BİR OLsun

Ey kendini arayan dost,
… O’nun Zât’ından (ve rızâsına uygun olandan) başka her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur ve hepiniz O’nun huzuruna götürüleceksiniz. [Kasas:88]

Gören candır yine canan yüzünü
Temaşa kendi eder yine kendi özünü


Gören ve görünen oldur hakikât
İşiten, söyleyen oldur sözünü

Zaman zaman içindeydi, ben zamânın içinde, yerin göğün bilmediği devrân benim içimde… Gönül gönül içindeydi, ben gönülün içinde. İns ü cinnin bilmediği hicran benim içimde…

O zamandan, o devrandan hâsılı yerinden ve yurdundan ayrılan bir canın feryadıdır nağmenin başı, nâmenin sonu… [291. Mestmp3]

Saymaya kalkışsak 291 Cuma geçmiş ilk mektuptan beri ama şimdi de gönlüm bana öfke ile bakarak diyor ki: “Artık sözü kısa kes, sözlerimdeki binlerce nükteden hiç olmazsa birini dinlesen ne olur?” Gönül ile aşk, Muhammed (sav) ile Hz. Ebubekir(ra) gibi beden mağarasının dostları. Mağara dostlarının canları bir olduğu halde adları ayrı olursa ne çıkar? Tatlı bir narın içindeki taneler bin olmuş, bir olmuş ne önemi var? Nar sıkılınca onların hepsi bir olur ya, bu yüzden taneyi saymak ne işe yarar? Sayının değeri kalır mı?

Şems-i Tebrizî bunu bilir
Ahad kalmaz fenâ bulur
Bu âlem külli mahvolur
Hemân bâki kalır Allah

Burası kâinatın kalbi, bu şehrin diğer adı Ümmül Kura (Şehirlerin anası)… Burada yaşarken kendimizi hiç yabancı bir ülkede hissetmedik bilakis ana kucağında saydık kendimizi, anasını bulan kimi arardı artık…

Bir resim çektirdik ve dönüyoruz, samimi pozlar verdik ve dönüyoruz… (Kendisi için sefere çıkılabilecek) Üç mescidde namaz kılmaya gelmiştik, huzurda niyaza durduk, şimdi dönüyoruz… Anladık ki Hüküm O’nundur… O’na (hakikatimiz olan Esmâ mertebesinin farkındalığına) döndürülüyoruz!

Anladık ki bu topraklarda müslümanca yaşamak “suya girmiş balık olmak” gibidir… Ayrılık vakti geldi ve o söz aslına döndü: “sudan çıkmış balık” oluyoruz…

Bu topraklarda her içtiğin su zemzem, ayrılığı matemdir, en azından her Cumanız harem, Harem-i pâkinde bir bayramdır…

Yıllar var ki Cuma mektuplarını bu topraklarda aşk ile bes(te)ledik, yeniden karar kılana, ayağımız yere basana dek ara veriyoruz…

Gamlara, kederlere batmayayım, yine sevgilinin bulunduğu yere gideyim. O cennete, o gül bahçesine, o yeşilliğe varayım. Zamanımızın, yaprak döken, ayrılık sonbaharına doydum, bıktım, usandım. Bir sonsuz gül bahçesine, o solmayan zevalsiz bağa gideyim. Balık, suya kanmaz, ben ne yapayım? Ben su gibi secdeler ederek ırmağa doğru gidiyorum. Aşkın gamı, önünde sonunda beni çeke çeke götürecek. İyisi mi, ben şimdi kendiliğimden gideyim. Padişahların padişahlığı bile aşk eseri, aşkın bir lütfu. Aşkın peşinde koşmayayım da hangi işin peşinde koşayım? [Hz. Pir Mevlana]

Megû ashâb-ı dil reftend u şehr-i ışk şod hâlî
Cihan pür Şems-i Tebrizî mürîdî kû çü Mevlânâ
Gönül ehli gitti de aşk şehri boş kaldı deme
Cihan Şems-i Tebrizî ile dolu, Mevlânâ gibi mürid nerde?

Ağzımızdaki dil, gönül kapısının halkasıdır; hep konuşup durarak neden kapı halkası olup kalıyorsun? Sus, konuşma; cana kavuşmak için kapıyı kır da içeri gir! Mademki biz benlikten, senlikten kurtulunca hep bir oluyoruz. Yeter sus! Sen bu sözleri kime söylüyorsun? Bir olmak; kesretten kurtulup vahdete gelmek, tevhide ulaşmaktır. Bu dünyadan ne bekliyorsun? Eğer sen bizden isen, gönlünü bize bağlayanlardan isen aşk meyhanesinin köşesine gel!

Ya ilahi geçmekte olan dem, Cuma, Şehrullah-ı muazzam, ömrü aziz hürmetine halifetullah olduğumuzu idrakle noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarla muttasıf, ahlak-ı hamide olan Habibullah Efendimizin yüce ahlâk ve rûhâniyetinden kalblerimize hisseler nasîb eyle! Kulluğumuzu ve haddimizi bilip vazîfe ve mes’ûliyetlerimizi kemâl-i edep üzre, aşk û şevk ile îfâ edebilmemizi müyesser eyle!

Bi ismi zâtike, Ya Allah huu

Muhabbet-i Ehli beyt-i Mustafa üzerlerimize sâyebân, Vakt-i şerif, sebeb-i gufran, aleme bayram olan Cuma, Şehrullah olan Receb-i Şerif, ömür ve şahsiyetlerimiz, âhir ve âkibet, zâhir ve bâtınlarımız hayrola,

Aşk ola, aşk ile dola, Aşkullah,
Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .

Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim

HAMİŞ: Ahvâl-i tevhid ile hallenip BİR OLMA provaları yapmak için Ramazan 1432 itikâfına, sevgili ile aynı kubbe altında, aynı nefesi solumaya bekleriz efendim… Sakın ha cennet bahçesinde nasıl buluşuruz diye gam yemeyin, gönülden gönüle ince bir yol vardır, yol üzerinde sabırla bekleyin…