Hizbü’l-Gâyât


Rabbiniz buyurdu ki:
Bana duâ edin, size icâbet edeyim (duânıza cevab vereyim)! Şübhesiz benim ibâdetimden (yüz çevirip) kibirlenenler, yakında zelîl olan kimseler olarak Cehenneme gireceklerdir![Mü’min:60]

Candan, gönülden söylenen güzel sözler, duâlar, niyâzlar, yakarışlar, Hakk’a doğru yükselir. Hakk’tan başka kimsenin bilmediği, bir yere kadar varır, ulaşır. Temizlenmiş ve arınmış olan nefeslerimiz, hoş sözlerimiz, yücelir, yücelir, bizden armağan olarak ölümsüzlük, sonsuzluk âlemine varır. Sonra sözlerimizin, niyâzlarımızın sevabı, Allah’ın rahmeti eseri olarak kat kat çoğalarak bize gelir. Sonra da, kul, elde ettiklerine benzer sevabı, tekrar elde etsin diye, Allah, bize, yine onlara benzer sözler söyletir. İşte böylece, hiç durmadan, güzel sözler, ötelere yükselir, yücelere gider. Karşılığında rahmet iner, bu iki hal, sende, senin varlığında dâima olur durur. Kendinde olmaksızın, istiğrâk hâlinde edilen duâ, bambaşkadır. O duâ, duâ edenin kendinden değildir, kendinde bulunanın duâsıdır. Daha doğrusu, o duâ, gönülde bulunan Hakk’ın sözleridir. Aslında o duâyı Allah etmektedir. Çünkü duâ eden kul, kendinde olmadığı için aradan çıkmıştır. O duâ da Allah’tandır, kabul edilişi de Allah’tandır.[Hz. Pir Mevlana(ks)]

Rabbim, şu taş kesilmiş kalbi sen mum gibi yumuşat, iniltisini tesirli ve acınır bir hâle getir ki, feryâdına yetişenler bulunsun…

Duanın, ömrümüzdeki değeri pek yücedir. Hadîs-i şerîflerde açıklandığı gibi duanın bizzat kendisi bir ibadettir. Çünkü Kur’an’da Allah celle celâlüh tarafından emrolunmuştur. Hatta ibadetin hası, özü ve iliğidir. Dua dînin direği, rahmet-i ilâhiyenin anahtarı, göklerin ve yerin nûrudur. Hiçbir şey Allah nezdinde duadan daha makbul ve değerli değildir. Allah celle celâlüh kendisine dua edeni sever, etmeyene gazap eyler. O halde her vesile ile dua etmeli, küçük-büyük her şeyi Allah’tan dilemeliyiz. Dua sadece psikolojik bir rahatlama ve tatmin değildir. Bilakis fiilî ve maddî tesirleri her zaman görülen, faydalı, geçerli bir şeydir. Duanın başa gelen derdi, belayı kaldırmaya, gelecek olanı da önlemeye imkân ve selahiyeti vardır. O, Allah’ın saf saf dizili mânevî ordularından bir ordusu olup sevk edildiği yerde iş görür, bitirir. Dua mü’minin tesirli bir silahıdır. Dua, kazâ-yı mübremi, yani kesinlik kazanmış ilâhî bir takdir ve hükmü durdurur ve değiştirir. Kul dua edince muhakkak bir şeyler kazanır, onun duası karşılıksız bırakılmaz. Ya dilediği şey kendisine bahşolur ya bir günahı bağışlanır ya da sevabı âhirette verilmek üzere muhafaza olunur. [Prof. Dr. M. Es’ad COŞAN(ks)]

Mâlum ola ki, bu Hizbü’l-Gâyât li-Tevhîdi’llâhi’l Kaadi’l Hâcât ismiyle müsemma vird-i şerif, bir büyük ve güzel ve gayet dilber elfâz-ı şerifeleri mücmel, meâni-i lâtifeleri kesîr, nâdiri’l-misil vird-i şeriftir.

