Cennette bile hasret

Hayıf benim bunca geçen ömrüme,
Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin. O’nu sık sık anın [Ahzab:41]

Bir kez Allah dise aşk ile lisan, dökülür cümle günah, misl-i hazan…

Padişahımız tek ve eşi benzeri olmayan Allah’ımız “Allah’ı çokça anın” diye bize izin verdi. Bizi ateşler içinde gördü,  bize acıdı, kurtuluşumuz için  bize nûr’unu, kendi zikrini  ihsan etti. [Hz. Pir Mevlana]

Aşk ile gel imdi Allah diyelim, Dert ile gözyaş ile aah idelim…

Muhabbet ile bağlanılan zikir dinmez. Zikir ile bağlanılan muhabbet sona ermez. [Hz. Yiğitbaşı Veli]

Cennet ehli hiçbir şeye hasret edecek değildir. Yalnız, Allah’ı anmadan geçen vakit üzerine hayıflanacak, pişmanlık çekeceklerdir. [Râvi: Hz. Muaz, Ramuz-el Ehadis, 364-1]


Hîn-i mevtlerinde yanında hâzır idim. Dehân-ı gevher-feşânından ne sâdır olacak diye muntazır iken sabrım kalmayıp nihayet “Sultânım! Söyleyin işitelim. Biz dahi ona göre iş görelim.” dediğimde cevaben buyurdular ki:
“Vakıamda gördüm. Bir gemim var imiş. Yelkenlerini açtım, gidiyorum. Rüzgar sakin olunca yelkenleri indirdim. Gemiyi karaya çekmek murâd ettim. Bir kimse gelip, “Yelkenleri indirme, kaldır. Az çok rüzgar vardır. Ta ki menziline eresin. Bir kadem daha ileri varasın.” dedi.
Bunun üzerine ben, “Sultânım! Bu vakıadan murâd nedir? Ne kadar zahmet ise lutf edip bildirin” diye rica eylediğimde buyurdular ki:
Cân sineye geldi, biz hayâttan, hayât bizden el yudu. Cân var iken sakın tevhîdsiz durma. Nefes-i rüzgar az çok vardır. Zevrakı bir kadem ileri sürmekte kâr vardır.
Bunun üzerine dervîşler gırîv-i nâlâna başladılar. Gözlerinden yaş döküp sînelerini taşladılar. Hz. Pir İbrahim Ümmî Sinan (v.1568) ise, Yâ Hayy, Yâ Kayyûm diye terk-i hayât-ı müsteâr ederek dâr-ı fenadan geçip, hayât-ı bakîyi buldular
… 

Bir dil ki Hakk’ın zikri ile olmaya mu’tâd
Urma sen ol et pâresine dil deyû hiç ad

Ey oğul. Her uzvun başka bir zikri vardır. Bütün uzvun da hep ayrı ayrı zikreder. Elin zikri, her zavallının yardımına uzanmaktır. Ayağın zikri Hakk yolunda gitmektir. Gözün zikri aşk ile göz yaşı dökmek ve onun âyetlerini temaşa etmektir. Kulağın zikri doğru güzel söz dinlemektir. Mümkünse gece gündüz zikre çalış. Kalbinin zikri sende Allah aşkı doğurur. Çalış ki bu zikri elde edesin. Dilin zikri Kur’an okumaktır. Bunlardan nasibi olmayan kişi müflistir. Daima Hakkı övmekten dilini ayırma ki, yoksulluk ateşinden kurtulasın. Dudağını Hakk’ın zikrinden başka şeye kıpırdatma çünkü erenlerin işi hep böyle olmuştur. [Feridüddin-i Attar]

… Zamanınızı boş geçirmemeğe gayret edin! Çünkü cennete girse bile bir müslüman, cennette bir şeye hayıflanacak. Cennette korkmak da yok, üzüntü yok. Fakat cennete giren insanlar bir şeye hayıflanacaklar. “Hay Allah, fırsatı kaçırmışız yâ, keşke öyle yapmasaydık!” diyecekler. Cennete giren insanların hayıflanacakları şey nedir?.. Dünyada iken zikirsiz geçirdikleri zamanlar… Buna hayıflanacaklar. Neden?.. Zikrin mükâfâtını gördükleri zaman, orada ne kadar büyük mükâfât aldıklarını gördükleri zaman; “Ayy, ne kadar büyük mükâfâtlar kazandık, keşke vakti hiç boş geçirmeseymiştik, hep Allah deseymiştik, hep zikretseymiştik!” diyecekler.

