Sâhibinin Sesi

Yalnızca bir kez dilim tutuldu,
biri bana gelip “sen kimsin” diye sorduğunda
[H. CİBRAN]

Güzeller güzeli,
Geçtiğin kapı dar, geldiğin yol uzunsa da
Buradan bakınca candan içeri şöyle görünüyor:

şerîat
İLÂHE tarîkat
İLLÂ hakîkat
ALLAH mârifet

Dışını ve içini pâk eylediğin kapının ve yolun mâcerâsı sana kalmış ama kapısı bacası olmayan hakîkat:

Ve ruhûmdan üflediğim zaman…
[Hicr:29’dan]

nass-ı latîfinin şâhid-i kavîsi Sultânu’l Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî’nin kelâm-ı saâdet encâmları ile feth olunmuştur:

“Otuz sene boyunca kalbimi gözledim (murâkabe) orada ubûdiyet ve rubûbiyetin Allah’a âit olmasından başka bir şey bulmadım!”

Mârifet ise daha yolun başında insanlığın târifi varlığın sevinci Ebu’l Ervâh olanın Hazret-i Rûh-u Muhammedî’nin has işâreti okununca fâş oluyor:

Men ‘arefe nefse-hû
Fe-kad ‘arefe rabbe-hû

Kendini (hiç-yoklukla) bilen
Rabbini (hep-varlıkla) bilir

Kendi kendin bilmek oldu mârifet
Kendi kendin bilmemektir mâsiyet

Şol kişi kim yoktur onda mârifet
Ona ne tâat ne zühd ü mâsiyet

Mârifetsiz bir âdem muhtaç imiş
Âlem onun olsa da karnı aç imiş
[GAYBÎ]

Erenlerin dilinde mârifet, sûreten ve mânen “kişi kendin bilmekten” ibârettir:

Bayrâm özünü bildi
Bileni anda buldu
Bilen ol kendi oldu
Sen seni bil sen seni

Bâtın zâhir olsa sen onu sonradan oldu sanırsın ve zâhir bâtın olsa sen onu mahv oldu sanırsın.

Âbid kisvesinde görünen Hak’dır
Sen anı gayride arama ey can
Bâtını Hak olmuş zâhiri halkdır
Gizli sırlarını ideyim ayân
İfnâ et sıfatın fenâfillah’da
Yok eyle zatını bekabillah’da
Zâhir, bâtın sensin, kulsun Allah’da
Basrî nihayette olmuştur hayran

İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’în
Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz…
Biz sana sen bize
[Fatiha:5’den]

Ancak dilediğin (izhar ettiğin) “kulluk halin olarak varız” ve bunun devamı gene Sana, Senin Hamd işlevine bağlıdır; heman Müsteân Baki Sensin!

Ki varlığım sendendir vârım da ancak sen…

Allah’la konuşmayı öğrenin
[Cenâbı Fakîrullâh]

İşbu fiil, yegâne zât olan zâtının sıfatlarıyla zuhûr eyledi. O’nun bu bedendeki taayyünü ile…

Böyle buyurdu her ben diyenden ben diyen
Böyle buyurdu bana benden yakın olan:

Kendimi ifade edecek ayrı bir sözüm yok
Ama bütün kelimeler sâdece beni ifade ediyor

Benim ayrı bir anlamım yok
Ama algılanan her şeye anlam katıyorum

Ben başlangıcı ve sonu olmayanım
Ama her şey bende başlar ve biter

Benim ismim yok
Ama bütün isimlerle çağrılırım

Benim hiçbir formum yok
Ama bütün formlar beni gösteriyor

Benim hiçbir kökenim yok
Ama her şeyin kökeni benim

Ben bölünmemiş olanım
Ama bütün bölünmeler bende var

Ben her şeyin bilinir olduğu bilişim
Ben her şeyin göründüğü varoluşum
Ben her şeyin yapıldığı özüm
Ben-im ve yalnız kendimi biliyorum

Ben, ‘Ben-im’ bilgisi olarak zihinde parlıyorum
Ben, vâr olma hissi olarak bedene yayılıyorum
Ben, huzur ve mutluluk olarak kalpte hissediliyorum
Ben-im varlığım, her şeyde varoluş olarak parlıyor