Bütün büyükler Allah’a karşı daima şükür ve niyaz halinde idiler

Bütün peygamberler alâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalâti vesselâm ve sıddîkler, ârifler, sâlihler ve âşıklar rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ecma’în, buldukları mertebeleri, bütün nimetleri, fazl ü kemâlleri ve lûtf ü keremlerin cümlesini Hak teâlâdan görüp Hak teâlâya teveccüh-i tâm, şükür ve hamd ü senâlar etmişlerdir. Nefsinde kâmil gayride mükemmil olup mâsivaya asla meyl etmeyerek, Hazret-i Allah celle şânühuya kemâl-i teveccüh ile teveccüh-i tâm buyurmuşlardır.

Peygamberân-ı izâm efendilerimiz cemi’ mâsiyetlerden ve noksanlardan mâsum iken ve peygamber olmayanlar her vechile mahfuzlar iken, bununla beraber kendilerini daima kusur ve noksanda görüp sıdk ü sadakat ile Mevlâ’ya tazarru ve niyazlar ederek, nice gözyaşları akıtıp kendilerini noksanda görmeye delâlet eden envâi türlü kelâmlar ve münacatlar ile gece ve gündüz Hak teâlâya hazretlerine tevâzu, huşû, huzû’ ve inkiyâd-ı tâm üzerine olmuşlardır.

İmdi cümle takipçilerimize tavsiye buyrulan bu vird-i şerif, icmâlen, bu mânâları müştemildir. Okumak isteyenlere izin verilmiştir. Umulur ki, Mevlâ’dan çok feyz ve inâyetler, dünyevî ve uhrevî menfaatler teveccüh eder, inşâ’allahu teâlâç Mânalarını bilenlere, zuhurata tâbi olanlara malumdur.

İmdi vird edinip okuyacak zat, bunu dahi ibtidâ Cuma günü “Elhamdulillahi rabbil âlemin” kavlinden euzu besmele, salavat-ı şerife ile başlayıp âhirine kadar nihayetinde “ve sallallahu ala seyyidina Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecma’in” salavat-ı şerifesine kadar okuyup tamam eder.

Her gün emr-i Hak vâki oluncaya dek bu üslup üzere niyyet-i hâlise ile okuyup devam ederek ve bunun böylece güzel güzel tertibine muvaffak olan zevât-ı kirâmı ve ulemâ-yı izâm efendilerimizi, üstadlarımızı ve bu fakir dâilerini hassaten ve cemî’ ümmet-i Muhammed’i âmmeten ve din ü devlet ve millet-i İslâm ve bunlara bi-hakkin tesâhüb eden zevi’l kadri ve’l ihtiram ve bu mezkûrattan, âhirete teşrif buyuran ve bugünkü günde el’an berhayat olan cümle ümmet-i Muhammed din kardeşlerimizi hayırlı dualar, rahmetler, mağfiretler, inayetler ve selâmetler ile zikir buyurmaları hamiyyet ve salâbet-i diniyye ve kemâlât-ı insaniyye ashâbından rica olunur, kardeşlerim.

Allah’ım! sen, canları, Yâsîn soyunun gittiği yoldan canlara ulaştır. Nasıl ki, duâ etmek bizden, kabul etmek senden ise, dualarımızı Yâsîn soyundan gelenlerin dualarına kat! Allah’ım! nasıl ki, bizim işimiz az bir ihsanda bulunmak, Senin şanında azı çok görüp beğenmekse, lûtfet de, bize o çeşit yardımda bulun! Yani, azımızı çok olarak kabul buyur! Allah’ım, bizi nefsanî arzulardan, bedenimize ait isteklerden, şehvet ve hiddetten kurtar, akıl ve vicdan âlemine ulaştır! Bizi asıl vatanımız olmayan şu dünyadan al, ötelere, yücelere götür!  [Hz. Pir Mevlana]

Fe men yehdi’l-lâhi fe hüve’l-muhtedi, ve’sselâmu alâ meni’t-tebe’al-hüdâ…

9 thoughts on “Hizbü’l-Gâyât

  1. Selamun aleyküm.

    Bendeniz virdin bir çok yerini okudum ancak okuyamadığım bazı yerler oldu. Latin alfabesiyle de yazıp bir de mealini lutfetseniz.

    Baki muhabbetle.

    • Bismillahirrahmanirrahim, Elhamdulillahi rabbil alemiyn. Vessâlatu ve selâmu ala resûlinâ Muhammedin ve ala âlihi ve sahbihî ecmaiyn.

