Düşünceler-1


Şâyet bu düşünceleri düşünen sizseniz, zihin sessizken nereye gidersiniz? Hâlâ varsınız ve hâlâ burada değil misiniz? Sen aslında farkındalıksın yani hem düşüncenin hem de sessizliğin, hem olanın hem de olmayanın farkındalığı…
[W. Hsin]

Zamanla düşünceleriniz değişebilir, beden formunuz değişebilir, duyularınız değişebilir ama “Ben-im hissi” ve bütün bu değişikliklerin farkında olduğunuzun farkında olmanız baştan sona aynı değil mi?
[Abdal Kadrî]

Zuhurâtın mühim bir başlığı olan “düşünceleri” zevk etmeden önce
ANA DAVETİMİZ’i hatırlamak iyi gelecektir:

Evvel kapı: Farkındalığı tanımak
(Tanırsam fark edebilirim)

Sonrasında: Tüm görünüşler olduğu gibi olsun
(Olsun bakalım; zîrâ olanda hayır vardır)

Nihâyet: Görünüşlerin ayrılmaz olduğunu görün.
(Bir imiş meğer)

Şimdiye dek, bir görünüşü, tecellîyi, geçici olarak farkındalığa gelen ve giden herhangi bir şey olarak tanımlamıştık.

Düşünceler de birer görünüştür. İnançlar, fikirler, kelimeler, anılar, yorumlar, kavramlar, zihinsel imgeler veya resimler, görüşler, yargılar, hikayeler, manevi kavramlar, kimlikler, roller ve ünvanların hepsi birer düşüncedir.

Düşüncelere bakmanın en basit yolu, onları kelimelere ve zihinsel imgelere ayırmaktır.

Kelimeler, kelimenin tam anlamıyla “Benim adım Ali” gibi şeylerdir.
Resimler, bir yüzün resmi veya dün olan bir şeyin hatırası gibi, kelimelerle birlikte ortaya çıkan zihinsel imgelerdir.

Herhangi bir noktada durup düşünmenin gerçekleştiğine dikkat edecek olursak ya kelimelerin ya da zihinsel resimlerin geçici olarak gelip gittiğini görürüz.

Hayatımızda olduğuna inandığımız, kendimiz ve başkaları hakkında doğru olarak algıladığımız şeylerin tam olarak karşılığı, içimizden geçen bu kelimeler ve resimlerdir yâni öyle düşünmemizdir.

Meselâ “Yeterince iyi değilim” düşüncesine inanıyorsanız, o anda kendinizi tam olarak böyle göreceksiniz. Bu düşünceyi gevşettiğinizde, “yeterince iyi olmama” eğilimi de onunla birlikte gevşer.

Nasıl düşünüyorsak öyle inanır, nasıl inanıyorsak öyle görür ve gitgide öyle oluruz.

İnsanlığın “ayrılık” inancı, ancak deneyimi belirli bir şekilde resmetmek için her an bilinçsizce ortaya çıkan kelime ve resimlerin “farkında olmamamız yüzünden” inatla devam eder.

Kelimeleri veya resimleri vurgulayarak “ayrı şeyler” yaşarız. Bu yüzden düşüncesiz farkındalıkta dinlenmek çok faydalıdır.

Her dinlendiğimizde, kısa bir an içinde olsa bütün kelimeleri ve resimleri gevşetiyoruz, daha büyük bir şeyin içinde eriyoruz. O anda, hayatı kesintisiz olarak yaşıyoruz. Şimdiki anı olduğu gibi yaşıyoruz, kelimeler ve resimler olmadan. Zirâ kelimeler ve resimler her zaman geçmişten yani hafızadaki birikintiden gelir.

Bunlara vurgu yaptığımızda, şu andaki yeni deneyimlerimizin üzerine bilinçsizce eski anıları yerleştiririz. Anılarımız çoğunlukla bir benlik hikayesi etrafında toplanır.

Kendimizi, kelimelerin ve resimlerin ortaya çıktığı mevcut alan olarak görmek yerine, ezberlenmiş kelimelere ve resimlere sürekli vurgu yaptığımız sürece, ayrı bir benliğe olan inanç, kısır bir döngü olarak devam edecektir.

Düşüncesiz dinlenme anında, hayatı “kendim ve öteki”, “bu ya da şu versiyonu” gibi ayrı parçalara bölmüyoruz.

Bu dinlenme, ayrılık inancından kurtulmayı sağlıyor. Ne kadar çok dinlenirseniz, o kadar çok kelime ve resim bilinçli hale gelir.

Ve ne kadar bilinçli olurlarsa, hayatınızı yaşamak için sürekli olarak onlara güvenme zorunluluğunu o kadar az hissedersiniz.

Özellikle kendinizin ve başkalarının “kim olduğunu” tanımlayan kelimeler ve resimlere karşı hassas olmalıyız.

Kim olduğunuzu sürekli olarak kelimeler ve resimlerle tanımlamak, herkesten ve hayatın geri kalanından “ayrı bir kişi” olduğunuz inancını yaratır.

Benlik Merkezi

Bu yöntemle birlikte, ayrı bir benlik hissine “benlik merkezi” diyoruz. Bu genellikle “ego” olarak adlandırılan şeydir. Ne olduğunu ve neler yaptığını anlamak amacıyla, ayrı benliğe bakabilmemiz için buna “benlik merkezi” diyelim.

Bu aslında, “Siz” denilen bir “ana karakter” hissini yaratan, büyük ölçüde kelimelere ve resimlere tutunma hareketidir.

Hikaye, kim olduğunuzu tanımlamak için kullandığınız tüm kelimelerden ve resimlerden oluşur. Bu kelimeleri ve resimleri sürekli olarak vurgulamak, gelip giden görünüşleri kontrol etmek, yönetmek, değiştirmek veya onlardan kurtulmaktan sorumlu “ayrı bir kişi” olduğunuz inancıyla sonuçlanır.

Bu kişi, görünüşleri kontrol etmek, yönetmek, değiştirmek veya onlardan kurtulmak için sürekli bir hareket peşindedir.

Manevî uyanış, kendini geliştirme, güç, dikkat, sevgi veya sadece daha iyi hissetmek isteyip istemediğiniz önemli değil… Bütün bu arayış eylemi, ayrı bir benliğe olan inançtan gelir.

Benliğin bu hareketinin merkezinde “düşünce” yatar. Ancak “benlik merkezi” düşünceden daha fazlası olarak deneyimlenir. Buna “duygu” da eşlik eder. Ayrı bir benliğe güçlü bir inanç olduğunda, düşünce ve duygu birbirine yapıştırılmış veya kaynamış gibi hissettirir.

Meselâ, “Yeterince iyi değilim” düşüncesini vurgularsanız, bedende bu kelimelerle birlikte yükselen duyguyu deneyimlemeye başlarsınız.

Duygu, düşünceyle birlikte ortaya çıktığında, sanki birbirine kaynamış gibi olur ve bunlar birlikte ayrı bir benlik merkezi oluşturuyor gibi görünür.

Duygu ne kadar güçlüyse, düşünceleri o kadar doğruladığı veya kimliğinizi o kadar güçlü teşkil ettiğine o kadar fazla tanık olunur.

Ancak benliğin hareketinin, bundan daha derinlere kök saldığı hissedilebilir.

Kasılma veya direnç gibi bedensel duyumlar da düşünce ve duygularla birlikte ortaya çıkar. Bu üç hareket birlikte (düşünce, duygu ve duyum) fiziksel olarak “ayrı olma” hissine neden olur.

Bu yüzden “benlik merkezi” genellikle kafanızdan geçen bir hikayeden daha fazlası gibi gelir.

Ayrı bir benliğe olan inanç faaliyete geçtiğinde, sanki fiziksel olarak hayatın geri kalanından ayrılmış gibisiniz.