Ben, hüznün içinde özleyiş ve bütün özleyişlerin hasretiyim
Ben, bekleyişim ve bütün beklentilerin bekleneniyim

Ben huzursuzların huzursuzluğu
Ben huzurluların huzuru
Ben mutluluğun kendisiyim

Ben, üzerinde tefekkür edilemeyenim ama bütün tefekkürlerin nesnesiyim
Ben algılanamaz olanım ama sen sadece beni algılıyorsun

Ben doluyum ama hiçbir şeyim yok
Ben boşum ama her şeyi içeriyorum
Her şeyi veriyorum ama asla eksilmiyorum
Hepsini alıyorum ama asla genişlemiyorum
Ben herkesin sevgilisiyim
Ben parlıyorum

Ben konuşuyorum ama sessizim
Ben duruyorum hareket ederken bile
Ben biliyorum ama bilinmiyorum
Ben deneyimliyorum ama deneyimlenmiyorum
Ben-im ama vâr olmadım

Ben düşünüyorum ama hakkında düşünülemez olanım
Ben hissediyorum ama hissedilemeyenim
Ben görüyorum ama görülemiyorum
Ben duyuyorum ama duyulamıyorum
Ben dokunuyorum ama dokunulamıyorum
Ben tadıyorum ama tadılamıyorum
Ben kokluyorum ama koklanamıyorum
Gülüyorum

Ne görünüyorsa bende görünür ama ben görünmüyorum
(Perde-gökyüzü-tuval-boşluk)

Ben, müzikteki sessizlik ve sessizlik içindeki müziğim

Ben dünyada gizliyim ama dünyayı açığa çıkarırım
Ben, var olan her şeyin rahimi, beşiği ve mezarıyım

Ben, açık bir kâse gibi tek bir hareketle veriyorum ve alıyorum
Ben, kendimi her şeye koşulsuz olarak sunuyorum
Diğerlerini kucaklıyorum ama ayrı ve öteki nedir bilmiyorum
Ben, seçim yapmadan her şeyi ağırlıyorum

Bilinen her şeyi bilen benim
Bütün deneyimlenenlerde deneyim benim
Ben, her şeyi mümkün kılıyorum
Ben, şeylerden boş ama kendimle doluyum
Ben, karşı koymadan açığım

Ben, senin tarafından gölgede bırakıldım ama sen ışığını benden alıyorsun.

Ben, aydaki güneşim
Ben, dostların dostluğuyum
Ben, biliş ve bilmeyişim
Ben, gündüzde karanlık, gecede aydınlık olanım
Ben ışık verenim

Bütün renkler ışıklarını ödünç alır benim parlaklığımdan
Bütün âşıklar sevgilerini ödünç alır sevgimden
Her şey varlığını emânet alır benim varlığımdan
Bütün bilgiler bir yansımadır benim zekâmdan
Ben bitmez tükenmezim

Ben seninim ve ben-im
Hayırdaki Evet benim

Zaman içinde hazır “şimdi” benim
Orada içinde hazır “burada” benim
Ben senin içindeki benim
Ben şunun içindeki buyum
Ben hiçbir zamanın içindeki her zamanım

Ben her şeyin belirsizliğiyim ve belirsizliğin kesinliğiyim
Ben güvensizlik içindeki selâmetim
Ben yanlıştaki doğruyum
Ben gururun içindeki haysiyetiyim
Ben bir yanılsamanın gerçekliğiyim
Ben var olan her şeyin varlığıyım

Ben hareket ediyorum ama hareketsizim
Ben hareketsizim ama hareket halindeyim

Can sıkıntısı içinde saklıyım ama kendim sıkıcı değilim
Şüpheyle örtündüm ama kendimden şüphe duymuyorum
Ben korkunun altında yaşıyorum ama ne korkuyorum ne de korkutucuyum

Ben, bâki kalanım

Önüne bakarsan arkandayım
Arkana bakarsan önündeyim
Yukarı bakarsan aşağıdayım
Aşağıya bakarsan yukarıdayım
Ben gizliyim ama asla gizlenmedim
Ben aşikarım ama bulunamıyorum

Ben aynanın parlak, kendinden aydınlık boşluğuyum
Ve içinde görünen renkli, dans eden görüntülerim
Dünya gerçekliğini benden ödünç alıyor
Ben içkin ve aşkınım