      La ilahe illalah Muhammedurresulullah

      Allahumme yâ ilahî ene’l abdu ve ente’l Allah.
      ve ene’l muvahhidu ve ente’l Vâhid. Ve ene’l ubeydu ve ente’l Ma’bûd
      ve ene’l mumkinu’l vucûdi ve ente’l vâcibu’l vucûd.
      ve ene’l mahluqu ve ente’l Hâliq. ve ene’l mevcûd ve ente’l mûcid.
      ve ene’l muhdesu ve ente’l muhdisu’l ezeliyyu. ve enel heliku ve ente’l bâqîy bilâ zevâlin
      ve ene’l fâni ve ente’ddâimu’l bâqîy. ve ene’l meyyitu ve ente’l mumiytu^l hayyulleziy lâ yemût
      ve ene’l âcizu ve ente’l qâdiru’l muqtediru. ve ene^l faqiyru ve ente’l ğaniyyu’l muğniy. ve ene’zzeliylu ve ente’l celiylu’l aziyz. ve ene’l aliylu ve ente’şşâfiy. ve ene’l muhtâcu ve ente’s Sâmedu’l Vâhidu. ve ene’l haqiyru ve ente’aziymu’l Vâhidu. ve ene’ssağiyru ve ente’l Kebiyru’l Muteâl. ve ene’l mağlubu ve ente’l ğalibu. ve ene’l musteiynu ve ente’l Muiyn. ve ene’dzâllu ve ente’l Hâdir’Reşiydu. ve ene’zzalimu ve ente’l Muqsitu’l âdilu. ve ene’l hâsiru ve ente’l muncî. ve ene’naqisu ve ente’l Kâmilu. ve ene’s suflî ve ente’rrâfiu’l Muizzu. ve ene’n noqsan ve ente es-Subhan. ve ene’l câhilu ve ente el-Âlim. ve ene’l asî ve ente el-Ğaffar. ve ene’l acûlu ve ente es-Sabûr. ve ene’l muznibu ve ente el-Ğafur. ve ene’l qinnu ve ente el-Mâlik. ve ene’dâî ve ente el-Mucîbu bilâ îcâb.

      ve ene’ssâilu ve ente el-Mu’tî el Mufaddil. ve ene’ttâibu ve ente et-Tevvâb. ve ene’l bahîlu ve ente el-Kerîm. ve ene’şşâkiru ve ente eş-Şekûr. ve ene’l hâmidu ve ente el-Hamîd. ve ene’l mâdihu ve ente el-Memdûh. ve ene’zzakiru ve ente el-Mezkûr. ve ene’ttâlibu ve ente el-Matlûb. ve ene’l habîbu ve ente el-Mahbûb. ve ene’l âşıqu’ssûriyyu ve ente el-Ma’şûqu’l hâkiki. ve ene’l qâsidu ve ente el-Maqsûdu li ennehu la maqsude sivâke.

      Allahumme lâ qadre lî illa qadruke. ve lâ hidayete lî illa hidayetuke. ve lâ fadzle lî illâ fadzluke.
      ve lâ tevfîqe lî illâ tevfîquke. ve lâ ni’ame lî illâ ne’mâuke. ve lâ havle lî illâ havluke. ve lâ quvvete lî illâ quvvetuke. ve lâ feyze lî illâ feyzuke ve kûllun min indike tevekkeltu aleyke ve’tesamtu bike. ve ente’llahu es-Samedullezi lem yelid ve lem yûled ve lem yekun lehu kufuvven ehad.

      İlâhî maqsûdî rıdzâke ve liqâke yessirhumâ lî. Allahumme a’tinî su’lî ente ta’lemu mâ fî qalbî ve lâ tahtâcu lî mâqâlî. Ya ğiyâse’l musteğîsîne ağisnâ. istecib duâena ve tadzarruenâ birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Ve sallallahu ala seyyidinâ Muhammedin ve âlihî.

