Sizin dünyanızdan üç şey sevdirildi

Nesâî, İbn Hanbel ve Beyhakî tarafından kaydedilmiş bir hadis-i şerif: Sizin dünyanızdan bana üç şey sevdirildi; “En-nisa’e”, kadın “vet-tıyb”, güzel koku ve “cu’ile kurretu a’yni fîs salâh” ve namaz gözümün nuru kılındı. [Nesâî, İşretu’n-Nisâ 1, (7, 61)]

40hadis_1

Habîbi Hz. Muhammed’in (ki O’nu lâhutî, ceberûtî, melekûtî ve nâsûtî kılmıştır) nurundan ezelde ve ebedde zâtına ayna, mahlûkatına irşat kılan Allah’a hamdolsun. Salât û selâm da nebîmiz Hz. Muhammed’e (sav) O’nun pâk ehline ve ashabına olsun.

Kadın bizim geleneğimizde “cins-i latîf” diye ifadesini bulur. Güzel cins. Yani estetik değer, özel bir yer. Aslında o geleneğimizde ki ifade sanki bu hadisten alınmış gibi. Sırasıyla güzel koku, kadın ve namaz. Eğer namaz insanın gözünün nuru, saadet kaynağı olmaya başlarsa yük olmaktan çıkar. Namazdan insan, cinsi latîf’ten aldığı haz gibi, ondan aldığı gönül süruru gibi sevinç duymaya başlar. Yani namaz sahibine bir can yoldaşı gibi yar olur, sevgili olur. Namazla öyle bütünleşir ki, namaz onun için bir sevgiliye dönüşür. Tıpkı onunla beraber olmaktan duyduğu neş’eyi, iç huzurunu namaz kılarken de duyar.

Mealen böyle Türkçe’ye aktarılan hadisin benim açımdan ilk göze çarpan yanı, Rasûlullah’ın dünyadan demeyip, “dünyanızdan” ibaresini kullanmış olmasıdır. Bu ibarenin tercih edilmesinden öğrendiğimiz; peygamberlerin ve bazı özel nitelikli, vasıfları üstün kılınmış belli zevatın ama bilhassa peygamberlerin, bizim içinde yaşadığımız ve bir şekilde kendimizi yakın hissettiğimiz dünya ile bağlarının bizimkinden farklı olduğu yani peygamberlerin dünyaya bizim baktığımızdan daha farklı baktıkları daha da açık konuşursak “yukarıdan baktıkları”, zayıf insanların dünya ile olan ilişkisinden kopuk bir durumda bulundukları hususudur. Bu önemli bir şey! Yani eğer biz “Bu bizim dünyamız!” diyorsak peygamberler de buna “Dünyanız!” diyerek ihtar ve ikaz yollu bir karşılık verebiliyorlar.

Bu dünyadan Rasûlullah’a üç şeyin sevdirilmiş olmasının da benim açımdan zihin açıcı bir yönü var. Bunlar; kadınlar, güzel koku ve Rasûlullah’ın “Namaz gözümün nuru kılındı” demesiyle belirginleşen namaz. Gözümün nuru diyor Rasûlullah, ferahladığım, rahat bulduğum: huzur kaynağım…

Bu üç şeyin bir çeşit geçişi, bir çeşit letafeti, latîf bir durumu tebarüz ettirmeleri, hem geçirgenliği hem de taşıyıcılığı üzerine almış unsurlar oluşları önemlidir. Kadınların Rasûlullah’ın dünyamızdan sevdiği bir şey olmasının çok önemli bir tarafı var. Bunun çağdaş ya da modern insanların düşünebileceği gibi bir çeşit “zendostluk” olarak algılanması bilhassa kadınların yanıbaşında zikredilen diğer iki şey sebebiyle mümkün değil. Kendimi Rasûlullah’ı kimilerinin gözünde aklayacak bir pozisyonda elbette görmüyorum fakat çürük kafaların etki alanını, kafasında çürümemiş yer bulunan herkes daraltabilir, daraltmalıdır. Kadınlar, güzel koku ve namazın bir arada anılması, kadınların insanın bu dünyadan zevk almasında değil de başka bir aleme nüfuz etmesinde bir işlev yüklendiklerini düşünmeyi gerektiriyor.

