Kamûsa uzanan el namusa uzanmıştır. Her mukaddesi yıkan Fransız İhtilali, tek mukaddese saygı göstermiş: Kamûsa [Cemil Meriç]
Hz. Âdem’le Havva’nın (as), Cumhuriyet gazetesi tarafından yetmiş dokuz yıl önce Türk ilân edilmiş. Hem de birinci sayfada, dört gün süren mini bir tefrikayla. İnanmadınız mı? O halde, buyurunuz! “Mehmet Sadık” adında biri tarafından kaleme alınan bu “Öztürkçe” tefrikanın “Adam Yalvacın Uçmaktan Kovulması” başlıklı birinci bölümünün tamamını istifadelerinize! sunuyoruz.
ÖZTÜRKÇE
Adam Yalvacın Uçmaktan Kovulması
Ulu Tanrı, bizim ilk babamız olan Adam Yalvacı ve onun eşi Hava ninemizi yarattıktan sonra onları uçmak içinde yaşatıyordu. Bu yeşil bahçenin içinde bunların arı yaşamaları için buradaki alma ağacının yemişinden yemeyi bunlara yasak etmişti. Günün birinde akpınarın başındaki alma ağacının gölgesinde oturuyorlarken tavgaç çıkageldi. Hava ninemize yaklaşarak onu tavladı ve güzel almadan yemelerini tabşırdı.
Bu sırada Hava’nın karşısında yan gelip onun güzelliği ile esirik olan Adam yalvaç ipdeşi Hava’nın sunduğu almayı yemekten kendini tutamadı. Yalvaç, Tanrı buyruğunun tersine bu suçu işleyince ulu Tanrı gücendi ve bunları uçmaktan kovmak için kurgu kurdu. Bu isteğini onlara iletmek için Uçkun’u yanlarına yolladı. Uçkun, Tanrı buyruğunu yalvaca Arapça söyledi. Adam yalvaç uçkunun söylediklerini anlamadı ve şaşkın şaşkın ona bakarak yerinden bile kımıldamadı. Uçkun bu kez Farsça söyledi. Adam gene anlamadı. Bunun üzerine ne yapacağını bilmiyen Uçkun geriye döndü. Gördüklerini ulu Tanrı’ya ulaştırdı. Bu sırada gökler titredi ve şöyle bir buyruk duyuldu:
– Hey Uçkun, benim kulum olan bu Yalvaç Türkçeden başka dil bilmez, ona benim buyruğumu Türkçe anlat!
Uçkun hızlı bir uçuşla yalvacın yanına vardı ve sözüne şöyle başladı:
– Hey ünlü yalvaç! Ben ulu Tanrı katından gönderilmiş bir yasaulum. Onun yüksek buyruğunu size iletmeğe geldim. Bu eşsiz uçmağı ulu Tanrı size armağan etmiş ve bu urunda arı yaşamanız için bu alma yemişinden tatmağı size yasak etmişti. Ancak siz tavgacın tavına uyarak Tanrı buyruğunun tersine, bağışlanmaz bir suç işlediniz. Bundan ötürü ulu Tanrı size kızmış, sizi buradan kovmamı bana buyurdu. Tanrı sizi sınadı. Siz onun yahşiliğini ve uçmağın değerini bilmediniz. Haydin sektiriniz buradan!
Bu sözleri dinliyen Adam yalvaç, Tanrıdan uğradığı danlama üzerine korkusundan ürperdi ve hemen Hava’nın elinden tutarak uçmağın penceresinden kendisini loş karanlığa fırlattı.
Yazıda bir kısmını naklettiğimiz “Adam Yalvaç” kıssasında kullanılan öztürkçe kelimelerin karşılıkları aynı tefrikada şöyle verilmiştir:
Adam: Bu kelimenin öztürkçesi atam’dır. Ata=Baba, Atam=Babam; Yalvaç: Peygamber; Uçmak: Cennet; Arı ve aru: Temiz; Tavgaç: Hilekâr, şeytan; Tavlamak: Kandırmak; Tapşırmak: Tenbih, tavsiye etmek; Esirik: Sarhoş; İpdeş: Hayat arkadaşı, dost; Kurgu: Karar (kurmaktan); Uçkun: Melek, Cebrail; Ünlü: Muhterem, meşhur; Kat: Huzur, yan; Yasaul: (Aslı yasa-kul, yani kanun adamı) memur; Urun: Makam, mevki; Tav: Hile; Sektirmek: Derhal gitmek, koşa koşa gitmek, defolmak; Özge: Ecnebi, yabancı; Tutalga: Delil, sübut; Berkitmek: Teyit etmek; Danlamak: Takdir etmek; Telesmek: Acele etmek.
Cumhuriyet, 12-15 Teşrinisâni 1934
madem öztürkçeye bu kadar meraklılar
latin harfiyle niye yazmış göktürk alfabesiyle yazsaymış
Latin alfabesine geçtik de ne oldu ?
Neymiş efendim okuma yazma oranı düşükmüş halbuki yaptıkları şey bir milletin geçmişini unutturmakdı. Asıl maksat ise dinini unutturmakdı.
Osmanlıca dilini bilseydik şimdi bir çok şeye bilirdik.
bu yazıya şaşmamalı ezanı türkçe okutan bir zihniyette ne beklenir…