Gülistân-ı Şâh-ı Merdân’dan âteşin gönüllere bir katre su
Okuyan yâdigârım anlasın kim bir zamân ile
Bu dergâha Şeref nâmında bir şâ’ir de yüz sürmüş
Şeref Hanım (v. 1861)
Ey gönül yine gelen mâh-ı muharrem’dir amân
Vakt-i mâtem, dem-i gâm, mevsim-i âh û efgân
Başla feryâde değil sabr u tahammül zamanı
Çâk çâk olmanın eyyâmıdır işte bu zaman
Eğer erseydi bu eyyâm-ı elem encâma
Yusuf’i anmaz idi hüzn ile Pîr-i Kenân
Eser-i nâlem ile bencileyin dünyanın
Yıkılıp her tarafı ben gibi olsun vîrân
Yedi kat yerlere geçsin yine seyl-i eşkim
Nara-i âhım ile nuh felek olsun lerzân
At gönül pîrehen-i gafleti baştan dinle
Sana bir kıssa-i cân-sûz edeyim şerh û beyân
İki şehzade-i ‘uzmayı şehid eyledi âh
Birleşip ehl-i fesâd ile yezîd ü mervân
Zulm ile akibet ol hain-i bed sîretler
Nettiler hani Hasan hani Hüseyn-i zîşân
Suyu zehr etti birine, birine vermedi hiç
Yanmasın mı bu hararet ile sabr u sâmân
Onların emrine fermânber iken ins ü melek
Da’vâyı hükm ü hilâfet nedir ey bî-iz’ân
Hazreti Fatıma’nın merdum-u çeşmânı’na sen
Nice diktin çıkası gözlerini ey nâdân
Cedlerinden de mi hiç eylemedin havf ü hirâs
Acep ey kâfir bîdîn ü hayâ ü imân
Kim eder âh ciğerkûşe-i peygambere kasd
T’an ederse yeri var sana beşikteki sübyân
Kalmadı tâb ü tuvânım nice söylemeyim âh
Bu kadar derd ü elem dilde olur mu pinhân
Doğmasın mâh-ı siyâdetle sa’âdet güneş
Ehli imana nice olmasın alem zindan
Kerbelâ’da olan ahvali anıp leyl ü nehâr
Demidir iki gözümden dökeyim yâş ile kân
Nice olur öyle zevât ile adavet heyhat
Birisinde yok imiş zerrece akl ü irfan
Nice sundu yed-i murdârını Şimr-i bî-âr
Ah o gerdân idi busegâh-ı fahr-i cihân
Allah Allah ne cesaret ne fezâhat bunlar
Geçti Firavn ile Nemrud’u bila şekk ü güman
Sebep oldun bu kadar fitneye fikret a yezid
Müntakimdir yanına kor mu Cenâb-ı Yezdân
Ne kıyamet ne ukûbet kopacaktır başına
Ruzi mahşerde kurulsun hele sabret divan
Tutuşur âteş gayretle sizi gördükte
Yeni baştan olur elbette cehennem suzân
Bu gam-ı renciş u mihnetle Habibullah’ın
Yaktın ümmetlerinin canını var sen dâhi yan
Ne kadar söylesem ey hâme tükenmez billah
Mahşere bile benimle gidecek bu hicrân
Gayrı yad etme yeter nâm-ı leimânı biraz
Benim ahvalimi perîşânımı eyle ilân
Mevc-i tûfân teessüf ile edip cûş ü hürûş
Yazarım her sene bir mersiye giryân giryân
Der-i eltâfınıza geldi Şeref nâmında
Arz-ı hâl etmeye bir aciz ü bîçâre hemân
Bu siyah rûyi kerem-cûyi şefaathâhın
Olmasın haline hayran arasat ü mîzân
Bir fakîr ümmetiyim ceddinizin rûz-i ceza
Ya Hasan el medet ve ya Huseyn el ihsan
Mücrîm isem de şu düşmanlara karşı dilerim
Sâye-i devletinizde bulayım emn ü emân
Hak yolun ulu ozanlarından bir gül
Ahmed Edib Harâbî (v. 1917)
Etmeyüp Şâh-ı Peygamber’den hayâ, Hak’tan hazer
Kûfiyân-ı bî-vefâlar nakz-ı ahd etmiş meğer
Kurret-ül ayn-ı Rasûl’ü eylemişler derbeder
Var ise ger hâtır-ı Şâh-ı Rüsûlüllah eğer
Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzer,
Ver bize lûtfet Hüseyn İbn-i Ali’den bir haber;
Teşnegâna kıl nazar bir katre su bulmuş mudur?
Gülsitân-ı Ahmed Muhtâr’ı gör solmuş mudur?
Kerbelâ toprağı hep al kan ile dolmuş mudur?
Bul Hüseyn-i Kerbelâ’yı bak şehîd olmuş mudur?
Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzer,
Ver bize lûtfet Hüseyn İbn-i Ali’den bir haber;
Kırdılar mı gülbünü Şâh-ı Nebî’nin dalını?
Kestiler mi ol Aliyyü’l-Murteza’nın bâlini,
Hiç soran var mı garibânın acep ahvâlini?
Eyle tahkik hanedan-ı Ehl-i beytin halini;
Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzer,
Ver bize lûtfet Hüseyn İbn-i Ali’den bir haber;
Gel yetîmler haline rahm’et Huda’nın aşkına,
Sadık-ul-va’d-ül Emin olan Mustafa’nın aşkına,
Fatih-i Hayber Aliy-yül-Mürteza’nın aşkına.
Kâffe-i ervah-ı pâk, Enbiya’nın aşkına.
Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzer,
Ver bize lûtfet Hüseyn İbn-i Ali’den bir haber;
Hazret-i Abbas şehid olmuş eyle cüstücu
Kavm-i Süfyan ordugah-ı şaha etmiş mi gulüvv?
Zabtına almış mıdır nehr-i Fırat’ı ol adû?
Verdiler mi bak yetimâna aceba bir katre su?
Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzer,
Ver bize lûtfet Hüseyn İbn-i Ali’den bir haber;
Anda var bak Habîb-i Kibriyâ’nın hâlini
Sâkî-i kevser Aliyye’l-Murtazâ’nın hâlini
Eyle tahkîk bûsegâh-ı Mustafâ’nın hâlini
Evliyâ vü enbiyâ Hayrü’n-Nîsâ’nın hâlini
Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzer,
Ver bize lûtfet Hüseyn İbn-i Ali’den bir haber;
Zulm ile sedd oldu mu râh-ı Şehîd-i Kerbelâ
Çıktı mı eflâke dek âh-ı şehid-i Kerbelâ?
Bak zevâle erdi mi mâh-ı Şehid-i Kerbelâ?
Hûn ile alûde mi Şâh-ı şehid-i Kerbelâ?
Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzer,
Ver bize lûtfet Hüseyn İbn-i Ali’den bir haber;
Ma’sûmân u mazlumân hep anda kurbân oldu mu
Dâmen-i pâk-i sekine Zeynep al kan oldu mu
Kâsım u Leylâ Zelîhâ hep perişân oldu mu
Ehl-i beyte bak esîr-i âl-i Mervân oldu mu
Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzer,
Ver bize lûtfet Hüseyn İbn-i Ali’den bir haber;
Bir haber yok mu (Harabî) Şâh’tan hasretteyiz?
Ağlayup şam ü seher âh âh dûzah-ı firkatteyiz.
Hâtır-ı nâ-şâd etme pür hüzn ü keder uzletteyiz
Biz harâbız, mâtem-i cansûz ile mihnetteyiz.
Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzer,
Ver bize lûtfet Hüseyn İbn-i Ali’den bir haber;
Yüz okuyup bir yazmalı,
Yüz yazıp bir neşretmeli
Kemal Edip Kürkçüoğlu (v. 1977)
Geçti bir yıl yine bir mâh-ı muharrem geldi
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Göze nem gönle elem her yana mâtem geldi
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l Ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede
Kerbelâ kerb ü belâ kahr u anâ meydânı
Ona kim kıydı zebûn etdi kim ol sultânı
Götürür hufre-i isyâna şu hâl insânı
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede
Lutfedip verme haber Fâtımatü’z Zehrây’a
Melekûtun boğar âfâkını vâveylâya
Getirir belki tezelzül mele-i a’lâya
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede
Ne için kasd-i ciğergâh-ı Betûl eylediler
Rûh-i peygamber-i zîşânı melûl eylediler
Burc-i îmânı yıkıp küfrü kabûl eylediler
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l Ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede
Anı derler ki o gün Şimr-i la’în etdi şehîd
Dedi sükkân-ı semâvât çekip âh-ı medîd
Le’anallahu yezîden ve alâ âl-i Yezîd
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l Ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede
Evliyâ devletinin şâh-ı cihânbânı idi
Murtezâ hazretinin vâris-i irfânı idi
Mustafâ ümmetinin kıble-i îmânı idi
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l Ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede
Ehl-i-beyt uğradı düşmence sitem taşlarına
Anların çeşm-i felek bakmadı gözyaşlarına
Yağdı birdenbire bârân-ı belâ başlarına
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l Ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede
Cennetin gülleri hasretle yolunsun gayrı
Âlemin mihr-i cihân-tâbı bulunsun gayrı
Mâtem âdâbına tam gayret olunsun gayrı
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l Ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede
Olamaz gerçi bir iş hükm-i kaderden ileri
Nice imhâya şitâb eylediler öyle eri
Yok mu zulm ordusunun rûz-i cezâdan haberi
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l Ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede
Dîde-i rahmete manzûr ulu bir tûr idi o
Haseben ve neseben silseli-i nûr idi o
Ey Kemâl en yüce ahlak ile meftûn idi o
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l Ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede