Rablerinden ittika edenler (bedenselliklerinden korunanlar) ise sınıflar hâlinde cennete sevkolunmuştur. Nihayet oraya geldiklerinde ve onun sekiz kapısı birden açıldığında, onun muhafızları hitap eder: “Selâmun aleyküm! Ne hoş olmuşsunuz. Sonsuza dek kalmak üzere girin!” (Cennetlikler) dediler ki: “Hamd o Allâh’a ki, vaadini gerçekleştirdi ve bizi şu arza (ortama) vâris kıldı. Cennetten dilediğimiz makamda yaşıyoruz. (İmanın gereğini) uygulayanların karşılığı ne güzelmiş!” Melekleri de; Arş’ın (hükümranlık tahtının – El Esmâ özelliklerinin açığa çıkma/seyri makamının) her yanından kuşatmışlar ve Rablerinin hamdini, münezzeh oluşunu dillendirirlerken görürsün. Herkes hakkında Hak olarak hükmolunmuş ve: “Hamd, Rabb-ül âlemîn olan Allâh’a aittir” denilmiştir. [Zümer:73-75]
Mevla bir kerre gönül gözünü açmaya görsün, öylesi canların dillerinden hikmet incileri dökülür de dökülür. Onları dinlemek gönle ferahlık verir. Peygamber aşıklarını dinlerken, kulağımıza mana aleminden kanat sesleri gelir. Yazımıza serlevha bildiğimiz ayetin tasviriyle sermest eyler. Kolumuz kanadımız kırık da olsa, uçmayı deneyen yavru kuşlar gibi içimizde mana iklimine doğru yükselme duygusu filizlenir. Onların Peygamber sevgisini terennüm eden sözleri ve şiirleri, günah ile gafletin bize ihmal ettirdiği zavallı kalbimize dönüp bakmaya ve onu yeniden canlandırmaya imkan verir. İşte bu sebeple, Allah ve Peygamber sevgisiyle dolu aşıklarından Remzî Dede’den bahsetmek dileriz.
Üsküdar Mevlevîhanesi’nin son şeyhi olan Ahmed Remzi Akyürek Dedemiz (v. 1944) alim, şair ve pek faziletli bir güzel insan-ı kâmil idi. Yirmi’den fazla eserin sahibiydi. O’nun pek güzel na’tlerinden biri, gazel tarzında söylediği hayli uzun ve san’atkarane şiiridir. Ahmed Remzi Dede, kendisinin gönül zenginliği kadar Resûlullah aşkını da dile getiren bu na’tine, diğer gazellerde olduğu gibi sevgilinin yani Peygamber aleyhisselam’ın güzelliğini tasvir ederek başlıyor ve diyor ki,
Gördüm dolaşır nâz ile hûbân arasında
Mânend-i kamer encüm-i tâbân arasında
Hâbîde-nigeh çeşm-i gazâlânı süzüldü
Bir fitne uyandı yine müjgan arasında
Bir nîm tebessümle eder mürdeler ihyâ
Sor âb-ı hayâtı leb ü dendân arasında
Ey şâne ara hâtır-ı uşşâkı bulursun
Dil-beste bütün zülf-i perîşân arasında
Bir ân idi gördüm yüzünü vech-i sebeb ne
“Ve’ş-şems” okurum âyet-i Kur’an arasında
Bülbülleri mebhût ü gülü eyleme mehcûr
Ruhsârın açık gezme gülistan arasında
Setr etse ne mâni’ ruh-ı tâbânını gîsû
Hak zâhir iken küfr ile imân arasında
Ser-rişte-i irfân olarak mebhas-ı zülfün
Sohbet uzadı dün gece yârân arasında
O Güzeller Güzeli’ni diğer güzellerin arasında nazlı nazlı dolaşırken gördüm. Bu sırada o, parlak yıldızların arasında dolaşan aya benziyordu. İri ve güzel gözleri yarı uykulu şekilde süzülmeye başlamıştı. İnsanın aklını başından alan O şahane gözü kirpiklerinin arasında beliriverdi. O’nun küçücük bir tebessümü ölüleri diriltir. Eğer ab-ı hayat arıyorsan, ab-ı hayat O’nun dudağıyla dişleri arasındadır. Oradan çıkar hadîs-i şerifler nice yürüyen ölülere can veren hayat kaynağıdır. Ey sevgilinin tarağı! Aşıkların aklı fikri ve gönlü nerededir diyorsan, onları sevgilinin dağınık saçlarına bağlanmış vaziyette bulursun. Nasıl bir hal idi bilemiyorum ama, onun güneş gibi parlayan yüzünü bir an görüverdim. O zamandan beri “Ve’ş-şems” süresini okuyarak Kur’an ayetleri arasında O güneşi arıyorum. Gül bahçesinde yanakların açık vaziyette dolaşıp da bülbülleri şaşkın, gülleri, terkedilmiş bir halde perişan bırakma. Yüzüne dökülen uzun saçlar güneş gibi parlayan yanağını örtse de güzelliğini ne kadar gizleyebilir. Zira iman ile küfür arasındaki fark gizlenip örtülemeyecek kadar ayan beyandır. Dün gece dostlar arasında tevhid ilmiyle zevklenmeye dair bir sohbet uzadı da uzadı halbuki yüzünün iki tarafından sarkan saçlarından bahis açmak yeterdi irfân’a ermek için.
Aşkınla senin olmayan âşüfte vü hayrân
Âdem mi sanır kendini insân arasında
Adem ki henüz tîn idi ummân arasında
İsmin okudu sûre-i Rahman arasında
Aşkınla bulup Nûh nice feyz-i necâtı
Keştîyi halâs eyledi tufan arasında
Cibril ne bilsin ki Halîl ism-i celîlin
Yâd eyler idi ateş-i sûzân arasında
Ya’kub’a getirdi haber-i Yûsuf’u nâ-gâh
Aşkın eseri külbe-i ahzân arasında
Meftûn u harîdâr olarak hüsnüne Yûsuf
Mümtâz u azîz oldu o ihvân arasında
Dâvud’a safâ-bahş ederek sıyt-ı bülendin
Zikr eyler idi vasfını elhân arasında
İsminle münakkaştı meğer mühr-i Süleymân
Hükmü yürüdü ins ile dîvân arasında
Mihrâb-ı dü ebrûna teveccüh Zekeriyyâ
Etmişti ki nâm aldı şehîdân arasında
Ezkâr-ı salâtındı dil-i Yûnus’a mûnis
Ey bahr-i atâ zulmet-i ummân arasında
Ümmîd-i visâlinle edip sabr u te’ennî
Eyyûb ferahnâk idi kirmân arasında
Aşkın kelimâtı mı değil nüsha-i elvâh
Mûsa ile bir sırr idi Sübhan arasında
Bir müjde-ber-i Hazret-i Rabb zâde-i Meryem
Teşrîfini eflâke sürûşân arasında
Daha sonra şair yukarıda tasvir ettiği sevgilinin Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olduğunu açıklayarak onun aşkıyla deli divane olmayan, onu kendini kaybedercesine sevmeyen kimsenin insan sayılmayacağını belirtiyor ve O’nun aşıklarının Hz. Ademle başlayıp diğer peygamberlerle devam ettiğini söylüyor ve meâlen diyor ki, Adem henüz çamurken Rahman sûresinde senin adını okudu. (“O çok merhametli (Allah), (Resûlü’ne) Kur’an’ı öğretti.” ayeti) Nuh senin aşkın sayesinde kurtuluş imkanını elde etti ve gemisini tufandan kurtardı. Hz. İbrahim’in o yakıp kavuran ateş arasında senin mübarek adını söyleyip durduğunu Cebrail ne bilsin. Keder kulübesine çekilmiş Yakub’a, bir anda oğlu Yusuf’un haberini senin aşkın getirdi. O senin hoş sedân, çağlar ötesine yayılan şöhretin Hz. Davud’a neşe ve huzur bahşetti de nice nağmelerle, ezgilerle senin zikrinle seni vasfedip övdü. Hz. Süleyman’ın mührüne senin ismin nakşedilmişti işte bu sayede O’nun hükmü insanlara ve cinlere hakim oldu. (Mühür bir işin sonunda vurulur, Hz peygamber nübüvvet mührüdür) Hz. Zekeriyâ’nın niyaza durduğu mihrabı sana doğru döndüğünden, sana baktığından Şehitler arasında nâm saldı. Hz. Yunus’un dili, pek karanlık balığın karnında niyaz idereken hep seni andığından, lütuf ve ihsan denizinde kurtuluşa erdi. Hz. Eyyüb, işin sonunda, sana kavuşacığını ümid edip sabreyledi de canını öğüten değirmenden feraha erdi. Hz. Musa ile Rabbi arasındaki sır olan levhanın nüshaları da Habibi Kibriya Efendimizin aşkına dair kelimelerden ibarettir.Cebrail aleyhisselam Hz. Meryem’e oğlu İsa (as) vasıtasıyla Peygamber Efendimiz’in alemlere teşrifini melekler arasında müjdelemek için geldi.
Ey şâh-ı rusül vasf-ı hümâyûnunu bizzat
Derc eyledi Hak Hazret-i Fürkân arasında
Sıddîkin için etme bizi mahv u perîşân
Pâmâl-i gamız bir sürü düşmân arasında
Fârûkuna emr eyle bizi eyle tahlîs
Sell etmiş idi seyfini tuğyân arasında
Râzı değil ahvâlimize meşreb-i Osmân
Şermendeleriz bir nice isyân arasında
İmdâd heman Haydar-ı Kerrârına kaldı
Yok melce’imiz bir dahi şüc’ân arasında
Bir çâre Hüseyn aşkına ümmet zedelendi
Pür kerb ü belâ kıldı yezîdân arasında
Ashâbın için âlin için eyle inâyet
Tâ kalmayalım ye’s ile hırmân arasında
Madem nazmın içindeki sihri bozup cümleye çevirmeye yeltendik devam edelim: Ey resullerin efendisi, şâhı, senin yüceler yücesi hasletlerini bizzat Hak teala, Kuranı Kerim’in içine koymuştur. (Ve şüphesiz ki sen, (insanlığa örnek olacak) pek büyük bir ahlak üzerindesin. 68:4) Senin pek sâdık yârin Hz. Ebubekir hatrına, nasıl olmuşsa ayaklar altına alınmış, hor ve hakir duruma düşürülmüş nice düşman arasında bizleri perişan eyleme. Hz Ömer’ine buyurup da bizi kurtarıver ki o azgın, isyankarlar arasında kılıcını kınından sıyırıp adaletle hak ve batılı ayırıvermişti. Bizim bu hallerimiz iffet, haya timsali Hz. Osman’ın yoluna da mutabık düşmedi. Biz dahi nice isyanımızdan utanıp mahcub olanlardanız. Bize yardım eli ancak, döne döne düşmanla cenk eden Allah’ın arslanı Hz. Ali vesilesiyle gelir hem yürekli ve cesur yiğitler arasında sığınacak kimimiz var ki O’ndan başka. Hz. Hüseyn’in aşkına bir çare lütfet ki yezidler arasında ümmet parçalandı, alem bela yurduna döndü. Ashabı kiramın ve pâk ailen hürmetine lütf u ihsan eyle ki ümitsizlik, karamsarlık ile nasipsizlik, mahrumluk arasında kalmayalım.
Uşşâk der-i kûyına gülşen idi yer yer
Yüzler sürerek yerde mugaylân arasında
Mahrûm-ı ziyâret ne revâ bunca Müselmân
Eşvâk u tehassür dil ü vicdân arasında
İsyân-ı ferâvânımıza yoksa nihâyet
Bir şey mi acep afv ile gufrân arasında
Remzî kulunu eyleme mahrûm-ı şefâ’at
Mağlub-ı hevâ nefs ile şeytân arasında
Der-gâhına şâyeste değil gerçi salâtım
Reddetme selâmât-ı büzürgân arasında
Bâki Dede üstâd Emîrî gibi dahi
Kaldım bu iki şâ’ir-i zî-şân arasında
Mevzû’una hürmetle bu nazmım beğenilse
Tesbît ederim defter ü divân arasında
Osmanlı Târîh ve Edebiyyât mecmûasında münteşir sâhib-i mecmûa Ali Emîrî Efendi ile Yenikapı Mevlevîhânesi postnîşîni Abdulbâki Dede Efendi’nin gazellerine nazîreyi mutazammın na’t-ı şerîf ve istimdâddır.
Aşıkların, sana varan yollar üzerindeki dikenlere yüz süre süre, senin yurdunda gül bahçesine erdiler. (Burada Niyâzî-i Mısrî hazretlerinin O yolların mugaylânı aşıkların gülistânı, Visâlin haccı lezzâtı ne güzeldir ne güzeldir beytini hatırlamadan geçmeyelim) Böylesi şiddetli arzular, yanıp yakan hasret ile gönlü, vicdanı arasında kalan bunca müslümanı ziyaretinden mahrum eylemek revâ mıdır? Gerçi bizim isyanımız da pek çoktur amma senin affedip bağışlaman arasında bir şey midir? Nefs ile şeytân arasında istek, arzu ve heveslerine yenilmiş Ahmed Remzî kulunu şefaatinden mahrum eyleme (Burada Remzî mahlasını günümüz Türkçesinde imâen, sembolik manasına alırsak beyit daha bir lezzetlenir) Gerçi O’nun bu duası senin dergahına lâyık değilse de yol büyüklerinin, kâmil mürşidlerin sağlam duruşlarına say da reddetme duasını. Gazellerine nâzire yazdığı Ali Emiri Efendi ile Abdulbaki Dede Efendi gibi şan sahibi iki şair arasında kalan bu şiir dahi konusuna hürmetle beğeniliverirse Hazretin defter, divanına kaydedilecektir.
Öyle yazıldı, öyle oldu vesselam… Ahmet Remzi Dede ile ilgili deryâya dalmak için kütüphane‘ye bekleriz
Ruyamda remzi dedenin oldugunu bana soylediler bende dedimki ben tanimiyorum mekanin cennet olsun Allah benide sizin yilunuzdan ayirmasin
mübarek insanların gönülleri şelale olmuş taşmakta hala, biz bir damlasıyla ıslanmayı bile bir sandal olmadan beceremiyoruz…şu zifiri karanlıkta daim deniz fenerimiz olun. sağolun.
Cok süper bir makale olmuş. Tebrikler