Ve hiçbir şey yoktur ki, kaynağı Bizim katımızda olmasın ve Biz hiçbir şey indirmeyiz ki, kusursuzca belirlenmiş bir ölçüye, bir uyuma dayanmasın. [Hicr, 21]
Hikmet yağmura benzer. Kaynağında sonsuzdur fakat ne kadar gerekse o kadar yağar. Kışın, baharın, yazın, güzün miktarınca; baharın biraz daha çok yahut az. Amma geldiği yerde sonsuzdur o. Şekerciler şekeri, attarlar ilâcı kâğıda sararlar. Fakat şeker, kâğıtta olduğu kadar değildir. Şekerin ve ilâçların menbaı sonsuzdur; kâğıda nerden sığacak?
Kur’an-ı Kerim Risaletpenâh Hazretlerine neden ayet ayet iniyor da sure sure inmiyor demişlerdi. Efendimiz buyurdu ki: “Bunlar ne söylüyorlar öyle? Bana tam olarak birden inseydi erirdim, kalmazdım ki.” Çünkü bilip anlayan, azdan çoğu anlar, bir şeyden birçok şeyleri, bir satırdan defterleri. Bu şuna benzer: Bir topluluk oturmuş, bir hikâye dinliyordu. İçlerinden biri, anlatılanı tam olarak biliyordu, o olayın içinde bulunmuştu. Bir işaretten olayın hepsini anlıyordu. Sararıyordu, kızarıyordu, hâlden hâle giriyordu. Başkaları, duydukları kadar anlıyordu, çünkü o hâllerin hepsini bilmiyorlardı ki. Fakat bilen, o kadarından pek çok şey anlamıştı.
Gelelim sözümüze: Evet, aktarın yanına geldin mi şekeri çoktur amma kaç parayla geldin, ona bakar ve o kadar şeker verir. Burada da gümüş para himmet ve itikattır. İtikat ve himmet miktarınca kelam nazil olur. Şeker almaya geldin mi çuvalına bakarlar, ne kadar alırsa o kadar tartarlar ve bir kilo yahut iki kilo verirler. Fakat adam, tutmuş da deve katarları getirmişse birçok çuvallarla gelmişse hamalların gelmelerini isterler. Çünkü bu iş uzun sürecek, çabuk savulmayacak, hamal lazım derler, hamalları getirirler. Böylece bir insan vardır, ona denizler bile yetmez. Bir insan da vardır, birkaç katre yeter ona, fazlası ziyan verir. Bu, yalnız âlem-i manada, ulûm ve hikmette böyle değildir. Mallarda mülklerde, altınlarda, madenlerde vs. her şeyde böyledir. Hepsi de sınırsızdır, sonsuzdur fakat adamına göre sunulur. Çünkü insan, fazlasına dayanamaz, deli divane olur.
Görmez misin Mecnun’u, Ferhat’ı ve diğer âşıkları? Bir kadının aşkı yüzünden dağlara ovalara düştüler. Çünkü onlara dayanamayacakları kadar kuvve-i şehvet verildi. Görmez misin Firavun’u? Ona fazla mal mülk verildi, Tanrılık davasında bulundu. “Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.” Yani, iyiden ve kötüden hiçbir şey yoktur ki katımızda, hazinemizde sonsuz defineleri bulunmasın;fakat biz, onu ancak ihtiyaca göre, şekil, miktar, konum, vakit olarak belli bir ölçüyle, belli bir mahalle ve bu vakte özgü belli bir istidada indiririz, herkese dayanacağı kadar göndeririz, çünkü uygun olanı da budur.
Yola düş, yol al… Efsaneyi bırak da sana aşina olanlar da senden bigâne gönüller de “Senin göğsünü açıp genişletmedik mi” nurundan, şerhe muhtaç olmadan bir kapı bulsun, o nura herkes kavuşsun. Şimdi Sure-i İnşirâh’daki “göğsünü açıp da genişletmedik mi?” ayet-i kerimesini bir daha oku da, Habibi Kibriya hazretlerinin fazl u kıymetini iyice anla…
Ne mutlu O’nu gönlüne yerleştirene; gönül de O’nun aşkıyla yatışır zâti… Yolundan giderek eren kullarına lütuf olarak göğüslerini genişletti, Sırrını almaya izin verdi gönüllerine…
Madem sen de bana kulak verdin; Allah gönlünü genişletsin; işini kolaylaştırsın, senden usancı, gamı, kederi uzaklaştırsın. Ruhü’l Kudüs ile kuvvetlendirsin seni… Bil ki “Es-Settâr” esması sadece ayıpları değil tahammül edemeyeceğimiz güzellikleri de örtmek içindir. Mevlama sana O tahammülü lutfeyleyip güzeli gösteriversin, “Es-selâm” esmasının rahatlığı ile selametiyle rahatlığa erdiriversin. Öyle olsun ey alemlerin Rabbi! Allah’ın rahmeti, iyi işlerde imam olan, keremlere, kerametlere düzen veren Hazreti Mustafa’ya(sav), bütün soyuna, sahabesine, yolundan gidenlere olsun…
Dil-i mecruhuma rahm eyle kalsın dâm-ı zülfünde,
Şikeste-bâl olan murgu edip âzâd neylersin…
Yel beni size götürseydi,
Yellerin eteklerine sarılırdım.
Sizi öylesine özledim ki
Kuştan daha tez uçar gelirim size;
Ama kanadı kırık kuş, nasıl uçabilir
Soruma vermiş olduğunuz cevap için teşekkür ederim ve Allah razı olsun.
Kısmet ise gelir hint’ten yemenden, kısmet değilse ne gelir elden demiş atalarımız. Nasip denilince nedense sabır kelimesi gelir yüreğimize. Ne zaman deriz? Zamanını bekle, sabret derlerdi. Daha çok mu bekleyeceğim? Bekledim, sabrettim, sabrımın sonucunu aldım mı yoksa isyana götürecek dereceye gelip sabrımın karşılığı bumudur? diyenlerden olmak da var. Her işin başı ve binbir derde deva olan, sabır nedir diye bir sual eylebilir miyiz müsadeniz olursa?
Ümit, fitili yanan sabırdır!