Ehl-i hamdiz elhamdulillah

Ezelden dâvetli dostlara,
…Umulur ki Rabbin, seni Makamı Mahmud’a eriştirir. 
[İsrâ:79]  

Maksadım ve temennim bu ki: O’nu gökte Hakk ve yerde halk pek çok medhetsin ve övsünler. [Hz. Abdulmuttalib bin Hâşim]


Allah, Nebisinin ismini kendi ismine ekledi,
Beş vakit müezzin “eşhedu” dediği zaman.
Yüceltmek için kendi isminden O’na ayırdı,
Arşın sahibi Mahmud, O ise Muhammed.
[Şairinnebi Hz. Hassan bin Sabit]

Bir insanın isminin içinde özel bir güç saklıdır hem kişi ile adı arasında esrarengiz bir bağ vardır. Bir insanın adını bilmek, onun özünü, karakterini tanımaya vesiledir. Yaratılmış her şeyin efendisi yapmak için Cenab-ı Allah’ın Hz. Adem’e isimleri öğretmiş olmasının sebebi budur. [Bakara:31] Aynı nedenle sevenin sevdiğinin ismini açıklamasına müsaade edilmemiştir. Çünkü aşık kimselerin sevgisinin sırlarına ulaşmasını istemez. Malumunuzdur Leyla’ya sormuşlar: -Mecnun mu seni daha çok sevdi, sen mi Mecnun’u? Hiç düşünmeden atılmış biçare Leyla: -Elbette ben onu daha çok sevdim. Peki buna delilin nedir? O senin uğrunda çılgına dönüp de adı Mecnun’a çıkmışken nasıl onun aşkından daha ziyade bir aşka sahip olduğunu iddia edersin. Leyla’nın cevabı çok samimi olmuş: -O bana olan aşkını gitti ona buna anlattı, adımı dile düşürdü; bense onun sevgisini işte şuramda, ta yüreğimin içinde saklayıp durdum da kimseciklerle paylaşmadım…

Alemlere rahmet olan Ahmed Muhammed Mustafa
Haktan bize devlet olan Ahmed Muhammed Mustafa

… Sevgilinin isimlerinin ilki olan Muhammed kelimesi حمد hamd fiil kökünden türetilmiş ism-i mef’ul kalıbıdır. Övgüye değer bütün güzellikleri ve iyilikleri kendisinde toplayan manasındadır. Bir diğeri Ahmed aynı kökten türemiş olup Allah’ı herkesten daha iyi ve daha çok öven, herkesten daha çok övülen manalarına gelmektedir. Mahmud ise aynı fiilin sülasi kalıbının ismi mefuludur. Sure-i Fatiha’daki “Elhamdulillah…” ayeti mucibince bütün hamd ve övgüler Hak Teala’ya mahsustur. Cenab-ı Allah, mahmûd olup hamd edilendir, ol Resul û Kibriyâ Muhammed’dir, her dâim övülendir.

O’nun adı Muhammed ve Ahmed’dir. O’nun ümmeti hamd edenlerdir, övülmüş bir ümmettir. O dualarına, ümmeti de ibadetine bu hamd ü sena ile başlar. Levh-i mahfuz’da ve Kuran-ı Kerim’de namazın hamd ile açılacağı (1:1) yazılıdır. (Elhamdulillah) Mahşer günü Hamd Sancağı (Livaül hamd) O’nun elinde olacaktır. Allah’ın önünde secdeye kapandığında ve şefaati kabul edildiğinde , Cenab-ı Allah’ı o esnada kendisine bildirilmiş olan yeni bir hamd ile övecektir. Çünkü yüce hamd makamı O’nundur. (17:79) O, bu mertebeye yükseldiğinde, müslümanlar kadar inanmayanlar da , evveli ve ahiriyle bütün meclis O’nu övecektir. Şükür ve övgünün bütün çeşitleri bir araya getirilip O’na sunulacaktır.

