Asma suratını ey can


Dervişin tebessümü yüzünde, hüznü ise kalbindedir…

Ümmü’d-Derdâ (ra) şöyle anlatır: “Ebu’d-Derdâ, bir söz söylediğinde muhakkak tebessüm ederdi. Birgün ona: « İnsanların senin bu hâlini tuhaf karşılamasından endişe ediyorum!» dedim. O ise bana: « Allah Rasûlü bir söz söylediğinde muhakkak tebessüm ederdi.» dedi. [Ahmed, V, 198-199]

Asma suratını ey can,

Gezerken yağmurda rüzgârda karda
İçimde güneşi yakar giderim
Ömrümü kaplayan karanlıklarda
Ben bir şimşek gibi çakar giderim

Varsın kovalasın gece gündüzü
Bahar içimdedir düşünmem güzü
Bana gülmese de hayatın yüzü
Ben ona gülerek bakar giderim

Kadın-erkek ilişkilerinde “surat asma” davranışı, sık yaşanan davranış biçimlerinden biridir. Surat asma, bu davranışı sergileyen kişiler tarafından öfkenin bir tezâhürü olarak yorumlanır. Bu yorum yanlış bir yorumdur ve bu yanlışlık kişinin bu tutumunu değiştirmesine de engel olmaktadır. Surat asmak kızgınlık, ve öfke yansıması değildir. Öfke, kızgınlık kişide o an yaşananlar neticesinde ortaya çıkan bir duygusal “tepkidir”. Kızgınlık, karşıdaki kişinin zarar vermesine karşılık o anda ortaya çıkan “duygusal ve fiziksel bir tepkidir”. Öfke, anlık bir duygusal tepkidir. Bazen birkaç dakika bazen birkaç saat sürer… Ancak, tüm gün boyunca, hatta günler, haftalar boyunca “sürmez”. Günlerce, haftalarca süren surat asmalar kızgınlık, öfke olarak değerlendirilmez. Surat asmayla kızgınlık anındaki gerginlik ve fizyolojik belirtiler, surat asmanın ve öfkenin dışavurumundaki benzerlikler ikisinin birbirine karıştırılmasına, kişilerin kendilerini anlamalarına, surat asan kişiyi anlamalarına engel olmaktadır.

Peki, nedir surat asma? Bir duygu değil, davranıştır. Yani bir duruma karşı geliştirilmiş duygusal tepki değil, bir tutumdur. Bir “cezalandırma” davranışıdır. Bilinçli olarak yaptığını fark edemese de içine döndüğünde bu davranışı kasıtlı yaptığını görür. Cezalandırma davranışı, karşı tarafta istediğiniz davranışları oluşturmak için meydana getirdiğiniz bir dayatmadır. Yetişkin ilişkilerde, durum ne olursa olsun asla geliştirilemeyecek, geliştirilmemesi gereken bir tutumdur. Ceza, anne-babanın çocuk eğitiminde, devletin bireyle ilişkisinde, istediği davranışları oluşturmak için kullanabileceği bir davranıştır. Yetişkin ilişkilerinde sergilenecek bir tutum değildir. Ceza karşınızdaki kişiyi çocuk gibi eğitmeye çalıştığınızı hissettirir. Surat asan kişi kendisinin rahatsızlığının bu davranışla daha iyi anlaşılacağını düşünse de durum tam tersi olur. Cezalandırılan kişi karşıdaki kişiyi asla anlamaz. Hatta çoğu zaman bu durum kişiyi sinirlendirir ve benzer bir tavrın meydana gelmesine neden olur. Bu durumda evde iki surat asan kişi vardır ve bu ilişki bir rekabet arenasına dönüşür.

