Gel bir eyyâm elem-i cevrden âzâd olalım
Ẕevḳî tebdîl idelim hicr ü ġama şâd olalım
Hâcegân-ı Dîvân-ı Hümâyûn’dan, destân sahibi, meşhûr saz şâirimiz:
El-Hac Muhammed Emîn Efendi nâm-ı dîğer Bayburtlu Zihnî Hazretleri [v. 1859]
Küf tutmaz elmastır aslımız bizim
Hazreti Âdem’dir neslimiz bizim
târifi üzere kendisinden ziyâdesiyle feyizyâb olup söz temsilindeki kemâline hayran kaldığımız, Bayburtlu Aşık Sultânımız, Âlemlerin varlık sebebi olan Muhammed isminin, Ahmed kelimesine mim harfinin eklenmesi ile ortaya çıktığını ne de güzel ifşâ eyler:
Ehad’dan Ahmediyyet zâhir oldu zâta mazharla
Avâlim mîm-i Ahmed’den nümâdır yâ Resûlullah
Divânının girişinde yer alan 33 beyitlik bir tesbih durağı boyundaki tevhîdine sığdırdığı lezzet ise bambaşka:
Müstecâb eyle du’âmı yâ Raḥîm
Sırr-ı Bismillahirrahmanirrahîm
Ḥamd ṣad elhamdülillâhi’l-mu’în
Ṣad-hezâr şükr-i Rabbi’l-‘âlemîn
Sen ki Raḥman [u] Rahîmsin yâ İlâh
Yevm-i dînin mâliki bî-iştibâh
Besmele-i şerîfin hatrına, sırrına, hoş görülüp, kabul olunmuş eyle duâmı ey acıyıp merhâmet eyleyen ey Rahîm. Herkesin yardımıcı, Muîn olan Allahım, yüz türlü (esması adedince) hamd sanadır: elhamdülillah, alemlerin rabbine yüz bin kerre şükürler olsun.
Saña maḫṣûṣdur ‘ibâdât-ı ‘ibâd
Hem sañadır isti’ânet i’timâd
Ol bize hâdî ṣırâṭ-ı müstaḳîm
Ânlara kim ḳıldıñ in’âm-ı ‘amîm
Şol ümem kim ġayr-ı maġḍûbîn’dir
Ḫâtem-i râh u veleḍḍâllîn’dir
Kulların her türlü ibâdeti sana tahsis edilmiştir ve hem onlar senden yardım isterler, güvendikleri ancak sensin. El-Hâdi isminle tecellî eyleyip (kendine varan) sırât-ı müstâkimine kılavuzla bizi. Ki o yoldakilere lütûf ve ihsânın pek boldur senin. Onlar ki bu yoldan son gelenler olmasına rağmen ne senin gazabına uğramışlardır ne de yoldan sapmışlardır.
Biz ḳuluz kârı ḳuluñ ‘iṣyândır
Şânı Rabbiñ ‘afvdır iḥsândır
Çoġ ise ‘iṣyânı ‘abdiñ bendedir
Rabbenâ esmâ-i ḥüsnâ sendedir
Var iken Ġaffâr ismiñ cürmü ne
Sümme ḥâşâ kim ḳapuñdan sürme ne
Biz kuluz, kulların işi ekseri emre uymayıp isyân etmektir. Ama kulların sahibi olanın şânına yaraşan ise affetmek, baüışlamak ve ihsân etmektir. İsyânı çok ise de ne de olsa bendedir, köledir, sana bağlıdır. Kulların günahından geçecek en güzel isimler sendedir. Senin mağfiret eden, temizleyen, bağışlaması çok olan El-Gaffâr isminin var iken günâh mı kalır, sana bağlı kulunu, mülkünden kovup kapından sürer misin? Olmaz böyle şey tövbe tövbe!