Onun için elinizden, dilinizden zikir, tesbih eksik olmasın!.. Allah sevdiği, razı olduğu ibadetlere muvaffak eylesin…

Biz bu kadarını söyledik, ötesini sen düşün. Eğer fikrinde bir durgunluk varsa, iyi düşünemiyorsan, Allah’ı zikrederek fikrini uyandır, harekete geçir. Çünkü zikir düşünceyi harekete geçirir. Sen zikri şu uyumuş düşünceye güneş yap da onu canlandır. İşin aslı cezbedir aşktır. Fakat aziz dostum, çalışmayı gayreti bırakıp cezbeyi de oturduğun yerde  bekleme. Cezbe kendi kendin gelmez. Gelmesi için bir gayret bir emek  gerekir. Çünkü çalışmayı, ibâdeti, iyilik etmeyi bırakmak, nazlanmaya benzer. Hakk yoluna canını başını koyan hiç nazlanabilir mi ? Oğlum, ne Allah’ın lütfûna, ne de kahrına uğrayacağını düşünme; sadece onun emirlerine uymayı, nehyettiği, yapma dediği şeylerden kaçınmayı her zaman göz önünde tut. [Hz. Pir Mevlana]

Su göründü

Suya girmiş balıklara,
… ve tövbe edin hepiniz Allah’a ey inananlar ta ki kurtulun, erin muradınıza. [Nûr:31]

Bu şeb fahru’l-leyâlî, leyle-i pâk-i Regâib’dir
Bu şeb takdîse şâyân bir şeb-i âl-i merâtibtir

Receb ayının, diğer aylar üzerine fazileti, Kur’ân-ı Kerîm’in diğer sözlere olan üstünlüğü gibidir… [Hadis-i Şerif]

İlkbahar, yaz, sonbahar, kış gibi 3 ay süren 4 mevsime benzer 3 aylık nurlu bir devre, bir mânevî hayır ve bereket, feyiz ve fazilet mevsimi başlıyor…

Hem Allah’ın ayı hem Muharrem bir ay olan Receb-i Şerif’te bir mübarek gün olan Cuma’ya eriştirene, aziz olan ömür içre bir ucu Ramazan-ı mağfiret-nişân’a varan kolayından bir aşk yolu ihsan edene şükre güç yetiremeyiz, böylesi bir nimetin farkındalığını bahşeden Nur-u mübin’i hakkıyla övmekten de âciziz…

Akılla bildik ki şükretmek lazım gel gör ki akıl bile O’ndan nimet iken işin mâhiyeti anlaşılmıyor, aah!

Biz nice zamandır yoldan ayrı düştük, çok sıkıntılara katlandık, sonunda sana kavuştuk, yol armağanı olarak sana zavallılığımızı, acizliğimizi getirdik, şüphesiz pek susadık; bize su ver! Bunca acziyet içre Ey sevgili, sen âb-ı hayatsın, sen manalar denizisin; biz susamışlar sana geldik, bize su ver! Biz istek testilerini aldık, sana geldik, ey can bize su ver, testilerimizi doldur! Ey can deryası, bizim balık gibi olan canlarımız seni istiyor. Sudan ayrı düşen balık yaşayabilir mi? Bize acı, bizi suya kandır! Şu aşk yolunda zavallı akıl, şüphelere, vesveselere düştü. Sen şüphelerden vesveselerden de üstünsün, bize su ver, bizi kurtar!

Aklı yarım olan, senin aşkınla ne yapar? Seni gereği gibi sevmemiz için o aklı da bizden al! Çünkü sen akıllıların, akıldan akılla geçildiği makamı bilirsin, bize su ver! Bizim aşk susuzluğumuzu gider…

Kulak bir hassedir, ruh bu âlemi o pencere ile işitir. Eğer bu pencereyi nura açmayıp nefis hesâbına çalıştırsan, kalbe verdiğin bozuk ritimle, gün ve ömür boyunca yalan yanlış melodileri tekrar edip durursun, bir de bakarsın dilinden gönlüne açılan yoldan ne karanlıklar akmış ülkene..

