Ummandan inciler

Andolsun ki sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için Allah’ın Resûlünde güzel bir örnek vardır. [Ahzâb:21]

Akla sen gelirsin güzel denince
Senden daha şirin doğmadı bence
Bütün kusurlardan arıtılmışsın
Sanki yaratıldın kendi gönlünce

Altı asırdır dillerden düşmeyen bir şiirden, Kaside-i Bürde’den gönlümüze düşenleri, gönlümüzden çıkmayanlarla paylaşmak muradındayız. Çün Bûsîrî hazretleri bu kasîdesinde Hz. Peygamber’in aşkıyla coştukça coşmuş ve bir bakıma İslam’ın destanını yazmıştır. Öyleyse gönül konuşunca dile susmak düşer…

Dünya dedikleri nedir ki? Mayası yokluk, mutlak gerçeğe göre sadece bir hayal, gerçek saadetten uzak, envai çeşit elem ve kederle ağzına kadar dolu küçücük bir cisim. Bundan ortaya çıkan ihtiyaçların, zaruretlerin, hatrına dünyânın yaratıldığı O Sultân’ın meylini çekmesine imkan ve ihtimal var mıdır? Değil dünyanın zaruretleri, dünyanın kendisi hatta dünyanın içinde bulunduğu kainat bile varlığını O’na borçludur. O olmasa bu varlık hayat bulamazdı.

kaside_burde

Ya şefia’l müznibîn, yâ rahmeten li’l-alemîn
Katre-i nurundan olmuş halk-ı eflâk u zemîn

♥ Ve keyfe ted’û ile’d-dünyâ zarûretü men
♥ Levlâhü lem tahruci’d-dünyâ mine’l-‘ademi
Kendisi olmasaydı, dünyanın yokluktan varlık alanına çıkamayacağı bir zat-ı şâhanenin çektiği sıkıntı, görünüşteki yoksulluğu, O’nu dünyaya nasıl bağlayabilir ki…

Dünya ne oluyor ki, O ona muhtaç olsun
Dünya O’na muhtaç ki, O’nun için değil midir varoluşu, yokluktan çıkışı?
***
Vahdet sarayına mahrem olanın,
İlhamını dâim Arş’dan alanın,
Hatrına dünya yaratılanın
Hak’dan başkasına meyli mi olur?!
O en büyük hazzı kullukta bulur
***
Muhammed batında hem de zuhurunda güzeldi,
Az bir kuvvetten başka dünyada meyli olmadı,
Duruşuyla, gönüllerin en zengini ve en kanaatkârıydı.
Bazen gizli bazen açıktan, âlemin süslerini reddetti,
Ne bir an ne de bir zaman dünyaya el açmadı,
Nasıl çağırır dünya O’na muhtaç,
Zira, O olmasaydı dünya yokluktan kurtulamazdı

Fahr-i Cihân Efendimizin cihana gelmesi mukarrer olmamış olsaydı, dünya yokluk deryası içinde madum ve ebedi yokluk mühriyle mahtum ve mektum olurdu. Hadisi Kudside levlake levlak lema halaktul eflak (Habibim Muhammed, sen olmasaydın ben alemleri yaratmazdım buyrulmuştur)

İsrâ gecesinde Cenab-ı Mevla, Resulü Ekrem’e şöyle ferman eylemişti:
– Halaktehu li-eclik  خلقته لاجلك
(Bu gördüğün kevn ü cihânı senin için halk ettim)
Resul Ekrem Efendimiz cevaben şu cümleyi arz etti:
– Terektehu li-eclik  تركته لأجلك
(Ey Rabbim! Ben de senin için terk ettim)
“Bilâ harf u savt” duyanlar duydu…
Deprenmeden dil dudak, sözü işiten gelsin…

♥ Muhammmedün seyyidü’l-kevneyni ve’s-sekaleyn
♥ Ve’l-ferikayni min urubin ve min acemi
Hz. Peygamber iki dünyanın övüncü, insanların ve cinlerin, Arap ve Arap olmayan her iki kesimin de efendisidir.