Gazzali hazretleri gibi mutasavvıfların bir kısmı da “Cim’ada tevhid sırrı vardır” demiştir. Dolayısıyla bu dünyadan kadınların sevdirilmesinin, dünyaya bağlılık hissini güçlendirmekten çok, bu dünyadan başka bir dünyaya geçme duygusunu pekiştirmesi, bu geçiş duygusunu yoğunlaştırması bakımından düşünülmesi lazım.

Zihnimizi bu yöne sevk ettiğimizde güzel kokunun zikredilmesi daha anlamlı gözüküyor. Yani güzel kokuyla birlikte insan adeta bir çeşit yükselişe geçiyor. Güzel koku insanın bilinen bir alandan başka bir mana dünyasına geçmesini mümkün hale getiriyor. Güzel koku… (Bknz Perfume)

Şöyle düşünün: Burnumuzla algıladığımız kokuların çirkinlikleri tabi bir şekilde, insanın ruh durumunu düşüren, sıkıntı veren bir etki yapar. Güzel kokunun ise tam tersine bu ruh durumunu yücelere çıkaran bir etkisi vardır. Bu yükseliş, tıpkı kadınlarda olduğu gibi bilinen alemden, bilinmek istenen aleme doğru seyahatin bir parçasıdır. Bu bakımdan namazın ikmal edici bir işlev gördüğünü; kadınlar ve güzel kokudan sonra zikredilmiş olması dolayısıyla tamama erdirici bir işleve sahip olduğunu da akla getirmek gerekir.

Namaz aslında bizim bu dünya ile ahiret arasında bulunduğumuzun anlaşılmasındaki en belirgin etkendir. Daha doğrusu bu dünyanın geçiciliği konusundaki en etkili derstir. Âdeta bir sal, su üzerindeki bir sal işlevini görür. Yine bir hadis-i şerifte “Namaz, mü’minin miracıdır” buyrulduğunu biliyoruz. Hak dostlarından nicelerinin çok sıkılıp daraldıklarında “Evladım ben bir seyahate çıkayım deyip iki rekatlık bir namazla ferahladıklarını” biliyoruz. Yani namaz tıpkı kadınlar ve güzel koku gibi her bir insan üzerinde bir geçiş, bir nüfuz ediş, bir ulaşma, ulaşmayı sağlayan alan etkisi oluşturması bakımından önem taşır.

Bu meseleyi, yani dünyanın mânâ alemiyle, bilinen dünyanın, bilinmek istenen dünyayla olan irtibatını anlamak kadınlar sayesinde, güzel koku sayesinde ve gözümüzün nuru Resulullah’ın “gözümün nuru” buyurduğu namaz sayesinde kolaylaşmış oluyor. Bilhassa bu intikal açısından “dünyada bulunuşumuzun anlamına vâkıf olmak isteyenlerin” bu hadisi şeriften öğreneceği çok şey var. Dünya bir şekilde ahiretin tarlasıysa dünyada yaşarken, dünyayı algılarken, dünya dışı bir ruh durumunu, dünya dışı bir vakıalar dizisini zihnimize yakın tutmaya dikkat etmeliyiz. Böyle bir yakınlaşma ancak belli vasıtalar aracılığıyla gerçekleşebiliyor. Bu hadisi şeriften söz konusu vasıtaların Resulullah katında “kadınlar”, “güzel koku” ve “namaz” olduğunu öğreniyoruz. Bu hadisi şerifiyle, Resulullah efendimiz bize neyi nasıl tercih etmemiz gerektiğini, tercih üstünlüğünü de öğrettiği için bizim dünyayı nasıl değerlendirmemiz ve daha dünyada iken başka bir dünya konusunda neler algılamamız gerektiği meselesini de aydınlığa kavuşturmuş oluyor.