Madem oluklar çift akar, birinden nur, birinden kir… Niyaza durmuş gönlünden nefes verdiği Neyzen-Hattat Emin Dedemin hüzzam terennümle başlayan nurdan bir nefes sunalım kandil simidi niyetine, ister süte bandırıp afiyetle yersiniz diye:

Salik merâtib kateder Tekrâr-ı hu ya hu ile Âşık hicâbın ref eder Ezkâr-ı hu ya hu ile Keşf ü keramâta erer Cümle makamâtı geçer Vahdet gülün dâim derer Gülzâr-ı hu ya hu ile Kesrette buldu vahdeti Mihnette buldu rahatı Firkâtte buldu vuslatı Her bâr-ı hu ya hu ile Gel ey Senaî daima Hu zikrin et subh u mesa Ta keşf ola sana likâ Esrar-ı hu ya hu ile [289. mestmp3]

Manevi ilimlerin dürüldüğü bir nokta olan şu nutk-u şerifin üstüne hiçbir şey söylemeksizin mektubu sırlasak o bir yol bulup diyeceğini derdi amma neylersiniz “ben” diyen cahiller o noktayı çoğalttılar…

Peki neymiş inanan bir canın, mertebeleri geçip de karar kılacağı ideal durak? Bu hüzzam ilahide “tekrar-ı hu ile” yolun mertebeleri geçildiği gibi, dühulu ile müşerref olduğumuz üç aylar da her yıl tekrar eden büyük bir imkân, kıymetli bir fırsat, pek uygun bir zaman, ideal bir durakdır.

Gece ile gündüz seni işlerler. Onları sen işle. Onlar her gün senden bir şey koparıyor, sen de onlardan bir şey koparmaya bak. [Hz. Ali k.v.]

Vaktiyle bir abdesthane’nin kapısında rastladığımızda pek bir şaşırmıştık: “Çokları namazın burada başladığını bilemediler!” Evet, namazdan önce temizlenme, taharet mecburidir ama bu manaya ermeğe henüz vakit varmış meğer…

Bilmem Cebrail aleyhisselam’ın üç büyük ikazını işittiniz mi? En büyük meleğin bedduası ve Alemlere rahmet olanın bu bedduaya icabeti yeterince şok edici bir ikaz değil mi! Bir ikaz daha ne kadar acı verebilir: “Burnu yere sürtsün, rahmetten uzak olsun!”

Alemlerin Rabbi’nin, alemlere rahmet olan Habib-i Kibriyâsı minberde üç sefer amin, amin, amin buyurdular. Ashab-ı kiram şaşırdılar: “Bir muhatab, bir dua eden yok oysa siz amin buyurdunuz!”

“Cebrail(as) geldi üç şey üzerine rahmetten uzak olsun dedi ben de icabet ettim” buyurdu Efendimiz(sav)… İlki: “her kim Ramazan-ı şerif’e girer ve affolmadan çıkarsa rahmetten uzak olsun…” Büyük bir kadrin, lütfün faciası rahmetin en uzak kıyısına atıyor muhatabını…

İşte senin ayın olan Ramazan-ı şerif’te rahmete gark olmanın yolu Allah’ın ayı olan Receb-i Şerif’te bir keskin dönüş ile tövbe ile yola girmekden geçiyor…

Allah, bir kulunun tövbesine, sizden birinizin çölde devesini kaybettiği haldeyken devesini bulmasından daha çok sevinir. [Hadis-i Şerif]

Hâsılı Receb ayının kutsal bir ay olduğu önemli. En önemli sıfatlarından birisi Receb ayının, tövbe ayı olmasıdır. Tövbe Arapça’da dönüş demek. Yâni kulun yanlış yolu bırakıp, günahı, haramı, isyanı bırakıp Cenâb-ı Hakk’ın yoluna dönmesi, hak yola girmesi, cennet yoluna teveccüh etmesi, dönüş yapması demek…

Numune-i imtisalimizin “Benim ayımdır” buyurduğu Şaban-ı Şerif’de, Hak dostun güzelliği ile güzelleşmenden, O’nun rengine boyanmaktan geçiyor…

Andolsun ki; sizin için Allah Resulü’nde pek güzel bir örnek vardır. Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için. [Ahzâb, 21]

Sonunda “eyvah ki yaman aldandık” dememekse maharet, Akıllı insan, yolun sonunu başından görendir!