Sehv ile keşf olduysa ‘iṣyânımız
İsm-i Settâr’ıñ durur bürhânımız
Ẕenb-i ‘abdiñ ‘afv-ı rabbe nisbeti
Baḥrdan bir ḳaṭredir mâhiyyeti
Çünki eşcârıñ mürebbîsidir âb
Âb ġarḳ etmez ânı bî-irtiyâb
Kasten değil yanlışlıkla ortaya çıkıp üstü açıldıysa da isyânımızın, senin kullarının hatâ, kusur, ayıp ve günahlarını örterek bağışlayan es-Settâr ismin affımıza delil olarak yeter. Kulun suçunun, kulun sahibinin affına nispeti, denizden bir damlanın denize nispeti kadardır. Misâlen, ağaçları terbiye eden, besleyen su iken, suyun ağaçları hiç tereddüt etmeden suya boğduğu nerde görülmüş.
Sen ki Rabbi’l-‘âlemînsin yâ İlâh
Kâinât ḳuldur sana, sen pâdişâh
Hicr ilinde bir gün âhsız ṭurmadım
Nefs elinde bir günâhsız ṭurmadım
Her nefeste nefse oldum yâr-ı ġâr
Etmedim emmâre emrinden firâr
Sen ki alemlerin rabbisin, bütün mahlûkātı yetiştiren, kayıran, besleyen, terbiye eden, çekip çevirensin ey İlâh, değil sade ben evren sana kuldur sensin alemlerin sultânı. Oysa ben ayrılık yurdu olan dünyada, gurbet ellerde bir gün inlemeden dertsiz durmadım, nefsin müdahelesi yüzünden günahsız durmayı hiç beceremedim. Ruhumun kabri olan bu beden hapsinde nefis ile hücre arkadaşı oldum her nefes. Habire kötülüğü emreden bu nefsin elinden kaçıp kurtulamadım.
Rûz u şeb nefsiñ idüp emrin be-kef
Eyledim sermâye-i ‘ömrüm telef
Yâd idüp ‘iṣyânımı şâm u seḥer
Eylerim encâm-ı kârımdan ḥazer
Ḥamli çoḳ muḫtel hevâ yelken güsist
Baḥr bî-pâyândır zevraḳ şikest
Gece gündüz, (keyif için) nefsin sözünü dinleyip avuçtaki ömür sermâyesini boş yere harcayıp bitirdim. Gece gündüz bu isyânımı hatırlayıp işlerim sonundan korkar, çekinir oldum. Yükü ağır, hava bozuk, yelkeni ise çözülüp kopmuş, sonsuz bir denizde sandalı kırık bir yolcuyum siz anlayın hâlimi.
Âblar engîn, kenâr ümmîdi yoḳ
Lenker aḫẕ itmez bu yemm emvâcı çoḳ
Senden özge yoḳ bana bir dâd-res
Sensiñ ol Allah bes, bâḳî heves
Ḳul seniñ ḳurbân senin fermân senin
Kân senin imkân senin iḥsân senin
Engin denizlerden sâhil-i selâmete varmaya ümidim yok, demir almak ta mümkün değil bu denizde zîrâ dalgasının ardı arkası kesilmiyor. İşbu halde perîşân iken senden başka bana ihsân edecek, ihsân edecek, yetişip beni kurtaracak kimsem yok. Zâten Alah yeter, Allah yetişir gerisi gelip geçer, hevestir. Kul senin kulun, kurban senin yoluna fedâ, fermân senin sultânım. Affın ve cömertliğin kaynağı sensin, imkân senin, ihsân senin.
Herkesiñ var gerçi kim ḫayr u şerri
Lîk cürm ehlin benim ser-defteri
Yel gibi yeldim hevâda ḫayli ben
Ṣu gibi her ṣûya itdim meyli ben
Nefsim el bir eyleyüp şeyṭânıla
Ṣâdır oldı bin günâh bir ân ile
Bütün kullarının amel defterinde hayrı da şerri de vardır amma günahkar kulların içre benim ismim en başta gelir. Zirâ ben rüzgâr misâli nefsimin hevâsıyla havada yel gibi bir günahtar bir günaha koşturdum. Su gibi alçağa doğru akıp her türlü kötü işe meyil gösterdim. Nefsim ve şeytan el birliği eyleyip bir anda bin günâh işledim, böykece kötülükler zuhûr etti benden.
Şimdi bildim ey kerîm ü Gird-gâr
Ẕâlim ü nefsim sefih-i rüzgâr
İstinâdımdır Ġafûr ismiñ ḳamu
İ’timâdım âyet-i lâ taḳnaṭû
Levḥ-i dilde sâbit it îmânımı
Tâ bulam îmânile sulṭânımı
Şimdi bildim lütuf ve ikramları pek bol, kendisine sığınanı geri çevirmeyen ey Kerîm olan Allâh’ım. Günah işlereyen kendime zulmeyen nefsim, hevâ rüzgarına kapılıp ömür sermâyesini düşüncesizce harcayıp israf edecek derecede zevkine düşkün imiş. Bütün güvencem, tek dayanağım, çok mağfiret eden, çok şefkat gösteren, bağışlayan, rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken, temizleyen el-Gafûr isminedir. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez, ümitsizlik haramdır [Zümer:53] ayetine itimâdım tamdır. Gönül aynasını temizle ki imânıma mekân olsun, kalbimi dinin ve kulluğun üzere sabitle bu imân ile saf aynada kendini göreyim, sultânımı bulâyım.
Göñlümüñ mişkâtını ıṣlâḥ ḳıl
Ma’rifet nûrın aña miṣbâḥ ḳıl
Vaḥdetiñ olsun enîsim dâ’imâ
Ẕikr ü fikriñ hem-celîsim dâ’imâ
Aldı a’mâlim beni bu nefs-i şûm
Ḳoydu bir vîrânede mânend-i bûm
Karanlık alemde beni ışıtacak, gönül evimde iman nurunu güçlendir, kötü huylarımı düzelt, seni tanıma, hakikati bilme, irfân nuruyla gönlümü pürnur eyle. Nefsimden sıyrılıp seninle bir olma hâli hemdemim olsun dâimâ. Senin zikrin, senin fikrin refîkim olsun dâimâ. “Ene celîsu men zekereni: Ben, beni zikreden kulumun meclisindeyim, onunla birlikteyim” hadis-i şerifinin sırrına ereyim. Bu uğursuz nefis amellerimi aldı (amelde riyâ hiç eder, yemekte riyâ a eder) baykuş misâli virâneye koydu bendi. Evimi yıkıp harâb eyledi.
İ’tirâf-ı ‘acz [u] noḳṣânım bu gün
Pâymâl-i cürm [u]’iṣyânım bu gün
Eyleme maḥşer günü rüsvâ beni
Sırr-ı sübḥânellezî esrâ beni
Âb-ı rû-yı Aḥmed-i Muḫtâr içün
Leyle-i İsrâ’daki esrâr içün
Aczimi, noksânımı sana itirâf ediyorum bugün, günah ve kabahatlerim ile isyân yükü altında çiğnenmiş, hakir duruma düşürülmüş, perîşan edilmiş bugün. “Subhanellezi esrâ” [İsrâ:1]Kulunu geceleyin yürüten Allah, Subhândır… ayetinin sırı hürmetine, kıyâmet ile ölülerin tekrar dirilip toplanacağı vakit, kötülükle şöhret bulmuş kulunu rezîl eyleme.
Ki O’dur noksan sıfatlardan münezzeh olan. Kulunu; cehaletin karanlığından, hakikatlerin aydınlığa sevk eden, çevresinde olan her şeyde, bereketimizi, işaretlerimizi görmesi için, teslim olunan mukaddes yerden, teslim olunacak son noktaya ulaştıran. Muhakkak ki O’dur işittiren, gördüren. [İsrâ:1]
Onsekiz bin âlem içinden seçilmiş, Habîbim dediğin Ahmed’in (sav) yüzüsuyu hakkı için, Leyle-i İsrâ’daki, mirac gecesi zuhûr eden sırlar hakkı için bağışla, al beni benden…
Yine başka bir naat-ı şerifinde, Bayburtlu Zihnî Sultânımız, şefâat etmenin Resûlullâh’ın yüceliğine pek yakıştığını söyler. Onun şefâat hazinesi o kadar geniştir ki, günahkarların hatalarını bildirmeleri sanki ona hediye gibidir:
Şefâat şânına lâyık sezâdır yâ Resûlullâh
Hazînende şefâat cevheri tâ ol kadardır kim
Sana arz-ı hatâ misl-i atâdır yâ Resûlullâh
Şefâat yâ Resûlullâh