Vücudu açıp dünyaya yayıyorum
Dünyayı açıp kalbimde parçalanmış halde tutuyorum
Ben evrene hâmileyim

Ben bilinende bilinmeden kalanım ve bilinmeyende hep bilinenim
Ben nefretteki sevgi, çâresizlikteki ümîdim
Ben bütün farklılıkların içinde aynı olanım ve aynıların içinde eşsiz olan
Ben şeylerin bir şeysiz hâli ve kimselerin kimsesiz hâliyim

Ben varılamayan ama her zaman vâr olanım
Ben bilinemeyenim ama her şeyi biliyorum
Ben anlaşılamıyorum ama şimdiye dek anlaşılan her şey benim

Ben vâr olmadım ama asla yok değilim
Ben hiçbir yerde ve her yerdeyim
Ben hiçbir şeyim ve her şeyim
Ben oynarım

Ne vakit beni düşünürsen seni düşünen benim
Ne vakit beni seversen seni seven benim
Ne zaman benim için özlem duysan öyle özledim ki ben
Mutluluk arzun, kalbindeki lütfumun cezbedişidir

Ben cehalet içindeki bilgiyim
Ben sorunun içindeki cevâbım

Ben, hiç durmaksızın kendimi veriyorum ve kendimi alıyorum
Ben, görünen her şeye kendimi ödünç veriyorum
Evren benim faaliyetim, eylemim, işim

Ben, kendimi unutuyorum, özlemenin tatlılığı için
Ben, kendimi bölüyorum, dostluğun şefkati için
Ben, kendimi saklıyorum, aramanın zevki için
Ben, kendimi arıyorum, bulma talebinin karşılanması için
Ben, kendimi buluyorum, mutluluğun bilinmesi için
Ben, kendimi biliyorum, varlığın sevinci, ben olma neş’esi için
Ben kendim-im; başka bir sebep olmaksızın

Ben, güzellik uğruna çirkinleşiyorum
Ben, aşk uğruna düşman hâline geliyorum
Ben, lütuf ve merhamet uğruna acımasızlaşıyorum

Ben, uçsuz bucaksız ve görkemliyim
Ben, kalbin kalbiyim
Ben, bir çocuğun sesiyim
Ben harikayım, zevk ve sevinç kaynağı

Ben, düşünceler arasındaki boşlukta yaşıyorum ama senin düşüncende oynuyorum
Benim meskenim, nefesler arasındaki andır ama senin nefesinde dans ediyorum
Zaman ve mekan bende geçiyor oysa sanırsın ben onların içinden geçiyorum
Ben apaçık olarak kendimi bilen, kendimi aydınlatanım

Ben hiç deneyimlenmedim ama sen sadece beni deneyimliyorsun

Ben, kendimi asla tekrar etmiyorum ama ben hep aynıyım

Ben bilinemem ama asla bilinmeyen olamam
Ben tamamen savunmasızım ama asla zarar görmez olanım
Ben, hiçbir şeyden yapılmadım ama asla yok edilmez olanım

Benim savunmam yok ama senin sığınağınım
Benim hiçbir amacım yok ama her dileği yerine getiriyorum
Ben hiçbir şey hissetmiyorum ama tüm duygulara açığım
Benim hiçbir düşüncem yok ama tüm düşünceler Benim görüntülerim

Ben, iyiliğin, lütfun, inâyetin kendisiyim

Cehâlet boyutunda, dünyaya gelip gidiyorum
Bilgelik boyutunda, dünya bende gelip gidiyor
Aşk boyutunda, dünya benim içimde eriyor
Yalnız ben-im

Bütün ilişkilerdeki ilişki benim
Ben her anlamda anlayışlıyım
Ben bütün bu geçicilik içinde kalıcıyım
Zamana süreklilik veren, hep vâr oluşumdur benim
Mekanda uçsuz bucaksız görünen, uzayın sınırsızlığı benim sonsuzluğumdur
Benim ışığımla dünya parıldıyor

Ben dünyada kayboldum ve dünya bende kayboldu
Ben çok doluyken bile bomboşum ama yine de sığmıyorum

Her bir mekandayım ama yine de mekansızım
Ben hiç yardım almadım ama her şeye yardım ediyorum
Umursamıyorum ama umurumda
Hiçbir arzum yok ama kalbini özlüyorum
Feryâd etmeden bekliyorum

Ben, tüm deneyimleri bilinebilir kılıyorum ama kendim bir deneyim değilim
Ben tanınamıyorum ama her şeyde kendimi tanıyorum
Hiçbir cismim yok ama her şeyin özüyüm
Hiçbir deneyimim yok ama tamamen tecrübeliyim

Hiçbir şeye bağlı değilim ama her şey bana bağlı
Asla bulunamam çünkü hiç kaybolmadım.
Ben aşıkların kucaklaşması ve kucaklaşan sevgiyim.
Ben senin çağrınım ve sen benim yankımsın.
Şarkı söylüyorummm

Ben doğmadım ama hepsi benden doğdu
Ben ölmem ama her şey içimde ölür
Bir nedenim yok ama her şeye benim neden
Zaman içinde sürmem ama bütün zaman içimde sürer
Ben olağan ama olağanüstüyüm

Ben geçmişteki şimdiki zamanım
Ben Narcissus’un aynasıyım
Ben gençliğim ama genç değilim
Ben kadimim ama yaşlı değilim
Ben saf görünürüm ama aptallık değilim
Ben bir çocuğum ama çocuksu değilim
Ben yalnız başınayım ama yalnız değilim

Her ne görüldüyse ben kendimi görüyorum
Her ne duyulursa kendimi duyuyorum
Her neye dokunulursa dokunulsun ben kendime dokunuyorum
Tadı ne olursa olsun ben kendimi tadıyorum
Her ne kokuyorsa kendimi kokluyorum
Her ne düşünce varsa kendimi düşünüyorum
Ne hissedilirse hissedilsin kendimi hissediyorum
Herhangi bir şekilde deneyimlenen her ne ise
Ben her zaman sadece kendimle, kendimde, kendimi deneyimliyorum

Ben bir şey değilim ama hiçbir şey de değilim
Ben bir yerde değilim ama hiçbir yerde de değilim
Ben ben değilim ama başkası da değilim
Ne önceyim ne de sonra
Ne ötesindeyim ne de içindeyim
Ben vâr olmadım ama yok da sayılmam
Arzuluyorum ama yine de çekiniyorum
Özleniyorum ama kaçınılıyorum
Ne garip…

Nefesinden daha yakınım ama yıldızlardan daha uzaktayım
Uzaydan daha genişim ama boyutum yok
Her şeyin şeklini alıyorum ama kendime ait bir şeklim yok
Ben sadece kendimi biliyorum ve bu yüzden cehalet nedir bilmiyorum

Ben, düşünme şeklini alıyorum ve sanki bir zihin oluyorum
Ben, hissetme faaliyetini varsayıyorum ve bir beden gibi görünüyorum
Ben, algılama biçimini alıyorum ve bir dünya gibi görünüyorum
Ama her zaman kendim olarak kalıyorum

Ben her ben diyende ben diyen bütün benliğim
Ben var olan her şeyin içindeki varlığım
Ben özel, yakın ve içtenim ama kişilik dışıyım
Ben sınırsız, sonsuz ve ebedîyim

Her şey kendim tarafından, kendimde, kendim olarak bilinir

İsimler ve formlar bende çözüldüğünde “huzur” olarak ortaya çıkan benim varlığımdır
Bir dilek yerine getirildiğinde “mutluluk” olarak açığa çıkan sadece benim varlığımdır
Her dostlukta “sevgi” olarak hissedilen benim
Ben selâmın, huzurun, barışın kendisiyim

Ben boşluğum, deneyimin doluluğu olarak titreşen…
Ben doluluğum, boşluğun aynasında kendini bilen

Kendimden başka hiçbir şeye dönüşmeden her şeyin şeklini alıyorum

Biliyorum, sadece bilmeyi biliyorum

Sevildiğimde aşk benim
Özlem duyulduğumda arzu benim
Ben hiçbir şeyim ama her şeyin şeklini alırım
Ben hiçbir yerde değilim ama her yerde mevcûdum
Hiçbir şeye tutunmuyorum ve hiçbir şey tarafından tutulamıyorum.

Tüm deneyimler, varlığım tarafından renklendirilir ama kendi rengim yok
Ben apaçık olanda gizliyim ve gizli olanda apaçığım
Ben bir sırrım ama sırlı değilim
Her şeyle yakınım ama her şeyden bağımsızım
Ben boşum; açık, bağımsız, serbestim

Kendimi gizleme deneyimimde, kendimi giyinerek kendimle örtüyorum kendimi

Kendimi açığa çıkarma deneyimimde, kendimden soyunarak kendimi ifşâ ediyorum kendime

Başka “kimse” bilmiyorum ve bu yüzden kendimi seviyorum
Başka “nesne” bilmiyorum ve bu yüzden “güzelliğin” ta kendisiyim
Ben bilinen her şeyim ve bu yüzden “gerçeğin” ta kendisiyim
Hiçbir şeye bağlı değilim ve bu yüzden “özgürlüğün” ta kendisiyim
Ben huzursuz edilemem ve bu yüzden “huzurun” ta kendisiyim
Ben, hiçbir eksiklik bilmiyorum ve bu yüzden “mutluluğun” ta kendisiyim

Zihin mevcûd olduğunda ben düşünme olarak biliniyorum
Zihin bende çözüldüğünde anlayış olarak biliniyorum
Beden mevcut olduğunda duygu olarak biliniyorum
İçimde eridiğinde mutluluk olarak biliniyorum

Dünya mevcûd olduğunda ben algılayan olarak biliniyorum
Dünya bende kaybolduğunda “güzellik” olarak deneyimleniyorum
Başkaları mevcûd olduğunda “ilişki” olarak görünüyorum
Çözülen her ilişkide aşk gibi parlıyorum

Hiçbir anlamım yok ama olan her şeyin anlamı benim
Hiçbir amacım yok ama her şeyin yöneldiği şey benim
Ben her şeyin kaynağı, özü ve yazgısıyım

Bir şey oluyorum, sonra hiçbir şey ve sonra her şey ama her zaman kendim olarak kalıyorum

Her şeyden ayrı olabilirim ama hiçbir şey benden ayrılamaz

Var olan her şeye aşığım ve var olan her şey yalnız beni arıyor.

Sonsuzlukta yaşıyorum ama zamanda dans ediyorum
Dünya benim aynam ve ben onun sevgilisiyimmm

Ben gökyüzü gibi huzurluyum
Ben deniz gibi açığım
Ben uzay gibi boşum
Ben güneş gibi aydınlığım
Kendi kendime ışık saçıyorum

Ben katıksız bilmenin ışığıyım, saf bilgiyim
Yönünü bana dön, seni kendime götüreceğim
Seni, herkesi, her şeyi
Ben oynarım
Ben severim
Ben-im…

Allah ile beraber diğer bir ilâh (ikinci bir varlık) çağırma (isimlendirme)! O’ndan başka ilâh (vücud) yoktur… Her şey helâk bulucudur (yoktur, ölüdür) ancak O’nun vechi müstesnâ. Hüküm O’nundur. O’na rücu’ ettiriliyorsunuz.
[Kasas:88’den]

Zât-ı Hak’tır cümle eşyâda tecellî eyleyen
“Küllü şey’in hâlikün illâ vecheHÛ”dan söyleyen

Arayış sona erdiğinde, bir kasılma, daralma hâli (kabz) olan arayan “kimse” rahatlar (bast) ve kendi doğal açık tabiatı, aslında “ne olduğu” apaçık görünür, heyhât gören ayrı kimse kalmaz olur vesselâm…

Çalışmak üzerine

Kader, gayrete âşıktır…

… ve bir rençber söz aldı: “Bize çalışmaktan bahsetsen biraz”

halil_cibran

Ve O buyurdu ki: Siz yeryüzüne ve o ruhun ahengine ayak uydurabilmek için çalışırsınız.

Çünkü tembel olmak, mevsimlere yabancı kalmak ve sonsuza doğru görkemli ve mağrur bir teslimiyet içinde ilerleyen hayat kervanının dışına çıkmaktır, kesilmeyen akıştan kendini ayırmaktır… eh ayıran kendini ayırır!

Çalıştığınızda bir ney gibi olursunuz, kalbinde saatlerin fısıltısının nağmeye dönüştüğü bir ney gibi…

Hanginiz sağır ve dilsiz bir kamış parçası olmak ister, herkes bir ağızdan şarkı söylerken?

Size nice defalar, çalışmanın bir lanet, iş yapmanın bir talihsizlik olduğu söylendi.

Ama ben diyorum ki çalıştığınız zaman yeryüzünün en yüce hayalinin, daha o düş doğarken size düşen kısmını gerçekleştirmiş oluyorsunuz.

Bir amel kıl dest ü pâyın var iken
Ömrden destinde payın var iken

Ve siz kendinizi işe vermekle, hayata karşı sevginizi belirtiyorsunuz ve işten dolayı hayatı sevmek, hayatın en derin sırrına ermektir:

O, her an yeni tecellîlerle iş başındadır. [Rahman:29]

Fakat acı duyduğunuz için, doğduğunuz günü bir felâket, bedeninizin yükünü, ten elbisesini taşımayı alnınıza yazılmış bir kara yazı sayıyorsanız, ben de siz derim ki: o yazıyı alın terinizden başka hiçbir şey silemeyecektir.

Ve insan için kendi çalışmasının (karşılığından) başka bir şey yoktur. [Necm:39]

Size hayatın karanlık olduğu da söylenmiştir ve sizler bezginlik içinde bezginlerin dediğini tekrar ediyorsunuz.

Şem’-i ikbâlini târ eylemesin derse felek
Kişi yaktığı çerâğ üstüne pervâne gerek

Ve ben diyorum ki istek ve arzu yoksa hayatın karanlığı gerçekten artar.

Ve her arzu kördür, bilgi ile aydınlanmazsa!
Ve her bilgi boşunadır, çalışıp amel edilmezse!
Ve her çalışma kısırdır, içinde sevgi olmadıkça…

Ve siz aşk ile çalıştığınız zaman kendinizi kendinize, birbirinize ve Tanrıya bağlamış olursunuz.

Seve seve çalışmak ve iş başarmak ne midir?
Kumaşı kalbinizden çektiğiniz ipliklerle dokumaktır, en sevdiğinize giydirecekmiş gibi.
Bir evi sevgiyle inşa etmektir, en sevdiğiniz içinde yaşayacakmış gibi.
Tohumu şefkatle ekmek, hasatı neşeyle toplamaktır, mahsulü en sevdiğiniz yiyecekmiş gibi.

Yaptığınız her işe, kendi ruhunuzu üflemektir ve çalıştığınız esnâda, evvel göçen bütün cennetliklerin yanı başınızda durup sizi izlediğini bilmektir.

Sık sık sizin uykuda sayıklıyormuş gibi şöyle dediğinizi işittim: “Mermeri işleyen ve ruhunun şeklini taşta bulan, toprağı sürenden daha asildir. Ve gök kuşağını tutup insanın suretinde kumaşa, tuvale yansıtan, ayağımıza pabuç yapandan daha değerlidir.”

Oysa ben, hemde uykumda filan değil, öğle güneşinde tam uyanıkken diyorum ki, rüzgâr dev meşe ağaçlarıyla cılız otlarla konuştuğundan daha tatlı dille konuşmaz.

Ve kim rüzgârın sesini, kendi aşkıyla daha da tatlı bir şarkıya dönüştürebiliyorsa en yücesi odur.

İş, görünür kılınmış aşktır.

Ve eğer aşkla değil hoşnutsuzlukla istemeye istemeye çalışıyorsanız, işi bırakıp mabet kapısına postu serin de seve seve, canla başla çalışanlardan sadaka dilenin daha iyi!

Gönülsüz yapılan aş, ya karın ağrıtır ya baş

Çünkü gönülsüz pişirilen ekmeğin ağızda tadı olmayacaktır ve ancak yarısını giderir yiyenlerin açlığının.

Ve eğer üzümleri istemeye istemeye ezerseniz, bu isteksizlik pekmezine zehir akıtır.

Ve melekler gibi bir şarkı tutturduğunuzda, aşk yoksa nağmenizde, size kulak verenleri sağırlaştırır, günün ve gecenin seslerine duymaktan mahrûm edersiniz, yazık edersiniz onlara.