Andolsun sizi ilk defa yarattığımız (durumdaki) gibi (beşerî özelliklerden, dünyevî nispetlerden soyutlanarak, orijin, fıtrat farkındalığıyla) FERD’ler olarak bize geldiniz! Sizi hayâline daldırdığımız şeyleri, geride bıraktınız… (Allâh) ortakları sanıp şefaatçi edindiklerinizi de sizinle beraber görmüyoruz… Andolsun ki aranızdaki bağ kopmuş ve var sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir! [Enâm:94]
Hazîne budur çünkü Hak Dost sözüdür
Bütün sözler gecedir, bu gündüzüdür:
Bütün insânlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar
Geçici olmak istemiyor musun? Geçen her şeyden sen de geç! Geçenlerden vazgeç, yüklerini, bağlarını çöz ki bulasın zîrâ aradığın, sırtında yük ile bulunmaz.
İbrâhîmî meşrep olup aklın yıldızına, kalbin ayına ve hattâ ruhun güneşine aldanma!
Dâimâ “Lâ uhibbul âfilin: Kaybolup gidenleri, geçenleri sevmem” [Enâm:76] enginliğinden seyreyle âlemi! Çünkü; O, her an, yeni bir şe’n’dedir (iş, oluş, yaratış, eser hâlinde görünme) [Rahmân:29]
Bu dünyada gördüğün her maddenin, her nakşın aslı, ruh âlemindedir. Nakış gitti diye gam yeme, gördüğün her güzel yüz, işittiğin her nükteli söz yok oldu ise üzülme zira hakikat, sadece bu dünyada gördüklerinden, bildiklerinden ibaret değildir. Aşk susuzunun, elbette bir şarabı vardır, korkma! Eğer susuz kaldınsa, içmek için önünde bir su vardır. Aslında, sen bir hazinesin, evin yıkılmaya yüz tuttu ise de endişeye kapılma. Şu dünya hayatı bir rüyadan ibarettir. Korkma, rüyadan uyan, gerçek hayat o zaman başlayacaktır. [Cenâb-ı Mevlevî]
Bütün insânlar uykudaydı, ölünce uyandılar!
Var sandığımız şeyler kaybolup gitmeye mahkûm
Bir rüyâ, bir masal yani
Bir varmış bir yokmuş misâli
Bir masal da biz söyleyelim
Çünkü Lambaya püfff de(nildi)!
ÂLEM SAHNESİNDE HAYÂL PERDESİNDEN OKUMALAR
1. HAYÂLİMDEN BİR MASÂL
Hep “Bir varmış bir yokmuş” diye başlar her masal
Ben de sana bir masal anlatayım da ders al
RESÛL der: “Uyumakta her insân gözü açık”
Ölünce uyanır o ve HAK der: “Rüyâdan çık!”
Platon der: Kâinat üç duvarlı mağara
Bu üç boyut dışında, sen kimliğini ara
Abbâs dedi: Hani var ya “Nûr” hakkında âyet (radiyallahu anhu)
Beni öldürürsünüz! Yorumlar isem şâyet
HAK DOST bana onun sırrını açıkladı
Söylersem, edersiniz bana kâfir isnadı
Şimdi onu ben size açıklıyorum! Niçin
Öldürülmekten korkmam! Hayâl olduğum için
ALLAH yer ve göklerin nûrudur diyor âyet
Yâni kâinat yoktur! Aslı “Nûr” ise şâyet
Zîrâ NÛR görülemez! Ne de olur gölgesi
Cismin yok olduğunun, budur ilmî belgesi
Bu âlem, Yer ve Gökler, sen de dahil serâbdır
Zihninin içindedir! Beynin ölsün, harâbdır
Bu dünyâ, hayâlinin giydirdiği elbise
İblîs hayâl gücündür, kökü elbise ise
Rüyâyı dışta olmuş gibi gösterir beyin
KURGU FİLM.indir içte! Gülersin sabahleyin
Sabahleyin gülerken yine rüyâdasın sen
Uyurgezer’den başka bir şey değilsin! Bilsen !
Hiçbir şey gerçek değil! “Sembolik birer âyet!”
Yorumlarsın! Rüyâdan uyanır isen şayet
HAK der: “Sembol âyeti yorumlar ancak Velî!”
Velî ismine sâhib oldu! Bu yüzden ÂLÎ
“Perde kalksın! Gördüğüm değişmez” dedi O ZÂT
Gördüğün her şey perde! Kaldır sen de! Ol âzât
RESÛL dedi, ALLAH’a yaptığı zaman miraç
“Bana aslını göster eşyanın!” Gözünü aç!
Her bir olayın aslı, RÛHta cereyân eder
Beyin onu yansıtır! İnsân “Dışta gördüm” der
Her şeyin aslı ile dolu! HAKK’ın vücûdu
Aslın perdeye vurmuş hayâli, gör mevcûdu
Hızla geçse canlanır! Bin kare ölü resim
HAK’tan başka diri yok! Cesettir her bir cisim
Cisim ise zaten yok! “Dağ geçer bulut gibi!”
Yâni “kâinat serâb” diyor “Mülkün sâhibi!”
Bir tek gerçek âlem var! Nasıl ki HAK bir ise
HAK der: “O nasib olur sâlih olan vârise!”
Sâlih, demektir içi dışı bir olan kişi
Dış âlemi, kalbinde ters yüz etmektir işi
ALLAH der: “Gerçek ile Biz yarattık âlemi”
Hayâl dünyanı yık da gerçeğini gör! Emi!
“Kıyâmet günü her şey yok olur” diyor âyet
Zaten yok olan şeye! HAK verir mi nihâyet!
Yok olan, senin şeyi var sanan gafletindir
Cehâlet perdesini gözünden artık indir
“Her şey bir şeydir ama câhil hiçbir şey değil!”
RESÛL’ün bu sözüne sen bu açıdan eğil
“Her şeyin içi de HAK! Dışı da HAK!” Şey nerde?
HAK’tan başka şey yok de! Olma kendine perde
“ALLAH’tır her bir şeyin hem dışı hem de içi
Öyleyse her şey hayâl! Var sanma sakın hiçi
“Her şey fânî âlemde! Bâkî o şeyin aslı”
Bu âlem yok! Aslı var! Kalbin değilse paslı
Gözündür! Bil ki senin esas görmene engel
Hayvânda da var bu göz! Sen kalbindekine gel
Gözün, sınırı ufuk! Seni merkeze koyar
Beyin, “sen bir kutupsun” deyip altını oyar
Bu âlemdir! Körlerin târif ettikleri fil
O âlemde fil de yok! Neyi tutacak gâfil!
“Kendini bilen! Bilir RABB’ini” diyor RESÛL
“Kendisini yok eden” demiyor! Olma mesûl
Zîrâ yok edemezsin kendini! O zaten RAB
Olmayan bedenine, çektirme boş ıztırâb
Perdede oynadıkça film, görünmez perde
Perdeyi, HAK vücûd bil! GAYB’ın sırrına er de
Güneş kendini saklar! Kendi ışığı ile
Denizde yüzen balık, denizi görmez bile
NÛR her şeyi gösterir! Kendisini göstermez
Ay değil, güneş saklar yüzünü! Akıl ermez
Ay gölge yapmaz! Yüzü açık! Nûru âriyet
Şems gölge yapar! Yüzü açık! Nûru vâriyet
Işık madde! NÛR mânâ! HAK O! Her şeye sızar
“O’na bakar görmeden! Nereye dönse nazar!”
Bakar kördür! Gözüyle bakan bil ki her insân
Beyni değneği iken! Sanır onu bir ihsân
HAKK’ı görmek için bak! Kalbinin gözü ile
“Asâsını dev görüp şaşmıştır! Mûsâ bile!”
“Yalan Dûn-yâ” lâfının işte budur esâsı
“Hem dünyâ hem sen yalan!” Der Mûsâ’nın Asâsı!