Duyguların, rahatsızlıkların konuşulup sorunların çözülmeye çalışıldığı bir ilişki değil, iki tarafın da karşı tarafın ilişkiyle ilgili hassasiyetini kullanarak karşı tarafın pes etmesini beklediği, altta kalıp diyet ödeyen taraf olmamak için savaştığı bir arenaya dönmüştür. Cezalandırma sorun çözmez aksine derinleştirir. Rahatsız olan kişinin rahatsızlığını, nedenini, rahatsızlığının ne kadar büyük olduğunu karşı tarafa aktarmaz. Sadece karşı tarafı sinirlendirir, gerer, sorun çözülecek yerde daha da sıkıntılı bir hal alır. Cezalandırma davranışları içinde “surat asma” en sık kullanılanlardan biridir.

Diğer cezalandırma davranışlarından bahsetmek gerekirse:

Cinsel ilişkiyi kesmek…
Alacağı hediyelerden vazgeçmek…
Karşı tarafın aldığı hediyeleri kabul etmemek…
Karşı tarafın yaklaşmasını engellemeye çalışmak…
Karşı tarafın hassas olduğu meselelerle ilgili değiştirilmiş davranışları yeniden geri getirmek…
Karşı tarafa haber vermeksizin kendiyle ilgili planlar yapmak, uygulamak…
Plansız harcamalarda bulunmak… Laf sokmak…
Geçmişte karşı tarafın suçlu olduğunu düşündüğü, kişinin kendisini suçlu hissettiği meseleleri tekrar tekrar açmak…
Karşı tarafın daha öncesinde paylaştığı özel konuları gündeme getirmek…
Özel günlerin sorumluluğunu yerine getirmemek…
Duyguları paylaşmayı tamamen kesmek…
Sürekli eleştiri cümleleri kurmak…
Sürekli emir cümleleri kurarak iletişim kurmak…
Konuşmaktan kaçınmak… Ve daha başkaca davranışlar…  Bu davranışların hiçbirisi “sorun çözmez”

Bu davranışların karşı taraftan size yapıldığını düşünün. Kendinizi nasıl hissedersiniz? Ne olduğunu, neden olduğunu, nasıl olduğunu bilmediğiniz bir gerginlik durumuyla karşı karşıya kalmışsınızdır ve karşı tarafın ne hissettiğini, ne düşündüğünü bile bilmiyorsunuzdur. Bu belirsizlik sizi çok fazla gerer. Ne zaman biteceğini bilmediğiniz bu davranışa “Neyin var, neden böylesin?” sorusunu yönelttiğinizde, “Yok bir şey!” gibi bir cevap gelince sinirden deliye dönersiniz. Duygusal yaklaşımınızı isteksiz şekilde reddeden davranışları gördüğünüzde ne yapacağınızı, bu durumun içinden nasıl çıkacağınızı bilemezsiniz. O kadar gerilmiş ve o kadar huzursuz olmuşsunuzdur ki karşı tarafın neden rahatsız olduğunu düşünmeyi çoktan bırakmış, kendi duygularınıza gömülmüşsünüzdür. Hatta bir süre sonra, o bu konuyu açsa umursamazsınız. Cezalandırma davranışları kendinizi değersiz ve önemsiz hissettirir. Karşınızdaki kişinin bencil olduğunu, sadece kendini düşündüğünü, kendini sevdiğini düşünürsünüz. İçten içe kızgınlık duyarsınız ve bu durum zaman geçtikçe artar ve bir süre sonra sizi patlatır. Ya da siz de ona uyar, aynıyla karşılık verirsiniz. Ve ortada tam bir sinir harbi yaşanır.

