Ey ârif,
Ruh, bir yerden gelmez ve bir yere gitmez. O, nurlar ile dopdolu bir âlemdir; hem o alemlerin cânı ve muharrîkidir. Âlemin hâkimi ve melîkidir, mertebesi nebât iken sevk-i tabî ile, mertebesi hayvân iken (elinde olmayarak) içgüdü ile nihâyet mertebesi insan iken de akıl mârifetiyle kendini izhâr eyler.
Dîde-i Hak-bîn ile bak gör ki her bir zerre-i hâk
Rûy-i yâri gösterir mirât-i İskender gibi
Anıp tenhâlığı kabr içre nefret kılma ölmekten
Tarîk-i ünsi tut kim her avuç toprak bir âdemdir
Hodbîn olan Hudâbîn olamaz, kendini görmediğin her yerde Hakk’ı görebilirsin.
Her şeye mahlûk gözüyle baksan ol mahlûk olur,
Hak gözüyle bak ki bî-şek nûr-ı Yezdân andadır
Âlemde bütün varlıklar bu nuru isterler, heyhât bu nuru kendilerinin dışında arayanlar
bilmezler ki ne kadar uzakta ararlarsa bu nurdan o kadar uzağa düşerler.
Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş
Bürhân sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş
Sağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyü
Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş
Öyle sanırdım ayriyem dost gayrıdır ben gayriyem
Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş
Aşkın beni rüsvây-ı cihân eyledi gitti
Yaktı ciğerim bağrımı kan eyledi gitti
Efgân ne büyük hâil imiş râh-ı talebde
Hep ehl-i taleb geldi figan eyledi gitti
Erbâb-ı dili gör ne talep var ne emel var
Hak ile gelüp Hakkı beyân eyledi gitti
Cânân yüzünün sırrını fâş etmedi kimse
Erbâb-ı sefâ, dilde nihân eyledi gitti
İrfansız eğer şâh-ı cihân olsa da insan
İnsanlık alemine ziyan eyledi gitti
İnsan ikiden hâli değil işbu cihânda
Ya cânını ten, ya teni cân eyledi gitti
Onlar ki bu âlemde gelip daldı sivâya
Hayvan gibi her işi yamân eyledi gitti
Esma’da müsemmâyı görüp fakre erenler
Eşyada nihân sırrı ayân eyledi gitti
Cânân ile can birliğini buldu rızâda
Rûhûnu rızâsıyle revân eyledi gitti
A’mâ ise de nûr-ı basîretle KEMÂLÎ
Nâmını melâmette nişân eyledi gitti
Der idim râh-ı talepten erişem maksûda ben
Bildim ki tefrika ayn-ı taleb imiş bana
edim ki talep ederek bir yere erişeyim, bu talebin ayrılık olduğunu bilemedim..
Ey yolcu,
Nice kereler beyhûde sefere çıkarsın bir nice dünyayı dolaşırsın
Nice düzenbâz, riyâkâr müteşeyyihlerin peşinde ömrünü ve malını heder edersin
Bunlara hiç mi hiç ihtiyacın yoktur bir bilsen
Nice derin remizleri, ince noktaları çözmeye gerek kalmaz bir bilsen
Aslında istediğin nedir?
Onu bile istemeye, aramaya ihtiyacın yoktur
Yok olan aranır, insan kendinde olmayan şeyi ister
Fırat nehrinin kenarında oturmuş su arıyorsun
Hızır’a yol arkadaşı olmuşsun, bütün ömrünü onu aramakla tüketiyorsun…
Dekâikte velî müşkil-küşâsın
Visâl içindesin ammâ cüdâsın
Deniz içindesin teşne ve hayrân
Hazîne sendedir amma gedâsın
Ey düğümler çözme yolunda can vermiş, vuslattan (birlikten) doğmuş, ayrılıkta ölmüş insanoğlu. Ey deniz kıyısında susuzluktan uykuya dalmış, hazineler üstünde açlıktan ölmüş zavallı gafil. Sen öyle bir varlıksın ki, senin varlığın da yokluğun da hep O’dur. Senin sevincinin de gamının da sermayesi hep O’dur. Sende ona bakacak göz yoktur.