Ve sen şimdi Aziz kardeş! Bu büyük lütfun kadrini bil! Acaba bir dahaki tövbe mevsimine erebilecek misin? Fırsat geçirme, tembellik ve gafleti kov, gayrete gel, Hakk’a dön! O’nun engin rahmetine talip ol, yolunda kâim, zikrinde dâim ol ki cümle felah bundadır.

Gözüm seğiriyor. Acaba sevgili mi geliyor? Yüreğim hızlı hızlı çarpıyor. Anlıyorum, gönlümü elemden alan gelmededir. Bu hüdhüd kuşu, Hz. Süleyman’ın ordusundan, şu bülbül de gül bahçesinden uçup gelmedeler. Canına karşılık bir kadeh şarap satın al, yok eğer müflis isen canını değil, kendini sat gitsin! Çünkü alıcı geliyor. O bekleyiş kulağı, müjdeli haberler alıyor. O ağlayıp duran göz de sevgilinin yüzüne kavuşmada. Bağın, bahçenin perişanlığı geçti gitti. Güzel İşte vuslat ordusu yola düşmüş de o eyvahlara çare bulmaya geliyor. Çekinme, açıkça söyle! Şu fâni bedene ait istekler kaçtı gitti, çünkü Hakk’ın sıfatları gelmede. Ey bahçenin müflisleri, sonbahar yolunuzu kesmişti, varınızı yoğunuzu almıştı. İlkbahar sultanı ihsanlarda bulunmak, elinizden çıkanları tekrar bağışlamak için yola düşmüş geliyor. [Hz. Pir Mevlana]

Hoşgeldin Receb-i Şerif, Receb-i Esabb (Sağnak halinde rahmetin yağdığı ay) ve hoşgeldin ey Leyle-i Regaib (adını meleklerin verdiği pek çok lütuf ve ihsanla dolu gece)… Mevlam, cümlemize meded ü inayet eyler de Seni hoşça karşılarız, seninle bir hoş oluruz…

İndi penhây-ı zemîne eser-i feyz-i Hüdâ Çıktı tâk-ı felege velvele-i hayr duâ

Mevlam, Receb ve Şaban’da bizleri mübarek kılıp Ramazan-ı mağfiret-nişâna eriştirsin! Bizi Ramazan’ın kıymetini idrâke eriştirsin! Bizi Ramazan’da vaad ettiği yüksek müjdelere eriştirsin! Bizi Ramazan bereketiyle rahmetine ve mağfiretine eriştirsin! Bizi Ramazan hürmetine rızâsına eriştirsin!

Mevlam, yüzümüz karasına bakmayıp avn ü inâyetini dest-gîr ve tevfîkini bize refîk eylesin de bizi emir ve yasaklarda mükellefiyetlerde kalanlardan değil aşkla, muhabbetle yükselenlerden eylesin.

Niyaz ederiz ki Allah-ı Zülcelâl bize her hususta meded ü inayet buyursun. Resulullah Efendimiz’in şefaat-i seniyyelerini, ahiret hayatında “günah silici” olarak değil dünyada da kendimize O’nu örnek almayı, bu suretle şefaat-i Mustafa’ya hakikaten nâil olmayı nasib buyursun

Bi ismi zâtike, Ya Allah huu

Muhabbet-i Ehli beyt-i Mustafa üzerlerimize sâyebân, Vakt-i şerif, sebeb-i gufran, aleme bayram olan Cuma, Şehrullah olan Receb-i Şerif, ömür ve şahsiyetlerimiz, âhir ve âkibet, zâhir ve bâtınlarımız hayrola,

Aşk ola, aşk ile dola, Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah, Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun, sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . . Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş; Yüksek müsaadelerinizle Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da huzur bulasınız efendim

Hâmiş: Madem su göründü. Pınarbaşında susuz kalanlardan olmayalım diye, bir farklılığın ilk adımı olarak söz dinlemez nefsimize deriz ki: Regaib kapısından geçerek Allah’ın rağbet ettiğine sen de rağbet et ki Şehrullah olan Receb-i şerif’de Allah’ın ahlakı ile ahlaklanasın. Okuyup yazmak güzel ama hesap ne bildiğinden değil ne yaptığından… Madem “iman ile yalan bir arada bulunmaz” ey nefsim yeni mevsimde bırak artık şu yalanı! Madem örnek aldığın Habibi Kibriya Efendin “ömr-ü azizinde hiç cemaatten uzak durmamış” artık sen de sahte bahanelerini bırak ta namazlarını cemaatle kıl, ehl-i tevhidden ol!

Zeyl:Yeni bir ay doğdu üzerimize, Receb-i şerifin nuru içimizden aleme yansıyan kirlerden arındırsın cümlemizi; önce duyuşlarımızı, aleme açılan pencerelerimizi temizleyerek başlayalım işe… Onun için şu muhabbet işini, şu Receb-i şerif vesilesiyle bir tamir edelim. Aramızdaki muhabbetleri bir takviye edelim. Birbirimize muhabbetimizi göstermelik yapmaktan hazer eyleyelim, birbirimizi candan sevelim, birbirimize candan bağlanalım. 

Tevbe ile yıkayıp aslına döndürdüğümüz muhabbetimiz nefsin ve alemin dertlerine şifâ olsun ya huu

Mirac Ya Vedûd

Ey âşık-ı sâdık,
Bir gece kulunu, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya ayetlerimizi O’na göstermek için götüren (Allah) her türlü noksanlıktan uzaktır. Şüphesiz O, her şeyi işiten ve görendir. [İsrâ, 1]

Ey Kıble-i İslâm ü dîn
Kutlu olsun sâna mîrâc-i güzîn
Biz kamûmuz kullarız sen şâhsın
Gönlümüz îçinde rûşen mâhsın
Ümmetin olduğumuz devlet yeter
Hizmetin kıldığımız izzet yeter!

Gözünün perdesini açarsan, pek sevdiği kulunu geceleyin yürüten Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir! Hz. Peygamber’e Miraç’ta kendi cemâlini gösterirsin; Geceleyin kulunu yürüten Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir! Aşk şarabı olur, coşar köpürürsün! Bu yüzden, daha fazla kendinden geçer, aklını kaybedersin! Binlerce aklı da alır götürürsün! Geceleyin kulunu yürüten Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir! Canın başına bir taç geçirirsin, gönlünü alır, Mirac’a çıkarırsın; onu, iki dünyadan da ötelere yükseltirsin! Geceleyin kulunu yürüten Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir! Gönül, Sen’in lûtfunla yükselir, uçar; çölleri, ovaları aşar ve bütün canlardan ileriye geçer! Derken, ansızın karşısına Sen çıkarsın! Geceleyin kulunu yürüten Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir! Lûtfu ile, sevgisi ile yücelttiğini, ötelere götürdüğünü, mekansızlık bahçesine kondurur, ona ikramlarda bulunursun! Geceleyin kulunu yürüten Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir! Nerede olursak olalım, bizimle beraber olduğun için öyle seviniyorum ki, gönlüm, her an uçmada, her an sabır elbisesini yırtmadadır! Geceleyin kulunu yürüten Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir! Altı cihetten (yönden) de kaçar, o lûtuf kapısına sarılırım! Çünkü Sen, pek gönüller bağlayansın, pek güzelsin! Geceleyin kulunu yürüten Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir! O büyük ve eşsiz varlık, canlara can verdi, gönülleri neşe ile oynatmaya başladı! Yokluğa bile sevda verdi, onu sevdalı kıldı! Geceleyin kulunu yürüten Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir! Ey gönül! Yücelere, ötelere doğru kaç; Çünkü sen, elsizsin ayaksızsın! Geceleyin kulunu yürüten Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir! [Hz. Pir Mevlana]

Evvel Allah âdınî yâd eyleriz, dil dil olmuş kalbi dilşâd eyleriz

Şükür erdik Leyle-i Mi’râc’a… Gece, aşık-ı sâdıkı mirac merdiveni ile maşuka erdirendir. Gece ile sevgili arasındaki irtibatı gösteren belgelerden biri de Leylâ’dır. İslam dünyasında aşk denince akla gelen bu kelime Aşk’ın Leyla’sı Arapça gece mânâsında “leyl” den türemiştir. Böylece sevgili ile gece, gece ile sevgili bütünleşmiş, sevgili ile gecenin sihir ve sonsuzluğu, aşk ile gecenin sükûnet ve ızdırâbı bir araya gelmiştir.

Aşk, güzellik padişahının damına çıkılacak bir merdivendir. Sen gel de Mirac hikayesini aşığın yüzünden oku! Renk aleminden mücerret olan Mi’rac hikayesini, ben bî-dile, yani vecde müstağrak olmuş bayılmış olan bana sorma. Katre, derya oldu. Bilmem ki, peygamber ne oldu?

Vakit geçti, akşam oldu. Güneş kuyuya girdi, kendini gizledi. Ey bahtlı kişiler, mânâ ayının doğacağı feyizlerin, rahmetlerin yağacağı zaman geldi. Geceleyin ruhlar, makamlarına ulaşırlar, istekleri yerine gelir. Gecenin kıymetini, kudretini bilip anlayan kişi, gündüz gibi parlak bir gönül elde eder. Ey gündüz, yoksa sen mahşer günü müsün? Çünkü sen gelince bütün insanlar uykudan uyandılar, hayatlarını kazanmak için meydanlara döküldüler. Ey Hakk aşığı, beden kuyusunda gaflete dalma, aklını başına al da gökyüzü kovasını tut! Hz. Yusuf o kovayı tuttu da, kuyudan kurtuldu. Devlete erdi, Mısır’a sultan oldu. Karanlık gecede Mustafa (s.a.v.) gibi, safa aramaya bak! Çünkü o mânâ padişâhı bir gece Mîrac etti de eşsiz, benzersiz bir hale geldi. Geceleyin herkes sustu. Sen de onun huzuruna çıkman, ona münacatta bulunman, onunla manen buluşman için, abdest al; acele hazırlan; çünkü sesler, gürültüler halvet yerinin huzurunu kaçırır. [Hz. Pir Mevlana]

Nâyi Osman Dedemiz tarafından bestelenen ve dini mûsikîmizin en sanatlı eseri olan Miraciye’den bir Durak ile Dügah bahrinden mevc urup geldik efendim:

Çün irade kıldı ol Rabbü’l enâm
Kim Muhammed bûla ikrâm-ı temâm

Biline Peygamber-i alîcenâb
Kavl ü fi’li bencedir ayn-ı kitâb

Yâd olunsun mu’cizât-ı Ahmedî
Hoş bilinsün zât-ı pâk-i emcedi

Mu’cizâtından biri mirâcıdır
Hazret-i Peygamber’i i’râcıdır
[248. Mestmp3]

Nâyi Osman Dede, Galata Mevlevihanesi’nde Şeyh Gavsi Ahmed Dede’ye bağlanmış, çilesini tamamlayarak aynı mevlevihanede neyzenlik ve ve 1679’dan itibaren de neyzenbaşılık yapmış, neyzenbaşı iken şeyhinin kızı Hatice Hanım ile evlenmiş bir mutasavvıf. Kutb-i Nâyî unvanı, yani yaşadığı dönemin en büyük neyzenine verilen sıfat, Hz. Mevlânâ’nın neyzenbaşısı Kutb-i Nâyî Hamza Dede’den sonra ikinci olarak Osman Dede’ye verilmiş. Mîrâciye’nin bestelenmesine gelince… Bir Regaip Gecesi Osman Dede devrin büyük mutasavvıflarından yakın dostu Mehmet Nasûhî Efendi’nin Üsküdar’daki Nasûhî dergahına gelir. Nasûhî Efendi, Osman Dede’ye, “Mevlid Kandili için Mevlid-i Şerif var. Miraç Kandili için bir eser yok. Bir Mîrâciye yazıp bestele de okunsun” der. Bunun üzerine Osman Dede, Mîrâç Kandili’ne kadar olan kısa zaman içinde 400 mısradan oluşan, mesnevi tarzındaki Mîrâciye’yi besteler ve eser ilk olarak Nasûhî Dergahı’nda okunur. Mîrâciye’nin bundan sonra Miraç kandillerinde yatsı namazını müteakip okunması adet haline gelir. Münâcât esnasında her mısranın sonunda zâkirler tarafından “Ikbel yâ Mûcîb” denilir, böylece Mirâciye son bulurdu. Münâcât okunurken dinleyicilere gül suyu serpilir, şeker ve şerbet dağıtılır, ayrıca kaynamış süt ikram edilir ve bu iş vakıf yolu ile yürütülürdü eski devrin gül bahçelerinde…

