Ne isterler? ne istemezler?


Garîb-i aşkam amma sâye-i lütfunda hoş hâlim
Beni tenhâda sanman zerre perver âfitâbım var
Aşk ile garip düşmüşsem ne gam senin lütfunun gölgesinde hoşça bir halim var, Tenhada kalmışsam ne dert zerrecikleri dahi ortaya çıkaran güneşim var.  Gedâ isem nola bâlâ-nişîn-i meclis-i kurbum
Gedâsından kaçınmaz bir şeh-i âl-i cenâbım var
Dilenciysem ne olmuş! Yakınlık meclisinin baş köşesinde oturuyorum ya! hem dilencisinden kaçınmayan, yüksünmeyen pek yüce bir sultanım var.

osman_kemali_efendi

Hayret veriyor sözlerin sırr-ı meâli
Seyrettiriyor sûret-i eşyâda cemâli
Her mısrasının noktalarından sızıyor aşk
Zevk çeşmesidir âşık’a Divân-ı Kemâlî

Melâmî, Bayramî şeyhi Osman Kemâli Efendi (v. 1954)’den
Bağdatlı Rûhi (v. 1605) Kasidesine Tahmis

Ey gönül, bil “ezelî ahde” samîm isterler
Aldığın “bâr-ı emânât”a kerîm isterler
Hâlık’ın seyrederek halka rahîm isterler
Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler
Yevme lâ yenfau’da kalb-i selîm isterler

İzz ü câh, devlet ü rif’at yerine binâm ol
Merteben şâh ise de bende-i hâs u âm ol
Nik ü bed hali bırak muntazır-ı encâm ol
Berzah-ı havf ü recâdan geçegör nâkâm ol
Dem-i âhirde ne ümmid ü ne bîm isterler

Yetiş ol âleme kim olmaya anda biz, siz
Anda ne şâh u ne gümrâh ne muti’u ne hunrîz
Yokdur ol dâirede nisbet-i çiz ü nâçiz
Âlem-i bi-meh-i hurşid ü felekte hergîz
Ne mühendis ne müneccim ne hekîm isterler

Çalma ikbâl kapısın perde-yi idbâr açılır
Sohbet-i pîr ile aşıklara efkâr açılır
Ehl-i dil hâre nazâr eylese gülzâr açılır
Âlem-i keşf-i meânîde çok esrâr açılır
Giremez nefs-i gazûb anda hâlîm isterler

Gönlünü kıl heves-i nefs ü hevâdan sâlim
Kendini bil ezelî “bezm-i elest” de kâim
Iyd-i vaslı gözet ol kayd-ı sivâdan sâim
Sâkin-i dergeh-i teslim-i rızâ ol dâim
Ber-murad etmeğe hizmette mukîm isterler

Sıdk ile hizmet-i insâna girip insân ol
Ölmeden evvel ölüp hâtime-yi nisyân ol
Ne melâhid ü ne sofi-yi bî izân ol
Unutup bildiğini ârif isen nâdân ol
Bezm-i vahdet’te ne ilm ü ne âlim isterler

Eli boş âşıka mahbûblar el vermezler
Dikeninden çekinen ellere gül vermezler
Cân u bâş vermeyene zevk-i gönül vermezler
Harem-i ma’nide bigâneye yol vermezler
Âşina-yi ezelî yâr-i kadîm isterler

Yokluğa etme keder varına mesrûr olma
Halkı nefretle görüp âleme menfûr olma
Ehl-i irfâna kul ol nefse uyup kul olma
Cürmüne mu’terif ol tâate mağrûr olma
Ki şifâhane-yi hikmet’te sakîm isterler

Saçsa da âleme ger Nûr-i Huda pertevler
Ne gider ne götürür maksada ham peyrevler
Göremez Hakk’ı, gözü kör, dili gâfil dîvler
Kıble-yi mâ’nîyi fehmeylemeyen kiçrevler
Sehvine secde edip ecr-i azîm isterler

Her göz açtıkça bir et fâtih ile meftûhi
Hak bilir sen arama fasîd ile memdûhi
Ey Kemâlî sakın incitme dil-i mecrûhi
Ezber et nükte-i esrâr-ı dili ey Rûhî
Hâzır ol bezm-i ilâhîde nedîm isterler

Şiirin efsunkâr ikliminden dışarda mânâyı parçalamak icab ederse:
Ey gönül bilmiş ol ki ezelde ruhların verdiği sözde samimi olmanı isterler. O mecliste yüklendiğin emanet yüküne dair (iman, imtihan, akıl, sorumluluk..) vaadını yerine getirmeni isterler. Cümle mevcudata, onları vâr eden  hatrına hoşça muamele isterler.

Yetmiş iki millete bir gözle bakmayan, halka müderris olsa da Hakk’a asidir 

Ey efendi! Sanma ki senden altın ve gümüş isteyecekler. Hayır, “Yevme la yenfau”da ancak “kalb-i selim” isterler. Beyitte Şuara suresinin 88-89. ayetlerini telmih mevcut olup يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ “Yevme la yenfau malun vela benun, illa men eta’llahe bi-kalbin selim” buyurulmaktadır. Mealen “O gün (kıyamette) mal da fayda vermez, evlatlar da; ancak sağlam bir kalb ile Allah’ın huzuruna gelenler müstesna” demek olur ki şairce, ahirete temiz bir kalp ile gitmek gerektir.

Bırak itibar, büyüklük ve mevki, makam, devlet ve mevki yüksekliği kavgasını, adın sanın belli olmasın. Hakiki merteben yükseklerdeyse bile seçkin kimseler eşiğinde bende ol. İyi ve kötü hali bırak da işin sonunu gözle. Korku ve ümit merhalesinden geçip nâkâm olmaya bak. Yoksa son nefeste ne korku, ne de ümit işe yaramaz.

Fakr dergâhına varıp maaşının yüksekliğinden dem vurma. Çünkü orada asla ne üst düzey paşalar; ne de prensler (yüksek bürokratlar) isterler. Öyle bir âleme yetiş ki onda biz, siz, şah, şaşkın, itaatkâr, isyankâr, mazlum, zalim, meşhur ve hiç hükmünde olanın durumları aynıdır. (Gerçek) ay ile güneşlerin kaybolup gittiği şu dünyada ve gökkubbenin altında ne mühendis, ne müneccim, ne de filozof olmak kâr etmiyor.

Dünyada parlak ve yüksek mevkilere gelmek için uğraşma, talihin ters dönüverir. Hak Dost’unun sohbeti ile aşıkların gamı ve kederi, fikri ve endişesi açılır. Gönül ehli olan, dikene nâzâr eylese gül bahçesine çevirir. Manaların açığa çıktığı alemde nice sır perdeleri aralanır. Öfkeleri ve hiddetli olanlar giremez o âleme, orada yumuşak huylu isterler.  Bigâne olanları, manaların harem dairesine girmeye bırakmazlar. Oraya girebilmek için ta ezelden aşinalar ve kadim dostluklar (Allah’ı bilmek ve O’nun dostu olarak yaşamak) istenir.

Gönlünü boş heveslerden nefsin meyillerinden uzak tut, kendini bil de ezel meclisinde verdiğin sözde dur. Dost’a kavuşacağın bayram gününü gözet de Dost’dan başka şeylere bağlanmaktan sakın. Daima Hakk’ın rızasına teslimiyet dergâhında ikamet et. Çünkü bir kişiyi muradına erdirmek için “hizmette devamlılık” isterler.

Hâlis bir sadakatla insanlığa hizmete başlayıp Hazreti insân ol. Can bedenden uçmadan vücud ülkesine ruhunu hakim kılıp (ölmeden evvel ölüp) bu gaflete bir son ver. Ne Hak yoldan sapıp inkâr et ne de anlayışsız, ham, kaba bir sofu ol. Gösteriş nimetine gönül bağlayan gerçek fakirler; bir parça ekmek parasına karşılık Naim cennetlerini istiyorlar! (Garip doğrusu! Dilenciye çeyrek ekmek parası sadaka vermekle cenneti kazanılacak sanıyorlar). Eğer arif isen, bildiklerini (vesveselerini) unutup bilmezlik makamında kal. Çünkü vahdet bezminde, tevhid aleminde ne ilim ne de âlim isterler.

Sevgililer, işsiz güçsüz adama gönül kaptırmazlar. İşin zorluklarından çekinenlere işin semeresini vermezler. Kendini feda etmeyene, gönül zevkini tattırmazlar. Herkesin girmesine izin verilmeyen Mananın herkesin girmesine müsaade edilmeyen hususi kapısından geçiş için yabancılara izin yoktur. Kâdim sevgili ile ta ezelden tanış olmanı isterler.

Varlığa sevinme, yokluğa üzülme. Halkı nefretle görüp alemde nefret uyandırma. Nefse kul olacağına ehl-i irfana kul ol. Yaptığın iyilikle, ettiğin ibadetle gurulanacağına günahlarını itiraf et ki bu hikmet hastanesinde bakılmaya hasta isterler.

Eğer alemde Hak nurunu ışıltısı saçılmışsa da habersizce tabi olup, nurun peşi sıra giden ham yolcu ne kendisi hedefe ulaşır ne de başkasını hedefe ulaştırır. Gözü kör, gönlü basiretsiz şeytanlar Hakk’ı göremezler. Gerçek manalar kıblesini idrak edemeyen aykırı gidişatlılar, kazara bir secde ederler de hemen ardından (ömürleri taatle geçmiş gibi) en büyük ecirleri isterler.

Gözünü her açtığında, açanın da, açılanın da bir olduğunu anla. Kim fesatçı, bozuk tabiatlı kim övgüye methe değer, makbul kişiymiş onun peşine düşme, işin hakikatini Hak bilir. Ey Kemalî! sakın incitme, incinmiş, yaralı gönlü ve ey sen Ruhi! Gönül sırlarına ait kıssayı ezberleyip kendini hazırlıklı tut ki yârın Allah’ın huzuruna varıldığında tatlı dilli sohbet adamı (kulluğunda eksiği olmayan dost) isterler.

Söyleyecek sözüm var...

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.