Şimdi, düşüncenin hareketine daha yakından bakalım.

Benlik Merkezi Üçgeni

Evvel zaman içinde bir hikaye olduğunuzu gösteren bütün o kavramsal şeyleri “benlik merkezi üçgeni” olarak tanımlıyoruz.

Yeni bir inanç sistemi kurmak için “ben merkezi” ve “ben merkez üçgeni” gibi yeni terimleri tanıtıyor değilim.

Bu terimler, yalnızca kelime ve resimlerle özdeşleşmemenin doğrudan deneyiminde rahatlamanıza izin vermek için sunulmuştur.

Sadece bu terminolojiden oluşan yeni bir inanç sistemine sarılarak bu yöntemden uzaklaşırsanız, yalnızca bu yöntemi zihne bulamış olursunuz. Konuyu tamamen gözden kaçırmış olacaksınız.

Bu kelimeler sadece size farkındalık olarak dinlenmek, her şeyin olduğu gibi olmasına izin vermek ve “ayrılık” yoluyla görmek için bir bağlam vermek amacıyla kullanılıyor. Bu doğrudan bir deneyimdir, eskisinin yerini alacak yeni bir inanç sistemi değil.

Her ne kadar “Ben” düşüncesi kökünde olsa da, benlik merkezi bundan daha kapsayıcıdır. “Üçgen” kelimesi, hikayenizdeki üç düşünce paketine işaret eder: geçmiş, gelecek ve şimdiki direniş.

Benlik merkezi, “farkındalığı” kişinin gerçek kimliği olarak kabul etmek yerine, bu üç paket içindeki kelimeleri ve resimleri tekrar tekrar tanımlayarak ve vurgulayarak yaratılır ve sürdürülür.

Siz düşüncelerin kendisi değilsiniz, düşüncelerin göründüğü ve kaybolduğu farkındalıksınız.

Şimdi biraz zaman ayırın ve sadece kafanızdaki sesin farkında olun. Bunu gün boyunca, sesi her fark ettiğinizde, farkındalık içinde dinlenerek yapın.

O ses, size şu anda kim olduğunuzu, geçmişte size ne olduğunu ve gelecekte ne olabileceği veya olmayabileceği hakkında ne söylüyor?

Size her ne anlatıyorsa, konuşan sizin hikayeniz, “benlik merkezi”dir. İçeriği ne olursa olsun, nihai olarak doğru değildir ve anlattığı siz değilsiniz. Bu yayın, istemsizce ve alışkanlıkla kendini tekrar eden hafıza veya koşullanmadır.

Tüm bu düşüncelerin tam olarak oldukları gibi olmasına izin vererek, mümkün olduğunca sık, farkındalıkta dinlenin.

Düşüncelerin olduğu gibi olmasına izin vermek, onları analiz etmeye, değiştirmeye, etkisiz hale getirmeye veya onlardan kurtulmaya çalışmadan görünmelerine ve kaybolmalarına izin vermek demektir.

Bunları değiştirme veya analiz etme hareketi, genellikle hikayeye daha fazla katman eklemek gibi istenmeyen bir aks-i tesire sahiptir.

Rahatlayın ve hikayenizin içeriğine karşı nazikçe tetikte olun.

Hikayenizi fark ettiğiniz ve birkaç saniye boyunca ona daha fazla düşünce eklemediğiniz anları, gün boyunca tekrar tekrar yapın.

1. Geçmiş paketi

Geçmişimin daha ne kadarına dayanabilirim? Zamansız bir dünyada sürekli kendi hikayemi kendime anlatarak, bu hafıza mağarasında bedensiz halde pusuya yatmış haldeyken sanki milyon yıldır bunu yapıyormuş gibi hissediyorum.
[P. Roth]

Bu düşünce paketi, kim olduğunuz, dünya ve hayatın ne olduğu hakkında hafızada biriktirdiğiniz her şeyden oluşur.