Malının üçte birini güzel kokuya sarfeden müsrif sayılmaz. [Hz. Ömer] guzel_koku

Tabii, ister beşer sözü olsun ister Hak kelâmı olsun bütün sözlerde o söze muhatap olan insanın vasıfları ve niyeti anlam alanını aydınlık kılmak, anlam alanını doldurabilmek hususunda belirleyici rol oynar. Bir Alman düşünürü G. C. Lichtenberg’in (v. 1799) dediğine kulak verirsek: “Kitaplar aynalar gibidir, aynaya bir maymun bakınca oradan bir havarinin görünmesi imkansızdır.” “Neyi arıyorsan osun” sen buyuran Hz. Pir Mevlana (ks) buyruğunca neyi öğrenme konusu ettiğimiz, bizim ne olduğumuz, neyin peşinde olduğumuzla doğrudan bağlantılıdır. Eğer Resulullah efendimiz “Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi” buyurduysa ve bunları “kadınlar, güzel koku ve gözümün nuru: namaz” olarak sıraladıysa burada bizim dünya ile olan ilişkimizi tekrar gözden geçirmek zaruretiyle yüzyüze olduğumuz anlaşılır. Diğer taraftan bu anlatımın bir hazcı, hedonist yaklaşım olduğunu da düşünebilirsiniz. Dünyanın esas olarak istifadeye değer bir kısmıyla bize yakın olduğu yanlışına da sapabilirsiniz, aman dikkat!

Bir çok yanlış, onlara kapılalım diye bizi bekler zaten. Bildiğimiz gibi: yanlışlar çoktur, doğru tektir. Hadisi şerifleri düşünürken de Resulullah’ın dünyamızdan kendisine sevdirilen şeylerin neler olduğunu belirtmesi üzerine biz de “doğruyu kendimize yakın kılma endişesi” gösteriyorsak “bir” şey anlayacağız. Yani kalkıp da birisi şöyle diyebilir: “Allah, Resulullah’a bizim dünyamızdan üç şeyi sevdirmiş. Bunlar: ‘Kadınlar, güzel koku ve namaz’dır. Bana başka şeyleri sevdirdi efendim! Onlar O’na verilmiş, bu da bana verilmiş” diyerek yorumda bulunabilir ama baştan da söylediğimiz gibi Resulullah “dünyanızdan” diyerek zaten bizim böyle bir yorumda bulunmamızın önünü kesmiştir. Yani “Resulullah’a üç şey sevdirildi bana da beş şey sevdirildi” gibi bir yorumu öne sürme hakkına sahip değiliz. Çünkü risalet ve nübüvvet aracılığı taşımayan bizlerin dünyaya bakışının bir peygamberin “alemler ötesi bakışı” ile aynı olmasına imkan yok. Biz ancak o peygamber’e özenebiliriz, ancak O’ndan ders alabiliriz, adımlarımızı O’na uydurarak O’na yaklaşmaya çalışabiliriz.

Dolayısıyla eğer “doğru” konusunda hassasiyetimiz varsa Resulullah’a dünyadan sevdirilen şeylerin, muhtaç olduğumuz doğruyu nasıl ifade ettiği konusunda tekrar zihnimizi bir yerlere açmamız gerekiyor. Ben bunun bilhassa “geçirgenlik” olduğunu bu dünyanın özellikleriyle muhtemel ve arzulanan dünyanın özellikleri arasında irtibat kurmamıza yarayan şeylerin sevdirildiğini belirtmek gereği duydum. Bu da yeter, tahmin ediyorum. Yani insanın gereğinden çok şeyi fark ediyor olması, esas olan şeyi fark etmekten mahrum kalması anlamına da gelebilir. Ben bu hadisi şerif dolayısıyla eğer bir şeyi fark etmişsem, yani bu dünyadan öte dünyaya geçişin mümkün olduğu ve bu geçiş için bir takım araçların bulunduğu meselesini fark etmişsem, bu da bana yetmeli. Ya da bu da benim kârım olarak hesaba katılmalı diye düşünüyorum. İşaretlerin ne anlama geldiğini, bu işaretlerin farkına varanlar daha net olarak yerli yerine oturtabilecekler.

Alemlerin efendisi “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi, biri kadın…” buyurduğu gün, kadınların özgürülüğü başlamıştı zaten! Meyveyi yerken ağacına şükretmeyi unutma sakın; sonra nankörlerden olmayasın

6. Mektup

6. MEKTUP
Ankâzâde Halîl Efendi Köstendilî’nin dervişi Tûti İhsan Efendi’ye yazmış olduğu mürşîdâne mektupların altıncısıdır.

mektuplar

Hamd ü senâyı kullarına bildirip bunu dahi kendi muhabbetini vermeye vesile kılan Cenab-ı Hakk’a bînihâye hamd ü senâ olsun. Nuru evvel ba’si sonra, evvelki ümmetlerin ve bu ümmetin Efendisi, Mahbûbu’l Kulûb Habîbullah ve Rasûlullah Efendimiz’e en güzel salât ve selâmlar muhabbetle arz olunsun.

