Geldiği yerlerin hasretiyle yanan cana,
Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke’deki (Kâbe)dir. [Âli İmrân:96]
Her kim aslından uzak düşse arar
Asla dönmek için bir uygun gün arar
Benim kötü huyum var, sen beni mazur tut, hoş gör! Sevgilim senin güzel yüzün olmadıkça, benim bu kötü huyum nasıl güzelleşir? Sen olmayınca, ben kış mevsimi gibi soğuk bir hal alıyorum. Halk benden hoşlanmıyor, benim yüzümden azaba giriyor amma seninle beraber olunca hoş bir hal alıyorum. Güllük gülistanlık kesiliyorum, huyum bahar huyuna dönüyor. Sensiz olunca aklım başımda değil, melûlum, yaşamaktan usanmış, bezmiş bir hale geliyorum. Ne söylesem ters düşüyor, kötü oluyor. O zaman ben akıldan utanıyorum, akıl da senin yüzünün nurundan utanıyor. Bozulmuş, kokmuş bir suyun kullanılır bir hale gelmesi için ne yapmalı? Onun tekrar ırmağa karışması lazımdır. Kötü huyumun düzelmesi, güzelleşmesi çaresi nedir; tekrar sevgilinin yüzünü görmektir. Can suyunu bu beden girdabında hapsedilmiş görüyorum da, hakîkat denizine yol açayım diye toprağı kazıyorum. Senin ümitsiz zavallılara gizli olarak sunduğun bir şarabın mevcut olduğunu sezdikleri için ümitsizlerin hasretle feryadı göklere yükseliyor. [Hz. Pir Mevlana]
Hak dost, o güzelim sevgili boğazımı tuttu da “Ne istiyorsun?” dedi. işte dedim bunu istiyorum:
Ne tac isterim ben ne taht! Tapında toprağa düşüp kapanmayı isterim ancak, aşınsa da alnım secde yerinde… Seher yeline sırlarımı söylemek onu kendime haldaş etmek isterim amma ihrama girilen yerin halkasına yapışmışım haremdeyim, afetlerden emin olmuşum. Senin testini taşıyan kişi nihayet padişahın işret haremine girer… Artık altın gibi senin haremindeyim, senin hazinende… Mührünü basasın diye sızmışım erimişim, mum haline gelmişim a benim canım yüzüğündeki nakşı istemekteyim…
Medet ya huu