لنَّبِيُّ أَوْلَىٰ بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ ۖ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ
Peygamber, mü’minlere kendi öz nefislerinden, canlarından, birbirlerinden daha yakındır, daha ileridir. Eşleri mü’minlerin anneleridir. [Ahzâb:6]
Tarik-i Uşşakiyye Meşayihinden
El-Hâcc Hüseyin Vâssaf Hazretleri (v.1929)
Semt-i illiyyîne uçdu şimdi bir rûh-ı kerîm
Çıka istikbâle yârân gülşen-i adnânda
Rıhlet-i cân-sûzuna Sa’dî didim târih-i tâm
Hüseyin Vassâf bugün rahmet-i Rahmân’da
Hazretim, mah-ı Muharrem’de dünyaya geldiği için Şeyh Ahmed Zarîfî, tarafından kendisine “Hüseyin” ismi verilmiş; “İnşeallah Vassâf-ı Muhammedî olur” diye mahlası da “Vassâf” konmuştur. Eskimeyen kültürümüzle yetişmiş, Arapça, Farsça ve Fransızca’ya vâkıf, edib, şair ve mutasavvıf. Öyle ki zat-ı şahaneleri tam bir Peygamber aşığı. Her üç rüyasından birinde mutlaka peygamber efendimiz var…
Maddenin kasıp kavurduğu gönül derdimize şifa olsun, vesile-i şefaat buyrulsun niyyetiyle, Hüseyin Vassaf Hazretlerinin Kasîde-i İstişfâiyye’sini ihvan-ı bâ safa kardeşlerimize teberrüken ikram eyler, dua bekleriz…
Kasîde-i İstişfâiyye
Mefa’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün
Vücûd-ı akdesin ‘ayn-ı beşaret yâ Resûla’llâh
Zuhûr-ı pür-sürûrun mahz-ı rahmet yâ Resûla’llâh
[akdes: en kutlu, en kudsî / ayn: aslı, kendisi / beşâret: müjde]
[pür: dolu / sürûr: mutluluk / mahz: tam ta kendisi, aslı]
Sen ol mahbûb-ı memdûh-ı güzîn-i Hazret-i Hak’sın
Kudümün bâ’is-i âsâr-ı ni’met yâ Resûla’llâh
[memdûh: medholunmuş, övülmüş / güzîn: seçilmiş, seçkin]
[kudüm: gelme, ayak basma / bâ’is: sebep olan / âsâr: eserler, izler]
Seni idrâk için ‘akl-ı beşer izhâr-ı ‘acz eyler
‘Ukûl-i âdeme gelmekde hayret yâ Resûla’llâh
[izhâr-ı acz: acziyetini ortaya koymak] [Ukûl: zihinler, akıllar]
Senindir bunca devletler şu’ûnât hep seninçündür
Senindir her iki ‘âlemde rif’at yâ Resûla’llâh
[şu’ûnât: hâdiseler, olaylar] [rif’at: yükseklik, yücelik]
Senin mir’ât-ı hüsnünden göründü Hazret-i Allah
İle’l-âhir sana olsun tahiyyât yâ Resûla’llâh
[mir’ât-ı hüsn: güzellik aynası]
[ile’l-âhir: ebede kadar / tahiyyat: selâmlar, hayır dualar]
Hadîs-i kâ’inâtın metni hem tafsîlîdir el-hak
Sana ma’lûm bidayetle nihayet yâ Resûla’llâh
[hadîs: haber / tafsîlî: ayrıntılı] [bidâyet: başlangıç]
Ser-â-pâ pür-hakâyık bir kitâbu’llâh-ı ekbersin
Tecellî-gâh-ı esrâr-ı hüviyyet yâ Resûla’llâh
[ser-â-pâ: baştan ayağa / hakâyık: hakîkatler / ekber: en büyük]
[tecellîgâh: görünme yeri / esrâr: sırlar / hüviyet: mahiyet, hakîkat, asıl]
Güzelsin pek güzelsin tâb-ı hüsnünle cihan pür-nûr
Gelir îmânıma her demde kuvvet yâ Resûla’llâh
[tâb: ışık, parlaklık / hüsn: güzellik]
Tahassür canıma te’sîrini gösterdi bî-tâbım
Gönül göz hepsi ister Hakkı rü’yet yâ Resûla’llâh
[tahassür: (kök: hasret) hasret çekme / bî-tâb: takatsiz]
[rü’yet: görme, bakış, görüş]
Gözümde tütmede dîdâr-ı nûr enver-i tâb-nâkin
Canım cânân-ı kalbim kıl ‘inayet yâ Resûla’llâh
[dîdâr: cemâl, yüz / enver: nurlar / tâb-nâk: parlak, ışıklı]
Gözüm sende, gönül sende, ümidim cümleten sende
Veliyyü’n-ni’metim genc-i melâhat yâ Resûla’llâh
[veliyyü’n-ni’met: nimet sahibi /genc: hazîne / melâhat: güzellik]
