Ey azîzân-ı pür-vefâ,
…Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit sana gelip de Allah’tan af dileseler, sen de resul olarak onların affedilmelerini isteseydin, elbette Allah’ı tövbeleri kabul eden, pek merhametli bulacaklardı. [Nisâ, 64]
Gönül bunda sebât et ravza-i fahr-i cihandır bu
İçinde Fahr-i Âlem var metâf-ı âşıkandır bu
Hidâyet râhının şâhı, saâdet tahtının mâhı
Bu yerdir işte dergâhı, mekân-ı ârifandır bu
İşte böylesi bir dergahta iki hafta boyunca misafiri olduk Risaletpenah Efendimizin “Şefaatî, li-ehlil kebairi min ümmetî / Benim şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir” hadis-i şerifine mazhar düşmüş yüzsüz âsi, itikafa giremeyen ihvan-ı ba-sâfa canların kendisinin eza ve zulmünden bir müddet rahat edeceklerini tefekkür ederek, kemal-i rahmetinden hisse almak için gönül hanesinin sahibine misafir oldu efendim…
Bu günlerin latif bir hâtırası olarak “Aşkın ile bülbül gibi artmaktadır âhım, kaydet beni de defter-i uşşaka a mâhım” buyuran nağmeleri “geçmiş bayram hediyesi” kâbilinden kabul buyrula: 255. Mestmp3
Mescid-i Nebevî’de feyizli ve bereketli günler geçirdik, Ravza-ı Mutahhara’nın gölgesinde huzura gark olduk. Rüya gibi erenlerim aynı kubbenin altında, aynı kutlu huzuru teneffüs ettik.
Huzur-u Nebî’de, Rasûlullah’ın(sav) dizlerine dizimizi, gözlerine gözümüzü, kalbine kalbimizi bağlayıp, bir kaynaktan bir nuru emer gibi… O kaynağı bulmak, o kaynağa gönül pınarımızı dayamak… Rabbim, hepimize bu kaynağa kavuşmayı, aşk ile yudumlamayı nasib eylesin.
Günlerim geçti bütün oldu yalan
Çün revâ kendimi döğsem taş ilen
Ey beni böyle bu sevdâya salan
Fahr-i Âlem ile haşreyle beni
Ve bir bayram sabahı, ezan-ı Muhammediye susayan canların saatler öncesinde doldurduğu mescidinde canlara zemzem ikramı nasib olmuşken bir Sudanlı piri fani’nin dilinden geldi müjde:
“Yarın mahşerde Kevser şerabını yed-i Mustafa’dan nûş ide gör…”
İbadet ü taat ile dem-güzâr olduğumuz günler boyunca nasib olmayan inşirah için meğer bayramı beklemek lazımmış… Oysa “Günahkarlarınıza sâkilik yaptırınız (su dağıttırınız)” mealindeki hadisinden cesaretle uzatmıştık ilk bardağı; bu ne isyan, bu ne ikram…
Seneye Ramazan’ın sonunda yine burada buluşmak üzere itikaftan ayrılan cemaatteki kardeşlerimin müşterek duasıydı: Su testisi su yolunda kırılır, derler. Mevlam Habib-i Kibriyasının huzurunda ruhumuzu teslim etmeyi nâsib eylesin.
Gel ey gönül! Hakîkî bayram, Cenâb-ı Muhammed’e vuslattır. Çünkü cihânın aydınlığı, O mübârek varlığın cemâlinin nûrundandır.” [Hz. Pir Mevlana]
Lutfuna nisbetle ey Rabb-i Celîl
Yedi deryâ bile bir katre değil
Bana rahmeyle değilsem de ehil
Fahr-i Âlem ile haşreyle beni
Cenâb-ı Hak, gönlünü o mübârek beldelere bağlayanlara, rızasına ulaştıracak nice ziyâretler lûtfetsin!, Gözlerini ve gönüllerini Nûr-i Muhammedî ile nurlandırsın! Umarız ve dileriz ki bizi bu güzel duygulardan, bu aşk ve heyecandan ayırmasın…
Ve madem “yeryüzü bize mescid kılındı” Mescid-i Nebevi’deki huzuru siz güzelim canlara da ikram etmek niyetiyle yöneldik fani dünyaya, vakit buldukça, müsaade buyruldukça itikaf boyunca vâki olan halleri bir hayra vesile olur diye siz güzelim canlarla da paylaşmak muradındayız. Bu haftaki mektubumuzdan da bir faide hasıl olsun diye (bir gün boyunca sürecek) ilk ders ile başlayalım:
8. GÜN “FENÂ DERSİ”: Hz. Allah’ın kudret ve azametini ve biz kullarına olan ihsan ve ikramı karşısında kendi günahlarımızı, kötü ahlakımızı düşünerek, hatırladığımız her günahımızla daha bir küçülüyoruz ve düşünülebilen en ufak zerre haline gelip LAFZA-i CELAL ZiKRİ’ne devam ediyoruz. GÜN BOYUNCA TEFEKKÜR EDİLECEK AYET: Hz. Allah siz ne yaparsanız hakkıyla görücüdür, bilicidir, haberdardır. [Bakara 265, 271, 283]
İtikaf sona erdi ve dünyaya döndük efendim; arınma cehdini, bir hayat neşesi halinde yaşama niyetiyle, aşk ile hizmete talib olma gayesiyle. Öyle ya aslolan Hazret-i Allah’a aşk ile kulluk ve halifesi olan Hazret-i insana aşk ile hizmet değil mi?
