Bezgin imamın sesinden yoruldum

Ezbere bildiğimiz ama olamadığımız nice kelime ile irtibatımızı tazelemek için yazdırıldı bu yazı, o niyetle okunsun, mânâyı aslına mayalasın isteriz

camide_cocuk

Kitâb-ı aşkını baştan okudum ser-te-ser ezber
Dahi öğrenmeden varıp muallimden elif-bâyı

Vaktiniz varsa buyrun bir kelimeyi didikleyelim bereber (ﺍﺯﺑﺮ)
Lisân-ı Fârisî’de ez- “-den” ve ber “göğüs veya üst” ile ez-ber “göğüsten” yâhut “üstten”; bir sözü, bir metni kitaba bakmadan aynen tekrar edebilecek şekilde zihinde tutma, hıfzetme mânâsında kullanılıyor. Biz de isteriz ki, sözler içimizden gelerek söylensin. Farsçası ile söyleyecek olursak “ezber” den.. yani göğüsten…

Ne kötü ki, ezber demek artık içtenliksizlik anlamına gelir olmuş.

Sözün inanılarak, içten söylenilenini sevdim şimdiye dek. Şüphesiz şimdiden sonra da böyle olacak.

Vaktiyle bir Şeyhülislam’a dahi
Mescidde riyâ-pîşeler etsin ko riyâyı
Meyhâneye gel kim ne riyâ var ne mürâyî
dedirten zihniyet yine saflarda dolaşıyor…

Maksadım şikayet değil ama yalan yok, camideki zorâki vaazdan, bıkkın, bezgin imamın sesinden de yoruldum. Sadece hutbenin sonunda para toplanacağını duyuracağı zaman içtenlikle, önemseyerek, kelimelerini yankı bulabilecek tarzda ağzından döken imamlardan bıktım.

Ah Ya Rabbim emanete ne yaptık; “bu nasıl dünya hikayesi zor, mekanı bir satıh!”

Maksadım şikayet değil.

Sadece demek istiyorum ki; insan sahici olanı özlüyor böylesi anlarda. Aslı ile yapmacık olanın karıştığı; iyi ile kötü olanın ayırd edilmesinin zorlaştığı bir dönemde insan daha çok özlüyor ‹asli› bir sesi. Asli bir duruşu.

Gördü mü teslim olası geliyor. Görmedi mi özlüyor.

“Güzel olan hiç bir şey hülasa edilemez” demiş Valéry. Güzel’in kaynağı el-cemîl bildiğimiz “Güzel”dir de onun için mi acaba hülasa edilemez.

Gözümüz güzel olanı görmek ister. Sadece hissetmek yetmiyor mu acaba. Yani güzellikleri fiiliyata da geçirmemiz gerektiği anlamına mı geliyor bu? Ve zor mudur güzel olan bir hissi, bir hali eylemlerimize, işlerimize aksettirebilmek. Tam da eyleme geçiriyorum derken niyeti bozulabilir mi mesela insanın? Bu bozulmadan kurtarabilmesi insanın kendisini kolay mıdır?

Sahici, içtenlikli sözler duymak, okumak istiyorum.

Bazı güzel görünümlü kelimeler ürkütüyor beni. Tedirgin ediyor. Kelimelerin sıradanlaşması ne kötü şey!

Yapay gülümsemeler, resmi saygı göstermeler… Birbirlerini hissetmeyen, fark etmeyen insanlar. Hal hatır sormanın sadece sormakla kalacağını, sorulan hatırın kimi sorumluluklar doğurabileceğini sanki hiç bilmezcesine hal hatır soran insanlar. Bu yüzden midir bilmem eski güzel insanların âdâbında hal hatır sormak büyüğün haddineymiş, “şöyle bir sıkıntım var” dese, bir yarasına merhem olacak, işini görebilecek olan başlarmış hal hatır faslına…

Binlerce, on binlerce insanlar. Ne tebessümü, ne ağlamayı keşfedemeyenler..

Kahkaha ile tebessümün farkından bihaber yaşayıp tebessümün açtığı güzellikleri göremeyenler, zırlama ile ağlamanın farkından habersiz ağlamanın güzelliklerini kaçırıverenler…

“Birisi bana bir şey söylesin. Güzel bir şey söylesin. İçinde kendisi olan bir şey. İnandığı ve yaşadığı bir şey…” dedi meczûb

Duyduk: Cenab-ı Hak senin dilini talep ve dua için çözdüğünde, istediğini sana vermeyi murad ediyor demekmiş, işittik ve uyduk, hazret-i azizimin durduğu duaya:
“Rabbim söylerken güzel söyleyebilmeyi, güzel söylemeye alışmamayı, alışıp sıradanlaşmamayı, tekdüzeleşmemeyi, muhatap olduğumuz her nesne ile Efendimiz gibi muhatap olabilmeyi nasip eylesin. Efendimizin yağmur damlasına ‘‘Bu Rabbimden yeni geliyor’’ deyip tazeliğe göğsünü açması gibi hep bir tazeliğe göğüs açabilmeyi, diriliği dileyebilmeyi, diri olabilmeyi, uykuyu bile “alimin uykusu” eyleyebilmeyi, güzel söylemekten güzel eylemeye geçebilmeyi nasip etsin…”

Bize ve “Ahir zaman güzelleri” kardeşlerime de…

Ben firakı kazıdım gönlümün ezberine,
Sen de adımı kaydet muhibler defterine

Sizin dünyanızdan üç şey sevdirildi

Nesâî, İbn Hanbel ve Beyhakî tarafından kaydedilmiş bir hadis-i şerif: Sizin dünyanızdan bana üç şey sevdirildi; “En-nisa’e”, kadın “vet-tıyb”, güzel koku ve “cu’ile kurretu a’yni fîs salâh” ve namaz gözümün nuru kılındı. [Nesâî, İşretu’n-Nisâ 1, (7, 61)]

40hadis_1

Habîbi Hz. Muhammed’in (ki O’nu lâhutî, ceberûtî, melekûtî ve nâsûtî kılmıştır) nurundan ezelde ve ebedde zâtına ayna, mahlûkatına irşat kılan Allah’a hamdolsun. Salât û selâm da nebîmiz Hz. Muhammed’e (sav) O’nun pâk ehline ve ashabına olsun.

Kadın bizim geleneğimizde “cins-i latîf” diye ifadesini bulur. Güzel cins. Yani estetik değer, özel bir yer. Aslında o geleneğimizde ki ifade sanki bu hadisten alınmış gibi. Sırasıyla güzel koku, kadın ve namaz. Eğer namaz insanın gözünün nuru, saadet kaynağı olmaya başlarsa yük olmaktan çıkar. Namazdan insan, cinsi latîf’ten aldığı haz gibi, ondan aldığı gönül süruru gibi sevinç duymaya başlar. Yani namaz sahibine bir can yoldaşı gibi yar olur, sevgili olur. Namazla öyle bütünleşir ki, namaz onun için bir sevgiliye dönüşür. Tıpkı onunla beraber olmaktan duyduğu neş’eyi, iç huzurunu namaz kılarken de duyar.

Mealen böyle Türkçe’ye aktarılan hadisin benim açımdan ilk göze çarpan yanı, Rasûlullah’ın dünyadan demeyip, “dünyanızdan” ibaresini kullanmış olmasıdır. Bu ibarenin tercih edilmesinden öğrendiğimiz; peygamberlerin ve bazı özel nitelikli, vasıfları üstün kılınmış belli zevatın ama bilhassa peygamberlerin, bizim içinde yaşadığımız ve bir şekilde kendimizi yakın hissettiğimiz dünya ile bağlarının bizimkinden farklı olduğu yani peygamberlerin dünyaya bizim baktığımızdan daha farklı baktıkları daha da açık konuşursak “yukarıdan baktıkları”, zayıf insanların dünya ile olan ilişkisinden kopuk bir durumda bulundukları hususudur. Bu önemli bir şey! Yani eğer biz “Bu bizim dünyamız!” diyorsak peygamberler de buna “Dünyanız!” diyerek ihtar ve ikaz yollu bir karşılık verebiliyorlar.

Bu dünyadan Rasûlullah’a üç şeyin sevdirilmiş olmasının da benim açımdan zihin açıcı bir yönü var. Bunlar; kadınlar, güzel koku ve Rasûlullah’ın “Namaz gözümün nuru kılındı” demesiyle belirginleşen namaz. Gözümün nuru diyor Rasûlullah, ferahladığım, rahat bulduğum: huzur kaynağım…

Bu üç şeyin bir çeşit geçişi, bir çeşit letafeti, latîf bir durumu tebarüz ettirmeleri, hem geçirgenliği hem de taşıyıcılığı üzerine almış unsurlar oluşları önemlidir. Kadınların Rasûlullah’ın dünyamızdan sevdiği bir şey olmasının çok önemli bir tarafı var. Bunun çağdaş ya da modern insanların düşünebileceği gibi bir çeşit “zendostluk” olarak algılanması bilhassa kadınların yanıbaşında zikredilen diğer iki şey sebebiyle mümkün değil. Kendimi Rasûlullah’ı kimilerinin gözünde aklayacak bir pozisyonda elbette görmüyorum fakat çürük kafaların etki alanını, kafasında çürümemiş yer bulunan herkes daraltabilir, daraltmalıdır. Kadınlar, güzel koku ve namazın bir arada anılması, kadınların insanın bu dünyadan zevk almasında değil de başka bir aleme nüfuz etmesinde bir işlev yüklendiklerini düşünmeyi gerektiriyor.

Gazzali hazretleri gibi mutasavvıfların bir kısmı da “Cim’ada tevhid sırrı vardır” demiştir. Dolayısıyla bu dünyadan kadınların sevdirilmesinin, dünyaya bağlılık hissini güçlendirmekten çok, bu dünyadan başka bir dünyaya geçme duygusunu pekiştirmesi, bu geçiş duygusunu yoğunlaştırması bakımından düşünülmesi lazım.

Zihnimizi bu yöne sevk ettiğimizde güzel kokunun zikredilmesi daha anlamlı gözüküyor. Yani güzel kokuyla birlikte insan adeta bir çeşit yükselişe geçiyor. Güzel koku insanın bilinen bir alandan başka bir mana dünyasına geçmesini mümkün hale getiriyor. Güzel koku… (Bknz Perfume)

Şöyle düşünün: Burnumuzla algıladığımız kokuların çirkinlikleri tabi bir şekilde, insanın ruh durumunu düşüren, sıkıntı veren bir etki yapar. Güzel kokunun ise tam tersine bu ruh durumunu yücelere çıkaran bir etkisi vardır. Bu yükseliş, tıpkı kadınlarda olduğu gibi bilinen alemden, bilinmek istenen aleme doğru seyahatin bir parçasıdır. Bu bakımdan namazın ikmal edici bir işlev gördüğünü; kadınlar ve güzel kokudan sonra zikredilmiş olması dolayısıyla tamama erdirici bir işleve sahip olduğunu da akla getirmek gerekir.

Namaz aslında bizim bu dünya ile ahiret arasında bulunduğumuzun anlaşılmasındaki en belirgin etkendir. Daha doğrusu bu dünyanın geçiciliği konusundaki en etkili derstir. Âdeta bir sal, su üzerindeki bir sal işlevini görür. Yine bir hadis-i şerifte “Namaz, mü’minin miracıdır” buyrulduğunu biliyoruz. Hak dostlarından nicelerinin çok sıkılıp daraldıklarında “Evladım ben bir seyahate çıkayım deyip iki rekatlık bir namazla ferahladıklarını” biliyoruz. Yani namaz tıpkı kadınlar ve güzel koku gibi her bir insan üzerinde bir geçiş, bir nüfuz ediş, bir ulaşma, ulaşmayı sağlayan alan etkisi oluşturması bakımından önem taşır.

Bu meseleyi, yani dünyanın mânâ alemiyle, bilinen dünyanın, bilinmek istenen dünyayla olan irtibatını anlamak kadınlar sayesinde, güzel koku sayesinde ve gözümüzün nuru Resulullah’ın “gözümün nuru” buyurduğu namaz sayesinde kolaylaşmış oluyor. Bilhassa bu intikal açısından “dünyada bulunuşumuzun anlamına vâkıf olmak isteyenlerin” bu hadisi şeriften öğreneceği çok şey var. Dünya bir şekilde ahiretin tarlasıysa dünyada yaşarken, dünyayı algılarken, dünya dışı bir ruh durumunu, dünya dışı bir vakıalar dizisini zihnimize yakın tutmaya dikkat etmeliyiz. Böyle bir yakınlaşma ancak belli vasıtalar aracılığıyla gerçekleşebiliyor. Bu hadisi şeriften söz konusu vasıtaların Resulullah katında “kadınlar”, “güzel koku” ve “namaz” olduğunu öğreniyoruz. Bu hadisi şerifiyle, Resulullah efendimiz bize neyi nasıl tercih etmemiz gerektiğini, tercih üstünlüğünü de öğrettiği için bizim dünyayı nasıl değerlendirmemiz ve daha dünyada iken başka bir dünya konusunda neler algılamamız gerektiği meselesini de aydınlığa kavuşturmuş oluyor.

Malının üçte birini güzel kokuya sarfeden müsrif sayılmaz. [Hz. Ömer] guzel_koku

Tabii, ister beşer sözü olsun ister Hak kelâmı olsun bütün sözlerde o söze muhatap olan insanın vasıfları ve niyeti anlam alanını aydınlık kılmak, anlam alanını doldurabilmek hususunda belirleyici rol oynar. Bir Alman düşünürü G. C. Lichtenberg’in (v. 1799) dediğine kulak verirsek: “Kitaplar aynalar gibidir, aynaya bir maymun bakınca oradan bir havarinin görünmesi imkansızdır.” “Neyi arıyorsan osun” sen buyuran Hz. Pir Mevlana (ks) buyruğunca neyi öğrenme konusu ettiğimiz, bizim ne olduğumuz, neyin peşinde olduğumuzla doğrudan bağlantılıdır. Eğer Resulullah efendimiz “Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi” buyurduysa ve bunları “kadınlar, güzel koku ve gözümün nuru: namaz” olarak sıraladıysa burada bizim dünya ile olan ilişkimizi tekrar gözden geçirmek zaruretiyle yüzyüze olduğumuz anlaşılır. Diğer taraftan bu anlatımın bir hazcı, hedonist yaklaşım olduğunu da düşünebilirsiniz. Dünyanın esas olarak istifadeye değer bir kısmıyla bize yakın olduğu yanlışına da sapabilirsiniz, aman dikkat!

Bir çok yanlış, onlara kapılalım diye bizi bekler zaten. Bildiğimiz gibi: yanlışlar çoktur, doğru tektir. Hadisi şerifleri düşünürken de Resulullah’ın dünyamızdan kendisine sevdirilen şeylerin neler olduğunu belirtmesi üzerine biz de “doğruyu kendimize yakın kılma endişesi” gösteriyorsak “bir” şey anlayacağız. Yani kalkıp da birisi şöyle diyebilir: “Allah, Resulullah’a bizim dünyamızdan üç şeyi sevdirmiş. Bunlar: ‘Kadınlar, güzel koku ve namaz’dır. Bana başka şeyleri sevdirdi efendim! Onlar O’na verilmiş, bu da bana verilmiş” diyerek yorumda bulunabilir ama baştan da söylediğimiz gibi Resulullah “dünyanızdan” diyerek zaten bizim böyle bir yorumda bulunmamızın önünü kesmiştir. Yani “Resulullah’a üç şey sevdirildi bana da beş şey sevdirildi” gibi bir yorumu öne sürme hakkına sahip değiliz. Çünkü risalet ve nübüvvet aracılığı taşımayan bizlerin dünyaya bakışının bir peygamberin “alemler ötesi bakışı” ile aynı olmasına imkan yok. Biz ancak o peygamber’e özenebiliriz, ancak O’ndan ders alabiliriz, adımlarımızı O’na uydurarak O’na yaklaşmaya çalışabiliriz.

Dolayısıyla eğer “doğru” konusunda hassasiyetimiz varsa Resulullah’a dünyadan sevdirilen şeylerin, muhtaç olduğumuz doğruyu nasıl ifade ettiği konusunda tekrar zihnimizi bir yerlere açmamız gerekiyor. Ben bunun bilhassa “geçirgenlik” olduğunu bu dünyanın özellikleriyle muhtemel ve arzulanan dünyanın özellikleri arasında irtibat kurmamıza yarayan şeylerin sevdirildiğini belirtmek gereği duydum. Bu da yeter, tahmin ediyorum. Yani insanın gereğinden çok şeyi fark ediyor olması, esas olan şeyi fark etmekten mahrum kalması anlamına da gelebilir. Ben bu hadisi şerif dolayısıyla eğer bir şeyi fark etmişsem, yani bu dünyadan öte dünyaya geçişin mümkün olduğu ve bu geçiş için bir takım araçların bulunduğu meselesini fark etmişsem, bu da bana yetmeli. Ya da bu da benim kârım olarak hesaba katılmalı diye düşünüyorum. İşaretlerin ne anlama geldiğini, bu işaretlerin farkına varanlar daha net olarak yerli yerine oturtabilecekler.

Alemlerin efendisi “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi, biri kadın…” buyurduğu gün, kadınların özgürülüğü başlamıştı zaten! Meyveyi yerken ağacına şükretmeyi unutma sakın; sonra nankörlerden olmayasın