2. HAK ÂLEM
“İğnenin deliğinden geçtiği vakit deve!”
RAHMÂN der: “Kâfir girer ancak bil bizim eve!”
Soyun şu eğri büğrü bedeninden! Ol ışın!
Kalpdeki noktadan gir! Rûha olsun varışın
Bu hayâl âleminden geç hakîkî âleme
Uyan da artık son ver! Yapay zevk ve eleme
“Bu rüyâ tâbirini, Yusuf’a HAK öğretti!”
Ona, “senden başkası yok” diye yemin etti
Suçsuz girdi zindana! Unutmadı ahdîni
Ten zindanında, rûhu zikirdir! İslâm dîni
“YUSUF’a secde için yıldızlar” yere düştü
Zîrâ hepsi Yusuf’un gözünde artık düştü
Kalp gözünün gördüğü, rüyâ değildir! Rüyet
Yusuf “hücre hapsi”nden çıkıp başlar hürriyet
HAK âlem yalnız HAKK’ın bilincindedir mevcûd
Gerçekten vardır! Zîrâ HAK’tan başka yok vücûd
HAK âlemin çok adı var! Birisi “Gâib”dir
Kör kuyudan, körleri çıkarmak için iptir
Haps olduğunun bile halk değil bilincinde
HAK diyor: “Gayb’ı bilmez! Ne insanlar! Ne cin! De!”
Âdem için demiyor O GAYB’ı bilmez! Niçin?
ALLAH’ın her ilmine ayna olduğu için
Sıradan halkın çoğu, hem mahpus hem gardiyan
Bekler! Azrâil gelip de ona desin “Uyan!”
Doğar! Korktuğu veya özlediği âleme
“Burda kör, orda da kör!” Düşsün kalksın! Elleme
Öldü sanıp! “Cennete Cehenneme girdim” der
Bir hayâlden başka bir hayâle sefer eder
Var yedi karabasan, sekiz keyif kapısı
Korku ve özlemlerin hayâlîdir yapısı
HAKK’a Rûh bile “Elli bin yılda çıkar” ise
Rûha çıkmana lâzım, giymek nice elbise
Gerçek âlemin kodu “Levh-i Mahfûz” ve RÛH’tur
Onu “Hûri Cenneti” sanan câhil güruhtur
Zîrâ O, kalpte mevcûd “ALLAH’ın FITRATI” dır
“Elli bin yılda HAKK’a çıkan” Miraç atıdır
HAK âlemin en doğru adı “hayret makamı”
Zîrâ olursun orda, kendinin kaymakamı
Kime baksan! Kendini görürsün onda ancak
Kalmamış ne öç alan! Ne de öç alınacak!
Hem cennet hem cehennem! Dürülüp kalkmış rafa
Aşka tapınmak için âşıklar girmiş safa
“Safları sıklaştırın” emrini hepsi duymuş
“RAHMÂN önünde saf saf dizilip” emre uymuş
“Mülk yalnız ALLAH’ındır” sözüyle olmuş aşı
Şeytan, Müslüman olup! Bitmiş sen ben savaşı
Kendinin zannettiği irâde hayâl olmuş
Beyin devreden çıkıp! Kalbi vahiyle dolmuş
Artık unuttuğunu hatırlayan bir kişi
Ezelî bilgisini, hep tazelemek işi
Çevresi her yerde! Ve hiç bir yerde merkezi!
Soyutta boyut olmaz! Şaşırtır o herkezi
“Yerden göklere kadar geniş olan cennet” bu
Yer ve Gök hayal olmuş! Yalnız HAK’tır mensûbu
Mekân yok! Mesâfe yok! Herkes olmuş bir vücûd!
