ﷺ
Nîmetleriyle sizi beslediği için Allah’ı sevin. Beni de Allah sizi sevsin diye sevin.
Ehl-i Beytimi de beni sevdiğiniz için sevin… Sâkiyâ bir cür’a sun ehl-i safânın aşkına Sâki-i Kevser Aliyyü’l-Murtazâ’nın aşkına Lâle öz başını yarmışdur Hüseynîler gibi Kana boyanmış Şehîd-i Kerbelâ’nın aşkına
🔥 Yâ Hasan el-medet Yâ Hüseyin el-ihsân
Hüseyin(r.a) toprağa düştüğünden beri bir yanımız Fırat gibi küskün, bir yanımız çöl kadar suskun… Yüreğimiz iki kanatlı şimdi bir yanımız hicret, bir yanımız şehâdet…
O gül yaprağı toprağa düştüğünden beri yüreğimiz kor, içimiz Kerbelâ bizim. Hala bu yüzden Hüseyin adını duyunca asırlardır susuyoruz, dudaklarımız bu yüzden derin derin çatlıyor akıp giden suları gördüğümüzde…
Hüseyin’in toprağa düşen mübârek başını her hatırlayışımızda taşa dönüyoruz. Toprak bu yüzden taşlıyor bizi masum kanı akarken…
Bu yüzden hala sürüyor savaşlar içimizde, bizi birbirimize esir eden. Ne istediğimizi bilmeden ardına durduğumuz saflar, kimin yanında olduğunu bilmeden yürüdüğümüz yollar bu yüzden…
Hüseyin toprağa düştüğünden beri içimiz hep Kerbelâ bizim. Kardeşin kardeşle savaşı önce bizim içimizde kıyâmet koparacak, bizim yüreğimizi kanatacak. Dur diyemezsek eğer her zâlim önce bizim içimizde akıtacak masûm kanını…
Biz göz yumarsak bir kez daha kuduracak Fırat, usul usul kanayacak Resulullah’ın gelişiyle açan güller…
Biz Kerbelâ’yı anlayamadığımız için kanı dinmiyor toprağın… Zorbalıkta adalet, zulümde hak arayanlara “DUR!” demediğimiz için…
Kerbelâ şehitlerinin başlarını vererek kaldırdıkları, ümmetin izzetini ve şerefini kendi ellerimizle yok ediyoruz. Küçücük hırslarımızın ardında yitip giden kayıp zamanlarımız bu yüzden!
Anlayabilseydik oysa görürdük ki aydınlatmak için yanmayı seçenlerin diyârıdır Kerbelâ! “Çığırından çıkmış zamanları düzeltmek boynumuz borcudur” diyerek birbir toprağa düşen mübarek başların, hakkı ve adaleti diriltmek için yaşayan yiğitlerin ölüme koştuğu yerdir. Büyük hakikatler uğruna serden geçenlerin, yürek yükü iman olan şehitlerin vuruştuğu yerdir. Duruşuyla asil, mücadelesiyle onurlu… Ölümü bir kutlu izzet, zalimlerle yaşamayı bir rezil zillet sayanların yurdudur.
“Ya Rab eğer sırtım toprağa düşecekse, düşüşümü ümmetin silkinip kalkmasına vesile kıl” diyen Hüseyin’i anlayabilmektir. Hüseyin’in düştüğü yerden ümmeti kaldırdığımızda, içi boşalmış barış ve kardeşlik sözlerini dirilttiğimizde yeniden Kerbelâ’nın belâsından ve hüznünden önce hikmetini ve hakîkatini taşıdığımızda çağlara, birlikte yürümenin anlamını öğrendiğimizde, müminlerin yardımına koşmanın hak olduğuna yürekten inandığımızda, “hüzünlerimiz, kederlerimiz ortaktır” demeyi bildiğimizde anlayacağız Hüseyin’i.