Daha spesifik olmak gerekirse, adınızı, kimliğinizi, aileniz ve çocukluğunuzla ilgili ayrıntıları, eğitiminizi, öz geçmişinizi, oynadığınız rolleri, sahip olduğunuz ünvanları ve kişisel hikayenizin diğer tüm yönlerini içerir.

Geçmiş paketi, görünüşe göre geçmişte olan her şeyi içerir ama nedense bir türlü geçmemiş…

Oysa geçmiş, bir dizi hatıradan başka bir şey değildir. Ve bu hatıralar, ancak “şu andaki” farkındalıkta canlanabilen kelimeler, resimler olarak ortaya çıkabilir.

Geçmiş paket, “ben ve hayatım” veya “benim gördüğüm şekilde hayat” olarak adlandırılan, kavramsal hikayenin önemli bir parçasıdır.

Bu paket, hepsi de hikayenizin bir parçası olan tüm siyasi, dini, manevi ve diğer fikirlerinizi, görüşlerinizi ve inançlarınızı içerir.

Bu, bir grubun üyesi olarak sahip olduğunuz herhangi bir zihinsel kimliği de içerir: “Ben Hristiyanım”, “Bilim adamıyım”, “Türküm” veya “Milliyetçiyim” dediğinizde, bunların hepsi size benzersiz bir kimlik hissi veren kavramlardır.

Benzersizliğin kendisi, illa bir ıstırabın sebebi olacak değildir. Ayrılık inancını ve dolayısıyla acı çekme, arayış ve çatışma potansiyelini yaratan “hikayeyle özdeşleşmedir”.

Buradaki mühim nokta, geçmiş paketteki her şeyin ya bir kelime ya da zihinsel bir resim olmasıdır.

“Ne olduğumuzun” hikayesinden beslenerek konuştuğumuzda, ezberlenmiş kelimeleri ve resimleri tekrar ediyor ve yeniden şekillendiriyoruz.

Bunların hepsi, öğrenilmiş fikirlerdir. Kendimizle ilgili aynı kelimeleri ve resimleri tekrar tekrar vurgularken, aynı tekrarlayan kalıplar içinde hareket etmeye devam ederiz.

Aynı ilişkilere girmeye, aynı şeylere üzülmeye, aynı insanlarla tartışmaya ve gelecekte aynı zevkleri ve başarıları aramaya devam ediyoruz. Başka seçeneğimiz yok. Zira inandığımız bu kelime ve resim döngüsü her hareketimizi kontrol ediyor.

Kendin hakkında ne düşünürsen düşün, sonuçta olduğun şey bu değil.

Buradaki davet, şu anda kim veya ne olduğunuzu anlamak için, ezberlenmiş kelimelere ve resimlere bakmayı bırakmaktır.

Bunun yerine, şu anda sadece bir dakikanızı ayırın ve o sözcüklerin ve resimlerin gelip gittiğini gören farkındalık olarak rahatlayın ve bunu gün boyunca sık sık yapın.

Bu keşfin, hayatınız üzerinde derin bir etkisi vardır. Gelen ve giden geçici kelimeler ve resimlerle özdeşleşmeye yol açan, sürekli hareketten kurtararak, derin ve huzurlu bir dinlenme sağlar.

Akabinde doğal olarak zihinsel ve duygusal istikrar gelir. Yaşadığınızın farkında bile olmadığınız “bir kimlik krizini” çözer.

Bu krizi çözerken hayat daha doğal, zahmetsiz ve özverili bir şekilde akmaya başlar.

Artık sürekli hayal kırıklığı, stres ve direnç içinde yaşamıyorsunuz. Ama yine de hayal kırıklığı, stres ve direnç dahil her şeye izin verilir.

Bu zuhûrâtın, farkındalık için(de) geçici olarak gerçekleştiği görülüyor; artık bunların “ben” adında ayrı bir kişinin başına geldiğine inanılmıyor.

