İçimdeki yangın


Sinema, günümüzde Allah’ın Rab sıfatıyla tecellisinin farklı bir görünümüdür. Bazen hikmet, bazen ibret, bazen nefret uyandıran, negatif veya pozitif yönde insanı kuvvetle etkileyebilen değişik bakış açılarını aksettirebilmektedir. Aslında, görmeyi bilen göz için, Allah’ın bu âlemde kadîminden (ezelinden ve ebedinden) âşikâr ettiği hadiseler; hakikaten Allah’ı tanımak ve bilmek için iyi bir fırsattır. Sosyal bilimlerin sadece insanın yapısında görmeye çalıştıkları Yaratan, aslında mutasavvıfların dedikleri gibi kâinattaki her zuhur ile kendini âşikâr etmiştir. Sinema ise bu aşikâr edişin belli bir yorumla bize sunulmasıdır. Her filmde bir hikmet görebilmek ârifin işidir. Aslında lüzumsuz görünse bile her çeşit film ve romandan pek çok ders alınabilir… ‘Dünyada benim gibi olmayan, ama sanatçının büyüklüğünü gösteren ne kadar farklı yaradılmış varmış’ diyen, bir göz bahşeder sinema filmleri… Sinema, kitap gibi insana kendi hayat hikâyesini okur, beyaz perdedeki aynada kendi hâlini seyreden insan, başkasına gülüyor ya da ağlıyormuş gibi hisler duyar. Her devirde, insan, yaradılışın ve devrin ilmine göre farklı filmlerden zevk almıştır.

Sinema, insanı kolaylıkla kendi hakikatine, hata ve doğrularına iletebilir. Gülün güzelliğini âşikâr eden, gülü görmeyi becerebilen gözdür. Filmlerdeki mânevi mânâları idrâk etmek seviyesine ulaşabilene ne mutlu…


Bu pencereden bir filmden bahsetmek isteriz: Polytechnique’in yönetmeni Denis Villeneuve tarafından Wajdi Mouawad’ın ünlü oyunundan sinemaya uyarlanan “Incendies: İçimdeki Yangın” seyircisini arıyor. Nawal Marwan ölür… Çocuklarını yalnız bırakmış, tuhaf, sessiz ve yorgun bir kadın olarak… Çok güvendiği ve sekreterliğini yaptığı noterine bir vasiyet bırakır. Bu vasiyet onun ikiz çocukları Jeanne ve Simon’u orta doğuya, annelerinin geçmişine ve müthiş bir trajediye götürecek yolun başlangıcıdır.

Oldukça fazla sürpriz bozan içerdiği için hikayeye dair başka kelam etmek olmaz ama sinemaya hangi anlamı yüklerseniz yükleyin kayıtsız kalamayacağınız kadar güçlü bir film bu. Villeneuve sadece çok gerçekçi ve etkileyici setler oluşturup bunları kameraya çekmekle kalmamış. Seyircisini Marwan’ın ikizleri gibi konuşlandırarak ve cevaplanan her sorunun yerine daha büyüğünü koyarak finale kadar giden ve yükselen bir meraklı izleme sağlamayı da başarmış. Nefret ve aşk duygularının birbirine karışması ve diğerini beslemesini dert edinen güçlü bir senaryoya sahip ve 130 dakikalık süresinin tek bir anını bile boşa harcamayan saf bir sinema örneği…

Mütevazı bir bütçeye sahip olan “İçimdeki Yangın” sinemanın görselleştirici etkilerini sonuna kadar kullanan inanılmaz bir film! Panzerlerin ve tankların çatışmaya gitmesi, yakılmış evler, Milislerin bir otobüs dolusu insanı kurşuna dizmesi, Marwan’ın küçük bir kızı kurtarabilmek için annesiymiş gibi yapması gibi tüm sekanslarda olabildiğince inandırıcı ve detaylı bir görsel çalışmaya sahip. Kanada’dan çıkıp gelen ve seyirciyi iki yakasından tutup sarsan filmi izlerken altı boş “Türk sineması son yıllarda çok gelişti canım” laflarını sorgulamamak imkânsız. İçimdeki Yangın’ı izledikten hemen sonra, bahsettiğim bu filmler bir anaokulu öğrencisinin, öğretmenine yaranmak için çizdiği yeteneksiz resimler gibi algılanıyor.

