Suâle akanlardan 4


varlık komasındaki ego
ancak dışardaki nesne
faaliyet, ilişkilere tutunarak
teselli bulabilir
sahte varlığını doğrulatabilir

korku-arzu ve haz-acı
tek bir paket olduğu halde
zihnin, acıyı hafifletmek
hazzı genişletmek için
sürekli kendi dışında
bir şey aradığının farkında mıyım?

– Efendim, bildiğiniz gibi değil ardı arkası gelmeyen işlerim, ağır sorumluluklarım var ve “kendi içime” bakmaya zamanım yok. Ne yapabilirim?

Sorumluluklarınızı yeniden gözden geçirerek başlayın. Ağaçları diken onlara gerekli suyu versin.

– Hayatıma bu kadar hakim olan bu “benim” hissinden nasıl kurtulabilirim?

Biliyor musun fakir, bir eve kısa bir süreliğine misafir olduğumda yatağın yanındaki sürahiye “benim” demeye cesaret edemem.

Bir ağacın altında gölgelenen yolcunun geçtiği, görüntüden ibaret bu akışta, çok kısa bir süreliğine kaldığımız anlaşıldığında “benim” kavramı ortaya çıkmayacaktır.

Aslında hiçbir eylem bir andan fazla sürmez, bize kalıcılık hissini hafıza verir ki ona da pek güvenilmez.

– Cânım efendim, ben öldükten sonra bana ne olacak?

Ölümden önce ne olduğuna dair bu kadar zayıf bir anlayışa sahipken, ölümden sonra ne olduğuyla neden bu kadar ilgileniyorsun?
Kitap sana ölümü tadacağını söylüyor, içinden çıkıp dünyayı tadabildin mi ki?
Ruhu bedenden ayıran sadece senin ölümün değil “ben-im” sandığın hayatındır da!

Ölüm neden referans noktası olsun? Bütün bunlar bir dikkat dağıtıcı.
Ölüm yalnızca, dâimâ kalıcı bir kendiliğin hayal gücüne kapılmış sanal varlık açısından anlam taşır. Beden-zihin evinde hapis olan sen misin?

– Benim ne olduğumu bir kez daha açıklayabilir misin?

Madem sual edildi açıklayalım ama ne kadar açsak üstü açılmaz gene gizli kalır.

Kişiliği, kimliği, tüm duyusal işlevleriyle beden bir nesnedir.
Bedeni bilen, bedene algılamasını sağlayan şey nesne olamaz.
İşte senden senlik kalmadığında, ben-sen-o-bu-şu’da içkin olan, aşkın gerçekte eriyor.

– İşaret ettiğiniz yere bakabilenler cennete ulaşabilirler mi?

Bu gerçeği anlayan, nereye gitse orası cennet olur.
Güzeller güzeli sevgiliyi tanıyana, gün düğün günü, âlem bayram yeri.

– Efendim, bedenimdeki ağrılar sızılar öğretilerinizi tatbik etmemi zorlaştırıyor. Ne tavsiye edersiniz?

Beden ödünç alınmış bir emanettir; her emanet gibi iade edilmelidir. Dikkatini emanet verene yönelt.
Ve artık sâkin ol.

– Aklım korkularla dolu. Bir türlü rahat ibadet edemiyorum. Bunun için bir tavsiyeniz olur mu?

Eh bunca varlıkla gitmez gönül darlığı…

Kendisi O’na ait iken bir şeylere sâhibim sanısı, mülkiyet fikri korku yaratır. “Benim” olan her ne varsa kayıplara karşı korunmaya ihtiyaç duyar

O hâlde korkusuzca yaşamak “ben-im” olmadan varlığın andaki akışını zevk etmektir

– Her şeyin fâni olduğunu görecek kadar uzun yaşadım. Benim için neyin kalıcı olduğunu öğret ki onu arayabileyim?

Bitmeyen huzur veya eksilmeyen mutluluk gibi kalıcı herhangi bir şey, geçici bir şey tarafından sağlanamaz. Zaman içindeki her şey geçicidir.

Sadece “şimdi” zamanın dışında duruyor. Ân-ı dâim olan “Şimdi”yi arayın, bulması en kolay olanıdır.

– Anladığım kadarıyla amaç, gören olarak kalmak nesneye bağlanmamak. Ne dersiniz?

Gören: özne
Görülen: nesne
Görüş: fiil
Bu üçlüye bakıldığında gören mutlak kabul edilir ki bu da objektif gerçekliği bulandırır.

Amma işin aslı öyle değildir.

Gören özne
Burada görüş olan fiil, objektifliğin elinde bir araçtan ibarettir.
Bu üçlemenin birliğe indirgenmesi
ancak bu görüş olan eylem üzerinde işbirliği ile mümkündür.

Gören olması için görülen lazım
O halde görülen görenin âleti

Görüş fiili olması için gören ve görülen lazım
bu ikisi de andaki görüş fiilinin âleti.

O halde her anda bir fiil açığa çıkıyor
fiil açığa çıktığında özne-nesne kendini imha ediyor

O her an yeni bir iş, tecelli, görüş üzre tecellidedir.
[Rahmân:29’dan]

Demek ki varlığın yekpâre akışı olan hayatta, böylesi bir farkındalıkta eriyen fiil, fiilullah… Ne var ki fark edene zevki, gaflet ehline azabı düşüyor.

Tâ böylece iş kendi işi olunca, gizli hazinenin bilinmekliği sevmesi, tek bir zatın, türlü renkleri giyip gezerek eylemler açığa çıkarması böyle de zevk edilebilir.

O hâlde anda ne oluyorsa özne-nesne ayırmadan eyleme dalıver gitsin güzeller güzeli.

– Yaşım kemâle erdi, yıllar var ki kurtuluşu arıyorum. Ne ettiysem olmadı, bütün çabalarım başarısızlıkla sonuçlandı. Şimdi kapınıza geldim; ne tavsiye edersiniz?

Ben-sen
Budur-şudur
Ivır-zıvır
Evir-çevir

Kendisi bağ olan
Sonsuza dar gelen
herhangi bir tutucu kavramın
kurtuluşundan bahsetmek aptallıktır.

Ben bu bedenden görünenim
Ben işte zihindeki bu düşüncelerim
Yapan ve başaran
Yapamayan ve başaramayan benim ben

Beden ve zihinle özdeşleşmeye dair bu ölümcül kavrayışı gevşetmeye istekli olana kadar, bütün çabaların başarısızlıkla sonuçlanmaya devam edecek…

– “Cümle fiilde fail Hak” diyorsunuz ya şimdi şurasını anlamıyorum:
Elimi kaldırmadan önce elimi kaldırmaya karar verdim.
Ben istedim ben yaptım işte. Bu bakış açısının neresi kusurlu?

“Âlemde heman ben dediğindir sana noksan!”

Eksik olduğu için kusurlu.

Sen elini kaldırmaya karar vermeden önce ben elimizi kaldırmaya karar verdim.

Bu “ben” önünüzde gördüğünüz bu beden değildir.
Bu “ben” önünüzde göremediğiniz ancak uykudan uyandığınızda zâten mevcut bulduğunuz şeydir vesselâm

One thought on “Suâle akanlardan 4

Söyleyecek sözüm var...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.