Bir dem gelir

Diri gönül sahiplerine,
Her bir nefs ve onu (yaratılış) amacına uygun şekillendiren; Ona hem kötülük, hem de ondan sakınma yolu ilham eden hakkı için ki: Nefsini maddî ve manevî kirlerden arındıran, felaha erer. [Şems, 7-9]

Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer,
Ömr-i fani gibidir; gün de geçer, dem de geçer…

Vaktiyle bir hat levhası asılırdı tekkelerin baş köşelerine. Her dem geçer; canlara sık sık uğrayan hasret, korku, pişmanlık, neşe, sevinç, keder, ıstırap, saadet gibi türlü türlü ruh halleri de gelip geçer efendim… Ehlullah hazerâtı, hallerin geçiciliğine işâretle “Bu da geçer yâ hû” diyerek gönüllerinde tecelli eden bu vâridâta, hikmet ve ibret gözüyle nazar eder hiçbir hâle bağlanıp kalmazlar. “Elhamdülillâhi alâ külli hâl=Bize lutfettiği her hâle karşı her türlü hamd Allah’a aittir” duygusuyla, mânen gönül kıblegâhlarının Mevlâ olduğunu unutmamaya büyük gayret sarfederler. Rabbin rızâsı olan hallerde sebat ve istikrârı (temkin) yakalamaya ve bu hallerini makama dönüştürmeye çalışırlar ki makam, bu güzel hâlin istikrar bulmasıdır.

[221. mestmp3 Segâh ilâhi]

Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur
Bir dem gelir şâdan(sevinçli) olur bir dem gelir giryân(ağlayan) olur
Bir dem sanasın kış gibi şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar hoş bağ ile bostan olur
Bir dem gelir söyleyemez bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dürr (inci) döker dertlilere derman olur
Bir dem çıkar arş üzere bir dem iner Tahte’s-sera (toprağın altı)
Bir dem sanasın katredir bir dem taşar umman olur
Bir dem varır mescidlere yüz sürür anda yerlere
Bir dem varır deyre(manastır) girer İncil okur ruhban olur
Bir dem döner Cebrail’e rahmet saçar her mahfile(toplanma mekanı)
Bir dem gelir gümrah(yolunu şaşırmış) olur miskin Yunus hayran olur

Tasavvufun en girift hakikatlerini büyük bir maharet ve rahat bir ifâdeyle dile getirmiş Kutb’ul Aşıkin Yunus Emre hazretleri. İşte böyle gelip geçen haller insanın sadece davranışlarına değil, düşünce dünyasına ve duygu âlemine de tesir eder. Hak’dan gelen şevk ve aşk kıvılcımı kimini kendinden geçirir, âdetâ sorhoş eder. Gönlüne gelen vâridâta göre kimine ibâdet sevdirilir, kimine muhabbet verilir, kimine zühd ikram edilir, kimine de hikmet pencereleri açılır. Bu haller neticesinde kimi bülbül kesilir, kimileri ise gördüğü hayret karşısında dipsiz bir sükûta bürünür. Kimi beşâretten uçar, kimi de haşyetullahtan tir tir titrer durur. Kimine hüzün libası ve gözyaşı, kimine ise ümit neşesi ve irfân elbisesi lutfedilir.

Cenâb-ı Hak, imtihan maksadıyla yarattığı dünya hayatını zıtlar üzerine tesis etmiştir. Bu sebeple güzel de bulunacaktır, çirkin de; hayır da bulunacaktır, şer de… Bu dünyanın bir parçası olarak yaratılan ve bu tezatlar arasında kalan insanoğlu da, kendi nefsine yerleştirilen takvâ ve fücur, hayır ve şer duyguları arasında her an imtihandan geçmektedir. Bu sayede kimileri gönül âlemini güzelleştirmekte ve hayra meyletmekte; kimileri de iç dünyasını çirkinleştirerek şerrin, yani kötülüğün bendesi hâline gelmektedir.

Hz. Pîr Mevlânâ (ks.)’da, her insanın içinde mevcut olan bu farklı halleri şu şekilde tasvir etmektedir:

“İnsanın iç dünyası bir ormana benzer. Orada hayır ve şerrin her çeşidi bulunur. Allâh’ın sana lütfu olan «Ona, Rûhumdan (kudretimden bir sır) üfledim» [Hicr, 29] âyetinden haberin varsa, bu ilâhî nefesten feyz alıyorsan, insan; yani ondaki bu karışık, acâyip duygu ve hissiyât karşısında uyanık ol!..