Tulû’ et mihr-i rahşânım gönül göz rûşenâ olsun
Senin ‘aşkınladır âmâl-i vuslat yâ Resûla’llâh
[tulû: doğuş / mihr: güneş / rahşân: parlak / rûşen: aydın, parlak]
[‘âmâl: ameller / vuslat: sevdiğine kavuşma]
Tenezzül eyle lütfen dîde-i canım hayât bulsun
Buyur bu ‘âşık-ı şeydâna re’fet yâ Resûla’llâh
[dîde: göz]
[şeydâ: aşktan aklını kaybetmiş; dîvâne / re’fet: merhamet etmek]
Gezip vâdî-i hasretde arar mahbûbunu ruhum
Beni yakmakdadır nâr-ı muhabbet yâ Resûla’llâh
Tahammülsüz olan hicrin beni dîvâne etmişdir
Bana olsun visalin zevki kısmet yâ Resûla’llâh
[hicr: hasret] [visâl: kavuşmak]
Ra’ûfsun hem Rahimsin, kimseyi mahrum buyurmazsın
Hayâlinle gönül bulmakda lezzet yâ Resûla’llâh
[Râ’ûf: merhametli]
Efendimsin, cânımsın, bâ’is-i feyz ü hayâtımsın
Devâ-yı derd-i rûhumsun, sehâvet yâ Resûla’llâh
[bâ’is: sebep] [sehâvet: cömertlik]
Kapından başka yokdur mültecâ mahbûb-ı Rahmanım
Dahîl-i bâb-ı ihsanım ‘inayet yâ Resûla’llâh
[mültecâ: ilticâ edilecek, sığınılacak yer]
[bâb: kapı / inâyet: lütuf, ihsan]
Beni dûr etme, cananım bi-hakk-ı Hazret-i Zehra
Senin Kıtmîr-i babındır himâyet yâ Resûla’llâh
[dûr: uzak] [himâyet: sahip çıkma, esirgeme]
Âmân cânân-ı zî-şânım terahhum kıl kerem-kânım
‘Ubeyd-i sâdıkındır eyle şefkat yâ Resûla’llâh
[zi-şân: şanlı / terahhum: merhâmet etme / kân: maden, kaynak]
Medâr-ı iftihârımdır kapında ‘abd-i mahz olmak
Kerem ey ma’den-i hilm ü beşaret yâ Resûla’llâh
[mahz: katkısız, sade, ta kendisi, aslı / hilm: yumuşaklık / beşâret: müjde]
Gönül titrer mu’azzam nâm-ı pâkin yâd olundukça
Safâ-bahşâ-yı erbâb-ı basiret yâ Resûla’llâh
[safâ-bahşâ-yı erbâb-ı basiret: kalp gözü açıklara safâ veren]
Gözüm giryân, gönül nâlân, esîr-i mihnet-i hicran
Yetiş imdadıma kenz-i sa’âdet yâ Resûla’llâh
[giryân: ağlayan / nâlân: inleyen / mihnet: gam, musibet / hicran: ayrılık]
[kenz-i sa’adet: mutluluk hazinesi]
Bu hasret imtidâdından tahammül kalmadı bende
Sana ma’lûm bunu ‘arza ne hacet yâ Resûla’llâh
[imtidâd: uzama, uzun sürme]
Seherlerde yanıp yakılmada bu haste dil bi’llâh
Eder her ihtiyâcı kesb-i şiddet yâ Resûla’llâh
[haste dil: hasta gönül] [kesb-i şiddet: şiddet kazanmak]
Geceler leyle-i yeldâ ana hem-dem gam-ı ferdâ
Nevâl-i lutfuna kandır semâhât yâ Resûla’llâh
[yeldâ: uzun / hem-dem: can-ciğer sohbet arkadaşı / ferdâ: yarın, gelecek zaman]
[gam-ı ferdâ: yarın endişesi / nevâl: talih, kısmet, bağış / semâhât: cömertlik]
Misâl-i bülbül-i nâlendeyim gülzâr-ı vaslında
Marîz-i ‘aşkınım ver feyz-i sıhhat yâ Resûla’llâh
[nâlende: inleyen / gülzâr-ı vasl: vuslatın gül bahçesi]
[marîz: hasta]
Beni dünyâyı gafletden rehâ-yâb et halaskarım
Kulunda kalmasın asla kesafet yâ Resûla’llâh
[rehâ-yâb: kurtulan, kurtulucu / halaskar: kurtaran]
[kesâfet: (nefisten kaynaklanan) bulanıklık, berrak olmama]
Görünsün neş’e-i vahdet mübarek vech-i pâkinden
Safây-ı cân ile gelsin letafet yâ Resûla’llâh
[vech: yüz, cemâl]
Hakâyık gülşeninde sırr-ı tevhîdden haberdâr et
Bu gönlüm olmasın dûçâr-ı gaflet yâ Resûla’llâh
[hakâyık: hakîkatler / gülşen: gül bahçesi]
Nigâh-ı iltifatınla beni dil-şâd buyur canım
Dil-i nâ-şâdıma gelsin meserret yâ Resûla’llâh
[nigâh: bakış, bakma / dil-şâd: gönlü sevinçli]
[nâ-şâd: gamlı, kederli, mahzun /meserret: sevinç, şenlik]
Âmân ey mefhar-ı ‘âlem sığındım bâb-ı ihsana
Hümûm-ı mâsivâ etmekde savlet yâ Resûla’llâh
[mefhâr: övünmeye sebep olan / bâb: kapı]
[hümûm: gamlar, kederler / savlet: hücûm]
Tulû’-ı mihr-i dîdâra dü çeşmim intizâr eyler
Kerem ey şems-i iklîm-i hidâyet yâ Resûla’llâh
[tulû’: doğma, doğuş / mihr: güneş / dü çeşm: iki göz / intizâr: bekleyiş, gözleme]
[şems: güneş]
Cemâl-i enverin kılmak temâşâ bir sa’âdetdir
Olur mu hîç ona takdîr-i kıymet yâ Resûla’llâh
[enver: nurlu / temâşâ: bakma, seyretme]
Hitâb-ı “len terânî”de bulunma merhamet eyle
Tecellî eyle ey sâhib-risâlet yâ Resûla’llâh
[len terânî: Beni göremezsin (Arapça) bknz. A’raf:143]
[sâhib-risâlet: Resullük makamının hakîkî sahibi]
Gönül mehcûr-ı dîdâr-ı melîhin olmasın yoksa
Görünmez gözüme in’âm-ı cennet yâ Resûla’llâh
[mehcûr: perdelenmiş, terkolunmuş / melîh: çok güzel]
[in’âm: nimetler]
Açılsın gonce-i âmâl kerem bağında îmânım
Görünsün kalbime envâr-ı behcet yâ Resûla’llâh
[âmâl: ameller] [envâr: nurlar behcet: sevinç, güzellik]
Günahkârım, şerm-sârım, reh-i gufrânına düşdüm
Bi-nezd-i Hazret-i Mevlâ vesâtet yâ Resûla’llâh
[şerm-sâr: utangaç, mahçup / reh: yol]
[vesâtet: araya girme, vasıta olma]
Der-i devlet-me’âba intisabım tâ ezeldendir
Medâr-ı mefharetde, arza nisbet yâ Resûla’llâh
[devlet-meâb: devlet sahibi]
[medar-ı mefharet: iftihar duyma vesilesi]
Kemâl-i ‘aşk ile geldim der-i ihsanına canım
Dahîlek ey şeh-i mülk-i melâhat yâ Resûla’llâh
[dahîlek: sana sığındım / mülk-i melâhât: güzellik ülkesi]
Yüzüm sürsem be-tekrâr ravza-i pâk-i ‘ıtırnâke
Bu cism-i pür-‘ilel’de kalmaz ‘illet yâ Resûla’llâh
[ıtırnâk: güzel kokulu] [pür-ilel: hastalıklarla dolu]
Tehalük etmede kalbim o ‘âlî südde-i pâke
Edeb ta’zîm ile etsem ziyaret yâ Resûlallâh
[tehalük: can atma, koşma / südde: kapı, eşik]
Şeb-i mi’râc’daki esrâr-ı halvet ‘aşkına eyle
Dem-i eyyâm-ı gurbetde vikâyet yâ Resûla’llâh
[vikâyet: koruma, esirgeme]
Husûsâ son dem-i ‘ömrümde de eltâfa muhtacım
O ân-ı hevl-nâk’de ver selâmet yâ Resûlallâh
[eltâf: lütuflar] [ân-ı hevlnâk: korku veren an]
Tenezzül eyle lütfen ihtizârımda nasîb olsun
Bu yolda ‘arz-ı teslîm-i emânet yâ Resûlallâh
[ihtizâr: can çekişme]
Temâşâ-yı cemâl-i eltafınla mest olup hayran
Gidersem dâr-ı ‘ukbâya ne devlet yâ Resûla’llâh
[eltâf: lütuflar] [dâr-ı ukba: öbür dünya]
Durmuşum bağlayıp dergâh-ı ihsana yüzüm tutdum
Yegâne matlabımdır sırr-ı vuslat yâ Resûlallâh
[matlab: taleb edilen şey, meram]
‘Umûm ahvâlimi teşrîhden maksaddır istimdâd
Dahîlek yâ nebiyya’llâh sahabet yâ Resûlallâh
[teşrîh: şerh etme, açıklama / istimdâd: yardım isteme, imdada çağırma]
[sahabet: sahip çıkma, koruma, arka olma]
Ümîdvârım ki mahrûm-ı şefâ’at eylemezsin sen
Senin şânındadır, rahmet, mürüvvet yâ Resûlallâh
[mürüvvet: mertlik, cömertlik]
Senin âzâd kabul etmez kulundur ‘âşıkın Vassâf
Bu ‘abd-i rû-siyâha kıl şefâ’at yâ Resûlallâh
[vassâf: vasıflarını, özelliklerini sayarak anlatan kimse]
[abd-i rû-siyah: kara yüzlü kul]
Kasîdem elde ‘aşkın dilde geldim bâb-ı ihsana
Dahîlek ey Habîb-i Hazret-i Hak yâ Resûlallâh
8 Ramazân 1343 (2 Nisan 1925) Perşembe’de temam oldu.