Ben kim oluyorum da gülbahçesinden gelen kokunla yetinmiyorum da yüzünü görme sevdasına düşüyorum… Melikü’ş-şuarâ Hâce Cemâlüddîn Selmân b. Hâce Alâiddîn Muhammed Sâvecî (v. 1376)
Çend gûyî ki çi çârest-o merâ derman çîst Çâre cûyende ki kerdest turâ hod an nîst
Ne vakte dek çare nedir, dermanım ne deyip duracaksın? Sana çare aratan kim? O’nu ara… Ne vakte dek gamdan can veriyorum deyip gamlanacaksın? Can nedir, bunu bilmeye hiç mi heves etmezsin. Bir somun kokusu mu duydun, o kokuya doğru git de o koku, ekmek nedir, sana anlatsın, bildirsin. Aşık olmuşsan aşkın delil olarak yeter sana… Yok, âşık olmadıysan delil isteği de nedir ki? Şu kadarcık da aklın yok mu, buncağızı da bilmezsin? Padişah yoksa ne diye otağı kurulmuş? Şu gök duvağın ardında bir güzel yoksa, canın elindeki şu parıl parıl parlayan meşale de ne? Erlerin gözlerindeki ateş, mahremiyet perdelerini yaktı gitti… Sense perde ardında oturmuş, “görünmeyen şeye inanmak da nedir?” demedesin. Aşıklar Sultanı, gözümü yurt edinmemişse, her dişimin dibindeki bu bal kaynağı neden? [Hz. Pir Mevlana]
Bülbülâ divân-ı aşktan bir varak naklet bize Tâ safâ vere safâdan açıla gülzâr-ı hû
ما را بجز خیالت، فکری دگر نباشد
در هیچ سر خیالی، زین خوبتر نباشد
کی شبروان کویت آرند ره به سویت
عکسی ز شمع رویت، تا راهبر نباشد
ما با خیال رویت، منزل در آب و دیده
کردیم تا کسی را، بر ما گذر نباشد
هرگز بدین طراوت، سرو و چمن نروید
هرگز بدین حلاوت، قند و شکر نباشد
در کوی عشق باشد، جان را خطر اگر چه
جایی که عشق باشد، جان را خطر نباشد
گر با تو بر سرو زر، دارد کسی نزاعی
من ترک سر بگویم، تا دردسر نباشد
دانم که آه ما را، باشد بسی اثرها
لیکن چه سود وقتی، کز ما اثر نباشد؟
در خلوتی که عاشق، بیند جمال جانان
باید که در میانه، غیر از نظر نباشد
چشمت به غمزه هر دم، خون هزار عاشق
ریزد چنانکه قطعاً کس را خبر نباشد
از چشم خود ندارد، سلمان طمع که چشمش
آبی زند بر آتش، کان بیجگر نباشد
Bizim başımızda senin hayalinden başka bir hayal yoktur, hiçbir başta bundan daha iyi bir hayal yoktur. Geceleyin, köyünde gezenler nasıl sana gelen yolu bulabilirler (eğer) senin mum gibi (aydınlatan) yüzünün bir sureti yol göstermezse. Senin yüzünün hayaliyle biz, yerimizi ve halimizi hep göz yaşının üstünde kurduk ki kimse bizim üzerimizden geçmesin. Selvi ağacı ve çimen asla bu tazelikte büyümez, tatlı ve şeker asla bu tatlılıkta olmaz. Aşk köyünde canı tehdit eden tehlike vardır, her ne kadar aşkın bulunduğu yerde hayati tehlike olmasa da (canı tehdit eden tehlike) Eğer seninle (senin adınla) birileri can korkusu (kafa) veya mal isteği üzerine bir kavgası varsa ben (kafayı) canımı terk ederim ( canımdan vazgeçerim) ki kafa ağrısı ortadan kalksın.
