Gerçek özgürlük, kendimizi Allah’ın bizi gördüğü gibi görmektir
[Liahona]
Eşyâya ve halka, bir kişiliğin biriktirdiği alışkanlık enerjisiyle, dar bakış açısından değil Hakk’ın baktığı gibi bakmak, perdesiz bakıştır.
[Abdal Kadrî]
Varlığın Sevinci, İnsanlığın Tarifi’nin her nefes yankılanan çağrısıdır:
“Bana şeyleri altı yönden göster, bana eşyanın hakikatini göster; nasılsa öyle”
Dışarda sandığımız dünyayı tanımak için algı yolları kullanıyoruz ama algı yollarından içeri akan bilgiyi zihne bulamadan, kişiselleştirmeden duramıyoruz
Oysa gördüğümüzü, duyduğumuzu, sâir azâlarımızdan akanları etiketlemeden, yorumlamadan tarafsız bir gözlemci, âdil bir hâkim edâsıyla, çocuk kalbiyle seyreylesek film kendiliğinden çözülecek
Çünkü her tür “koşullanma-şartlı bakış” bizi, anda “olana” karşı kör eder. Mistik uygulamalar, kavramların ötesinde bir bakışla, kendi kendini görme şansını artırmak için tasarlanmıştır.
Vaktiyle bir ırmağın kenarında demlenen iki dîvâneden işittim:
– Adı eskiden ben olanı gaybettim
– Her gün gördüğün kendini hâlâ bulamadın mı?
– Kendimden başkasını görmüyorum, gördüğüm de ben değilim
Neden sonra orada olduğumu anladılar:
– Behey kendini ayrı sanan! Yakın gel hele
– Ne ararsın taşrada?
– Gerçeği istiyorum
– Gerçeğin yüzünü görmek istiyorsan olanı severek kabul et, kabul ederek sev
– Ben-im sandığından senlik-benlik olmadan bakanı bil
– Özünden haberi olmayanın gözünün ne gördüğünden de haberi olmaz
Her şeye mahluk gözüyle baksan ol mahlûk olur
Hak gözüyle bak ki bî-şek nûr-ı Yezdân andadır
Şarabın lezzetinden içim geçmiş, bayılmışım; ayıldığımda iş işten geçmişti!
Hayat denen varlığın kendiliğinde doğal akışı
Akmasını sağlayan senin benim kimliğim değil
Böyle düşünmek ya kibir ya şirk değilse nedir
İkilik çıkararak müdahale etmeyi bırakan
Kendi birliğinden zevk alıyor
Bozuk sanıp düzeltmeye çalışan azap çekiyor
Hepsi, kişisel olmayan tanıklığın
Kendi evveline yolculuğu
Sakın erenlerin ayak izlerini takip etmeye çalışmayasın güzeller güzeli, sâdece onların aradıklarını arayasın
Çünkü ayak izlerini ararken yalnızca bir sonraki ayak izine bakacaksın ve hep aldanacaksın zira yolda, bir tek sen varsın!
Bende benlik, sende senlik yoksa…
– Âh… Bu ne güzel koku böyle
Sensizliğin parfümüdür o!
Sendeki beni çıkarınca herkessin
Bir daha dinle dostum, ayaklarının altında çatırdayan her yaprak, kendine gelmen için kişisel bir davettir. Tanrı’yı, O’nun gözleriyle aradığını düşündün mü hiç?
[Adyashanti]
Gözlerimde yaşıyorsun başka nereye bakayım. Kalbimin krallığına kurulmuşsun, başka nereye seyahat edeyim?
[Cenâbı Mevlevî]
Parmağınla, bedeninin içinde oturan, hayatından sorumlu, gözlerinle bakan, kulaklarınla duyan, bedeninde yaşayan varlığa işaret edebilir misin ey cân?
Gözlerinin sana söylediklerine inanmayasın.
Sınırlı zihin gözlüğünü taktığında, gösterdikleri tek şey, sınırlamalardır.
Kalbin açıklığında, sezginin sonsuzluğundan doğan bir anlayışla bak!
Zâten bildiğini unut! Olduğun şeyi hatırlamak için bak
Uçmanın yolunu o zaman göreceksin
Birbirimizin kollarında uzanıyoruz
Sınır gören gözler kapalı ve parmaklar açık
ve işte dünyanın bütün renkleri
ateş ipleri gibi bedenlerimizden geçiyor
Birbirimize aynı nefesle bağlanıyoruz
Aynı ateşi hissediyoruz
Aynı toprakta yürüyoruz
İçimizde aynı su dolaşıyor
Sen bensin işte
Ben senim işte
Ne diye iki görür olmuşuz
Ne diye bu direnme böyle, ne diye?
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?
Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek
Ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?
Mâdem bütün ocak aynı ateşle ısınıyor, tek bir suyun akışı, tek bir havanın dolaşımı ise ayaklar altındaki bu nemli toprağı bağlayan, bizi biz yapan bir işte!
Ayrı bir benle müdahale etmeyi bıraktığımızda, “düşünen, isteyen, yapan “ben-immm” kaybolduğunda, uğraştığımız her şey, kendiliğinden gözlerimizin önünde dönüşüverecek.
Suyu ve güneşi koruyan aynı güç, bizimle de mükemmel bir şekilde ilgileniyor, rahat ol güzeller güzeli…