Âşıkların hizmetleri de, hizmetlerine karşı aldıkları da, Hak Teâlâ’dır (Ancak O’nun rızası, lutfu ve ihsânıdır) [Hz. Pir Mevlana]
Hz. İbn-i Abbâs (ra) birgün Peygamberimiz’in mescidinde îtikâfta iken bir kimse yanına gelerek selâm verdi. İbn-i Abbâs (ra): “–Kardeşim, seni yorgun ve kederli görüyorum.” dedi. Adam: “–Evet, ey Rasûlullâh’ın amca oğlu, kederliyim! Falan şahsın benim üzerimde velâ hakkı var (mal mukâbilinde beni âzâd etmişti), fakat şu kabrin sâhibi (Allah Rasûlü) hakkı için söylüyorum ki, onun hakkını ödeyemiyorum.” deyince Hz. İbn-i Abbas (ra) “Senin için o şahısla konuşayım mı?” diye sordu. Adam; “–Olur.” deyince de hemen ayakkabılarını alıp mescitten çıktı. Adam: “–Îtikâfta olduğunu unuttun mu, niçin mescitten çıktın?” diye ardından seslendi. Hz. İbn-i Abbâs (ra): “–Hayır! Ben, şu kabirde yatan ve henüz aramızdan yeni ayrılmış olan muhterem zâttan duydum ki, (bunları söylerken gözlerinden yaşlar akıyordu):
«Her kim, din kardeşinin bir işini tâkip eder ve o işi görürse, bu kendisi için on yıl îtikâfta kalmaktan daha hayırlıdır. Hâlbuki bir kimse Allah rızâsı için bir gün îtikâfa girse, Cenâb-ı Hak o kimse ile cehennem arasında üç hendek yaratır ki, her hendeğin arası doğu ile batı arası kadar uzaktır.» [Beyhakî, Şuab, III, 424-425]
Allah Teâlâ insanların ihtiyaçlarını temin etmek üzere birtakım insanlar yaratmıştır ki, insanlar ihtiyaçları için onlara koşarlar. İşte onlar, Allâh’ın azâbından emin olan kimselerdir.[Hadis-i Şerif]
Rabbimiz, kalplerimizi, Hâlık’tan ötürü mahlûkâta şefkat, merhamet ve muhabbetin bereketli bir menbâı eylesin! Cümlemizi, elinden, dilinden, hâlinden, kālinden mahlûkâtın istifâde ettiği sâlih kullarından kılsın!
Rabbimiz, dünya sürgünümüzde geçen vakitleri oyalanma ve avunma hali olan israftan sıyırıp gönüllerimize hizmet heyecanı ve canlanışı lutfetsin, rızâsına muvâfık bir şekilde gayret edebilmeyi hepimize nasîb eylesin!
Ruh-u Resulullah ile ruhlarımızı aşina eylesin, Efendimiz ile kalbî irtibâtımızı dâim kılsın! O’nun sünnetini, hayatımızın mihveri eylesin! Habîbi hürmetine İlâhî rahmetine, inâyetine, af ve mağfiretine mazhar eylesin!
Muhabbet-i Ehli beyt-i Mustafa üzerlerimize sâyebân,
Vakt-i şerif, sebeb-i gufran, aleme bayram olan Cuma,
ömür ve şahsiyetlerimiz, ahir ve akibet,
zahir ve batınlarımız hayrola,
Nur ola, aşk ile dola, Aşkullah,
Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler
Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .
Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle
Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim
Her nefes sonrası ölüm zamanı.