Bu kadar sıkıntılı durumlara neden olan cezalandırma davranışlarına kişiler neden başvurur? Bu sorunun cevabını vermeden bu tutumu değiştirmek mümkün değil. Kişinin davranışındaki yanlışlığı fark etmesi, bu tutumu değiştirebileceğini göstermez. Çünkü cezalandırma davranışını, kişi, kendisine fark ettirilinceye kadar farkında olmadan yapar. Farkında olduktan sonra da alışkanlık olarak sergiler. Ve bu alışkanlık, “psikolojik savunma” biçimidir. Cezalandırma davranışına başvurulmasının birkaç farklı sebebi vardır: Cezalandırma davranışına yönelinmesinin en önemli nedeni, duygularının, rahatsızlıklarının önemsenmemesi korkusudur. Karşı taraf kendisini önemsemeyecek ve onu kıracaktır. Kırılırsa ilişkiden ayrılmak zorunda kalacaktır. Hiç kimse önemsenmediğini hissettiği bir ilişkide sonsuza kadar kalamaz. Bir başka nedeni, karşı tarafı kırma korkusudur. Karşı taraf, duygularını, rahatsızlıklarını söylediğinde bundan rahatsız olacak, tepki gösterecek, ilişkiyi bitirmeye kalkacaktır. Yine bir başka nedeni, kendini ilişki içinde yetersiz hissetmeme, kendine güveninin sarsılmamasıdır. Duygularınızın, rahatsızlıklarınızın söylenmesi, o ilişkiyi önemsediğinizi gösterir. Karşı tarafa, ilişkiye bağlı olduğunuzu hissettirir. Karşı taraf sizin bağlı olduğunuzu anlarsa bu zayıflığınızı kullanmaya kalkar ve karşı koyamazsınız. Bu nedenle duyguları, rahatsızlıkları söylemek yerine cezalandırmak sizi koruyan bir davranış olur. Bir başka neden, kişinin ilişki içinde kendini güçlü hissetmesi ve kendisince önemli olan istekleri bu yolla karşı tarafa dayatmasıdır. İstenen, sevilen taraf kendisidir. İlişkiyi daha çok isteyen karşı taraftır. İlişkide olmakla zaten lütufta bulunmuştur. İlişki içinde kendine olan güveni yüksek olduğu için, talep ettiği, zorlandığı, rahatsızlık duyduğu her konuda karşı tarafın ilişkiyle ilgili hassasiyetini kullanma imkânı doğar. Karşı taraf ilişkiyi kaybetmekten korktuğu için, surat asılmasına karşı çok duyarlı olacaktır. En küçük duygusal değişikliklere bile çok duyarlı olacaktır. Bu nedenle surat asıldığında ya da karşı tarafın onu cezalandırdığı her hangi bir davranıştan çok endişelenecek ve istiyorsa ya da neyden rahatsız olmuşsa söylenmeye gerek duymadan onu anlayacak ve yerine getirecektir. Cezalandırma davranışının en temelinde bağlanma korkusu vardır. Bağlanma korkusu ilişkide “açık” olmamızı engeller. Kapalı kalarak ilişkide kendimizi korumaya çalışırız.

Karşı tarafı ne kadar önemsediğimizi, değer verdiğimizi göstermekten çekiniriz. Bağlanmaktan korkan kişinin kendini koruma aracı olarak geliştirdiği bir tutumdur cezalandırma davranışı. Bağlanmaktan korkan kişi ise “kendine güven sorunu” yaşayan kişidir. Karşı tarafa bağlandığında kendini koruyamama kaygısı kişinin kendini ne kadar zayıf, güçsüz, yetersiz gördüğünün göstergesidir.

Cezalandırma davranışı kişinin çocukluk dönemine takılı kalan yönlerinin olduğunun göstergesidir. Cezalandırma davranışı bir yetişkin davranışı değil, bir çocuk tutumudur. Cezalandırma davranışını başka üstünde görmek çok kolaydır ancak kendi üzerimizde görmekte çok zorlanırız. Çünkü eleştirilmekten hiçbirimiz hoşlanmayız. Kendimizi eksik hissetmemize neden olur. Ancak bu tür bir davranış bütün ilişkilerimizde soruna yol açar. Cezalandırmak sorunlarımızı çözmek yerine karşı tarafı rahatsız ettiği için daha da derinleşir.