İçimizde adım adım büyüyen çölü, birbirimiz için akıttığımız gözyaşlarıyla suladığımızda çoğalacağız. Hem uğrunda ciddiyetle yaşanacak hem de uğrunda ömürden geçilecek davalarımız ve sevdalarımız oldukça anlayacağız Kerbelâ’yı…
Kıyıma değil kıyâma kalktığında yüreğimiz işte biz o zaman anlayacağız Kerbelâ’yı ve Hüseyin’i…
Bu toprakların baskın İslam formatı olan dergâhlarda, Bektaşi, Rifai, Nakşi ve Halveti dergahlarında o akşama mahsus belirli merasimler, belirli ritüeller uygulanırdı. Fakat günümüze gelince sanki Hz. Hüseyin’in yasını tutmak, onun için bir Fatiha, bir Yasin okumak veya mersiyeler okumak sadece Caferi kardeşlerimizin bir ritüeliymiş gibi addedildi. Oysa bu yeni bir zihniyet kırılmasıdır. Türkiye Müslümanlarının köklerinden koptuğunu gösteriyor… Hz. Hüseyin ve Kerbela deyince aklımıza sadece Caferiler ve İran geliyor. Onu sanki oraya atmışız, bizim değilmiş gibi bir yaklaşım var. Bunu son zamanlardaki Arap Selefiliğinin ülkemizdeki İslamcılık üzerindeki etkisi olarak görüyorum. Hz. Hüseyin’in başına gelenler neticede gavurlar, kafirler dediğimiz gruplar tarafından yapılmadı. Makam, mevki, aşiret, kabile, takım tutmak, mezhep tutmak gibi tamamen gelişmemiş yapıya sahip insanların, bir dine hakim olmak için içten içe savaş verdiklerini ve gözlerini kırpmadan bazı kamil insanların makamlarını fizik gücüyle ele geçirmeye çalıştıklarının bir dersidir. Hüseyin’in yanında bir çizgide yürümek ve Yezid’ten uzak durmak bizim tevella-teberra felsefemizde çok önemlidir. Tevella Hz. Hüseyin’in yanında olmak, teberra ona bu zulmü yapanlardan beri olmaktır. Müslümanlar böyle bir çizgi tutturursa, daha asil ve izzetli bir yaşam sergilerler…
Kâfir-i nefsin elinden gel oda gir ey gönül Ger şehîd olmak dilersen çün Hüseyn-i Kerbelâ
Bunca asır geldi geçti, hiç ağarmadı Kerbelâ’ya vurulan o insanlık karası… Kanasın hiç değilse şu rahata alışmış tenimizde bir Hüseyin yarası…
Ok atmak Kurretül-ayn’e değil mi aslını imhâ Sebepsiz mi bu gün hâlâ hakiki müslümân ağlar
Bir günün feryâd ü figânını, bir yılın sükûtunda sabır ateşiyle demleyen canlar var.
Ateş daha ne yapsın bana yanmadığım, âh etmediğim gün mü var!
Bir âh sesinde saklıdır âlem, görülmez bu yüzden işitilir;
Âteş-i aşk ile âh eyle sen dem be dem, Her Hüseynî meşrebe Kerbelâ’dır bu âlem
Ufuk açıcı bir okuma tavsiyesi:
Kerbela ve Mersiyeleri [Doktora Tezi]
Sır evliyânın nimet Hûda’nın Şükrü bu hânın Elhamdülillah
Sofraya himmet kân-ı mürüvvet Gönderdi nimet Elhamdülillah
Muhammed(sav) erdir nûru’l-beşerdir Sahibi zaferdir Elhamdülillah
Hak tâlibi ol nefsine bul yol Hak’ta kerem bul Elhamdülillah
Geldi Muhammed(sav) olduk biz ümmet Yeter bu devlet Elhamdülillah
Şeyhî nice demler, çekerdi gamlar Ettin keremler Elhamdülillâh
Her biri mühlet-i ömrün kudret suyunda mücerrep hikmetlerin, sözün süzülüp de mananın inci gibi dizilip de söylendiği meclislerde yerli yerince kullanılıp muhatabı aslına mayalaması niyetiyle, Hak Dost’tan tesirini halk, tevfîkini refik eylemesi niyâzıyla…
Teslimiyet pazarlıksızdır. İhlas endişesizdir. Samimiyet gösterişsizdir.
Bu ülkede insanlara din yerine kültürü, ahlak yerine bilgisi, öğretildi.
İnsanoğlunun elindeki tek iktidar “duâ” dır.
Satın alınabilen her şey değersizdir.
Günah, “senin” varlığından! meydâna gelir.
Güneşe arkasını dönen gölgesinin peşinden yürür.
Neyin peşindeysen zamanla ona benzersin.
Huzur mu istiyorsun; az eşya, az insan!
Yavaşla, bu dünyadan bir defâ geçeceksin…
Emanete ihanet etmeyen herkes güzeldir.
Zayıfının, güçlüsünden hakkını alamadığı bir millet Allah’ın himâyesinde olamaz!