Nefeslerden ödünç almak isterim.
Sönmeden bağrımda hasret dumanı,
Ömürden birkaç gün çalmak isterim…
Bir tutamlık huzur, bir yudum rahat,
Suçlu benim, bendedir çok kabahat,
Aklımdan çık diye yirmi dört saat,
Ebedi uykuya dalmak isterim…
Kulağıma değen sözünde şifa,
Susuşun çiledir, söylersen sefa,
Kapının önünde bilmem kaç defa,
Ölsem, göresiye kalmak isterim…
Çemberinden geçiyorken Feleğin,
Seçtim de üstünde kaldın eleğin,
Sancıyan yüreğin, kırık bileğin,
Toprağında huzur bulmak isterim…
Konduk göçüyoruz bak birer birer,
Kimi ağır-aksak kimi de seker,
Biri var gözünden kanlı yaş döker,
Ağlayan gözlere dolmak isterim…
Ne ki şu bedenin dünyada yeri,
Olamazsan insanlığın neferi,
Özünü şaşmayan, sözünün eri,
Vefa bilenlerden olmak isterim…
Ayser ÖZBAKIR
Yeryüzünde yaşayan insanlar teker teker,
Mutlu olamıyorsa ben yazamam efendim.
İhtiyaç duyduğunda, tuzun tadında şeker,
Eller bulamıyorsa ben yazamam efendim.
Hep sevgi yollarında bir ize basa basa,
Yanyana ilerlersek ne gam kalır, ne tasa,
Huzur ve afiyetle dolsam da tıkabasa,
Eller dolamıyorsa ben yazamam efendim.
Beraber yürüyelim barış yoluna girip,
Ömür ne ki! bitmeden insan vasfına erip,
Herkes eşit hak alsa, esirgenmeden verip,
Eller alamıyorsa ben yazamam efendim.
Kadrimiz yüce bizim, yaradan hatırında,
Hep “insan” denmiyor mu kitabın satırında,
Benim kaldığım kadar mutluluk çadırında,
Eller kalamıyorsa ben yazamam efendim.!
Ayser ÖZAKIR
Göklerde arardım şimdi yerdeyim,
Aşk can çekişiyor sevgi yastadır.
Bir zaman nerdeydim, şimdi nerdeyim,
Aşk can çekişiyor sevgi hastadır…
Vermek istiyorken aşk’a canımı,
Kara leke almış aşk’ın tanımı,
Yazılanlar donduruyor kanımı,
Aşk can çekişiyor sevgi yastadır…
Sözleri yutarak söylemekti aşk,
Bulanını çölde eğlemekti aşk,
Manayı maddeye yeğlemekti aşk,
Aşk can çekişiyor sevgi hastadır…
Zıt düşer mantığa, sığmaz dimağa,
Aşk’ı tutup uzatmışlar yatağa,
Dolamış diline azgın bir boğa,
Aşk can çekişiyor sevgi hastadır…
Kimi çarşaf etmiş, kimi de yorgan,
Nefs esiri sanmış bedende organ,
Şehvetliler için yağlı bir urgan,
Aşk can çekişiyor sevgi hastadır…
Ayser ÖZBAKIR
Canımız ALLAH idi bülbül olduk kavuştuk
Niyetimiz ALLAH idi pervane olduk kavuştuk
Adımımız ALLAH idi yürüdük toprak olduk kavuştuk
İlmimiz ALLAH idi Kuran olduk Ayet olduk Hatim olduk kavuştuk
Ahlakımız ALLAH idi Hz.Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem olduk sünnet olduk hadis olduk kavuştuk
Umudumuz ALLAH idi Cennet bekledik kavuştuk
Dostumuz ALLAH idi Yunus Mevlana dostumuzu okuduk kavuştuk
Nefsimiz ALLAH idi La ilahe illallah diye Hac olduk kavuştuk
Sözümüz ALLAH idi sustuk gönül sarayında kavuştuk
Sevgilimiz ALLAH idi ağladık nur pınarında az da olsa kavuştuk
yak bizi sevdanla Rabbim sensiz neyleriz aşkı sevdayı sonsuzluğu
şükür, kurak topraklarımızı yağmura kavuşturana…
Rabbimiz, kalplerimizi, Hâlık’tan ötürü mahlûkâta şefkat, merhamet ve muhabbetin bereketli bir menbâı eylesin! Cümlemizi, elinden, dilinden, hâlinden, kālinden mahlûkâtın istifâde ettiği sâlih kullarından kılsın…
AMİN EFENDİM AMİN…..