Bizim ahımızın pek çok tesirinin olduğunu biliyorum ama kendimizin bir tesiri olmadığı zaman o tesirin ne faydası var. Aşığın sevgiliyi gördüğü bir halvette, ortada gözden başka bir şey olmamalı. Gözün gamze ile her an binlerce aşığın kanını döker, öyle ki kimsenin haberi bile olmaz. Salman gözünden tamah etmez zira O’nun gözü üzerinde ciğer olmayan ateşe su döker (Kim ateşsizdir, yok olsun böylesi…)
Suya girmiş balıklara, … ve tövbe edin hepiniz Allah’a ey inananlar ta ki kurtulun, erin muradınıza. [Nûr:31]
Bu şeb fahru’l-leyâlî, leyle-i pâk-i Regâib’dir
Bu şeb takdîse şâyân bir şeb-i âl-i merâtibtir
Receb ayının, diğer aylar üzerine fazileti, Kur’ân-ı Kerîm’in diğer sözlere olan üstünlüğü gibidir… [Hadis-i Şerif]
İlkbahar, yaz, sonbahar, kış gibi 3 ay süren 4 mevsime benzer 3 aylık nurlu bir devre, bir mânevî hayır ve bereket, feyiz ve fazilet mevsimi başlıyor…
Hem Allah’ın ayı hem Muharrem bir ay olan Receb-i Şerif’te bir mübarek gün olan Cuma’ya eriştirene, aziz olan ömür içre bir ucu Ramazan-ı mağfiret-nişân’a varan kolayından bir aşk yolu ihsan edene şükre güç yetiremeyiz, böylesi bir nimetin farkındalığını bahşeden Nur-u mübin’i hakkıyla övmekten de âciziz…
Akılla bildik ki şükretmek lazım gel gör ki akıl bile O’ndan nimet iken işin mâhiyeti anlaşılmıyor, aah!
Biz nice zamandır yoldan ayrı düştük, çok sıkıntılara katlandık, sonunda sana kavuştuk, yol armağanı olarak sana zavallılığımızı, acizliğimizi getirdik, şüphesiz pek susadık; bize su ver! Bunca acziyet içre Ey sevgili, sen âb-ı hayatsın, sen manalar denizisin; biz susamışlar sana geldik, bize su ver! Biz istek testilerini aldık, sana geldik, ey can bize su ver, testilerimizi doldur! Ey can deryası, bizim balık gibi olan canlarımız seni istiyor. Sudan ayrı düşen balık yaşayabilir mi? Bize acı, bizi suya kandır! Şu aşk yolunda zavallı akıl, şüphelere, vesveselere düştü. Sen şüphelerden vesveselerden de üstünsün, bize su ver, bizi kurtar!
Aklı yarım olan, senin aşkınla ne yapar? Seni gereği gibi sevmemiz için o aklı da bizden al! Çünkü sen akıllıların, akıldan akılla geçildiği makamı bilirsin, bize su ver! Bizim aşk susuzluğumuzu gider…
Kulak bir hassedir, ruh bu âlemi o pencere ile işitir. Eğer bu pencereyi nura açmayıp nefis hesâbına çalıştırsan, kalbe verdiğin bozuk ritimle, gün ve ömür boyunca yalan yanlış melodileri tekrar edip durursun, bir de bakarsın dilinden gönlüne açılan yoldan ne karanlıklar akmış ülkene..
Madem oluklar çift akar, birinden nur, birinden kir… Niyaza durmuş gönlünden nefes verdiği Neyzen-Hattat Emin Dedemin hüzzam terennümle başlayan nurdan bir nefes sunalım kandil simidi niyetine, ister süte bandırıp afiyetle yersiniz diye:
Salik merâtib kateder Tekrâr-ı hu ya hu ile Âşık hicâbın ref eder Ezkâr-ı hu ya hu ile Keşf ü keramâta erer Cümle makamâtı geçer Vahdet gülün dâim derer Gülzâr-ı hu ya hu ile Kesrette buldu vahdeti Mihnette buldu rahatı Firkâtte buldu vuslatı Her bâr-ı hu ya hu ile Gel ey Senaî daima Hu zikrin et subh u mesa Ta keşf ola sana likâ Esrar-ı hu ya hu ile [289. mestmp3]
Manevi ilimlerin dürüldüğü bir nokta olan şu nutk-u şerifin üstüne hiçbir şey söylemeksizin mektubu sırlasak o bir yol bulup diyeceğini derdi amma neylersiniz “ben” diyen cahiller o noktayı çoğalttılar…
Peki neymiş inanan bir canın, mertebeleri geçip de karar kılacağı ideal durak? Bu hüzzam ilahide “tekrar-ı hu ile” yolun mertebeleri geçildiği gibi, dühulu ile müşerref olduğumuz üç aylar da her yıl tekrar eden büyük bir imkân, kıymetli bir fırsat, pek uygun bir zaman, ideal bir durakdır.