İyilik yapar gibi görünme, iyilik yap, görünme!
Tevâzu göstermek de ne oluyor, mütevâzı ol, görünme!
Ölmek istemeyeceğin yerde bulunma.
Başkalarının hayatından ders alın.
İnsan, bütün hataları kendi yapacak kadar uzun yaşamıyor.
Ne mutlu insanım diyene, insan kalabilene!
Bölüşerek tok oluruz, bölünerek yok oluruz.
Biraz âşık olmak “biraz hamile kalmak” kadar saçmadır. Sözümüzün değil, nazımızın geçtiği insanlar dostlarımızdır.
Bu dünyaya “cemâl” görmeye, “kemâl” bulmaya geldik,
görenlere ve bulanlara selam olsun!
Hiçbir şey yozlaşmadan popülerleşemez!
Kendini gören Allah’ı göremez!
İnsan Hakk’ın zâhiri, Hakk insanın sırrıdır.
Kader, gayrete âşıktır.
Uçmak istiyorsan, seni aşağı çeken herşeyi bırak.
Amelde temenninin ilâcı ümit, ilimde hüsrânın şifâsı irfândır.
Lokma, geldiği yere hizmet eder!
Kendinden başka eksiğin yok!
İnsan yanındakinin kıymetini bilemiyor; gözün gönle ihânetidir alışmak!
Aşk ateştir; eritir, kavuşturur, bütünleştirir; birleştirir!
Halvet der encümen: çağın içinde ama ağın dışında; hayatta ama dünyada değil!
Kendi nefsinde göremediğin bir ayıbı başkasında görmen ne büyük ayıptır.
Gözler sadece zihnin algılamaya hazır olduğu şeyleri görür.
Gündemi takip ediyorum ama içime çekmiyorum!
Unutma her azizin bir geçmişi, her günahkarın bir geleceği vardır, hâle bakıp yargılama!
Hased, başkasının balını kendi ağzına zehir etmektir.
Her şey olmaya çalışmak, bir şey olabilmenin önündeki en büyük engel!
Hatırlamak için yavaşlar, unutmak için hızlanırız.
Göz açıldıça ruh perdelenir.
Allah, uçamayan kuşa alçacık dal verir.
Herkesin bir mesleği olmalı, bir de meşgâlesi.
O meşgâle bütün kültürümüzdür.
Vicdân, Allâh’ın kalbimizdeki sesidir.
Kurtuluşunu hangi ele bırakmışsa insan, mahvının da aynı elden geleceğini bilmelidir.
Tahterevalliye tek başına binen aşağıda durmayı hak eder. Sevgili Dost! Gel ve YÜKSEL!
Allâh, insanı iddiâsından vurur.
Duaların yerini hayaller aldığından beri zarardayız.
Mezara girmeden gerçeği görmeye çalış, karanlıkta gözü açmak bir işe yaramaz.
En son, acele etmeden, hayret içerisinde, gökyüzünü ne zaman seyrettiniz ?
İnsan için önüne çıkan bütün yollar “yürünebilir” ise o insan artık kaybolmuştur.
Gelenek küllere tapmak değil ateşi korumaktır…
Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur. Testide ne varsa dışına o sızar.
Sabır, hîlesi olmayanların hîlesidir.
Ümit, fitili yanan sabırdır.
Dalında güneş görmeyen yemişin, dilinde hiç tadı olmaz.
Meğer yiğidin hası tenhada beyaz baldırla ya sarı mangırla
başbaşa kalmadan belli olmaz imiş.
Dinleyen susuz ve talepkâr olursa vâzeden ölü bile olsa söyler.
Allah’ı kendinden ayrı gören, nefisten başkası değildir.
Utanmadıktan sonra dilediğini yap!
Bir sözü söyleyeceğin zaman düşün!
Eğer o sözü söylemediğinde mesûl olacaksan söyle. Yoksa sus!
İnsan zor zamanlarda kötümser bir haklılık yerine, iyimser bir yanılgıyı tercih eder.
Doğallığın verdiği huzuru doğal olmayan yollardan arama. Sadelik, sahtelik sevmez.
Derdine çâre olmayı düşünmeksizin bir dosta nasılsın diye sormak riyakârlıktır.
Kötülükleri bitiremeyiz ama iyilikleri çoğaltabiliriz.
Burası dünya, burada işler hep yarım kalır.
Bâri sen, kendi güneşini gölgeleyen bulut olmayasın!
Öyle güzel ol ki… Söz söylediysen, “Ne güzel söz!” desinler;
söylemediysen, “Ne güzel sükût!”
İnsanda var olan sonsuzluk duygusu gökyüzü, çöl ve denizi seyretme ihtiyacı hâsıl eder.
Hiç olurken duyduğum yüksek acı beni iyileştiriyor!
Günahla irtibatı kesilen iman, kemâle eremez.
İnsanın kusursuz şekilde yaptığı tek şey; kendini kandırmaktır.
Yarım kalmışlık yaşamın özüdür, telafi edilemez.
Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun?
Güven duygusu bir kere kaybedilir, sonrası hep… şüphedir.
Her aklıma geleni yapmama izin verseydin helak olurdum.
Sakın beni bana bırakma ey sevgili!
Gam yeme seni ölümden ecelin; kederden de kaderin korur.
Sizden birinin hâlini sorarlarsa tek bir iyi hâlini biliyorsanız onu söyleyiniz.
Kimsenin eksiğiyle uğraşmayın rahat edersiniz.
İnsanlardan beklentiyi azaltmak demek dertleri azaltmak demektir.
Çünkü dert tuzağının lokması talep etmektir.
Madenleri tanımıyorlar. Bitkileri tanımıyorlar. Hayvanları tanımıyorlar.
İnsanı tanımıyorlar. Güyâ Allah’ı tanıyorlar. [51:20-21]
Sen susturmayı bilmezsen hayat seni hep lafa tutar.
İnsanı düşkünlüğe uğratan dört şeydir: Çok düşman, hesapsız borç, sayısız iş, kalabalık aile.
Ey Rabbimiz! Dinidarlarımıza din ve irfân nasip et.
…İtâati öğren. Yalnız kendinden yüksek tempoya uyan kimse hürdür.
Bir hakikati yok etmek istiyorsan ona “iyi” saldırma, onu “kötü” savun!
İçimizdeki ses sustu, tüm bağrışımız bundan!
Hak’tan adâlet değil, rahmet, kullardan rahmet değil, adâlet istenir. Kelime, Arapça “yara izi” demektir. Ağzımızdan çıkan kelimeler muhatabımızda iz bırakır, yara açar. Kelimeyi süz de söyle!
Oruç, ruhun, madde üzerindeki zaferini ilân için verdiği bir savaşın adıdır.Az olup kâfi gelen, çok olup da oyalayan(nimetin şükrünü unutturan) şeyden daha hayırlıdır. Yaradanın iradesine teslimiyet, insanların iradelerine karşı bağımsızlık demektir.Yazışmak, kavuşmanın iki türünden biridir.İyilik yapma fırsatı olmuş da yapmamış insan, kötülük etmiştir.Ölüm, biriktirdiğimiz şeylerin altında kalmak olmalı…Sütten çıkınca bütün kaşıklar aktır, mühim olan çıktığın sütü ak bırakmaktır.Allah’ın verdikleriyle değil, vermedikleriyle meşgulüz. İşte budur çektiğimiz çilenin sebebi…Adamın çirkinliğini, yüzüne karşı ancak ayna söyleyebilir, çünkü ancak onun yüzü serttir.İhsan ve nimetleriyle Allah’a yönelmeyen kişi imtihan zinciriyle O’na doğru çekilir.Güzel deyince aptalın aklına kadın gelir, abdâlın aklına güzel!“Ne derler acaba?” diye kahrolası bir put vardır.Dualarının kabul olduğunu görmek istiyorsan, başkaları için dua et!“Aslı” olanın tekrarı olmaz, devamlılığı olur.Ey tâlip, senin O’ndan istediklerinin en hayırlısı, O’nun senden istedikleridir.Kendini görmediğin her yerde Allah’ı görebilirsin!Baharı yaz uğruna tükettik, aşkı naz uğruna ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna derken “ömrü” tükettik bir hiç uğruna!İnsan kalbini koyduğu yerde, kalıbını koyduğu yerden daha fazla vardır.Az bilmek için çok okumak gerekir!Yalnızca durgun sular yıldızları yansıtır o halde durul artık.Dünyada her şeyin bir ölçüsü vardır, sevginin ölçüsü de fedakarlıktır. Fedakarlık yapmayanın sevgisine inanılmaz.Bölüşerek tok oluruz, bölünerek yok oluruz.Her varlığın bir gıdası vardır. Muhabbetin gıdası izhârdır. Sevdiğini göstermek, ortaya koymaktır.Derdine çâre olmayı düşünmeksizin bir dosta nasılsın diye sormak riyakârlıktır.