Yoksa başından ayağına kadar hep O’sun sen.
Her ne taleb edersen kendi kendinden taleb et, eğer dışardan taleb edersen yol ırak menzil uzak olur. Hayret vâdisinde sefil ve perişan kalırsın
Ben burda seyran ederken
Acep sırra erdim âhi
Bir siz dahi sizde görün
Dostu bende gördüm âhi
Bende baktım bende gördüm
Benim ile ben olanı
Sûretime can verenin
Kim idüğün bildim âhi
Ben isteyip buldum anı
Ol ben isem ya ben hani
Seçemezen andan beni
Bir kez ol oldum âhi
Maşuk benimledir bile
Ayrı değildir kıldan kıla
Irak sefer bundan kala
Dostu burda buldum âhi
Bâzı ârifler, insanın varlığını bir dükkana benzetmişler. Bu dükkanın bir köşesinde paha biçilmez bir hazine gömülüdür. Fakat dükkanın sahibi fakir ve perişan kalmış, kendi dükkanında gömülü hazineden habersiz ona buna el açmış müflis bir esnaf. Eğer haber alıp dükkanında gömülü hazineyi kazıp ortaya çıkarsa, sahib olduğu hazineyle iki cihan saadetine nail olacak.
Kâse-i ömür dolar da hazineyi açamaz ise hayatın son demlerinde, can kuşu beden kafesinden uçmak, ruhu bedenden ayrılmak üzereyken, melekler gelip o gömülü hazineyi alıp götürürler. Artık keskin olan kendi gözleriyle bunları görünce hasret çeker, derin bir âh u vâh ve bin nedâmet ile “bu hazine benimdir” diye feryâd eder. Bunun üzerine melekler de ona derler ki: “Ey gafil, sen yaşadığın müddetçe niçin varlığında gömülü olan (emanet) bu hazineye sahip (halife) olamadın! Şimdiden sonra artık sana verilmez, geçti artık geçti…”
Suretsiz sevgilinin (HU) yüzünü bir görseniz, ev sahibi de sizsiniz, ev de sizsiniz, Kâbe de siz. On keredir o yoldan o eve gittiniz, bir kere de şu evden şu dama çıkın. O ev güzel, eserlerini izlerini söylediniz. O ev sahibinin izlerini de gösterin. O bahçeyi gördüyseniz, nerde bir demet gül? Tanrı denizindeyseniz, nerde bir can incisi? Bütün bunlarla beraber o zahmetleriniz define olsun size. Fakat yazıklar olsun ki kendi definenize kendiniz perdesiniz. [Hz. Pîr-i Destgîr-i Münîr]
Allahım, beni şu yaramaz nefsin elinde bırakma. Senden başka ne varsa onları hoş gösterme, boş olduklarını göster bana. Ben senin kulunum. Beni tekrar kendime kul etme.
İster isen bulasın cânânı sen,
Gayre bakma sende iste sende bul,
Kendi mir’atında gözle anı sen,
Gayre bakma sende iste sende bul.
Her sıfat kim sende var izle anı,
Gör ne sırdan feyz alır gözle anı,
Erişince zâtına özle anı,
Gayre bakma sende iste sende bul.
Kenzi mahfî âşikâr hep sendedir,
Yaz ve kış leyl ü nehâr hep sendedir,
İki âlemde ne var hep sendedir,
Gayre bakma sende iste sende bul.
“Men aref” sırrına er, ko gafleti,
Gör ne remz eyler bu insân sûreti,
Haşr ü neşr ile tamûyu cenneti,
Gayre bakma sende iste sende bul.
Haşr-ı sûri hâlin inkâr eyleme,
Gülşen iken yerini hâr eyleme,
Enfüs ü âfâkı bil âr eyleme,
Gayre bakma sende iste sende bul.
Zat-ı Hakk’ı anla zâtındır senin,
Hem sıfâtı hep sıfâtındır senin.
Sen seni bilmek necâtındır senin,
Gayre bakma sende iste sende bul.
Sûreti terk eyle manâ bulagör,
Ko sıfatı bahr-ı zâta dalagör.
Ey Niyâzi şark u garba dolagör,
Gayre bakma sende iste sende bul.