Cuma Selamlığı


Nice yıldızları bağrına basan gökyüzü, hadsiz kenarsız büyüklüğü ile Allah’ın kudreti etrafında bir değirmen taşı gibi döner durur. Ey can! Sen de böyle bir Kabe’nin etrafında dön! Ey dilenci; sen de nimetlerle dolup taşan böyle bir sofranın etrafında dolaş! Kainatı yoktan yaratan Allah’ın aşkı ile mest oldun! Artık elin ayağın bir işe yaramaz. Bu yüzden sen onun aşk meydanında elsiz, ayaksız top gibi yuvarlan! Etten, kemikten bir yığın, bir gölge varlık olan bedeni değil de gönlü dönen dolaşan can, dünyanın canı olur; gönüller kapan bir güzel haline gelir. Baştan başa gönül kesilen, gerçekten aşık olan kişi pervane olur da aşk mumlarının etrafında döner durur. Çünkü onun maddi varlığı, bedeni balçıktan yaratılmıştır ama, gönlü ateştendir. Her cins kendi cinsine meyleder. Her yıldız göğün etrafında döner. Çünkü cins cinsi ile anlaşır, onunla sâfa bulur, huzura kavuşur. Mıknatıs nasıl demiri çekerse, benlikten kurtulan, yok olan kişi de yokluğa kapılır, yokluğun çevresinde döner, dolaşır. Ey zavallı insan! Senin varlığın Hakk’ın varlığı önünde yoktur. Yoktan ibarettir. Sen var gibi görünen bir yoksun. İşte bu hakîkati anlarsan şaşılıktan kurtulursun. [Hz. Pir Mevlana]


Bu gün 5 Cemaziyelevvel 1432, 8 Nisan 2011 Cuma. Yeniden canlarla buluşmanın heyecanı ile fakirhaneden Mescidi Haram’a varan yola erken revân oluyoruz. Cuma ezanına 1 saat kala Haremdeyiz. 1 nolu büyük kapının önündeki izdiham hayret verici. Yaklaştığımızda doluluk nedeniyle girişlerin kapatıldığına şahit oluyoruz. Mescidi dışından tavaf ettiysek de nafile bütün kapılarda görevliler var, girişler yasak. Buralara gelip üzerimizdeki duaları haremi pakinde takdim edememek ne acı… Bir ara bodruma açılan girişlerden birinde hareketlenmeyi fırsat bilip derhal merdivenlerden koşuyor, zemin kattan Kabe-i Muazzama’ya varan çıkışlardan birine vasıl oluyoruz… Ve nice bin aşığın nazarını celbden Beyt-i Atik karşımızda, kavurucu güneşin içinden çıkıp gelen yüreği soğutacak bir yudum zemzemi nûş edip Cuma Minberinin hemen yakınlarında saf tutarak, siz güzelim canlar niyyetine duaya duruyoruz:

Ey Allahım, bizi burada, Haremi pakinde her hafta cem eyleyip cemalini ikram eylediğin gibi, bizleri Allah’ı seven, Allah’ın sevdiği, Allah’ın hoşnudluğunu kazanan, Allah ile ilişkisinden hoşnud, nerede olursa olsun Allah’la birlikteliğini idrak etmiş, hayatını Allah’ın gözetimi altında tanzim eden, hayatı ve ölümü Allah için olan, kalbi Allah zikriyle doymuş güzel Müslümanlar olarak yaşat ve öylece Habibi Kibriya aleyhi ekmelittehaya efendimizle haşr û cem eyle ya ilahi…

Umutrehberi 10 yaşında

Pek azîz dostlar,

Kapat gözlerini balığım üzülme sen
Bir gün elbet kurtulacağız cam çeperlerden
Gülüş güzel, gök mavi desem anlar mısın?
Ben ağlasam haykırsam göğe, duyacak mısın?
Zaman geldi mekan değil ertele sabret
Balığım hiç dinmesin aşkın bir deniz hayal et


Pek de üslubumuzdan beklenmeyecek bir şiir oldu amma bundan tam 10 sene evvel tam da buradan başlamıştık… IRAKSAMALAR’ı dinledikten sonra “bir şey yapmalı” diye çıkmıştık yola… Ama nasıl olurdu? Yaşadığımız şehirde değil ölümden ve Hak dinden bahsetmek, ulvi cümlelerle söze başlamak bile mesafeyle karşılanırken, bize, O’nu sevin, sevdikçe yanın, yandıkça anın, demenin formülü “huzur bulasınız” suretinde sevdirildi.

Onlar ki, inanmışlar ve Allah’ı anmakla kalpleri huzur ve doyum bulmuştur; çünkü bilin ki, kalpler gerçekten de ancak Allah’ı anarak huzura erişir. [Rad, 28]


Ve bir gece vakti ansızın gelen satırlar yetişiverdi imdadımıza… İlk mektuba işte böylece başlamıştık…

Aradan geçen yıllardan sonra, sırf yolda kalmanın bile bir marifet sayılacağı düşünüldüğünde, bize söyletilenleri, söz dinlemez nefsimize dahi anlatabildiysek, mucibince ameline vesile olabildiysek kendimizi bahtiyar addederiz.

Uykun varsa yol üstünde uyu! Hak yolundan uzak durma, orada yat. Belki bir yolcu orada uyandırır, uykunu giderir, açılırsın! [Hz. Pir Mevlana]


Dinleyen söyleyenden ârif olsa gerek el-hak öyledir de… Mevlam, “siz muhabbet ehli cânlar”ın hürmetine bizim duyuşlarımızı ve niyetlerimizi temizlesin, ihlası ile olgun, saf ve berrak kılsın…

Aşk yolculuğumuzda pîr, vahdet feyzini, aşk şarâbını sunan kâmil mürşiddir. Şeyh Gâlib Dedemize kulak verelim:

Tedbîrini terk eyle takdîr Hudâ’nındır
Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümânındır
Birden bire bul aşkı bu tuhfe bulanındır
Devrân olalı devrân erbâb-ı safânındır
Âşıkda keder neyler gam halk-ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz pîr-i mugânındır

Âşık olmak, o yana bir pencere açmaktır. Çünkü gönül, dostun cemali ile aydınlanır ya Hazret-i Pir’e bende olanların bendesi fakir de, yolun sonuna yaklaştı, azalan bir ömür ve artan günahlar arasında, kâinatın kalbinden cümle canların akibet seadetlerinin duacısı olarak dâim niyazı o dur ki:

Ateş-i aşkınız ziyade olsun da
Huzur bulasınız

Ümit AKDEMİR