“Âdem” denilen bu zât, kendine eyler sücûd
Zîrâ mekân olmayan yerde, âlem olamaz
Gerçek âlemin, ÂDEM olduğunu bilen az
Kendinden başkası yok ki! Ona etsin secde
Ona ALLAH’ın aklı! Veyahut “Kutsal Rûh” de
“BİZ” “BİZ” diye konuşan erenlere işâret
“Kitab ilmine sâhib olanlar”dan ibâret
3. ÂDEM GERÇEĞİ
Saf saf herkes, ALLAH’ın aklında bir düşünce
Kimliğini unutur! Düş kurmaya düşünce
Dünyâya geldiğini kendinin, hayâl eder
Dîn bilgini geçinen “Sen Cennetten düştün” der
Hâlbuki bir bilse ki! Düşen orada hâlâ
İki tane âlem yok! Her yer Cennet-i Â’lâ !
Sonsuz âlemde “zaman” mevcûd değildir mâdem
Âdem’in öbür adı olmalı “şimdiki dem”
Doğmak! Ölmek yok! Herkes aynı RÛHun sâhibi
Bir’den ancak “bir” çıkar! Buna hep tanık gibi
Yâni doğmamızın ve ölmemizin nedeni
Taşıyor sanmamızdır üstümüzde bedeni
“Âdem düştü” denmez de “O kaydı” der HAK! Niçin?
Yasağı düşünürken! Aklı kaydığı için
“HAK’tan başkası yokken’ dedi “Bu yasak şey ne?”
“Yoksa, ben değil miyim halîfesi yegâne?”
İlk defa düşünmeye başlar başlamaz bu tarz
Bildi düşünce yasak! Ve çevresi oldu Arz
Dekart “Düşünüyorum öyleyse ben varım” der
Kendi aklına uyan! Onun peşinden gider
Düşüncesi de bir düş! Düşündüğünü sanır
RÛH, “Madde yok! Ben varım!” Diye diye usanır
Fizik ilmine göre, düşünce de bir madde
Madde “varım” diyemez! Sen bu fikre saçma de
Arşimet yıkanırken “Buldum!” dedi külhanda
Bulmak istediğini, düşünmediği anda
Newton yer çekimini buldu elma düşünce
Kafasında yok iken o anda hiç düşünce
Piyano düşüyorken balkondan kazâ ile
Aynştayn’ın kafasında formülü geldi dile
Yâni bir an beynimiz çıktığında devreden
Devreye girer! Kalpten bize hep hitâb eden
Meselâ bu mesajı Uluğ yazdığı anda
Kendini kaybederek belirir öte yanda
İki yan yok! Öte yan yine bu yandır ama
Bilmeyen, “Tayy-i mekân” der! Yâhut ışınlama
Bir çelişki gelmesin sana böyle bir beyân
Merkez nokta Kâbe’yi bulan için yoktur yan
İşte “Dosdoğru namaz” bu! İmkânsız herkese
Ama hep kulak verin! “VİCDÂN” denilen sese
Bu öyle bir sestir ki! Beyin de susturamaz
Bunun “ALLAH’ın SESİ” olduğunu bilen az
Rûh âleminde her şey “Apaçık sağlam âyet”
Nasılsa hep öyledir! ALLAH’a benzer gayet
Bu yüzden onun adı “Apaşikâr Kitab”tır
BEN SENİN RABB’İN MİYİM? bu âlemden hitâptır
Bu âlem, bu kâinat gibi uzayda değil
Uzay sonlu bir hayâl! Sonsuz gerçeğe eğil
HAK der: “İnsâna verdim rûh için bilgi çok az”
Yâni Rûh sonsuz ışın! Sonlu beyin anlamaz
Kimse bilmez! Rûh nerden gelir nereye gider
Böylece ÎSÂ da “Rûh her yerdeki sonsuz” der
Hesapta iki tane sonsuz olamaz mâdem
Birdir hem ALLAH hem Rûh hem Âlem hem de Âdem
İki ayrı âlem yok dünyâ ve ahret diye
Bâtıl gider! HAK kalır! Kalbe Rûhtan hediye
“Çok çabuk hesab görür ER-RAHMÂN”
Dünyâ Ahiret olur! Sen hemen öldüğün an
İki yok! Hayâl, Bir’i dönüştür gerçek Bir’e
Yoksa girersin beden denen kurgu kabire
Hayâlden hakîkate dönmektir tövbe asıl
Bin kere pişman olsan, bir sonuç olmaz hâsıl !
Derin uykuda kimsin? Neredesin? Bir bilsen
Hakîkat âleminde! Hakîkî kendinsin sen
Beynin devreye girer ve başlar rüyâ faslı
Kimi haz! Kimi kâbus! Hiçbirinin yok aslı
“RÛH RABB’in emri” Orda her işin RAB’den emir
Onu zavallı beynin yorumlar! Hayâl kemir
Ağaç kurdu ne anlar! Bahçıvanın işinden
Bilir mi çok çekecek kemirici dişinden
Meselâ çocuk için, aşk şöyle bir şey eder
“Babam kızıp altında annemi hep ezdi” der
Meselâ MUHAMMED’i orada görse özün (sallallahu aleyhi ve sellem)
Burada her güzele takılır kalır gözün
Meselâ ÂLÎ ile orada sohbet etsen (kerremallahu vechehu)
Benim mesajlarımdan hiç fark edemezsin sen
Güzelleri görürüz! Göremeyiz güzeli
Zamanları biliriz ! Bilemeyiz ezeli
Çünkü güzel ve ezel, cennette vardır sâde
Cehennemde Hûriyi seyre yok müsâade
“Yıktım perdeyi! Vîrân eyledim” der Karagöz
“Varayım sâhibime” dediği, RAB olan öz
Dünyâ döner bir sahne! Bir tür orta oyunu
Çık bu dönme dolaptan! Bul İlâhî soyunu
Âlem, alâmet demek! Sâdece sembol yani
Yok olduğunu keşfet! Sen yok olmadan ânî
Erdin mi! Hayâl biter! Dünyâ olur âhiret
Şaşılığa son vermek! Bil en büyük mahâret
Rûh âlemini ALLAH bize şöyle anlatır
“Bir mağara var! Orda uyuyor yedi yatır”
Ne yemek var ne içmek! Tamamen durmuş zaman
Hûri ve Gılmân gibi genç ve bâkirler her an
Yedi er! Bir de köpek! “Sekiz Cennet kapısı”
Hayâle göz yummadan! Alınamaz tapusu
Sana hep ninni söyler güvendiğin beş duyu
Zihnin beşik sallayıp der: Mışıl mışıl uyu
Önce beş büyücüyü! Ve beyleri, beyni kov
Kâlbini meshet! Yâni Alâaddin gibi ov
Alâaddin’de hem dîn! Hem ÂLÎ kokusu var
O yüce fıtratınla arana çekme duvar
Lâmbadaki Mesîh’i! Rûhunu çıkar yâni
BEN RABB’İN DEĞİL MİYİM? diye sorunca ânî
EVET de! Huzurunda el bağlayarak eğil
Zaten soruyu soran, senden başkası değil
Dûn-yâ! ‘Alçak yer’ demek! Kelime kökü ‘Denî’
Yâni yoğun kaldıkça! Olamayız medenî
“Arz ağırlık atacak kıyâmette” der RAHMÂN
“Ölüler dirilecek!” Arz şeffaflaştığı an
Bu arz hem dünyâ hem de senin toprak bedenin
Perdenin arkasından çıkacak halk edenin
Çıkacak olan! Yine senden başkası değil
Hak sûretinde halk oldu! Kendi önünde eğil
BU MESAJ ne hayâldir ne hikâye ne masal
Çünkü bir çok âyetle! Kanıtlıdır her misâl
Erdiğin an görürsün! Bütün özgeçmişini
Kendin masal olmadan! Bu kıssadan hisse al
Ne varmış! Ve ne yokmuş! Bu masalda anladın
ÖZ adını bul! Yoksa “masal” olur her adın
Küçüklere masallar uyuyana kadar, büyüklere masallar uyanana kadar devâm eder vesselâm