Ol Seyyidü’l-kevneyn Muhammed Mustafa râ salavât!..
Ol Rasûlu’s-sekaleyn Muhammed Mustafa râ salavât!..
Ol Imâmu’l- Harameyn Muhammed Mustafa râ salavât!..
Ol ceddü’l-Haseneyn Muhammed Mustafa râ salavât!..

Bu demektir ki Muhammed isminin içinde dünyada ve ötesinde dahi O’na nasib olacak bütün övgüler mahfuzdur.  Bu isim zamanın başlangıcından itibaren var olmuş ve cennete ebedi olarak aşk ile yankılanacaktır…

Hûda davet eder elhamdülillah
Bu can dosta gider elhamdülillah
Hakîkat şehrine çün rıhlet oldu
Gönül durmaz iver elhamdülillah.

Orada onların duaları “Sen kusurdan ve ortaktan uzaksın Allahım” (subhanallah) sözünden, karşılanmaları bir esenlik müjdesinden (selâm) ibarettir. Dualarının sonu ise, “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun” demektir. [Yûnus:10]

Allah’a kavuştukları gün temennileri «Selâm» dır. Onlara cömertçe bir mükâfat hazırlamıştır. [Ahzâb, 44]

Orada boş bir lâf, günâha sokacak bir şey işitmezler. Yalnız selâma karşılık selâm işitirler. [Vakıa, 25-26]

Rahîm Rablarından bir de «Selâm» sözü vardır. [Yâsîn, 58]

Melekler her kapıdan yanlarına gelir. Sabrettiğiniz için selam size. Burası dünyanın en güzel karşılığıdır, derler. [Ra’d, 23-24]

Hak Teâlâ : “Dualarının sonu ise : Hamd âlemlerin Rabbı olan Allah’a mahsûstur.” buyurur ki buranın da delaletiyle Allah Teâlâ’ya ebediyyen hamdedilir, zaman boyunca yegâne ma’bûd O’dur. Bu sebepledir ki O, yaratmaya başladığında, yaratmaya devamında, kitabının başlangıcında, kitabını indirmeye başlamasında nefsine hamdetmiştir. Hak Teâlâ : “Hamd, O Allah’a ki kuluna dosdoğru kitabı indirdi.” (Kehf, 1), “Hamd, gökleri ve yeri yaratan, Allah’a mahsûstur.” (En’âm, 1) buyurmaktadır. Bu ve anlatılması son derece uzun sürecek her durumda hamdedilen O’dur. İlk ve son, dünya ve âhiret hayatında, her durumda hamdedilen ancak O’dur. Bu sebepledir ki bir hadîste : Muhakkak ki cennet halkına nefes almaları ilham edildiği gibi tesbîh ve hamdetmeleri ilham olunur, buyurulmuştur. Bu böyledir, zîrâ onlar Allanın nimetlerinin üzerlerine kat kat arttırıldığını, tekrarlandığını, tekrar tekrar üzerlerine döndürülüp ziyadeleştiğimi, bir nihayeti olmadığını görürler.

Cennette, arzu edilen herşey bulunacağı için, bunlarla ilgili bir duaya ihtiyaç kalmayacak ve Cennet ehlinin duası, en saf, en yüce ve en haz verici kısmından, yani tesbih ve hamdden ibaret kalacaktır ki, bu da Cennet nimetlerinden bir büyük nimettir. Allah ve meleklerin, Cennete giren mü’minleri esenlik müjdesiyle karşılayacakları ayetlerle sabittir.

Allah’ım, bu aşkı bize lütfettiğin için sana şükürler olsun. Biliyorum ki, senin kahrında bize sonsuz lütuflar var. Şükürde kusurumuz olsa bile aşk nankörlüğe bile bakmaz. Onu bile hoş görür. Bu aşk, ya kevserdir, ya ab-ı hayat; ömre sonsuzluk vermede, insanı sultan etmededir. Aşk, Allah ile insan arasında bir peygamber gibidir. İkisinin arasında gelir gider, birbirinden haberler getirir götürür. Yeter artık sus, bunu ayet ayet okuma, zaten ayeti de aşk tefsir eder. [Hz. Pir Mevlana]