Bir râbıta var cân ile cânân arasında
Gülşende açan gül ile ol hâr arasında
Yaklaşan Hac mevsiminden midir, uzaklaşamadığımız Harem ikliminden midir bilemedik ama andıkça kanayan aziz hatırasından şol beytin sahibine varan yolda bir varak nakletmek diledik:
Zülf-i siyahından kesilir mi dil-i şeydâ
Bir râbıtadır cân ile cânan arasında

Kabe'ye nazar, vech-i insan-ı kâmile nazar ibadettir. [K. Rıfâi] ... Ve gün gelir Kâbe’ye nazar etmek, nice ölü ruhların dirilişi için milâd, nice ruhların aslını görebilmesi için mirât olur... Bir hâdise var cân ile cânân arasında Kaldım yine bir âteş-i hicran arasında
“Ham meyvayı kopardılar dalından” misali yâr olamayıp bâr olduğumuz aşk yolunda geçen bu demde, nice bin hatırayı hâvi bu surete bakıp, bu nağmeyleyle demlendik, hele siz de bir deneyin hora geçecek, iyi gelecektir, vesselâm…
Rabıta, gönlün gönle bakışı, birinden diğerine bir sevgi akışıdır. iş bu duaya amin diyen cümle canlara, zahirde Bakmasının dâhi sevap olduğu kainatın kalbine varan bir seyahat (hacc-umre), Batında, Cenab-ı Hakk’ın nazar ve tecelli ettiği Hz. İnsan’ın kalbine varan seyahat(seyr û süluk) içre “bir güzel rabıta” nasib olsun, Bir kutlu gönülle arasını iyi edip, bir ucu cennet ve cemale varan “nazenin bir yol” kurana selam olsun..
Ey gönül! zinhâr gül-i gülzâr olup hâr olmayasın çağrısına kulak vermek gerek, ya gönül o hazrete ermek gerek, ya erene gönül vermek gerek, huu…
Hasret çekmek ne nimet…İLAHİ, ne devlet, Haremine ,Rasül’ üne Yaman Dede gibi yanabilmek…
Ümit olmadan varılmazmış menzile
“Ümit”siz yola çıkılmazmış
(Canı, Cananı, Rabıtayı dileyene…)
sözü kısa kesmek gerek vesselam.
Yaklaşan hac mevsimi, nasıl anlatılabilir ki?
“Ey gönül! Seni anlatmaya dilim dönmüyor, gücüm yetmiyor; harfler, seni anlatmaya kafi gelmiyor! Seni anlatmak için yeni harfler, yeni kelimeler bulmak gerek!”
duygularımıza tercüman olur bu söz .