Aşkımı, muhabbetimi ve hatta hasretimi meşkettiğim, aydınlık gönlüyle gözümü, gönlümü aydınlattığım Hakk yolundaki kıymetli kardeşim, Allah’ın lütfu ve ihsanı, İhsan Efendi oğlum, Cenâb-ı Hüdâ’nın selâmı, bereketi senin ve hidâyet üzere olanların dâim üstünde olsun.

Sıhhat ve selâmet haberlerinizi aldım. Her geçen gün muhabbetinizin, hikmetinizin ve irfanınızın ziyâde oluşuyla mesrûr oldum. Bize yazdıklarınız satırlardan öte, sadırlardan neş’et eden inci mercan gibi gözümde canlandı. Ve benim de gözlerimden muhabbetle inci mercan gibi gözyaşları döküldü. Cenâb-ı Hakk seni iki cihanda azîz eylesin. Bu muhabbet ve dua faslından sonra beyan ettiğimiz meseleler hakkında yine âdetimiz olduğu vech ile birkaç satır yazmaya gayret edelim. İnşallah Cenâb-ı Hakk bizi râzı olduğu şekliyle anlatmaya, sizi dahi bu rızâya uygun anlamaya muvaffak kılar.

Gözümün nuru İhsan Efendi; mürşîdine ve o silsileden birbirini takip eden büyüklerine muhabbetinin her geçen gün ziyadeşliğini (arttığını) beyan ediyorsun. Lâkin bazı dervişlerin bu sevgi hususunda seni kınadıklarını, kendilerinin de tâbiri câiz ise lenger-endaz (çok rahat, lâubâlilik derecesinde geniş meşrepli olmak) tavır içerisinde olduklarını hatta o derece ki seni kendi muhabbetinden şüpheye düşürecek bir lâubâlilik içersinde bulunduklarını ifade ediyorsun. Bu durumun senden evvel derviş olanlarda gözükmesinden dolayı da; Acaba bu işin kemâle kavuşması bunlar gibi mi oluyor? Makbul hâl bu mudur? Ben mi hata ediyorum? düşüncesini doğurduğunu söylüyorsun. Güzel evladım, bu hâl sadece bizim meclislerimizde olmayan, bu nevi muhabbet halkalarında dâima gözükegelen ahvâldendir. Müşkülünü çözmek gerekirse can kulağını bizden yana ver ve dinle.

Evladım, sevgi ve muhabbet bizim meşrebimizde tabiî ki hürmet ve saygıdan evvel gelir. Bizler aşk u muhabbetle pişer kemâle ereriz. Gıdamız aşk, cevherimiz aşk, her hâlimiz aşk u meşk üzeredir. Amma, şunu unutmayasın ve asla ihmâl etmeyesin ki sevgi ve muhabbet, hürmet ve saygıyla devam eder. Saygı ve edeb terkedildikçe kişide uyanan aşkın ve muhabbetin, âşık ve mâşuk alâkasının çökmesi, kaybolması muhakkaktır. Gerçek âşıklar, ne kadar mâşuklarına yakîn olsalar da asla edebi aşmayanlardır. Ümmet-i Muhammed’in aşkı Hazreti Peygamber’in meşk ettiği bu aşk hâlidir. Necm suresinde Cenab-ı Hakk, Hazreti Peygamber’in mi’râcında bu edebe de işaret buyurmuşlardır. Öyle ki bu muazzam tecelli karşısında dahi Hazreti Peygamber’in görmesi gerektiği gibi gördüğünü ve mübarek nazarının asla haddi aşmadığını ayetlerle övmüşlerdir. Bu dahi göstermektedir ki Allah’ın râzı olduğu yakınlıklar ve muhabbetler Cenab-ı Hakk’ın tecellilerine kişi mazhar kılar. Fakat bunun olabilmesinin şartı ve dahi devamının şartı edeb, saygı ve hürmet, hâsılı ciddiyettir. Seyr u sülûk eden kişi, her geçen gün mukaddesâtını daha azîz görür ise yaşadığı muhabbete ciddiyetle bağlanır ise o kişi feyizlidir ve her geçen gün menzile ulaşmaktadır. Sohbetlerinde veya mürşîd huzurunda veya hâllerinde veyahut rüyalarında bazı güzelliklere ve iltifata erişen kimseler, şımarmaya meylederler. Bir mürşîde niçin gönül bağladıklarını unutur, bu ikramlarla lâubâli olup nefis mücahade ve mücadelesinde rehâvete kapılırlar. Zaten bir çok insanın seyr u sülûka girdiği halde bu sülûku tamamlayamamışları bu nevi edepsizlerdendir. Bunlarla oturup kalkma. Daha evvel tembihlediğim gibi adı, vasfı, ünvanı, rütbesi, kıdemi ne olursa olsun bunlarla ülfet etmeyesin. Muhabbetini dahi bunlardan saklayasın. Lakin onları da küçük görüp kınamayasın. Zira kişi neyi kınarsa başa gelegen olur.

