Bugün senin doğum günün efendim…
Vakit mevsimler ötesi bir geceydi, sen bereketli yağmurlar gibi sonsuzluktan geliyordun. Geleceğini bildiği için dönüyordu başı kâînatın ve beklemek nedir öğrenildiğinden beri yeryüzünde yüzyıllardır bekleniyordun.
Sonra deden İbrahim’in duası, kardeşin İsa’nın muştusu, annen Amine’nin rüyâsı olup sessiz bir sabaha doğuverdin. Gözlerin yıldızlara karışmıştı, için dışın bembeyaz nur, sesin tomurcukları güle çeviren ılık bir bâd-ı sabâ…
Kurumuş topraklarımıza rahmet gibi indiğinde efendim senin küçücük yüreğindeki merhamet vuruşlarıyla canlandı bu ölümlü dünya…
Sen gölgesiz ve nurdan kanatlı yolcusu alemin!
Seninle başladı hikayemiz sen ki zamansız insanı kainatın!
Zaman biraz olsun anılmaya değerse eğer senin 63 yıllık güzel ömrün hürmetine…
Senden önce ve sonra hala doğuyorsa her sabah güneş, geceleri dolunay büyütorsa yavaş yavaş, kuşlar hala terketmediyse gökyüzünü, hala yerli yerindeyse dünya ve hiç bitmiyorsa insanlığa dair umudumuz, senin yerde ve gökte öğülmüş “Muhammed” adının hürmetine…
Ey sözleri taşa sabır, aya ışık, toprağa bereket, yüreğimize ferman,
Ne varsa bu dünyada anılmaya değer senin yüzün suyu hürmetine…
Biliyoruz ey sevgili uzaklaşıyor sözlerimizden kıyamet, senin yağmurlara gizlenen duaların ve Rabbine yalvaran kara gözlerin hürmetine…
Ey kara gözlerinden ölümsüzlüğü içtiğimiz,
Ey en içli dualarımıza mühür diye güzel adını eklediğimiz
Gül yüzünü görmeden sözlerine ve kokusuna vurulduğumuz,
Ne kadar düşünüyorsak seni o kadar azalıyor azâbımız ve karanlığımız.
Biliyoruz ki sen doğru yol üzerine gönderilensin, biz bilmeyiz bu yolları efendim!
Bir kez daha yol göster bize ve yürüyüp geç yüreğimizden en derin izlerinle,
bir kez daha efendim o nurdan kanatlarını indir ve bir kez daha nurunla doğ üstümüze bu gece…