Olmuş olan, olacak olanlar arasında en hayırlı olandır.Kuş kafeste doğarsa uçmanın bir hastalık olduğunu düşünür.Geçmişi hatırlamayanlar, onu bir kez daha yaşamak zorunda kalırlar.Nefs ile ona muhâlefet ederek, şeytan’la Allah’ı zikr ederek, dünya ile kanaat getirerek savaşabilirsin!Doğa gibi teknoloji de asıl gücünü, nimetlerinden yararlanıldığında değil, mahrum kalındığında gösterir.Bütün gelişler fânidir, gidişler zamansız, sonsuz… meğer mutlak olan hasret imiş.İçinde bu kadar çok nefret biriktirme! Bil ki nefretin bütün uçları keskindir ve iç kanama diye bir şey var!İnsan için önüne çıkan bütün yollar yürünebilir yollar ise o insan artık kaybolmuştur.Tövbeni bozmaktan vazgeçerek bir daha tövbe et; arayanı bulurlar elbet…Kalbinizi ve sesinizi yumuşatın.İnsan ancak anladığı şeyi duyar.Vücudun rahatı az yemekte, ruhun rahatı az günahtadır.Sünnet olan, “hiçbir çamurun üzerimizde iz bırakamayacağı kadar emîn insan olabilmektir” Kendimizden emin miyiz?Aşk dediğin çiftleşmek değil “tek”leşmektir…Kaybettiğin takdirde üzüntüsünü çekeceğin şeylerin arayışı içinde olmayasın!Gölgeler gözünden kaybolduğunda gölge sahibi gözüne görünür olur.Neyi arıyorsan osun sen; insan, zamanı durdurmak istediği yere aittir.Ya gel, ol ve git ya git, ol ve gel…Öfkeyi yutmak özür dileme zilletinden daha iyidir.Ne garip üstteki taşı koyarken alttaki taşı küçümsemen; o olmasaydı çökerdi kulen!Az yemek lâzım… Ecük yersen o seni taşır, ecük fazla yersen sen onu taşırsın!Allah’la bağlantısız her şey tüketilir; tüketilen her şey ise sıkıcıdır.İnsanın kalbine sığabilene “kâinat” denir, kâinata sığamayana ise “insan”“Kendine bir çeki düzen ver” dedi meczûb, “ayna sana bakıyor!”Gerçekte kim olduğunuzu bilmek isterseniz; dilinizden düşürmediğiniz büyük iddialara değil, gelip geçerken günler, habersizce çekilmiş bütün o fotoğraflarda neyin parçası olarak göründüğünüze bakın! Bir kehribar tesbih dedi meczûb beni sürekli kendine çekiyor… Câzip insan olasın ya huu Kur’an’ın, doğanın, yaşamın, tarihin özü hep tekrardır; doğruyu, iyiyi, güzeli tekrarlamaktan çekinme. Güneş kendini tekrardan çekiniyor mu? Bir âh sesinde saklıdır âlem, görülmez bu yüzden, işitilir.Âşık olmak değil olmamak hastalıktır.
Herşeyin birşeyini birşeyin herşeyini bileceksiniz! Bilinçsiz eylem âdettir, ibadet ile âdeti ayıran niyettir; unutma niyetin kadar varsın! Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmek isteyişi bir düş uğrunaydı, düşün yoksa o bıçağın elinde işi ne? İşinde tedbirli davranmayanın gönlüne ağırlık çöker. Hak varken haksızlık yapamaz kimse. Yaptığını zanneder o kadar!Elma çürüyor, yaprak sararıp dökülüyor, çiçek soluyor, vadesi dolan gidiyor. Her şey, hayatın gidişatının ne tarafa doğru olduğundan bir haber… Ömür; insan, kalıbının içini insanlıkla doldurabilsin diyedir…
İnsanlar sevilmek, eşyalar ise kullanılmak içindir. Huzursuzluğun nedeni; eşyaların sevilmeleri, insanların kullanılmalarıdır.
Yaşamın gizemi yalın oluşundadır. Bu yalınlığı din kutsar, bilim sınırlar, sanat betimler, felsefe yorumlar.
Ne garip bir idraksizlik! İnananların çoğu Allah’a inanmıyormuş gibi umursamazlar, inanmayanların çoğu Allah’a inanıyormuş gibi rahatlar.
Uyanık olasın; tecrübe zamanla birikiyor, enerji zamanla azalıyor. Tecrübe yavaş birikiyor oysa zaman gittikçe hızlı akıyor.