O ism-i pâkin muhatabı olan ferman-ı levlake’nin bastığı toprağın her zerresi göklere gıpta ettirecek bir iftihar olanın, O Cenab-ı Girdigâr’ın mahbubu, O alemlerin Rabbinin Habibi, O iki cihandaki sırların kâşifi, O kainatın karanlıklarını aydınlatan nurların nâşiri, O mahşerin dehşet veren gününde her günahkarın şefaat umudu, Muhammed Mustafa Ahmed-i Muhtar(sav) ki ezeli ve ebedi bütün selamlar, sonsuz salat ve dualar, sığınma yerimiz olan risaletinin üzerine olsun.

O’nun adı anıldığında hikmet ummanı coşar dalgalanır, O şefaat sahibinin cömertliği müminlerin ve sadıkların kalplerine rahmet yağmurları gibi yağar. Zemin ve eflak devre başladığı günden beri hiçbir insan O’nun gibi Vahdaniyet’i (Birlik Sırrı) neşir ve ilân edemedi. Hiçbir insan O’nun sonsuz ve sınırsız kemâline erişemedi. Hiçbir insan bu cihanda O’nun gibi takdis olunmadı.

Kadın ve erkeklerden niceleri şu köhne dünyada bir dakika dahi boş kalmaksızın her an her saniye O’nun adını zikrederek O’na salat ü selam getirir. Böylece kalplerini saadet nuruyla tenvîr ederler. Cihânın manevi halini tecdid ve ihya ederler.

Zâtıma mir’at edindim zâtını
Bîle yazdım âdım ile âdını
buyrulmuşken O’nu olduğu gibi anlatmak hiçbir ağzın, hiçbir kalemin haddi değildir. O’nu tarif ve tavsif etmeye hangi kalem kâfi, O’nu tezekküre hangi akıl ve deha kadir olabilir? Bu babda aczini izhâr da bir fazilettir.

Bu dünyanın ve öte dünyanın, göze görünür- görünmez yaratıkların,
Acemin, Arabın, bölük bölük bütün insanlığın Hz. Muhammed’dir başı
***
Hz. Muhammed (sav) Hakk’ın sesidir,
Her iki dünyanın efendisidir.
Arap-Acem O’nun bir bendesidir.
Zaman o gül gibi gül görmüş değil
Sen de o güzelin önünde eğil!
***
Muhammed kurtardı bizleri kaydırıcı sapkınlıktan,
O’dur bize cömertçe ikram eden cömert kişi,
Kalbin ölüşü can bulur hidayetinin nuruyla,
Farz olan övüncümdür, onu sevmeyi seviyorum
Yarın kıyamet gününde “bana yaklaş” der belki,
Muhammed âlemlerin, insanların ve cinlerin Efendisidir,
Arap’ın ve Arap olmayan bütün fırkaların da Efendisidir,

♥ Hüve’l-habîbü’l-lezî türcâ şefâatühü
♥ Li külli hevlin mine’l-ehvâli muktehımi
En şiddetli korkuların sığınma yeri Fahr-i Âlem, Nebi-i Zîşân, Habib-i Yezdân (sav) efendimizin şefaatini umut etmektir. O korkular insana öyle hücum eder, öyle saldırır ki küçük düşürür.

İnsanın aklı ne kadar parlak ve büyük ise dünyada ve hatta ukbada onu bekleyen tehlike de o kadar büyük olur. Bu tehlikenin farkında olmayan gafiller için sonuç vahimdir. Dünya hayatında insanın asla peşini bırakmayan üç azılı düşmanın; nefis, şeytan ve şeytanlaşmış insanların hileleri müslümanın attığı her adımda binlerce pusu gibidir. Bu tuzak ve tehlikelerle yaşamak durumunda olan insan, karanlıkları aydınlatacak tek meşalenin zekâsı olduğunu zanneder. Oysa zekâ istikbâlin karanlığını, geleceğin belirsizliğini keşfetmekte acizdir. Hangi kararın müteselsilen hangi sonuçlara yol açacağına dair ince sınırları anlamakta naçizdir.  İşte bundan dolayı günah vartasına düşmemek, hatalardan korumak, iki cihan saadetine erişmek için tek çare şeriat-ı garra’nın yüce hükümlerinin kabul ve icrası, vesile-i şefaat-i Ahmedî umududur. Merhamete, vicdana, mantığa dayalı adaleti olan her insaf sahibi Kur’an-ı Azim’in herhangi bir sayfasını açıp okusa oradaki emir ve hikmete göre hayatını düzenlese musibetleri def etmeye saadetlere nâil olmaya muktedir olur, bi iznillah…

O öyle sevgili bir peygamberdir ki (kıyamet günü) dehşetli korkulardan herhangi biri hücum ettiği zaman O’nun şefaati umulur.

Her yönden hücum eden korkunun türlüsünden
Ancak O Sevgili kurtarabilir bizi, O’nun merhameti, O’nun şefaati
***
Hakk’ın Habibi’dir dertlere derman,
Şefaat yetkisi elinde ferman,
İmdada yetişir dilediği an!
Mahşeri andıkça sarar bir sızı,
Kurbanın olayım unutma bizi.
***
Muhammed’in şeriatı duruşuyla yücedir.
O emindir ve Ona uymak, kulun emniyetidir,
O bir kahramandır ki ululuğu yayılmıştır,
O şecaatte kahramanlıkları aşmıştır,
Topluluğu çağırdığında icabet edilendir,
Muhammet şefaati arzulanan Hakk’ın sevgilisidir,
Bütün korku ve sıkıntılar Onunla yok edilir.

♥ Ve küllühüm min Resûlillahi mültemisün
♥ Gürfen mine’l-bâhri ev reşfen mine’d-diyemi

Enbiyânın hepsi de Allah Resulünün irfan ummanından bir avuç veya kerem yağmurundan bir yudum su talep ederler.

Fahr-i Kâinat efendimize verilmiş en büyük mucize Kur’an-ı Kerim’dir. O Allah’ın kelâmıdır. İçindeki anlam derinliği okyanuslar gibidir. Hakikat ve batınını idrak; insan algısının ötesindedir. Bahşettiği saadet, feyizler saçan yağmurlar gibidir. İşte bu yüzden kendileri de vahye mazhar olmalarına rağmen enbiyayı kiram, göklerin ve yerin sultanı olan Efendimiz hazretlerinden kerem ve hikmet ister, O’nun sonsuz ve sınırsız nurundan bir parça beklerler. Gerçi bir avuçluk beklenti az gibi görünüyorsa da o bir avuç eğer Kur’an’ın irfanından, hikmetinden, kereminden saçılıyorsa bir deryâ olacaktır.

Ve hepsi umar ve bekler, Allah’ın Resûlundan;
Denizinden bir avuç su;
yağmurundan bir damla su yollamasını..
***
Bütün nebilerin sensin ulusu,
İrfan denizinden avuç dolusu
Kerem sağanağından bir tek yudum su
İstiyorlar senden yâ Resûlallah!
Sunuver kansınlar, elhamdülillah.
***
Muhammed’den nur ehli nurlarını alır,
O’nun ilminde bütün insanların ilmi kaybolmuştur,
O’nun yeri kutsanmıştır, hazret olmak ona uygundur,
O’nun ulvî mertebesine ulaşmaktan ümitleri kestiler,
Miraç’ta imamlık yaptı onlara arkadaş oldu
Bütün Allah resülleri hepsi ricada bulundular,
Denizinden bir avuç ve yağmurundan bir yudum içmek için

pbuh
Ey müminler! Ey istikamet sahibi olan güzel bahtlılar!

O Fahr-i Kâinat baştan başa güzellikle kaplanmış, tebessümle nişanlanmıştır. Şimdi sen O sultanın hatrına, Halık’a kulluğa mâni, mahlukata hizmeti kesintiye uğratan lezzetlerden kesil de O irfan okyanusuna, arzu ettiği kadar salat ve selam getir, dilediğin kadar medhet, böylece kendini ihya etmiş, aslına yaklaşmış olursun.

Ehl-i hamdiz elhamdulillah

Ezelden dâvetli dostlara,
…Umulur ki Rabbin, seni Makamı Mahmud’a eriştirir. 
[İsrâ:79]  

Maksadım ve temennim bu ki: O’nu gökte Hakk ve yerde halk pek çok medhetsin ve övsünler. [Hz. Abdulmuttalib bin Hâşim]


Allah, Nebisinin ismini kendi ismine ekledi,
Beş vakit müezzin “eşhedu” dediği zaman.
Yüceltmek için kendi isminden O’na ayırdı,
Arşın sahibi Mahmud, O ise Muhammed.
[Şairinnebi Hz. Hassan bin Sabit]

Bir insanın isminin içinde özel bir güç saklıdır hem kişi ile adı arasında esrarengiz bir bağ vardır. Bir insanın adını bilmek, onun özünü, karakterini tanımaya vesiledir. Yaratılmış her şeyin efendisi yapmak için Cenab-ı Allah’ın Hz. Adem’e isimleri öğretmiş olmasının sebebi budur. [Bakara:31] Aynı nedenle sevenin sevdiğinin ismini açıklamasına müsaade edilmemiştir. Çünkü aşık kimselerin sevgisinin sırlarına ulaşmasını istemez. Malumunuzdur Leyla’ya sormuşlar: -Mecnun mu seni daha çok sevdi, sen mi Mecnun’u? Hiç düşünmeden atılmış biçare Leyla: -Elbette ben onu daha çok sevdim. Peki buna delilin nedir? O senin uğrunda çılgına dönüp de adı Mecnun’a çıkmışken nasıl onun aşkından daha ziyade bir aşka sahip olduğunu iddia edersin. Leyla’nın cevabı çok samimi olmuş: -O bana olan aşkını gitti ona buna anlattı, adımı dile düşürdü; bense onun sevgisini işte şuramda, ta yüreğimin içinde saklayıp durdum da kimseciklerle paylaşmadım…

Alemlere rahmet olan Ahmed Muhammed Mustafa
Haktan bize devlet olan Ahmed Muhammed Mustafa

… Sevgilinin isimlerinin ilki olan Muhammed kelimesi حمد hamd fiil kökünden türetilmiş ism-i mef’ul kalıbıdır. Övgüye değer bütün güzellikleri ve iyilikleri kendisinde toplayan manasındadır. Bir diğeri Ahmed aynı kökten türemiş olup Allah’ı herkesten daha iyi ve daha çok öven, herkesten daha çok övülen manalarına gelmektedir. Mahmud ise aynı fiilin sülasi kalıbının ismi mefuludur. Sure-i Fatiha’daki “Elhamdulillah…” ayeti mucibince bütün hamd ve övgüler Hak Teala’ya mahsustur. Cenab-ı Allah, mahmûd olup hamd edilendir, ol Resul û Kibriyâ Muhammed’dir, her dâim övülendir.

O’nun adı Muhammed ve Ahmed’dir. O’nun ümmeti hamd edenlerdir, övülmüş bir ümmettir. O dualarına, ümmeti de ibadetine bu hamd ü sena ile başlar. Levh-i mahfuz’da ve Kuran-ı Kerim’de namazın hamd ile açılacağı (1:1) yazılıdır. (Elhamdulillah) Mahşer günü Hamd Sancağı (Livaül hamd) O’nun elinde olacaktır. Allah’ın önünde secdeye kapandığında ve şefaati kabul edildiğinde , Cenab-ı Allah’ı o esnada kendisine bildirilmiş olan yeni bir hamd ile övecektir. Çünkü yüce hamd makamı O’nundur. (17:79) O, bu mertebeye yükseldiğinde, müslümanlar kadar inanmayanlar da , evveli ve ahiriyle bütün meclis O’nu övecektir. Şükür ve övgünün bütün çeşitleri bir araya getirilip O’na sunulacaktır.

Ol Seyyidü’l-kevneyn Muhammed Mustafa râ salavât!..
Ol Rasûlu’s-sekaleyn Muhammed Mustafa râ salavât!..
Ol Imâmu’l- Harameyn Muhammed Mustafa râ salavât!..
Ol ceddü’l-Haseneyn Muhammed Mustafa râ salavât!..

Bu demektir ki Muhammed isminin içinde dünyada ve ötesinde dahi O’na nasib olacak bütün övgüler mahfuzdur.  Bu isim zamanın başlangıcından itibaren var olmuş ve cennete ebedi olarak aşk ile yankılanacaktır…

Hûda davet eder elhamdülillah
Bu can dosta gider elhamdülillah
Hakîkat şehrine çün rıhlet oldu
Gönül durmaz iver elhamdülillah.

Orada onların duaları “Sen kusurdan ve ortaktan uzaksın Allahım” (subhanallah) sözünden, karşılanmaları bir esenlik müjdesinden (selâm) ibarettir. Dualarının sonu ise, “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun” demektir. [Yûnus:10]

Allah’a kavuştukları gün temennileri «Selâm» dır. Onlara cömertçe bir mükâfat hazırlamıştır. [Ahzâb, 44]

Orada boş bir lâf, günâha sokacak bir şey işitmezler. Yalnız selâma karşılık selâm işitirler. [Vakıa, 25-26]

Rahîm Rablarından bir de «Selâm» sözü vardır. [Yâsîn, 58]

Melekler her kapıdan yanlarına gelir. Sabrettiğiniz için selam size. Burası dünyanın en güzel karşılığıdır, derler. [Ra’d, 23-24]

Hak Teâlâ : “Dualarının sonu ise : Hamd âlemlerin Rabbı olan Allah’a mahsûstur.” buyurur ki buranın da delaletiyle Allah Teâlâ’ya ebediyyen hamdedilir, zaman boyunca yegâne ma’bûd O’dur. Bu sebepledir ki O, yaratmaya başladığında, yaratmaya devamında, kitabının başlangıcında, kitabını indirmeye başlamasında nefsine hamdetmiştir. Hak Teâlâ : “Hamd, O Allah’a ki kuluna dosdoğru kitabı indirdi.” (Kehf, 1), “Hamd, gökleri ve yeri yaratan, Allah’a mahsûstur.” (En’âm, 1) buyurmaktadır. Bu ve anlatılması son derece uzun sürecek her durumda hamdedilen O’dur. İlk ve son, dünya ve âhiret hayatında, her durumda hamdedilen ancak O’dur. Bu sebepledir ki bir hadîste : Muhakkak ki cennet halkına nefes almaları ilham edildiği gibi tesbîh ve hamdetmeleri ilham olunur, buyurulmuştur. Bu böyledir, zîrâ onlar Allanın nimetlerinin üzerlerine kat kat arttırıldığını, tekrarlandığını, tekrar tekrar üzerlerine döndürülüp ziyadeleştiğimi, bir nihayeti olmadığını görürler.

Cennette, arzu edilen herşey bulunacağı için, bunlarla ilgili bir duaya ihtiyaç kalmayacak ve Cennet ehlinin duası, en saf, en yüce ve en haz verici kısmından, yani tesbih ve hamdden ibaret kalacaktır ki, bu da Cennet nimetlerinden bir büyük nimettir. Allah ve meleklerin, Cennete giren mü’minleri esenlik müjdesiyle karşılayacakları ayetlerle sabittir.

Allah’ım, bu aşkı bize lütfettiğin için sana şükürler olsun. Biliyorum ki, senin kahrında bize sonsuz lütuflar var. Şükürde kusurumuz olsa bile aşk nankörlüğe bile bakmaz. Onu bile hoş görür. Bu aşk, ya kevserdir, ya ab-ı hayat; ömre sonsuzluk vermede, insanı sultan etmededir. Aşk, Allah ile insan arasında bir peygamber gibidir. İkisinin arasında gelir gider, birbirinden haberler getirir götürür. Yeter artık sus, bunu ayet ayet okuma, zaten ayeti de aşk tefsir eder. [Hz. Pir Mevlana]