Gece ile gündüz seni işlerler. Onları sen işle. Onlar her gün senden bir şey koparıyor, sen de onlardan bir şey koparmaya bak. [Hz. Ali k.v.]
Vaktiyle bir abdesthane’nin kapısında rastladığımızda pek bir şaşırmıştık: “Çokları namazın burada başladığını bilemediler!” Evet, namazdan önce temizlenme, taharet mecburidir ama bu manaya ermeğe henüz vakit varmış meğer…
Bilmem Cebrail aleyhisselam’ın üç büyük ikazını işittiniz mi? En büyük meleğin bedduası ve Alemlere rahmet olanın bu bedduaya icabeti yeterince şok edici bir ikaz değil mi! Bir ikaz daha ne kadar acı verebilir: “Burnu yere sürtsün, rahmetten uzak olsun!”
Alemlerin Rabbi’nin, alemlere rahmet olan Habib-i Kibriyâsı minberde üç sefer amin, amin, amin buyurdular. Ashab-ı kiram şaşırdılar: “Bir muhatab, bir dua eden yok oysa siz amin buyurdunuz!”
“Cebrail(as) geldi üç şey üzerine rahmetten uzak olsun dedi ben de icabet ettim” buyurdu Efendimiz(sav)… İlki: “her kim Ramazan-ı şerif’e girer ve affolmadan çıkarsa rahmetten uzak olsun…” Büyük bir kadrin, lütfün faciası rahmetin en uzak kıyısına atıyor muhatabını…
İşte senin ayın olan Ramazan-ı şerif’te rahmete gark olmanın yolu Allah’ın ayı olan Receb-i Şerif’te bir keskin dönüş ile tövbe ile yola girmekden geçiyor…
Allah, bir kulunun tövbesine, sizden birinizin çölde devesini kaybettiği haldeyken devesini bulmasından daha çok sevinir. [Hadis-i Şerif]
Hâsılı Receb ayının kutsal bir ay olduğu önemli. En önemli sıfatlarından birisi Receb ayının, tövbe ayı olmasıdır. Tövbe Arapça’da dönüş demek. Yâni kulun yanlış yolu bırakıp, günahı, haramı, isyanı bırakıp Cenâb-ı Hakk’ın yoluna dönmesi, hak yola girmesi, cennet yoluna teveccüh etmesi, dönüş yapması demek…
Numune-i imtisalimizin “Benim ayımdır” buyurduğu Şaban-ı Şerif’de, Hak dostun güzelliği ile güzelleşmenden, O’nun rengine boyanmaktan geçiyor…
Andolsun ki; sizin için Allah Resulü’nde pek güzel bir örnek vardır. Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için. [Ahzâb, 21]
Sonunda “eyvah ki yaman aldandık” dememekse maharet, Akıllı insan, yolun sonunu başından görendir!
Ve sen şimdi Aziz kardeş! Bu büyük lütfun kadrini bil! Acaba bir dahaki tövbe mevsimine erebilecek misin? Fırsat geçirme, tembellik ve gafleti kov, gayrete gel, Hakk’a dön! O’nun engin rahmetine talip ol, yolunda kâim, zikrinde dâim ol ki cümle felah bundadır.