Yalnızken ne kadarsak o kadarız aslında. Gerisi bize ait olmayan teferruatlar…
Mutluluğun önündeki en büyük engel: çok fazla mutluluk beklentisidir. Durduğunuz pozisyonun doğruluğunu veya yanlışlığını anlamak istiyorsanız, yanınızdakilere ve karşınızdakilere bakınız.
Eğer kısa cümleler kuruyorsa insan, uzun yorgunlukları vardır sadece…
Kırılmak istemiyorsan kimseye “ayna” olma!
Aşıkların sözlerini alıp satan aşık mıdır? İçini görmez sarayın vasfeder duvarını…
Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. Bir arada asla barınamazlar.
Namaz camiden çıkınca, Hac Kabe’den dönünce, Oruç Ramazan bitince başlar.
Melekler uçabilirler çünkü kendilerini hafife alırlar.
Denizde dalga, dünyada dert bitmez. Sen rahatı iç dünyanda ara. Dışardaki çalkantıya aldanmayıp içine bak! Saklı inci, kendi derinliklerinde…
Kanıta ihtiyacı olmayan doğallığın adıdır içtenlik. Biraz samimiyet lütfen…
Allah deldiği boğazı aç komaz! Yiyebileceğin aşı, yapabileceğin işi yap. Her tencereye köz, her pencereye göz olma!
Gece uzundur, uykunla kısaltma onu; gündüz ışıktır; günahınla karartma onu.
İnsanın iç acılarının toplamı, Yaradana uzaklığı kadardır!
Müslümanlık ince insanlık, dervişlik ince müslümanlıktır.
Derdi olan insan okur, derdi olmayan da okuyarak dert sahibi olur. Asıl mesele bir derdinizin olmasıdır.
İlkin gezginliğe çıkman gerek ancak sonra yurduna dönebilir o zaman da ötekileri anlayabilirsin. Öteki gören gözle en uzun yoldur insanın içi…
Hayatın ayarlarıyla oynamalı diyenlere not: “Yavaşlayarak önce hızdan, sonra hazdan vazgeçilecek…”
Allah insanı ümit diye yarattı; Ümit diye yaratılan ne Allah’ın ümidini boşa çıkarır ne Allah’tan ümidini keser.
Ey tâlib-i canan, bu yoldan nasibin: zaruret olmadıkça yememek, uykuya mağlub olmadan uyumamak, mecburiyet olmadan konuşmamak kadarıncadır.
Madem insan kulağından beslenir ve kainat asla boşluk kabul etmez. Sen de vücudun ülkesini boş bırakmayıp ateş-i aşkla âh eyle dem be dem: atesiask.com
Seyahat ediniz ki tertemiz olasınız zira suyun bile bir yerde çok kaldığında tadı, rengi, kokusu bozulur, güzelliği kaybolur.
İnsanların, diğer insanları ancak kendi menfaatlerine uyacak kadarıyla anladığı zamanlarda siz öyle bir kazanın ki kimseyi yenmiş olmayasınız.
Zenginliğin çok vermekde olduğunu unutan birine rastlarsan sual basit: Ne yapmış da zengin olmuş? Zengin olmuş da ne yapmış?
Hata suya benzer, yayılmaya hazırdır. Gerçekler kaya gibidir ayağına gidilmeyi bekler. Oysa tesiri su gibi temizleyicidir.
İlaç, ilaç olarak kaldıkça tesirsizdir, içildi mi varlığından geçer, işte o zaman tesir eder, kelimeden, ahvale aşk ile şifa bulasınız ya huu
Ey can! Kimi, nerede aradığına dikkat et; zirâ kendinde olanı aramak, kendinle arana mesafe koymaktır. Kaldır perdeyi aradan ya huu
Tut ki yoldan uzaktayım, uykudayım, gafletten uyanamamışım; ama uyuyanlara da gizli bir seyir bağışlamaz mısın Sen!
Dervişlik, ölüme hazır olma sanatıdır.
Kurt kuzuyu yerken tarafsız kalmak, kurdu tutmaktır.
Her insan mutlu olamaz çünkü gereğinden fazla özler dünü, hak ettiğinden fazla düşünür yarını ve hiç haketmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü!
Sadece her şeyi kaybettikten sonra özgür olabilirsin.
Hastalıktan dert yanma! Hak seni kayırıyor, günahtan uzak tutuyor, nefsi azgınlıktan, ömrü israftan koruyor. Şükret ki musibet nimet olsun!