İnsanın hissiyat dünyasında kurtluk, domuzluk gibi nice hayvanın şahsiyet ve temâyülü ile temiz-pis, güzel-çirkin binlerce huy vardır. Bunların hangisi gâlip gelirse, insanoğlu, ona göre yönlenir şekillenir. İnsan varlığında hangi huy hâkimse hüküm, buyruk onundur. Bir mâden karışımında da altın, bakırdan fazla ise o karışım altın sayılır. İnsanda an olur kurtluk gibi yırtıcılık zuhûr eder. Bir an olur, insan, ay gibi Yusuf yüzlü bir güzel hâline dönüşür. İyilikler de, kinler de gizli bir yoldan gönüllerden gönüllere gider. Hatta anlayış, bilgi, hüner; insandan, emri altında bulunan hayvanlara bile geçer. Azgın, serkeş at, sahibinin hissiyâtına râm olarak rahvan yürümeye başlar. Ayı mutî olur. İnsanlardan köpeğe bir heves, bir arzu geçer de köpek, hizmetkâr olur; ya av avlar, yahut çoban olur koyun güder, ya da bekçilik eder.

Ashâb-ı Kehf’e sadâkat gösteren köpeğe onlardan bir hâl geçti ki, sonunda Kur’ânî bir ifâde kazandı. Lût ve Nûh -aleyhimesselâm- hanımlarına ise fâsıklardan hisler aktı, iç dünyaları karardı, zindana döndü ve cehennemlik oldular.

Lâkin hiçbir hal, hiçbir kimseyi farz olan ibadetlerden muaf tutamaz. Farzların dışındaki nâfilelerde ise her kul, gönlündeki hâl ve marifete göre, Kur’an ve sünnet ölçüleri içerisinde, Rabbiyle özel bir bağ oluşturabilir. Bu gibi halleri sebebiyle hiçbir kul ayıplanıp yadırganamaz. Kimilerine gece ibâdeti sevdirilir; kimilerine açlık, az yemek ve oruç sevdirilir; kimilerine gece gündüz Kur’an okumak sevdirilir; kimilerine Müslümanların hizmetine gece gündüz koşmak sevdirilir; kimilerine de tefekkür ve irfân sofrası ikram edilir. Hulâsa geçmiş güzel insanların buyurduğu gibi:

“Allah’a giden yollar, mahlukâtın nefesleri sayısıncadır”.

Herkesi bir yola sevketmek, sünnetullâhtan gâfil olmak demektir. Kimin gönlüne ne sevdirildi ise o ona kolaylaştırılacaktır. Kendi amelini ve halini üstün görüp, Allah’ın kullarını hor ve hakîr görmeye yönelmek, irfân yoksulu olmanın nişânıdır.


“Ey îman edenler! Sizden hiçbir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin. Ne mâlum? Belki alay edilenler, edenlerden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Belki alay edilenler, edenlerden daha hayırlıdır. Birbirinizi yaralayıp karalamayın. Birbirinize kötü lakaplar takmayın. İman ettikten sonra insanın adının kötüye çıkması, fâsık damgası yemesi, ne fenâ bir şeydir! Kim böyle yapar da bu yaptığından tevbe edip dönmezse, işte onlar tam zâlim kimselerdir.”
[Hucurât, 11]

“Sahih niyet, selîm kalbin semeresidir.”

Yani ilahî rızâya medâr olacak sâlih amellerin makbuliyet şartı olan niyetlerimiz, ancak arı duru bir kalp kaynağından süzülüp gelebilecektir. Bataklıktan billur gibi içilebilecek bir su elde etmek mümkün olamayacağı gibi, saflaşmamış, arınmamış gönüllerden de amellerimizi kurtuluşa erdirecek, Hakk’a vardıracak bir niyet iksiri çıkamayacaktır.

Mevlam, “siz muhabbet ehli Cânlar”ın hürmetine bizim duyuşlarımızı ve niyetlerimizi temizlesin,ihlası ile olgun, saf ve berrak kılsın…

Rabbimiz, şuur ve idrâkimize olgunluk ihsân eylesin! Allah Rasûlü’nün, sahâbe-i kirâm’ın ve evliyâullah’ın tefekkür iklîminden gönüllerimize hisseler ikrâm eylesin! Dünyevî ve nefsânî düşüncelerin kıskacında bunalan gönül ve dimağları, ulvî duygu ve düşüncelerin huzur ve sükûnuna nâil eylesin!

Allâh’ım, bize kötülüğü emreden nefsimizin şerrinden sana sığınırız!.. Bize fücûru değil, takvâyı emreden sâlih ve sâdık dostlar ihsân eyle! Ey bizleri halden hale çeviren Rabbimiz, bizim halimize en güzel hâle eriştir ve rızâna erdir… Son nefesimizi de ebedî bir bayramın huzur dolu iklîmine vuslat ânı eyleyiver.. Âmîn ya Mûin!

El-aman ya hu, aşk ile ya(n) ya huu

Vakt-i şerif, Aleme bayram olan Cuma,
ömür ve şahsiyetlerimiz, ahir ve akibet,
zahir ve batınlarımız hayrola, aşk ola, aşk ile dola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola
Şefaat û nebi cümlemize nasib ola efendim

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .

Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin

Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da

huzur bulasınız efendim
(Huzur’da olmadan huzur bulunmuyor)

BİR Ümit . . .