Kendimizce bu şekilde davranarak rahatsızlığımızı ifade etmişizdir ancak karşı tarafın bundan ne anladığını, bu davranıştan nasıl etkilendiğini fark etmeyiz. Sonra da bu tepkilerin anlaşılmamasından şikâyet ederiz. Ancak kendimizi karşı tarafa doğru şekilde yani hissettiğimiz gibi ifade etmemişizdir, kendimizi ifade etmek yerine onun kendini kötü hissetmesini sağlamışızdır da farkında bile değilizdir. Cezalandırmayı hepimiz öfke zannederiz. Bu kaçınılmaz bir savunmadır. Bunu ancak yakın ilişki kurduğumuz kişi görebilir, hisseder. Muhatabınıza ya da eşinize bunu sormanız yeterli olacaktır:

Herhangi bir şeye kızdığımda duygularımı, rahatsızlığımı anlatmak yerine seni cezalandırdığımı hissediyor musun?

Ne olur günü, gönlü ve ömrü zehirlemeyelim; asmayalım suratımızı ey can!

Ey hoca! Neden yüzünü ekşitmişsin? Sen bu şeker ülkesinden, bu tatlılıklar diyarından git, burada herkes güleryüzlüdür. Burada kimse asık suratlı değildir. Ezel alemindeki gönül ülkesindeki tattan, şeker bile utanır. Sen böyle kaşın asık, çehren ekşi nereden geldin? Belli ki sen ötelerden, o “neşe diyarı”ndan gelmemişsin. Dudu kuşları yani ermişler, gökyüzünde şekerler yemedeler. Sen niçin göklere uçmazsın, niçin bu kirli dünyada sürünür durursun? Niçin suratını asmışsın? Yüceleri, geldiğin yerleri hiç düşünmez misin? Yoksa oraları inkar mı ediyorsun? Seher vaktinde şarap içen, yani seher vaktini ibadetle geçiren, gündüz arslan avlar. Yani manen güçlü olduğu için hayatın zorluklarını yener. Fakat ayran içen kimsenin, yani dinî ve insanî vazifesini yapmayan kişinin bu dünyada da suratı asıktır, yarın ahirette de. İman sahibi de, iman da din de zevklidir, tatlıdır. Helva tablasının ekşi olduğunu sen nerede gördün? Bu ekşiliğin hepsi cinsi cinsine gider. Ekşi, ekşi ile birlikte gider olduğundan ötürü, ekşilik de senin önünde ve yüzünde toplanmıştır. İlahî güneşin ışığı ile, sıcaklığı ile olgunlaşmayan meyve, şeker kamışı bile olsa ekşidir. Aşk güneşinin yakışına sabır gerektir. Sabret, şu uygunsuz hallerine, ekşi davranışlarına bak da bir iki gün sabret,olgunlaş, piş! Kimi ekşi suratlı görüsen bil ki o, aşk ateşinden kaçmıstır. Hep gölge içinde kalan koruk, salkım, baştanbaşa ekşidir. [Hz. Pir Mevlana]

Rabbimiz, cümlemizi yaratılan her şeye şefkat, merhamet ve tebessümle yaklaşabilen, ince ruhlu, kâmil mü’minlerden eylesin. Kalplerimizden îman muhabbetini, yüzlerimizden İslâm’ın güler yüzünü eksik etmesin… Âmîn Yâ Mûin!

Reklam

10 thoughts on “Asma suratını ey can

  1. surat asmak tamda benim istemeden de olsa içinde bulnduğum bu durumu dışardan bir gözle sizin sayenizde tekrar gözden geçirmeme sebeb oldu ümit bey ve RABBİM büyük hikmet ve kerem sahibinin nnimetlerin çevirdim yüzümü “GÖRELİM MEVLA NE EYLER NE EYLERSE GÜZEL EYLER” mailleriniz için tekrar teşekkür ediyorum ve son olarak yazılrada bulunan eşsiz güzellikteki eserlere nasıl ulaşabiliriz bir yol göstermenizi temenni ederim hürmetle allahın selamı üzerimize osun…

  2. Selamün Aleyküm Ümit Hocam
    Gönülden okumaya ve idrak etmeye çalıştığım yazılarınızla tanışalı çok uzun bir zaman olmasa da hepsinden ayrı bir ders ve lezzet aldım.Birçok kez kafama takılan soruların cevabını ben sormamış olsam da cevapladınız.Ve bu mektup da onlardan biri.Allah sizden razı olsun,dediğiniz gibi ; gönlümüzü ve ömrümüzü zehirlemişiz şimdiye kadar Rabbim affetsin.İnşallah surat asmayı bırakan canlardan olmayı nasip eder Rabbim.Amin.

    Rabbimiz, cümlemizi yaratılan her şeye şefkat, merhamet ve tebessümle yaklaşabilen, ince ruhlu, kâmil mü’minlerden eylesin. Kalplerimizden îman muhabbetini, yüzlerimizden İslâm’ın güler yüzünü eksik etmesin… Âmîn Yâ Mûin!

    Amin Amin Amin

  3. Facebook’ da arkadaş olduktan sonra her cuma günü gönderdiğiniz yazıları başta tamamını okuyor idim. Fakat İstanbul gibi bir şehirde zamana karşı yarışıyor şeklinde yaşamaktan dolayı son zamanlarda yazılarınızın başını okuyup Allah razı olsun deyip diğer meşguliyetlerimize geçiyordum. Bugün gönderdiğiniz Cuma gönderisindeki konu beni empati yapmaya (genelde yaparım) yöneltti. Siz çok güzel bir görev üstlenmişsiniz. Bundan sonra göndereceğiniz yazılarınızın tamamını okumaya çalışacağım. Buna rağmen vaktimin darlığından okuyamayıp, daha sonrada geri dönüp o emailleri hatırlayamadığım zamanlar olursa hakkınızı helâl edin

  4. aşağıdaki mesajı e-posta yoluyla geldiği zaman size yazmıştım. Ne yazık ki yolladığım an gönderilemedi mesajı geldi. Dilerim ki burada sahibini bulur yüreğimden geçenler…

    “Bireyde istendik yönde, kalıcı davranış değişiklikleri oluşturmak” ise eğitimin adı, her e-postanızı dörtgözle beklemeye başladığım günden beri anladım ki değişiyorum…
    Her kelimenin her cümlenin ve bütünün içinde kaybolurken gelen yazılarda kayboluş içinde doğuşu yaşıyorum.
    Dilerim bir gün tanışıp bunları söyleyebilirim diye düşünürken, bugün nasıl oldu da bu e-postaya yanıt tuşuna basmadım ki diye aklıma geldi ve herşeyin bir zamanı olduğunu birkez daha anladım.
    Eksik olmayın, bir ömür gelse bir ömür okurum diye düşündüğüm satırlardan mahrum bırakmayın.
    Saygılarımla

  5. Surat asanın belki sevildiğini bilme, görme, hissetme ihtiyacı da olabilir , özellikle bayan ise, diye düşünüyorum .Yazılarınızı 2 yıla yakındır takip ediyorum , en sıkıntılı anlarımda açıp açıp okuduğum bazen ihtiyaca binaen gönderildiğine inandığım pek çok konuda istifade ettiğim oldu, ALLAH (cc) razı olsun. Yalnız bir şeyi vurgulamak istiyorum , buradan annenizin hastalığı döneminde endişenize, ona olan sevginize şahit olduk, dualarımıza sizin için YA ŞAFİİ yi ekledik, güzel evladınızın resmini gördük maşallah la kuvvete illa billah dedik, bu kadar güzel ürünlerin arkasında, sizi destekleyen dünyalık beklentileriyle tüketmeyen, bu ulvi yolda yürümenize manen ve maddeten destek olan bir eş olduğunu tahayyül ettik ama bir teşekkür bir sevgi sözüne rastlamadık, bu kadar vericiliğiniz ondan alınarak besleniyor ve onu tüketiyor değildir inşallah, her ikiniz için de sağlık sıhhat selamet afiyet diliyorum, sizlerin eleminden müteessir olacak bir abla tavsiyesi olarak kabul buyurmanız dileğiyle

  6. Herhangi bir şeye kızdığımda duygularımı, rahatsızlığımı anlatmak yerine seni cezalandırdığımı hissediyor musun?

    cevabı daha önceden verilmiş bir suale hatırlatma amaçlı sözümüz bu olurdu :

    Hoştur bana sende gelen,
    Kahrında hoş lütfunda hoş,
    Ya gonca gül yahut diken,
    Kahrında hoş lütfunda hoş.

    Gelse cemalinden vefa,
    Yahut celalinden cefa,
    İkiside şu gönlüme sefa,
    Kahrında hoş lütfunda hoş.

    Ağlatırsan zarı zarı,
    Eğer isterisen diyarı,
    Yok layık görürsen bana narı,
    Narında hoş nurunda hoş.

  7. merhum hafız kardeşim ne özünden okumuş……..
    Lebbeyk Allahümme Lebbeyk!…..
    dünyada kendimi cennette sansam….
    O’nu görüp de ,kesrette ,surat asmak ne mümkün….
    Efendim Kenan Rifai Hz. diyor ki; tasavvuf incitmemek ve incinmemektir….
    incitmemek daha bir uygulanabilir gibi…zamanla..ama incinmemek öylemi ya..epey bir yanmayı gerektiriyor olmalı……..
    derviş gönülsüz gerek…
    Allah kal den hale geçirmemizi kısmet eder cümlemize inşaallah ve dahi bu yazan el kardeşinize….
    gönlünüz nûr dolsun efendim,ne güzel bir konu…..

  8. Yüce Allah: “Ben yere, göğe; hatta arşa bile sığmam. Ey aziz, bundan emin ol!

    Fakat şaşılacak şeydir ki, inanan kişinin kalbine sığarım. Beni ararsan inanan gönüllerde ara” buyurdu.

    Senin aynan niçin sır vermiyor biliyor musun? Üzerindeki pas duruyor da ondan.

    Demir cilâlanır, yüzünü güzelleştirir; bu şekilde sûretler onda görülebilir.

    O gönül güzelliği, baki güzelliktir. O güzellik devleti, âb-ı hayata sâkidir.

    Gönül olmasa ten, konuşmayı ne bilir? Gönül aramasa ten araştırmadan ne anlar?

    Ey dostlar! Gönül, eminliktir, huzur yeridir. Pınar ve gül bahçeleri içinde gül bahçeleri vardır.

    Yüce Allah, “Biz gönle bakarız, su ve topraktan ibaret olan sûrete değil” buyuruyor.
    Hz. Mevlana Celal-ed-Din Muhammed Rumi (k.s)

    Ey gönül sahibi sanır mısınki asık surat gören senin kalbindeki Cenneti ALLAH aşkını görür
    Ey gönül sen her gördüğünün Yaradan’dan olduğunu unutur musun ki bir tebessümü çok görürsün
    Ey gönül gözlerin yüzün öyle ışıldasınki gören kalbinde ateş var her yere ışık saçıyor diyebilsin eğerki ben aşığım aşk ateşi ALLAH aşkı bendedir ben en çok severim diyorsan aç gönlünü ışıldasın her an sun güzellikleri YARADAN her an her yerde herkese hatırlat ki Rabbim cümlemizden razı olsun
    ALLAH ALLAH ALLAH

  9. Kişinin hüznü karşı tarafa “surat asma” olarak yansıyorsa durum daha da karmaşık hale geliyor. Bu nasıl izale edilecek? Aslında bir kastınız, karşıdakini cezalandırmak niyetiniz yoktur. Gel gör ki “dünya” sizi bir melal denizine gark etmiştir bir kerre…

    Her halükarda tebessüm şart, ama olmuyor işte. Başarabilenlere aşk olsun. İncitmeyenlere ve dahî incinmeyenlere selam olsun. Huuu.

Söyleyecek sözüm var...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.