    • Bismillahirrahmanirrahim, Elhamdulillahi rabbil alemiyn. Vessâlatu ve selâmu ala resûlinâ Muhammedin ve ala âlihi ve sahbihî ecmaiyn. La ilahe illalah Muhammedurresulullah
      Allahım, ey ilâhım ben bir kul sense Allah’sın
      ve ben bir muvahhid (Birleyen, Allah’ın birliğine inanan, tevhid ehli) ve sen el-Vâhid (Tek, zatında, sıfatlarında, isim ve hükümlerinde asla ortağı ve benzeri olmayan)
      Ve ben bir küçük kulcuk ve sen el-Ma’bûd (Kayıtsız şartsız ibadet edilmeye lâyık olan ilâh)
      Ve ben mumkinu’l vucûd (varlığı imkan dahiliğinde, vücuda gelebilmek için O’nun tercîh, takdîr ve meşîetine muhtaç olduğu gibi varlığını devam ettirebilmek için de yine her lâhza O’nun feyz-i vücûduna muhtaç olan) ve sen vâcibu’l vucûd (varlığı gerekli olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah)
      Ve ben bir mahluk (Yok iken var edilmiş) ve sen el-Hâlık (yok iken var kılan, yaratan)
      Ve ben mevcud (var olan, vücud sahibi) ve sen el-Mucid(orataya çıkaran, yaratan)
      Ve ben muhdes(eskiden olmayan, sonradan var edilmiş olan) sen ise ezeli yaratıcı
      Ve ben helak olucu, ölüme mahkum sense el-Baki (varlığı sürekli olan, zât, sıfat ve isimleriyle dâimi olan; her türlü yokluk ve fânilikten münezzeh bulunan)
      Ve ben bir fâni (tükenen, yok olan, ölümlü) sense her daim bâki…
      Ve ben ölüyüm, sense el-mumit (Kendisi ölümsüz olduğu halde, can verdiği mahluklara ölümü kader olarak yaratan; hayatı yaratan Allah olduğu gibi, ölümü yaratan da yine o’dur. Ancak bu ölüm, yok oluş, hiçliğe gidiş değil, bilakis fâni hayattan bâkî hayat geçiştir.)
      Ve ben bir aciz (Güçsüz, kudretsiz, zayıf)sense el-Kâdir (Tam ve mutlak kudret sahibi olan, istediğini dilediği gibi yapmaya gücü yeten)
      Ve ben bir fakir (aciz, yoksul) ve sen el-Gani (Hiçbir şeye, hiçbir kimseye muhtaç olmayan, kullarının bütün ihtiyaçlarını karşılayan mutlak zengin, kendisinden başkasına muhtaç bırakmayarak zengin kılan)
      Ve ben zelil (hor ve hakir, aşağılık) ve sen el-Celil(Çok yüce, ulu ve kadri yüksek, şanı yüce, erişilmez, yüce kudreti ile her şeyi yoluna koyan, yücelik sıfatları bulunan, azamet sahibi, bütün celâl sıfatlarıyla sıfatlanmış olan) el-Aziz(Benzeri bulunmayan eşsiz kudret sahibi, mağlup edilmesi mümkün olmayan)
      Ve ben bir hasta, sense eş-Şafi (Maddi ve manevi hastalıklara şifa verensin)
      Ve ben muhtacım sense Es-Samed (Her türlü istek ve ihtiyacı karşılayacak güce sahip bulunan, hiç kimse veya hiçbir şeye muhtaç olmayan) el-Vahid (Tek, zatında, sıfatlarında, isim ve hükümlerinde asla ortağı ve benzeri olmayan)
      Ve ben hakir, değersiz, itibarsız sense el-Azim (Hem zâtı hem de sıfatları sonsuz kemâlde, değerde olan, büyüklüğü akıl ve fehmin ihatasından münezzeh bulunan) el-Vahid (Tek, zatında, sıfatlarında, isim ve hükümlerinde asla ortağı ve benzeri olmayan)
      Ve ben küçüğüm sense daha üstü ve daha ötesi olmayan, sınırdan ve miktardan münezzeh olan yüceler yücesi
      Ve ben kendisinden üstün bir gücün hükmünü kabul etmiş, O’na boyun eğmiş, mağlup sense el-Galib (mülkün, üstünlüğün, güç ve kudretin tek sahibi)
      Ve ben yardım dileyen, yardımına sığınan. Sense yardım eden, destek olan el-Muin
      Ve ben doğru yoldan ayrılmış, dalalete düşmüş biri ve sen kendine ulaşan doğru yolu gösteren el-Hadi, bütün işleri bir yardımcı olmadan, ezeli takdirine göre yerli yerine koyan, nizam ve hikmet üzerine sonuca ulaştıran er-Reşid
      Ve ben nefsine zulmeden,haksızlık yapan zalim, sense her şeyi yerli yerinde denk ve adalet üzre yapan mutlak adil, el-Muksit