Sana lazım olan mürşidâne sohbettir. Muhabbetle hizmete devam ederek tesbîhâtına vesâir vezifelerine muhabbetle müdâvim olasın. Zamanı geldikte bu kimselerin dahi niye mürşidin huzurunda hâlâ bulunduklarını ve ayıklanmadıklarını elbet anlayacaksın. Şimdi sana lâzım olan kendini bütün mahlukattan daha düşük görüp Azîz olan Allah ve Rasulüne ve sana bu izzeti bildiren, şerefi bahşeden Allah ve Rasul aşkına sımsıkı tutunasın.Öyle ki bu muhabbetten uzaklaştığında nefesin kesilmiş gibi, havasız kalmış gibi kayıp içerisinde olduğunu hem fehmederek hem de ayne’l-yakîn görerek daima dikkat sahibi olasın. “Gayrıdan ümidi kes, Allah bes, bâkî heves” diyerek vaktini nakde çeviresin.

Kıymetli evladım, güzel koku meselesine gelince, Allah mübarek eylesin, pek çabuk menzillere ulaştırılıyorsun. Dervişânın namazla, Kur’an’la ve tesbihatla meşgul olduklarında, bazen güzel kokuların kendilerine ikram edildiği yine büyüklerimiz tarafından bildirilmiştir. Sizdeki bu hâl dahi beyan edilen seyr u sülûkta bu esma zikrinde ve mertebesinde gayet tabii bir hâldir. Yine ileride bu güzel kokuların tiryakisi olacak şekilde mazharı olacaksınız. O kadar ki o kokuları duymadan rahat edemeyecek, dâima Şemme-i Muhammedî’yi (Rasulullah Efendimiz’den neşet eden güzel kokuyu) arar, özler bir vaziyette ve bu kokuyla bilişir, görüşür, buluşur bir hâlde olacaksınız.

Gül alırlar gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Çarşı pazarı güldür gül

Hatırlarsanız bu güzel sözleri başka vesileyle size yine yazmış idim. Şimdi icab etti bir daha zikrettik. Hazreti Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, saâdet membaı olan evlerine geldiklerinde az evvel oradan ayrılan Hazreti Üveysü’l Karani’yi kastederek; “Burada bir Allah dostunun kokusunu almaktayım.” buyurdular. Fakir dahi buna işaret etmek isterim ki, siz bu kokuyu aldığınızda, o koku karşıdan size ikram edilen bir ihsandır. Bilişmek, buluşmak böyle olur.

Hazreti Yakub Aleyhisselam, Hazreti Yusuf’un gömleğini getiren kervan yola çıktığında nasıl kokuyu almıştı; fehmet, düşün… Yani demek isteriz ki ibâdât ve tâatta bazen sohbette, bazen rüyada ve zikir tesbihâtta neş’et eden güzel kokular en büyük ikramdandır. Zira yakınlaşmaya işaret eder. Allah bu yakınlığınızı hakka’l yak’in mertebesinde eyleyerek Cemâl’ine ve Cemâl-i Rasulüne sizi âşinâ eylesin.

Pek kıymetli evladım; yolumuzun bir sırrını dahi size ifşâ edeyim ki, bazen evliyâullah hazerâtından bahsederken veyahut türbelerini ziyaret ettiğinde güzel bir koku zuhûr ederse hemen Fâtiha-i Şerife okuyarak nimetin şükrünü edâ edesin. Ve bu hâli etrafına ifşâda bulunmayasın.