İçimdeki Yangın da ne kadar taraf öyle değilmiş gibi görünse de aslında taraflı bir film. Hayali bir Arap ülkesinde (nedense ben hep Lübnan’a benzettim) Hıristiyan ve Müslümanlar arasında başlayan ve yükselen olaylar sırasında yaşanan acıları anlatırken filmin Hıristiyan olan başkarakter Marwan’a rağmen Müslümanların tarafını tuttuğu açıkça görülüyor. Ama yaşananları ve yaşayanları karikatürize etmeden, insan doğasının muktedirliğiyle açıklanan ve her anına pişmanlıkların sindiği bir taraf tutma hali bu… Yönetmen her şeyin faturasının Müslümanlara çıkarıldığı geleneksel anlayışı bozmak istemiş sanki.

Diyeceğimiz o ki, artık çok az filmi sinemada izlemeniz gereken zamanlarda yaşıyoruz. Bizi yüzlere kişi ile birlikte karanlık bir salonda, saatler boyunca kendisine baktıracak bir pelikül yığınının gerçekten söyleyecek sözü olması, kalbimizde ve beynimizde bir yerlere dokunması gerekiyor. Sinemanın giderek ticarileştiği ve bir lunapark eğlencesine çevrildiği şu zamanlarda böyle filmlere her zaman rastlamak mümkün değil. Çölde bir vahaya rastlarcasına sevdiğim İçimdeki Yangın, işte tam da bu tarife uyan bir film… İzlerken boğazınızda bir kocaman bir yumruk oluşacak ama sonunda tamamen arınmış bir şekilde, huzur içinde gözlerinizi yumacaksınız…

4 thoughts on “İçimdeki yangın

  1. FİLM KAFAMIN Bİ KENARINDA YER EDİNDİ OLMAZ DEDİM OLAMAZ DEDİM AMA OLDU EMEĞİ GEÇEN TÜM ARKADAŞLARI TEBRİK EDERİM SAVAŞ DÖNEMİNE AİT PEK GÜNYÜZÜNE GELMEYEN BAZI OLAYLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKARMIŞLAR

  2. Aslında neresinden baksan ibret alınacak ve söylenicek çok şey var .Ancak yalnız finaldeki gelişmeyle ilgili bir şey söylemek istiyorum sadece.Bütün o yıkıcı travmatik sonucu tüm tecavüzcü veya tacizcilere yaşatsanız ne hissederlerdi acaba?Dünya başlarına yıkılırmıydı?Evet bu can Allah’ın verdiği bir emanettir bize.Annesinin ,kardeşinin,bacısının emanet oluşu gibi emanettir.Öyle düşündüğün taktirde kim kime zarar verebilir,kim kırabilir bir ötekini.İşlediğin suç bir gün senide vurur.Selametle…

  3. filmin sonunda kendi kendinize gayr-ı ihtiyari şöyle diyebilrsiniz “vay arkadaş ya böyle de olur mu?”
    bütün hikaye aslında anne üstünden tecelli ediyor. merhamet var yani rahimiyet tecellisi söz konusu. dost-düşman, insan.. sanki roller önemini kaybediyor. neticede iyi de olan kötü de olan bazen farklı bazen aynı şahıslar da olsa insan; değişmeyen tek hakikat”insan” olma vasfı.
    marwal’ın simon ve jannet’e vasiyeti ve bu vasiyetin yerine getiriliş şeklini annenin hakkel yakin olarak yaşadıklarını çocuklarına sırasıyla ilmel yakin aynel yakin ve hakkel yakin olarak yaşatması olarak algıladım.film bir taraftan bakıldığında trajedi iken diğer taraftan bakıldığında dram haline dönüşüyor.

glsm için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.