      Ve ben zarar ve ziyana uğrayan sense cümle dertlerden kurtaran el-Münci
      Ve ben eksik, noksan, kusurlu, sense tam, noksansız, kusursuz ve mükemmel el-Kamil
      Ve ben aşağılık, adi, bayağı bir süfli, sense istediği ve layık kıldığı kulunu yükselten er-Rafi, itibarlı ve yüce bir duruma getiren, aziz eden el-Muiz
      Ve ben noksan bir kul, sense her türlü kusurdan, noksandan, beşeri nitelik ve zaaflardan uzak olan Es-subhan
      Ve ben cahil sense ilmi ezeli ve ebedi olan el-alim
      Ve ben asi bir kul, sense kullarının günahlarını affeden, bağışlaması çok olan el-Gaffar
      Ve ben çok aceleci, sabırsız sense kendisine isyan edenleri cezalandırmakta acele etmeyen, onlara tevbe etmeleri için zaman tanıyan: es-Sabur
      Ve ben bir günahkar sense çok mağfiret eden, bağışlayan el-Gafur
      Ve ben bir köle, sense her şeyin gerçek sahibi, mutasarrıfı el-Malik
      Ve ben duacı, sense Layık olmadığım halde istekleri karşılayan, ihtiyaçlara cevap veren, dua ve niyazları kabul eden el-Mucib
      Ve ben kapında bir garip dilenci, sense fazl u kerem hazinesinden nimet veren, ihsan eden el-Mu’ti
      Ve ben tövbe eden, sense kullarını günahtan vazgeçiren, tövbe yollarını kolaylaştıran ve tövbeleri kabul eden: et-Tevvab
      Ve ben eli sıkı bir cimri, sense vaadini yerine getiren, çok verici, lütuf ve ihsanı bol, kendisine sığınanı geri çevirmeyen: el-Kerim
      Ve ben şükreden, sense yapılan iyiliği daha büyük bir iyilikle karşılayan, kulun az taatı karşısında sayısız nimetler büyük dereceler veren: eş-Şekur
      Ve ben hamdeden, sense kulları tarafından ebediyete kadar övülen, kemal sıfatları zikredilerek kendisine hamdedilen: el-hamid
      Ve ben öven, metheden sense övülen, methedilen Memduh
      Ve ben zikreden, sense ismi daima anılan zikredilen Allah
      Ve ben isteyen, talep eden sense istenilen, aranılan, talep edilen
      Ve ben seven, sense sevilen
      Ve ben sahte bir aşık, sense hakiki bir maşuk
      Ve ben söyleyen, kasteden sense kastedilen amaç. Yönelinen gaye, maksat öyle ki senin rızandan gayrı bir maksadım yok
      Ey Allahım, benim için, senin sınırsızgüç ve kudretinden, feyz u kereminden, fazl u ihsanından, doğru yola iletmenden, tevfikinden (bir yardım ki onunla kulunun fiilini rızasına, muhabbetine uygun kılması, kulunu irade ve rızasına uygun işler yapmaya muvaffak kılması), nimetlerinden gayrısı yok. Hepsi senin katındandır. Sana yöneldim, sana dayandım, sana sarıldım. Sen öyle bir Allahsın ki es-Samed olansın (herşey her cihetle O’na muhtaç olduğu hâlde, O hiçbir şeye muhtaç olmayan) Ne doğurmuştur O, ne doğurulmuştur! Zâtında, sıfatlarında, fiillerinde, O’na denk, eş ve benzer olabilecek hiçbir varlık mevcut değildir.
      Ey Allahım ben ancak senin hoşnutluğunu ve sana kavuşmayı arzuluyorum, bunları bana kolaylaştır. Ey Allahım istediğimi ver, sen kalbimdekini bilirsin, dilime düşmesine hacet yok. Ey yardıma muhtaç olanların imdadına yetişen, yetiş imdadıma. Dua ve yalvarışlarımı, rahmetinle kabul buyur ey rahmet edenlerin en merhametlisi.
      Ve sallallahu ala seyyidinâ Muhammedin ve âlihî.

Söyleyecek sözüm var...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.