Hayat, tek bir kimliksiz fiilin akışıdır, kimlik taşıyan ayrı ayrı isimlerin değil…
[C. P. Gilman]
Su, ayrı bir özneyse niye akıyor?
Hava niye estiriyor?
Kalbim niye yanıyor?
Toprağım niye kuruyor?
Taş niye yuvarlanıyor?
Ayçiçeği niye güneşe bakıyor?
Hele kuşlar niye uçuyor onlar?
Gelmiş geçmiş bi dolu insan her an, boş boş işlerle niye uğraşıyor?
Nereye bu gidiş nereye?
Eğer cümlenin bütün yükü öznede ise bu kitap ne kadar da anlamsız.
– Hayat denilen filmde mevzû:
Gören
Görülen
Görüş ise
O, gören olarak özne değil midir?
Sınır, bölünme, ayrılık kabul etmeyen varlığın akışında, her ân zuhûrda olan bir eylem vardır ve oluşun kişisel bir fâili yoktur
Fail bir kimse değil içinde kimse olmayan her kimse olunca ne diyorlar ona: fâil-i meçhûl
Öncelik “görüş” eyleminin zuhûru ise
Görenin kendisi bir nesnedir, görmenin aracıdır
Her an, yeni bir iş, oluş görünüm tecelli üzere: tek eylem akışta
Özne, özü ne:
Dilbilgisinde, cümlede yüklemin belirttiği işi yapan veya bir oluşa konu olan öğe, fâil. Felsefede bilinci olan birey, subje
Nesne, ne ise ne
Dilbilgisinde, cümlede yüklemin doğrudan etkisinde kalan, geçişli fiilin zorunlu kıldığı tümleç. Felsefede, öznenin, zihin ve bilincin dışında ve ondan ayrı olarak bulunan şey, bilgiye konu olan şey, obje
Yüklem
Cümlenin ifâde ettiği hüküm, düşünce ve duyguyu içeren, cümlenin bütün öğelerinin bağlı olduğu temel öğe
Filmin başından fiilimsi bir haber:
Gizli bir hazîne idim, “bilinmekliği” sevdim.
Fiilimsi:
Fiilden türetilen, ancak çekime girmeyip yalnız olumsuzu yapılabilen fiil ismi
İşte böyle böyle özneleri merkezden kopar “tek bir fiilin akışı” kalsın.
Özne ve nesne, fiilin aletleri değil mi?
O halde varlığın akışı olan hayat bir bütün ve anda akan eylemler uç uca eklenince “her an bilinmekliği seven bir Allahımız var” gerçeği belki göz kırpar güzeller güzeli…
Düşünce-eylemlerimiz, aslında gezegenleri güneşin etrafında hareket ettiren ve kuşların şarkı söylemesine neden olan aynı enerji tarafından üretilir
Bir bütün olarak varlığın akışıdır hayat
Bu akışın hiçbir yerinde kişisel hayat-eylemler yok
Rahat ol senlik benlik bişi yok
İşitecek kulağı olanlar Varlığın Sevinci’nden işitti:
“Hiç kimse ameliyle cennete giresi değil”
Dinler isen bu sırra eğil:
Kimseler, kimse değil!
Eğer ben “bir kimseysem” zaten cennetten perdeliyimdir. Çünkü ayrı kimse yok ki ayrı bir kimsenin “ayrı ameli” olsun!
Eh ayıran kendini ayırınca hesabı çetin olur elbet…
Gerçekte birikenlerin biriktiği
“Kimse=ameldir=bütünün fiilidir”
Oysa bir kişi görüntüsünden, bir eylemin açığa çıkması için bütün evren işbirliği içinde akar.
Altlarında akarsu olan cennet, ırmakla sembolize ediliyor ya, bir manâda her an yeni bir şe’nnndeki canlı manâ akışı, TEKin seyridir bu.
Akışta mutluydu cennetinde her şey ağaç, kelebek, gökyüzü, su…
İnsan, ayrı sandığında kuruyordu doğrusu…
Akışta demetlenmiş büyük küçük kâinat
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat
Suyun düğümünü çözüyor:
Lâ fâille illa HÛ
O her an yeni bir iş, bir oluş, şe’n üzre tecellîdedir
[Rahmân:29’dan]
Her ân tâze gelen, hayata tat katmada ancak geleni güzellikle geçiren zevk almada…
Her şey boşsa da
Hiçbir şey boşuna değil
Olana âşık bir akışta
Cuma cem câmi sen olasın
Güzeller güzeli
Huu
Huu