Muhabbetli evladım İhsan Efendi; Cenab-ı Hakk’ın ve Fahr-i Âlem Efendim Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in beyan ettiklerine tâbi olan dörtyüz küsur tesbit edilmiş tarikat vardır. Tabiî bunlar içersinde bıraktığı eserlerle va’z u nasîhatlarla iştihar etmiş (şöhret bulmuş, ünlenmiş) kıymetli zevât vardır. Onların güzel eserlerinden istifâde edip okumak, hangi meşrepten olursa olsun, bir dervişe mümkünse lazım olan vasıflardandır. Vaktini boş geçirmeyesin. Bazı tembel, fodul dervişler, kendi tembelliklerine bir kisve bulmak ve yaptıkları mâlâyaniyi (boş ve faydasız işleri) örtmek için; “Bize yolumuzdaki sohbet ve çektiğimiz tesbih yeter” diyerek güyâ sözümona teslimiyet gösteriyorlar. Ancak yerlerinde sayıp duruyorlar, hep aynı yerde otluyorlar. Daha evvel de beyan ettiğim gibi, hakiki dervişe lazım olan fiil, balarısı gibi olmaktır. Balarısı, bal yapmak için yüzlerce binlerce çiçeği dolaşır, fakat getirir en sonunda balını özünü kendi peteğine koyar. Kur’âni ilimlerden, Hadîs-i şeriflerden feyiz almaya çalışmayan, kendinden evvelki büyüklerin sözlerine ve eserlerine itibar etmeyen, kaşarlanmış dervişler, kovanında bal yapmaktan âciz, bal yapan arılara da düşman, eşekarıları gibidir. Seslerinin çok çıkması, iş yapan o kadar arı içersinde böylesi yabanilerin az olmalarına rağmen çok ses çıkarmaları dahi bu nevidendir.

Hâsılı sen, sana bahşedilen mürşidinin muhabbet nazarıyla ikram edilen irfanından şaşmayasın. Nazarın hep kemâle, kalbin de hep rızâya mâtuf olsun. Öğrendiğini yapmak için öğren. Yaptığını da sadece ihlas üzere Allah için yapmaya gayret edesin. Dervişlik dediğin nedir? İşte dervişlik zaten budur…

Kıymetli İhsan Efendi oğlum; mürşidinin sana verdiği Kur’ân-ı Kerim derslerini tam vaktinde okumaya gayret et. Ancak ziyâde uyku veya misafirlik gibi şeyler zuhûr ederse mürşidinin izniyle Kur’ân dersini ileriye veya geriye, durumun icabına göre icra edersin.

Şimdilik size beyan edebileceğim malûmat bundan ibaret. Bu meyânda mektubumun gecikmesinden dolayı sizi üzdüysek affediniz. Zira bu aşk yolunun yolcularından kimin baş kimin ayak olduğu belli değildir. Hepsi bir vücuttur. Sizin üzülmeniz, bizim mahzuniyetimiz, bazen bizlerin üzülmesi Hakk’ın üzülmesi şeklinde tezâhür eder. Bu nevi hallerden Cenab-ı Hakk’ın merhametine ve Cemâl’ine sığınırız.

Hakk Teala sizleri hayırlı işlere vesile kılsın. Ve bu hayırlı hizmetlerde sizleri muvaffak eylesin. Muvaffakiyet ihsan ettikleri gibi, bu tevfikin Cenab-ı Hakk’ın kendisinden olduğu şuurunu da her zaman size ihsan ederek, nefsani ve şeytani benlik iddiasından muhafaza buyursun. Allah ve Rasul aşkını öğrenmek için kaleme sarılıp yazdığımız bu satırları rahmetine, aşkının meşkine, rızasına ve Cemâl’ine vesile kılsın. O kalem tutan ellerinizi Cenab-ı Hakk, nâr-ı cahimden, kabirde çürümekten hıfz u himâye eylesin. O güzel ellerimiz Rasulullah Efendimiz’in yed-i saadetinden (saadetli elinden) âb-ı kevseri içerek O’na, sevgiliye kavuşsun. Allah’a yakîn olan kulların himmetleri ve nazarları daima senin üzerine olsun. Selametle…

7. Mektupta görüşmek üzere…