Gönül kabesini tavaf eden Aşk yolcularına,
“Ve bütün insanları hacca çağır: yaya olarak ve hızlı yürüyen her (türlü) binek üstünde, (dünyanın) en uzak köşelerinden sana gelsinler. ” [22:27] “..Arafat’tan kalabalıklar halinde dalga dalga indiğinizde kutsal mahalde Allah’ı anın; ve O’nu, yolunuzu gerçekten kaybetmişken size doğru yolu gösteren bir ilah olarak anın..” [2:198]
Yürük değirmenler gibi dönerler / El ele vermişler Hakk’a giderler
Gönül kabesini tavaf ederler / Muhammed’in kösü çalınır bunda
Hz. Yunus Emre (ks)
Derd-mendim mücrimim, dermâne geldim yâ Resul
Sâilim muhtâcınım ihsâne geldim yâ Resul
Kâbe-i vaslın yolunda sâ’y edip düştüm garip
Gayri nem var cânımı kurbâne geldim yâ Resul
Nâr-ı hasret câna geçti, cân atıp cânım sana
Aşk ile didârını seyrane geldim yâ Resul
İnstisâb-ı zât-ı pâkin afv-i cürme çün sebep
Âsitân-ı rahmet-i rahmane geldim yâ Resul
Akl-ı küllüm aldı elden, râh-ı Hak düşmanları
Bâş açık yâlın ayak divane geldim yâ Resul
Etme Mahvî bendeni red, ey şefaat menba’ı
Sen gibi ihsânı çok sultâne geldim yâ Resul
Hz. İsa Mahvi (ks)
İşte bu sadırları böylesine söyleten hac meclisidir ki aşık ile maşukun vuslatına sahne… Daha doğar doğmaz kulağımıza okunan ezan ile haberdar olduğumuz iki isim vardır alemde: Allah(cc), Muhammed(sav).
Cân olanın dünya sürgününün ilk gününde duyduğu bu kelimelerle ilgili
aşk ve sevdası her zaman diri, her zaman canlıdır veya canlanma potansiyeline sahiptir. Her müslüman adeta bir Hazret-i Musa’dır. “Erinî” diyerek O’nu görmek, O’nun cemalini müşahade etmek ister. Tur Dağı’nda değilse bile Hira Dağı’nda, orada da olmasa gönül dağında bu devletle yüzyüze gelmek içincan atar. Aslında her müslüman bir Veysel Karânî’dir. O’nu görmek, O’nun sesini duymak, O’nun tenini koklamak, O’nun ardında namaz kılmak, O’nun sohbetine katılmak ister.
İşte bu hac sayesindedir ki;
Bütün işlerimizi “arka” ya atarak yola koyulup “Kûy-i yâre” doğru yürümeye başlıyoruz. Aşıklar kabesine yüzümüzü dönüyoruz. Secde hayatımızdaki merkezi yerini alıyor. Beş vakti cemaatle kılmanın “Devlet” ine eriyoruz. Gündelik endişelerden uzak günlük yaşantımız ezanlara göre şekilleniyor.
Kul olduğumuzun farkına varıyoruz.
İşte bu hac mevsimi ki aç, susuz, yalın ayak, başı açık gelinir…
Sevgililer sevgilisinin adımladığı topraklara, secde ettiği zeminlere…
Aah Dokunulan Haceru’l-esvedler… Bedirler, Uhudlar, Hayberler, Taifler…
Taifler’in cemalî ve celâlî tecellileri… Ve Beytullah: Allah’ın evi.
Ve dayfullah: Allah’ın misafiri. Allah’ın evi de, Resulullah’ın evi de orada.
Müslüman, doğduğu gün adını duyduğu bu iki varlığın adını yeniden duymak istemektedir. Allah, Muhammed, O’nun evinde O’nun misafiri, onların evinde onların misafiri olarak. Bir vuslattır, Beytullah’a el sürmek. Bir sevdadır, onun etrafında deli-divane dolaşıp, aşk ilahîleri okumak. Bir diriliştir, sabah ezanında Bilal’i dinlemek. Bir hüzün denizidir, Vedâ kapısından Beytullah’a el sallamak. Aşıkların kabesinde secdeye varmak ve ağlamak ne büyük bir heyecan ve ne bitmez tükenmez saadettir. İşte haccı doyumsuz hale getiren şey bu duygudur. Bu aşktır bir gideni bir daha çeken. Bu gözyaşlarıdır insanın gönül bağlarını her zaman sağlam ve zinde tutan.
O kabe ki bunca aşığın nazarını celbetti, Bugüne dek milyonlarca âşık
bu topraklara yüz sürdü, ve aşkın sonsuz deryasından kana kana içti.
Bunlardan bir kısmı bu aşka dair bize hiçbir şey söylemediler.
Birşey söylemeyi “sırrı ifşa” olarak algıladılar.
Bir kısmının beste ve güflerinden bazı ipuçları
yakalamak mümkün olmaktadır.
Hüccac döner yana / Ciğerim döndü büryana
Şol zemzemden kana / İçsem ağlayı ağlayı
feryad ü figanındaki canlara
Vardır bizi beytullaha, erdir bizi aşkullaha
niyazı ile bayram hediyyemizdir 177. mestmp3 doya doya nûş eyleyin erenler..
İslam’ı bir inanç sistemi değil bir hayat tarzı
Bir mükellefiyetler mecmuası değil bir muhabbet deryası bilen canlar!
Mevlam sizlere lütfu ile muamele eyleye
vakt-i şerif ahir ve akibetinizi bayram eyleye, hu diyelim huuu