Her görünüm eşit olarak görülür. Eşit derken, her görünüşün aynı şeyi yaptığını kastediyorum: görünüyor, biraz takılıyor ve sonra hiçbir iz bırakmadan kayboluyor.

Farkındalığın, görünüşlere ekleyecek, değiştirecek, etkisiz hâle getirecek veya onlardan kurtulacak hiçbir gündemi yoktur.

Farkındalığın tanınmasında, iyi ve kötü her şey olduğu gibi doğal ve otomatik olarak kabul edilir.

Buradaki asıl nokta, farkındalık olarak rahatlamak ve geçmiş paketteki tüm düşüncelerin olduğu gibi olmasına izin vermektir.

Geçmiş pakette beliren düşünceleri eklemeye, analiz etmeye, etkisiz hale getirmeye, bırakmaya, üstesinden gelmeye, anlamaya veya onlardan kurtulmaya gerek olmadığını görün.

Sadece bunların, hepsi hepsi birer kelime ve resim olduğunu kabul edin.

Her kelime ve resim ortaya çıktıkça, sadece onu fark edin. Böylece, doğal olarak kendi kendine düşer ve kendini şimdiki farkındalığa geri döndürür. Hiçbir iz bırakmaz.

Sözcükleri ve resimleri fark etmeseniz bile, o başarısızlık da farkındalığa gelir ve gider. Her şey gelir ve hikayeye eklenmezse geldiği gibi gider.

Bir düşünce kaybolduğunda, kesintisiz kelime ve resim yağmurundan geriye kalan boşlukta, doğal bir dinlenme vardır. O alanın tadını çıkarın. Bu alana birkaç saniye boyunca hiçbir düşünce eklemeyin. Ne kadar çok dinlenirseniz, o alan hayatınızda otomatik ve doğal olarak o kadar fazla görünmeye başlar.

Bu sâyede, kelimeler ve resimlerle ne olduğunuzu bilemeyeceğiniz şeyi, kendi gerçeğinizi görmeye başlarsınız.

Kelimeler ve resimler gelir ve gider. Buralarda kalmazlar. Her zaman değişime tâbi oldukları için istikrarlı bir kimlik sağlayamazlar.

Kalıcı olmayan şeylere atıfta bulunarak kendinizi tanımlayamazsınız. Sadece neysen o olabilirsin; canlı, uyanık ve şu anda göründüğü gibi hayata hazırsın. Sen hayatsın.

Ancak kelimeler ve resimler size hayattan ayrı olduğunuz hissini veriyor.

Bir benlik hissi için, artık kelimelere ve resimlere bakmadığınızda, ayrılık inancı doğal olarak çözülmeye başlar.

Farkındalığı tanımakta ve tüm düşüncelerin olduğu gibi olmasına izin vermekte zorluk yaşıyorsanız, mevcut deneyiminize bakın ve şöyle sorun:

Bir sonraki düşüncenin açığa çıkmasına ve kaybolup gitmesine izin vermek için herhangi bir çaba gerekiyor mu?

Bunun, hiçbir çaba gerektirmediğini nefes almak kadar doğal olduğunu görünce, her kelimenin ve resmin olduğu gibi olmasına izin verilir elbet.

Kelimeleri ve resimleri gitmeye zorlamanıza gerek yok.

Siz onu doğrudan gözlemlerken, sadece bir sonraki düşüncenin, kendi kendine doğal olarak dinlendiğini fark edin.

Ilık denize düşen bir kar tanesi gibi kendi kendine eriyor işte…

Düşünce çözülürken, mevcut deneyim olduğu gibi ortaya çıkıyor.

Kendini bulmak, aramakla gelmez.
Bulmak, aramayı bırakmaktan gelir.
Rahatlayın ve gevşeyin biraz;
Parladığında parlayacak.

[W. Hsin]

SERÎ HÂLİNDE DEVÂM EDİYORUZ

Söyleyecek sözüm var...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.