Kimde kim aşkın nişânı vardurur, âkibet maşûka ânı irgörür

Bir kimsede aşkın nişan, alamet ve belirtilerinin zâhir olması, maşûkun ona koyduğu, nakşettiği birtakım işâretler olup samimiyet ve talep devam ettiği takdirde “Ey Sevgili! merak etme ve sabırla kapımı bekle! Bir gün seni huzuruma alacağım ve cemâlimi sana ikram edeceğim!” müjdecisi ve habercisi zımnındadır. Yani samimi bir aşk, maşukla vuslata vesiledir, biiznillahi Teala…

Sürekli artan bir ateş-i aşk, samimi bir taleb ve sabr-ı cemîl…

Aşıkların serveri, dertlerin tabibi Habibullah Efendimiz, ilahi aşkı kainatta en mükemmel manada zatı saadetlerinde yaşayan bir Hazret-i insandır.

Aşktır seyr ü sülûkune delil
Akl u fikri istemez n’eyler gönül
Leytetü’l Mir’ac olur her gecesi
Her deminde Hazrete erer gönül

Mirac gecesinde Peygamber Efendimiz, ilahî aşk ile kendinden geçti de yüz binlerce yıllık yolu aşıverdi! Ya Vedûd! sen de bizi aşkınla yakıp benliğimiz yok et! Çünkü, sen bir güneşsin; biz de gölgeleriz! Ya Vedûd! bizlere de aşık-ı sâdıkların halleriyle hallenmeyi ve ateş-i aşk ile nefsin bütün çirkin vasıflarını yakarak arınmayı lutf u kereminle nasib eyleyiver…

Peki bu geceden, mirac’dan bizlerin nasibi nice olur?

Sular temizlenmek için buhar halinde göklere yükseldikleri gibi, bir mümin de manen temizlenmek için namaza durur. O da su gibi göklere yükselmek ister. Bu yüzdendir ki Azîz Peygamber Efendimiz; “Namaz müminin miracıdır.” Diye buyurmuştur. Şu halde müminin namaza durması, onun ötelere, mânâ âlemine sefere çıkması ve Hakk’ın huzûruna varması sayılır. Namazı bitirmesi göklere doğru yaptığı seferden dönmesi sayılır. Seferden dönen bir kimse, ailesine dostlarına selam verdiği gibi, namazı kılan mümin de namazı bitirince iki tarafına selam verir.

Mirac demek kendi vücudundan kopup (fenafillah) Allah ile bâki olmak (bekabillah) demektir. Mü’minlerin miracı da namazdır. Allâh u ekber.. diyerek iki elimizi kaldırıyor dünyayı da ahireti de attık diyoruz (terk-i dünya, terk-i ukba) Dünya ve ahiret kalkınca ne kalıyor? Yalnız Allah …

Nûr-ı Zât-i Mustafa’nın hakkıçün
Sırr-ı arş-ı Kibriyâ’nın hakkıçün

Rûyine müştâk olanlar hakkıçün
Aşkına uşşâk olanlar hakkıçün

Va’dini ihsân kıl âşıklara
Din yolunda sa’y eden sâdıklara

Bil vesile, gönül kandilinizin çerağı her dem rûşen olsun, Mevlam aşk yolunda sabır ve talebinizi ziyade eyleyip salât-ı hakiki ile miracınızı ikram buyursun… Ta böylece Miracla “Hazret-i insan” olduğumuzun farkına varmalı, en azından namazla ferahlayıp dünyanın hayhuyundan sıyrılıp kendi miracımıza yaklaşmalı,Hak müyesser eyleye..

Ikbel yâ Mûcîb, Ikbel yâ Mûcîb, Ikbel yâ Mûcîb, Âmin Ya Mûin, bi hürmeti men erseltehu rahmeten lil alemin

Aşk, gönül şehrini her zaman yağma eder durur da aşık onun için dağınık sözler söyler. Kelamı mucibince yerine vâsıl edemedik, kusurlar affola efendim…

Muhabbet-i Ehli beyt-i Mustafa üzerlerimize sâyebân,
Vakt-i şerif, sebeb-i gufran, aleme bayram olan Cuma, vuslat vesilesi Mirac-ı Şerif, ömür ve şahsiyetlerimiz, ahir ve akibet, zahir ve batınlarımız hayrola, aşk ola, aşk ile dola, Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah, Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .


Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin

Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim