Kerbelayı aşk içinde

Can dostlar,
Allâh Teâlâ’yı, sizi nîmetleriyle perverde kıldığı için sevin. Beni, Allâh’ı sevdiğiniz için sevin. Ehl-i Beyt’imi de beni sevdiğiniz için sevin! [Tirmizi, Menâkib, 3789]

Şah Hüseyn’in firkatine ağlayan gelsin beri
Âh u vah edip dem â dem ağlayan gelsin beri
Ey Fuâdî hal ile irşad olan gelsin beri
Ah Mevlam dost Hüseynim, dost Şehid-i Kerbela

“…Efendi’nin rahatsız olduğu son zamanlarında ilacını almak için, bir candan su ister. Kardeş çokta iyi tanımadığı mutfağa koşar, güzel bir bardak arar. Sonra rafların en üstünde duran kristallerin arasından güzel bir bardak çıkarır ve Efendi Hz.’lerine suyu ikram eder. Efendi Hz.’leri “Oğlum bu hangi ay? Bu bardağı götür içi görünmeyen bir kapta su getir” buyurur ve öyle yapılır…”

Ehli Beyt âşıkları bu ayda kana kana su içmezler, hane-i saadetlerinde su, cam bardaklarda değil Ehli Beyt’e olan saygıdan dolayı şeffaf olmayan porselen yahut metal, plastik kaplarda içilirdi.

Mâh-ı Muharrem oldu meserret harâmdır
Mâtem bugün şeriate bir ihtirâmdır.

Peki o halde biz de zâhirde kalmayalım da Kerbela zulmünün evvelini ve ahirini tetkik edelim: Muaviye (daha hayatta iken), oğlu Yezîd’i veliaht olarak halka kabul ettirmek için çalışmalara başladı. Yaklaşık beş yıl süren çalışma sonunda Yezîd’in veliahtlığı, halkın büyük bir kesimi tarafından benimsendi. Yezîd’in veliaht tayin edilmesine karşı en ciddi muhalefeti gösterenler, Hicâz’daki muhalefetin önemli isimleri olan Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Ömer ve Abdurrahman b. Ebû Bekir (Allah onlardan razı olsun) idi. Bunlar, ilk Müslümanların çocukları olarak, Hz. Peygamber dönemini de idrak eden, yaşadıkları devrin önemli şahsiyetleriydi. Yönetimin gayretleri, Yezîd’in 676 yılında veliaht olarak resmen kabul edilmesiyle sonuçlanmıştır. Biat etmek istemeyen muhalifler, veliahtlık sisteminin Bizans sistemi olduğunu ve Yezîd’in halifeliğe liyakati bulunmadığını ileri sürüyorlardı. Ümeyyeoğulları muhalefetin önemli simalarından birisi olan Hz. Hüseyin (r.a) ve evlad-ı Resul sağ oldukça kendilerinin rahat bir saltanat yüzü göremeyeceğini pek iyi biliyorlardı.

Eğer Hz. Hüseyin, dünyevi çıkar amaçlı savaşmak isteseydi, öyle ise neden kız kardeşlerini, eşlerini ve çocuklarını savaşa götürdü? Anlaşılan o ki, bu yüce insan sırf İslam yolunda savaşmıştır. [Charles Dickens]

Hz. Hüseyin (ra), en değerli yakınlarını feda etmekle ve mazlumluğunu ve haklılığını ispat ederek, dünyaya fedakârlık dersi verdi. İslam’ın bu eşsiz kahramanı dünyaya şu dersi verdi: Zulüm ve haksızlık kalıcı değildir. Zulmün temeli ne kadar gösterişli olsa da, hakkın karşısında yenilmeye mahkumdu. Kerbela’dan sonra, Emevi devletinin ömrü normal bir insan ömrü kadar dahi devam edemedi. Hz. Hüseyin’in(ra) şahadetiyle, onların devletinin yıkımı arasında, sadece altmış küsur sene vardır.

Bu mâtemde olan derd- ile hicrâna devâ olmaz,
Bu, feryâd-ı Hüseyni’dir, dahi uşşak nevâ olmaz,

Hz. Hüseyin (r.a), o yüce kişiliği ve her insanı büyüleyen o çarpıcı karakteriyle, insanlığa gerçek bir hürriyet mücadelesinin nasıl verilmesi gerektiğini, kendisinin ve en aziz kimselerinin canı ve esareti pahasına öğrettiği için, elbette ki insanlığa örnek olacak ve zulme boyun eğmek istemeyenler, kıyamete değin onun izinde yürüyerek şeref ve kurtuluşu tadabileceklerdir.

Kerbela gününden beri dinmeyen bir ağıt vardır mü’minlerin gönlünde… Bir yara… Bir sancı… Bir fay hattı, bir uçurum…

Bir de ders olsa keşke…

Neleri nasıl unutuyor insanlar, gözleri ve gönülleri kararınca… Neleri nasıl çiğniyor… Peygamber emanetine kılıç çekmek… Bu nasıl bir şeydir! Ve Peygamber (s.a.)’in ahirete irtihalinden sadece yarım asır sonra… Peygamber neslinin henüz yeryüzünden çekilmediği bir zamanda! Nasıl bir şey! Bir ders! İktidar hırsını, kabile-kavim asabiyyetini Müslümanlığının, mukaddes değerlerinin, Peygamber hatırasının önüne geçirmemek için iz’an…

Sîne sûzan, dîde giryân kalbi nâlandır bu an
Ya Rab bizi dûr eyleme evlâd-ı Ali’den
Nusret bulayım dem be dem imdâdı Ali’den
Meydân-ı muhabbetteki feryâdı Ali’den

Canlar! Muharrem’in hatırına muhabbeti kîne katmayıp, kîni muhabbette eritmeli… Çünkü kin parçalayıp kesret üretirken, gönüllerde Tevhîd’i inşâ etmenin muhabbetten gayrı yolu yok!

Hz. Hüseyin efendimizin başına gelen, yüreklerimizi sızlatan o acı hadiseleri, gönüllerimizde hissederek devamlı onun sevgisinin artmasına ve âhirette şefaatına vesile olmasını Rabbimizden niyaz ederiz. Mevlam hanedanı-ı ehli beyte yapılan zulumden razı olmadığımız şu aciz hali öylece kabul buyursun.

Ya ilâhî, Şühedayı Kerbela hürmetine, onların başlarını verdikleri mânevi değerlere sahip çıkmayı, halleriyle hallenmeyi, Muharremin sırrı hikmetini idrâk etmeyi cümlemize nasip eyle, bizleri yeryüzündeki Hüseyin’lerin yardımcılarından eyle. Zulme maruz kardeşlerimizin üzerine sabır yağdırıp, dertlerine hiç ummadıkları yerden derman eriştiriver. Amin ya Mûin.

Yâ Rabbî, Gönüllerimize Peygamber Efendimiz’in, Ehl-i Beyt’inin, güzîde ashâbının ve onların izinden giden Hak dostlarının rûhâniyetlerinden hisseler ihsân eyle!

Ya Resulallah, aşk ile şehadete gidenlere ve gidenlerin ardında bıraktığı mahzun ümmetine Şefaat eyle Allah aşkına..

Âb-ı rûy-ı Habib-i Ekrem için,
Kerbelâ’da revân olan dem için,
Şeb-i firkatte ağlayan göz için,
Rah-ı aşkında sürünen yüz için,
Mâsivâ-yı aşkının sevdâsını gönlümüzden al,
Aşkını eyle iki âlemde bize âşinâ ya Rab

Şefaat-i Habib-i Kibriya, Muhabbet-i Ehli beyti Mustafa
Sırrı Mânayı Şehid-i Kerbala üzerlerimize sâyebân,
Vakt-i şerif, Aleme bayram olan Cuma,
ömür ve şahsiyetlerimiz, ahir ve akibet,
zahir ve batınlarımız hayrola, aşk ola, aşk ile dola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .

Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin

Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim

DUYARLIYIZ

dua 

DUYARLIYIZ
Yeryüzünün dört bucağında mazlum kanının oluk oluk aktığı bir zamanda
vaktin Kerbela’sı Gazze’yi hatırlamaya Gazze’yi hatırlatmaya
 
Adaletin yerle bir edildiğini görmüyor musunuz?
Bütün bu bozgunculuğu ve onu yapanları görmüyor musunuz?
Kimse zulme ve fesada karşı direnmiyor, görmüyor musunuz?
Böylesi bir dünyaya iNANANLARI daha duyarlı kılmaya DUYARLIYIZ

İNSANLIĞA DUARLIYIZ
İnsanlığın son çırpınışlarını yaşadığı, vicdan gölünün kuruyup minicik birikintilere dönmeye başladığı bir dünyada. İnsanlık son nefesini veriyor Gazze’de. Eğer Gazze’yi kurtaramazsak, orada yiten sadece Filistinli insanlar değil, aynı zamanda bizim insanlığımız, vicdanımız olacak!

GÖZYAŞINA DUYARLIYIZ
Gazze’de ölen çocukların başında Hz. Peygamber gözyaşı döküyor.
Gazze’de ölen çocukların başında “Muhakkak ben yeryüzünde, bir halife yaratacağım” dediği vakit onlar, “Oradaki düzeni bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak bir mahluk mu yaratacaksın? Oysa biz sana devamlı hamd, ibadet yapıp, Sen’i tenzih etmekteyiz” dediler. (Bakara, 30)”ayetinin muhatabı melekler ağlıyor. O bebeklerin yaralarını Peygamber iyileştiriyor, ya zulme sessiz kalan bizlerin utancını kim iyileştirecek? 
 

israil_katliam1
HAKLI DİRENİŞE DUYARLIYIZ
Asra yemin olsun ki , insan mutlaka hüsrandadır”. Bu ayeti her geçen gün daha da doğrulayan insanlık, yine zulme karşı sessiz öylece izliyor. Dünya zulüm kılıcıyla titriyor yine…Gazze direniyor zulmün önünde
Gazze’de İsrail’in yoğun bombalamalarına, tank ateşlerine karşı silahsız duran,
korkmadan, beddua dahi etmeden, tek silahının gözyaşı olduğunu bilen anaların babaların direnişine, Hz. Hüseyin’in direnişi’ne duyarlıyız!

Neden Ağlar?

Ey şehid-i Kerbela’ya ağlayan,
nâr-ı firkatle ciğerin dağlayan,

Müslüman ile alâkayı kesmek onun kanını dökmek gibidir. [Hadis-i Şerif]

 

Hastalıktan gözleri kapanmış yaşlıca bir dostu,
“Bende dünyayı görecek göz mü kaldı?” diye şikâyette bulununca
“Hiç üzülme dostum, zaten dünyada da bakılacak surat kalmadı
buyurmuş Seyrâni.

Eserlerinde tasavvuftan sıkça beslenen, sözü kılıçtan keskince bir velidir.
Develi’den imam Cafer Efendi’nin mahdumu  Âşık (Mehmet) Seyrâni [1800-1866] Aşığın sesi alem-i lahûttan haber getirir ya, 181. mestmp3’ün de sözleri de Aşık Seyrani’ye ait:
Ne hikmettir şu dünyâya / gelen ağlar, giden ağlar
Soralım YOKSULa BAYa / ASLı nedir, neden ağlar?
Seyrânî’ye acep n’olmuş? / Yüreği derd ile dolmuş
Kimi yitmiş, kimi bulmuş / Bulan ağlar, yiten ağlar

Müslüman yüreklerde esen Hüseyni bir matem ile, bir fatiha, bir fetih ümidi ile canlara ikramımızdır.

Ey yetim başlarımızı, “ben de sizin gibiydim” diye okşayan hüzün peygamberi!
Zulumlerle, ölümlerle, hastalıklarla, ayrılıklarla malul dünyamızda
Şimdi her yer Kerbela, her gün Aşura. Irak, Kerbela, Filistin Kerbela.
Belâ-yı Ehl-i Beyt’in yazmağa imkan mı var, asla
Söz ağlar, söyleyen ağlar, kalem ağlar, yazan ağlar

 

Hani kurak günlerin ardından bir ümitle beklenip duran yağmur geliverir ya
işte öyle geldin alemin vahşetinin üstüne
öyle geldin cehaletin dalaletin garabetin kulaklığı üstüne
Ey beklenen peygamber, ey müjdelenen nebi
Sabır ve çileyle geçen günlerimizin saniyeleri adedince selam olsun
Aşkından yaşaran gözler adedince selam olsun sanaa Resulallah aşk ile şehadete gidenlere ve
gidenlerin ardında bıraktığı mahzun ümmetine
Şefaat eyle Allah aşkına. 

Mevlam, Şühedayı Kerbela hürmetine,
onların başlarını verdikleri mânevi değerlere sahip çıkmayı,
halleriyle hallenmeyi, Muharremin sırrı hikmetini idrâk etmeyi
cümlemize nasip etsin, yeryüzündeki Huseyn’lerin yardımcıları olsun.
Zulme maruz kardeşlerimizin üzerine sabır yağdırsın
Dertlerine hiç ummadıkları yerden derman eriştirsin inşallah.

 

Vakt-i şerif, Cuma, Muharrem, ömür ve şahsiyetlerimiz,
ahir ve akibet, zahir ve batınlarımız hayrola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola
Şefaat û nebi cümlemize nasib ola efendim

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin

Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim