Ey Kudüs,
Ey Selam ülkesi (Jerusalem, Darusselam)
Ey Kudüs, Ey Peygamberler kokusu ve
Ey yerin, göklere en yakın avlusu Sana geliyoruz
Çalıştığımız kurumdaki yılbaşı tatilini de fırsat bilerek beş senedir rüyasını kurduğumuz Kudüs ziyaretine nihayet 29 Aralık Çarşamba sabahının nuru ile başlayabildik; şükür nasib eyleyene, şükür aşkını verip yoluna düşürene… Madem ibadet için yolculuk ancak üç mescid içindi; Hicaz illerinden sonra sıra uzakta olana gelmişti nihayet. Vakit Hz. Süleyman’ın müstecap duasına nail olmak vaktiydi; Her kim, bu Mescit’te (yani Mescidi Aksa’da) namaz kılmak amacıyla evinden çıkarsa, anasından doğmuş gibi günahlarından sıyrılsın ya Rabbi!
Suudi Arabistan, Cidde Melik Abdulaziz Havalimanı’ndan sağanak yağmurla uğurlandık, yağmur acemisi Kulenin bir saatlik tehirinden sonra Ürdün, Melike Alya semalarındayız… Amman’dan İsrail sınır kapısına geçmek için bir taksiye biniyoruz. Yol boyunca gördüğümüz muz ağaçlarından hemen sonra kocaman bir göle takılıp kalıyoruz. Meğer Sodom ve Gomore’nin, Hz. Lut’un kavmini helak olduğu Lut Gölü imiş. Araplar için Bahre’l Meyyit, İsrailliler için Dead Sea (Ölü Deniz). Üç ülkenin de bu deniz üzerinde sahili var.
Havaalanından bindiğimiz taksi bizi bir saat sonra Ürdün sınır kapısına ulaştırdı. Giriş, çıkış işlemlerini bekliyoruz. (Son Ortadoğu açılımlarından sonra Ürdün’de Türk pasaportuna vize uygulamaya ülkelerden) VIP araçların 100 USD karşılığında doğrudan sınıra götürdüğü bekleme odasında pasaportlarımızı bekliyoruz. Beklerken kimleri görmedik ki Hacı olmayı bekleyen Ukraynalı Hristiyanlar, Christmas tatilini ülkelerinde geçirmek isteyen Amerikalı Yahudiler ve Singapurlu Müslüman kardeşler (Onlar Hac için ülkelerinden ayrıldıklarında, Üç mescidi görmeden (Mescidi-Harem, Mescidi Nebevi, Mescidi Aksa) yeniden ülkelerine dönmüyorlarmış; ne kutlu bir sefer…)
45 dakika sonra bizi Allenby Köprüsüne götürecek servis otobüsündeydik. Ürdün Nehri üzerindeki bu köprü Eriha’yı (Jericho) Batı Şeria'(West Bank)ya bağlıyor. Köprü, işgal altındaki Batı Şeria ile Ürdün’ün sınırı. Filistinli kardeşlerimizin Ürdün üzerine geçişi bu kapı üzerinden yapılıyor (Suudi Arabistan bile çalışmak için gelen Filistinlilerin kendi pasaportlarını kabul etmiyor bu yüzden pek çok Filistinli Ürdün pasaportuna sahip) Batı Şeria’dan (ve Gazze’den) yurtdışına uçakla gidecek Filistinliler bu kapıdan Ürdün’e geçip seyahat ederler çünkü İsrail Tel aviv’deki Ben Gurion havaalanını (Ben Gurion isminin de ilginç bir hikayesi var. İsrail devletinin kurucusu ve ilk başbakanı David Gryn. Yahudilerin bir ulus olmak için İbraniceyi ortak dil kabul etmeleri gerektiğini düşünenlerden. Buna uygun olması için soyadını İbranice “Aslanın oğlu” anlamına gelen “Ben Gurion” olarak değiştirmiş) kullanmalarına izin vermez. Filistin topraklarında geçer akçeden birisi Ürdün dinarı, diğeri İsrail şekeli, evet kardeşlerimizin henüz tedavülde kendi para birimleri yok. Filistinliler için Ürdün demek dünyaya açılan kapı demek.
İsrail ile Ürdün arasında Şeria Nehri üzerindeki geçiş noktasının adı: Allenby Köprüsü. Başkentleri Tel Aviv’in de ana caddesinin Allenby adını taşıdığını öğrendikten sonra isim daha bir dikkatimizi çekiyor. İsrail yönetimi, başkentin ana caddesine Kudüs Fatih’i! (9 Aralık 1917) İngiliz General Edmund Henry Hynman Allenby’nin adını niçin verdi acaba?
Üç ülke arasındaki sorunların kokusu daha buradan duyulmaya başlıyor. İsrail için Allenby, Filistin için Al-Karameh, Ürdün için Melik Hüseyin köprüsü
Otobüste pasaportlarımızı aldıktan 15 dakika sonra Ürdün Kontrolünün bittiği noktadaydık. Köprünün İsrail kontrolündeki kısmına geldiğimizde otobüsten indirilip aramalardan sonra İsrail servis otobüsüne biniyoruz. 15 dakika sonra Allenby kontrol noktasındayız. Barkod karşılığı valizlerimizi alıyolar ve pasaport kontrolüne geçiyoruz.
Filistin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize uygulamamakla birlikte, sınır kontrolü İsrail’e ait olunduğundan vize işlemleri İsrail kanalıyla yapılıyor. İsrail’in, yeşil (hususi), gri (hizmet) ve kırmızı (diplomatik) pasaport sahiplerine üç aya kadar olan seyahatlerde vize uygulamadığı bilgisini Ankara, İsrail Büyükelçiliğinden teyid ettiğimiz halde yine de normal prosedürde vize gerektiği ve teknik olarak bizde vize olmadığı için hepimiz gergindik. Bu sınır, Filistinliler’in yurtdışına tek çıkış noktası olduğundan oldukça kalabalıktı. Sıramız gelip de pasaportları görevliye verdiğimizde tabiki vizemizi sordular, Gri pasaportlarımızdan dolayı vizeye ihtiyacımız olmadığını anlatmaya çalıştıysak da nafile. Önce pasaportları araştırma birimine ilettiler bir köşede beklememizi birazdan içeri alınacağımızı söyleyerek. Diğer ülkeler sırayla diğer tarafa geçerken Türkiye ekibindeki herkesi bekletiyorlardı. Bir saat daha geçtikten sonra görevli yanımıza gelip, “Üzgünüm vizeniz yok, ülkeye giremezsiniz, Ürdün’e geri dönün” dedi. Bir an başımızdan aşağı kaynar sular döküldü ama bozuntuya vermeden “Nasıl olur, işte gri pasaportlarımız, biz konsolosluk bize ne söylediyse onu yaptık” dediysek de kot pantalonlu görevlinin soğuk tavrı kesindi: “Peki araştırmaya devam edelim ama bu ülkeye vizesiz giremezsiniz”
Mesai saati çoktan sonra ermişti bize güvence veren konsolosluk görevlisine ulaşamazdık. Tel Aviv ve Kudüs’teki Türkiye temsilciliklerininin de yapacak hiçbirşeyleri yoktu. Sona kalanlardan Singapurlu müslüman kardeşlerin, Amerikan vatandaşı pasaportunda İran vizesi olan bir öğrencinin de diğer tarafa geçişinden sonra Allenby’de yalnız kalmıştık. Akşam namazı vakti geçmek üzereydi. Namazı Filistin topraklarında kılmak hayalini sudan çıkarıp üzerimizdeki paltoları serdik, namazları İsrail askerlerinin şaşkın bakışları altında eda eyledik.
Bekleme salonu duvarındaki Ürdün Kralı ve İsrail Başbakanının samimi pozlarına, Filistin kardeşlerimizi de düşünerek endişe ile karşıladık… Aşırı sağ bir yahudi grubun suikastına kurban giden İsrail eski Başbakanı Yitzhak Rabin ve Ürdün eski Kralı Hüseyin yanyana. (Theatcher’ın da kabul ettiği İngiliz belgelerine göre Kissinger’ın Batı Şeria ve Gazze’yi Kral Hüseyin’e devretmek isteğini bildiğimizden fotoğrafa temkinli yaklaştık)
Daha nelere şaşırmadık ki, askerler dahil kontrolleri gerçekleştiren görevlilerin pek çoğu 25 yaş altı bayanlar oluşu pek bir garip geldi (kepini ters giyeni, sigara içeni, sakız çiğneyeni bizim Türk askeri imajı yanında komik kalsa da) Öğrendik ki 16-45 yaş arası her İsrail vatandaşı yılın bir ayında kamu görevi yapmak zorunda! Demek bir nüfus sıkıntısı var; koskoca Kenan illerini işgal kolay değil tabi!…
Başka bir görevli gelerek hepimizi ayrı ayrı bir odaya aldı. Teker teker sorgulandık. Ahiretteki hesabımızın kolay geçmesine vesile olur niyetiyle moralimizi bozmadık. Sorular soru üstüne… Neden Kudüs’e gidiyorsunuz? Namaz kılıyor musunuz? Diğer arkadaşlarınızı ne kadar tanırsınız? Tam da Christmas zamanı nerden çıktı bu ziyaret? Batı Şeria’ya gidecek misiniz? Vizesiz nasıl geçersiniz? Filistinde tanıdıklarınız var mı? Kudüs’te nerede kalacaksınız? Konsolosluk adına mı çalışıyorsunuz? …
Kişisel bilgilerimize ve seyahatımizdeki ayrıntılara dair bir formu doldurduktan sonra karşı bankada duran bir gence takıldı gözlerimiz. Bir Rus olmalı diye geçirdik içimizden, yanına gidip konuşunca 6 aylıkken İsraile gelen bir Ukraynalı olduğunu öğrendiğimiz ajan sonunda ağzındaki baklayı çıkardı.
– Erdoğan sizin başbakanınızdı değil mi?
– Evet, ne oldu sevmiyor musunuz?
– Yok ama son çıkışlarından sonra her gelen Türk sizin oturduğunuz köşede 3-5 saat bekliyor….
Neden sonra görevli tekrar yanımıza geldi: “Sizin işiniz üzerinde çalışıyorum, olacak gibi, bekleyin” dedi. Umut ışığını görünce vizenin pasaport sayfalarında değil ayrı bir evrak üzerinde verilmesini istedik. (Pasaportunuzda İsrail vizesi varsa pek çok Arap ülkesine giremezsiniz) Beklemeye devam ediyoruz. Bütün arkadaşlar yorgun ve bitkin. Adamın “olacak gibi” sözüne de inanamıyorduk artık, bizi 5 saat bekletip “uğraştık ama olmadı, tüh” diyebilirdi daha can sıkıcı olmak, daha çok moral bozmak için. Sonunda görevli kapıya çıktı, yanına çağırdı ve “Tamam, size bir kerelik turist vizesi veriyoruz artık geçebilirsiniz” dedi ve hemen ekledi “Ama, sakın bir daha bu ülkeye gelmeyin!”
İlgili bankodan 3 aylık vizemizi alırken bayan görevlinin “Yaşananlar için üzgünüz, tatilinizin keyfini çıkarın!” (Enjoy your holiday) alay dolu iyi niyet temennisini öylece ablanın yüzünde bırakıp yolumuza devam ettik.
…
İnşallah devam edecek.
sağol muhterem sayende KUDÜSE’DE GEÇTİK ELHAMDÜLİLLAH.
Oldum olası seyahat yazılarından çok haz duyarım, hele de böylesi muhabbet ve samimiyet dolu olanlarından! Bizim memlekette derler ya hani: “-Tadından yenmiyor…”