Gözüm seğiriyor. Acaba sevgili mi geliyor? Yüreğim hızlı hızlı çarpıyor. Anlıyorum, gönlümü elemden alan gelmededir. Bu hüdhüd kuşu, Hz. Süleyman’ın ordusundan, şu bülbül de gül bahçesinden uçup gelmedeler. Canına karşılık bir kadeh şarap satın al, yok eğer müflis isen canını değil, kendini sat gitsin! Çünkü alıcı geliyor. O bekleyiş kulağı, müjdeli haberler alıyor. O ağlayıp duran göz de sevgilinin yüzüne kavuşmada. Bağın, bahçenin perişanlığı geçti gitti. Güzel İşte vuslat ordusu yola düşmüş de o eyvahlara çare bulmaya geliyor. Çekinme, açıkça söyle! Şu fâni bedene ait istekler kaçtı gitti, çünkü Hakk’ın sıfatları gelmede. Ey bahçenin müflisleri, sonbahar yolunuzu kesmişti, varınızı yoğunuzu almıştı. İlkbahar sultanı ihsanlarda bulunmak, elinizden çıkanları tekrar bağışlamak için yola düşmüş geliyor. [Hz. Pir Mevlana]
Hoşgeldin Receb-i Şerif, Receb-i Esabb (Sağnak halinde rahmetin yağdığı ay) ve hoşgeldin ey Leyle-i Regaib (adını meleklerin verdiği pek çok lütuf ve ihsanla dolu gece)… Mevlam, cümlemize meded ü inayet eyler de Seni hoşça karşılarız, seninle bir hoş oluruz…
İndi penhây-ı zemîne eser-i feyz-i Hüdâ Çıktı tâk-ı felege velvele-i hayr duâ
Mevlam, Receb ve Şaban’da bizleri mübarek kılıp Ramazan-ı mağfiret-nişâna eriştirsin! Bizi Ramazan’ın kıymetini idrâke eriştirsin! Bizi Ramazan’da vaad ettiği yüksek müjdelere eriştirsin! Bizi Ramazan bereketiyle rahmetine ve mağfiretine eriştirsin! Bizi Ramazan hürmetine rızâsına eriştirsin!
Mevlam, yüzümüz karasına bakmayıp avn ü inâyetini dest-gîr ve tevfîkini bize refîk eylesin de bizi emir ve yasaklarda mükellefiyetlerde kalanlardan değil aşkla, muhabbetle yükselenlerden eylesin.
Niyaz ederiz ki Allah-ı Zülcelâl bize her hususta meded ü inayet buyursun. Resulullah Efendimiz’in şefaat-i seniyyelerini, ahiret hayatında “günah silici” olarak değil dünyada da kendimize O’nu örnek almayı, bu suretle şefaat-i Mustafa’ya hakikaten nâil olmayı nasib buyursun
Bi ismi zâtike, Ya Allah huu
Muhabbet-i Ehli beyt-i Mustafa üzerlerimize sâyebân, Vakt-i şerif, sebeb-i gufran, aleme bayram olan Cuma, Şehrullah olan Receb-i Şerif, ömür ve şahsiyetlerimiz, âhir ve âkibet, zâhir ve bâtınlarımız hayrola,
Aşk ola, aşk ile dola, Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah, Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler
Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun, sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş; Yüksek müsaadelerinizle Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da huzur bulasınız efendim
Hâmiş:Madem su göründü. Pınarbaşında susuz kalanlardan olmayalım diye, bir farklılığın ilk adımı olarak söz dinlemez nefsimize deriz ki: Regaib kapısından geçerek Allah’ın rağbet ettiğine sen de rağbet et ki Şehrullah olan Receb-i şerif’de Allah’ın ahlakı ile ahlaklanasın. Okuyup yazmak güzel ama hesap ne bildiğinden değil ne yaptığından… Madem “iman ile yalan bir arada bulunmaz” ey nefsim yeni mevsimde bırak artık şu yalanı! Madem örnek aldığın Habibi Kibriya Efendin “ömr-ü azizinde hiç cemaatten uzak durmamış” artık sen de sahte bahanelerini bırak ta namazlarını cemaatle kıl, ehl-i tevhidden ol!
Zeyl:Yeni bir ay doğdu üzerimize, Receb-i şerifin nuru içimizden aleme yansıyan kirlerden arındırsın cümlemizi; önce duyuşlarımızı, aleme açılan pencerelerimizi temizleyerek başlayalım işe… Onun için şu muhabbet işini, şu Receb-i şerif vesilesiyle bir tamir edelim. Aramızdaki muhabbetleri bir takviye edelim. Birbirimize muhabbetimizi göstermelik yapmaktan hazer eyleyelim, birbirimizi candan sevelim, birbirimize candan bağlanalım.
Tevbe ile yıkayıp aslına döndürdüğümüz muhabbetimiz nefsin ve alemin dertlerine şifâ olsun ya huu