplaşmalar ayrı bir ihtimam taşır. Bazen yazılan kişiye has bilgiler taşır, onun manevî ihtiyacına cevap vermeye çalışılır. Bazen de “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” misali mektubun muhatabı üzerinden hulefâya veyahut müridâna tebliğ yapılır. Bazen mürşid ve müridi arasında uzun süre devam eden bu mektuplardan muhatabın manevi tekamülü de izlenebilir. Hangi ismin tasarrufundan hangi ismin tasarrufuna inkılab edildiği gözlenebilir. (esma tecelliyatı) Bu hususi mektuplar çoğu zaman kişinin sandığında gizlice muhafaza edilir. Bazen okunur okunmaz yakılır. Bazen o kişinin vefatı esnasında kefeniyle gömülür, toprak olur. Bazen muhatap kişi; “Ben sağken asla, benden sonra eyvallah” diyerek bunları başkalarının da okumasına izin verilebilir. Böylece yapılan nasihatlerden diğer müridân da istifade eder, mahreme dahil olurlar.

Kitaplar ve mektuplar, bize kâinat kitabını okumanın yollarını gösterir, kapılarını açarlar. Ama şu hikmeti de hiç unutmamak lazım: “Deryadan nasibimiz elimizdeki kap kadardır”

Her biri bir derya olan bu mektupların muhatabı cümle dervişan müteşekkirdir. Mektuplar kısa kısa lâkin aşk yolcuları için çok derin mânâlar ve sırlar ihtiva ediyor. Okuyunca herkes mertebesine göre bir zevk alacaktır bu mektuplarda. Yazan ve yazılana rahmet, hazırlayana selâmet, okuyana da feyz û bereket niyaz ederiz.
Reklam

2 thoughts on “Mektuplara bir takriz

  1. O kap ağalarimiş ben neden küçüğüm diye
    Sanırmışki doldukça bereketlenirim diye
    Kap kap oldu olalı unuturmuş Mavla nerede bulunsa orası zerre kadar küçük de dünya kadar büyük de olsa Mevla’nın
    sığıyamadığı yer ola mı ki diye….Sen sen ol Mevla iste kab değil…Allah cümlemizde aşk ile sevgi ile herşeyiyle yer edine hepimizi çok seve inşallah…

  2. Bu tarz mektuplara burada karşılaştım, bizim halk geleneğimiz arasında malesef mektup teknoloji karşısında kayboldu malesef. Kaç kişi mektuplaşıyor diye sormak isterdim ama bir posta pulu üzerinde hangi resim ya da fotoğraf var diye sorulsa kimse cevap veremez .

    “Bâki kalan bu kubbede hoş bir sadâ imiş”

    düşüncesi ile kaç kişi yazıyor ya da divan edebiyatı şairlerimizden Fuzuli’nin ” SU KASİDESİ” ‘ndeki

    “Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri

    Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su ”

    Peygamber efendimize övgü dolu sözler yazan kaldı mı acaba? Bizleri bu mektuplardan haberdar ettiğiniz için çok teşekkür ederim.

Söyleyecek sözüm var...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.