Vakit her zaman saatle ölçülmez. An gelir tesiri başka başkadır. Vuslatı bekleyen aşığa, sabahı bekleyen hastaya, ölümü bekleyen yaşlıya sor
Derviş, kendi hazzından fâni olandır. Sofrada bulunması dâhi ailesi fertlerini iştaha getirmek içindir, işkembeyi şişirmek için değil ya huu
Hayat seni güldürmüyorsa espriyi anlamamışsındır demektir. Rıza mazharıyla hoş olam dersen; dilin tut, sözün yut seyretmeye bak
Kimsenin öldüğü yok, yaşadığı da; herkes biraz var o kadar…
Sürahi eğilir, bardak değil. Derin olan, dolu olan, usta olan boyun büker, çırak değil.
Derdini sıkı tut. Şikayeti bırak. Alıştığın derdi alır yenisini verir hepten berbat olursun… Verdiğine razı eyle ya huu
Aşk yolunu seçtik sanırdık meğer yolun sahibi layık bulduğunu tercih edermiş. Akansu gayriyatları kenara atarmış. Katremiz ummana erdir ya huu
Ölümden şüphen mi var? Uyuma! Öyleyse uyku gibi ölüme de mahkumsun. Dirilmekten şüphen mi var? Uykudan uyanma! Demek uyandın; dirileceksin!
Doğan, isterse sütbeyaz ve eşsiz olsun; fare avladıktan sonra bayağıdır. Dön bak aynaya neyin peşindesin; unutma talebin ne ise o’sun sen! Tut ki beklemiyorum seni, vuslat ümidiyle yanmamış buluşma özlemiyle ölmemişim; fakat her taşın güneşten bir payı yok mu?
Aklına gelen bütün ihtiyaçlarını bir alışveriş merkezinde giderebilen bir insan, Kafdağı’nın ardında neyi arasın?Dervişlik, hoşgörü yoludur; ama neyi hoş görelim? Ne hoş ne değil? Nefse hoş gelenlerin hoş görmek değil Hakkın hatrını hoş tutmaktır yolumuz.
Âlemden maksat: bir kâmil insanı meyve vermesi, insan’dan maksat ise o demin gelmesidir. Hakikat sancısı çekenlerin demleri ziyâde ola ya huuCihad, beden ülkesine ruhu hakim kılmak içindir. Cihandaki savaş ise delilerin ellerindeki kılıçları alsınlar diye müminlere! farz olmuştur.
Ey can, gönlünden aşka bir yol aç. O bahar gibi su gibi hoştur. Duru su, aya ayna tutar. Aşk baharının rüzgarı esince kuru olmayan her dal sallanır.
* * * * *
Hâmiş: Madem buraya kadar zahmet edip sabır gösterip okudunuz bir de sır verelim: “Slogan, cahillerin dizginidir” biliriz ancak kelimelerden hakikate yol bulmaktır niyyetimiz. Lûtfen siz de bu yemi yutup fikir sahibi olmadan hüküm sahibi olmayınız. İşbu mânânın tamamı ve devamı için twitter üzerinden vâsıl olalım erenlerim huu
Ey bilerek değil unutarak, kasten değil sehven yolunu şaşıran insan! Dinle, sanadır cümle dillerden hitap!
Bu “Ey” hitâbını can kulağıyla dinle ki ondan yayılan nur, gafilleri uyarmak, gâiptekileri hazır etmek, sâkinleri harekete geçirmek, cahillere işin aslını bildirmek, meşgul olanları boşaltmak (yalancı oyuncaklarını ellerinden alarak) yüz çevirenleri, Hakka döndürmek, sevenleri heyecana getirmek, müridleri teşvik etmek içindir.
Ne acayiptir ki Kur’ân-ı Kerim’de “Ey kâfirler” Hakkı ve hakikati inkâr edenler, hitâbıyla gelen, Cenâb-ı Hakk’ın kâfirleri muhatap kabul ettiği bir ayet yoktur. Bu hitap iki yerde geçer: Birisi Sure-i Kâfirun’da amma Efendimiz’e(sav) hitapla, kâfirlerin getirdiği teklifi red meyânında, diğeri de Sure-i Tahrim’de kıyamet gününde azarlanacaklarını beyân ederken sâdır olmuştur.
