El-Fakîr Eş-Şeyh Muhammed Niyâzî-i Mısrî el-Halvetî bin Ali Çelebî en-Nakşibendî
Oldu yüzün subhu senin ey nigâr,
اِنْـفَجَـر يَـنْفَجِرُ اِنْـفِجَارٌ
Kalmadı bu dilde seni göreli,
اِصْطَـبَـرَ يَصْـطَبِرُ اِصْطـِبَارٌ
Lütf edip etme beni bin cevr ile
اِخْـتَبـَرَ يَخـْتَـبِرُ اِخْتِـبَارٌ
Sana ‘atâlar yaraşır bendene,
اِفْتَـخَرَ يَفْـتَخِرُ اِفْــتِـخَارٌ
Sende çü cem’ oldu hüsün şîvesi,
اِقْـتَصَرَ يَقْـتَصِرُ اِقْتِـصَارٌ
Yetmiş sekize vardı yaş eyledin,
اِخْتَـيَرَ يَخْتَـيِرُ اِخْتِـيـَارٌ
Yolunda nesi var ise olur Mısrî’nin
اِنْـتَشَرَ يَـنْتَـشِـرُ اِنْـتِشَـارٌ
Etme Niyâzî-i gedâyı meded,
اِنْـتَظَــرَ يَنْـتَظِـرُ اِنْـتِـظَارٌ
Tuhfetü’l asri fi Manâkib el-Mısrî adlı kitapta, Niyâzî‐i Mısrî’nin ikinci defa Limni’ye sürülüşünde, cami minberinde, yüz günden fazla bir müddet bir şey yemeden halvet ettiğini, Kavala şeyhi es-seyyid Mustafa Efendi’den naklen yazıyor, aynı eserde Mısrî mahlasını kullanmakta iken kâse-i ömrünün miktarını, hayatının ne kadar süreceğini keşfen anlayıp, Niyâzî (İhtiyaç beyan ederek, yalvarıp yakarıp dua eden) mahlasını (نيازى ebced değeri:78=ن ي ا ز ي 50+10+1+7+10) kullanmaya başladığını ve Niyâzî sözünü tutarak yetmiş sekiz yaşında dar-ı bekaya irtihal eylediği yazmaktadır.
Sûrette koma, can et uzlet yolunu göster
Eyledi hevâ, gâret oldu işimiz âdet
Dergâhın ola gâyet, kudret yolunu göster
Nefsimi hevâdan kes, kalbimi riyâdan kes,
Meylimi sivâdan kes halvet yolunu göster
Candan sana tâlib kıl her tâate râgıb kıl
Bir Pir’e müsâhib kıl hizmet yolunu göster
Tâ’lim edip esmâyi bildir bize eşyâyı
Duymağa “Ev ednâ” yı hikmet yolunu göster
Hâr içre biter gülzâr, nâr içre doğar envâr
Her şeyde tecellîn vâr, rü’yet yolunu göster
Şol kim ola vuslatda, halvet bula celvette
Bu Mısrî’ye kesrette vahdet yolunu göster
Hz. Pir Muhammed Niyazi Mısrî kaddasallahu sirrahul fettah hazretlerinin makamı kudsiyeleriyle âşina olmaklığımız için el-fatihâ
Ey evlâdım, bizler “Hüve’l Bâki” ebedi “Hayy” olmuşuz, ölmeyiz. Bizlere dua etmeyin, kendinize acıyın, fatihâ’yı bizden bekleyin. Hayy olan ölmez meğer ölen hayvan sıfât olan beşer imiş. Beşer fâni, Allah el-bâki’dir. Biz Allah’ın rengiyle boyanmışız. Ölen sensin çünkü dirilmedin, ölü olan sensin; fatihayı şerif’i sana okumalı.
TAZELER İÇİN LUGATÇE:
subh: sabah vakti, tan yerinin ağardığı zaman nigâr: resim gibi güzel sevgili cevr: İncitme, eziyet, cefa atâ: cömertçe verme, ihsan etme, bağış hüsün: güzellik şîve: güzellerin insana hoş gelen ve gönül fetheden tavrı, naz, edâ, işve gedâ: dilenci, yoksul, fakir gâret: yağma, talan, çapul gâyet: Son, nihayet, encâm, gâye râgıb: İstekli, isteyen müsâhib: sohbet arkadaşı, ahiret kardeşi “ev edna”: “İki yay aralığı kadar ya da daha yakın” demek olan bu tabir; esasında Efendimiz’in Mirac münasebetiyle Allah’a yakınlığının derecesini ifade için şeref nüzul olmuştur. [Necm:9] rüyet: bakış, görüş