(O halde,) ey hakikati inkara şartlanmış olanlar, bugün (geçersiz) özürler beyan etmeyin: (öteki dünyada) siz ancak (bu dünya hayatında) yapmış olduklarınızın karşılığını göreceksiniz. [66:7]
Yani Allah Teâlâ “Şöyle yapın, böyle yapın, şunları yapmayın, bu şekilde ibadet edin…” buyurarak kâfirleri muhatap almamıştır. Buna rağmen en ince detayına kadar müminlerin nasıl davranması gerektiğini ilan etmiş, uyulmaması durumunda onları nelerin beklediğini birer birer sahnelemiştir.
Kitaptaki her “Ey!” kullukta sana külfet görünen dikeni, gül hitâbın lezzetiyle telâfi etmek içindir. Madem “Ey” nidâsı sanadır “Ey İnsan” mektubun devamında saçılan ayet ayet incileri toplamak da sana düşer,
Ey halden hale girmekten münezzeh olan, ey eşi, benzeri olmaksızın yaratan. Ey insanı halden hale sokan, insana hayretler veren. Ey kimini Leylâ eden, kimini Mecnun kılan, Ey âlete ihtiyacı olmayan sanatkâr. Leylâ’ya, Mecnun’a yüzlerce çeşit haller veren, Ey hiçbirşeye ihtiyacı olmadığı halde durmaksızın kullarına ihsân eden, bolca veren,
Gönderdiğin “rahmet ayı” geldi geçiyor, üzerimize öylesine bir güneş doğdu ki bir anda yüzlerce günahı, isyanı örter gider. Ama biz burda pek bir aciz, pek bir mahzûn kaldık, evin kapısını ört; yayılanlar da bu mâbetde topaldır, uçanlar da. Ey aşk! tüm bir varlıksın sen; hem taçsın, hem zincir; hem Peygamber’in davetisin, hem ümmetin halden hale geçişi… Bizi yokluktan, ciğeri yanmış, susamış bir halde sen var ettin de gözümüzü şu devlet çeşmesine diktin.
Dikenimiz senin sayende gül kesildi, cüzlerimiz kül haline geldi; gark eyledin bizi nura, önümüz de rahmet bizim, sonumuz da rahmet. Gülü dikende gör, dikensiz gülü herkes görür; tümü cüzde gör; ehliyet de budur zaten. Şerabı korukta gör, varı yokta gör, ey Yusuf, padişahlar padişahlığını, saltanatı kuyuda seyret. Gülü olmayan diken, yeşilliğin başköşesine kurulamaz; bir avuç toprak, canı olmadıkça başı, bıyığı nerden bulacak?
Gül dikenle barışır, dost olur. Allâh’ın lütf û ihsanı bahçeyi güllerle, çiçeklerle süsler, ihtişamlı bir padişah haline getirir. Her an bahçeden elçi gibi bir hoş koku gelir de; “Ne duruyorsunuz; İlkbahar geldi; dostları bahçeye çağırın !” diye seslenir. Bahçe içten içe kendi sırrını, kendinde bulunan gizli kuvveti sürükler; yürür gider, yol alır da sana derki : “Ey insan ! Sen de içten içe yol al. Sende gizli bulunanı bul, ona doğru yol al da, sen de canlan, senin de canına can gelsin” Her fidanın sırrı toprağın içinden baş kaldırır yücelir. Göklere doğru yükselen, boy atan mi’rac eden ağaçlar, sanki bahçelerde göklere uzanan merdivenler koymuşlardır. Duygulu ve imanlı kişiler yerlerde sürüklenmesinler, göklere çıksınlar diye onları da mi’raca davet etmektedirler.
El çırp da bundan anla ki her sesin aslı sensin, her ses senden çıkıyor; çünkü ayrılık, yahut buluşma olmasa şu iki avucunu birbirine vuramazsın. Sus artık, bahar geldi, gül geldi, diken geldi, gayb âleminden güzeller bizi davet için sıçrayıp geldiler.
Dinle bak ne buyurur ol Mevlây-ı müteal Bu ilahî müjdeden sen de nasibini al İftar vakti hitab-ı subhânî vârid olur Oruç tutan kuluyla söyleşir hem Zül-Celâl
Meded ey sahibe’l meydân! Ey katreyi ummân eden Ey nutfeyi insân eden Ey derdlere dermân eden Senden meded, senden meded Estağfirullâh el-azîm, Ya Resûl ol sen rehberimZulmânî nûrânî hicâb Açılsın olsun feth-i bâb Ref’ et cemâlinden nikâb Senden meded senden meded