Sırf bu kelimenin açılması için lugate mürâcaat edildiğinde, (ﺩﻟﻜﺸﺎ) Farsça kuşā < guşā “açan” ile gönle ferahlık veren, iç açıcı, ferahlatıcı manâsını buluyoruz, biraz daha âşinâ olmak için bir de cümle içinde kullanalım:
Yoktur daha dil-küşâ tesellî
Bir mâder önünde ağlamaktan
(Cenap Şahâbeddin’e rahmet olsun)
Bir anne kucağında içini dökmekten, daha ferahlatıcı teselli mi olurmuş?
Âdemin küçüğü olan âlemde de sıkılan yağmur bulutları da rahatlamak için yaşını yere akıtmıyor mu?
İşte hakîkate susamış taliplere, bir olup birliğe birikmek için vakti gelenlere, Baba Kaygusuz Abdal Hazretleri’nden içimizi ferahlatan mesnevîsi 15. yüzyılın arı duru öz Türkçesiyle:
DİLKÜŞÂ
(İzinsin okunması halinde mes’uliyet niyetlenendir vesselâm)
Mefāʿilün mefāʿilün feʿûlün
Gel iy kendü ḥāline yol bulanlar
Bu yolda kendü mikdārın bilenler
(Kendine varan yolda kendi değerini, niceliğini bilenler)
İrişenler bu vaḥdet menziline
Cān u baş terk idenler ʿışḳ yolına
Maʿānį burcına seyrān idenler
Vücūd-ı ḳaṭresin ʿummān idenler
Girüben ʿışḳ deñizin boylayanlar
Maʿānį izleyüp ṣoy ṣoylayanlar
(Aşk denizini bir uçtan bir uca geçip manâları izleyerek aslını tahkîk edenler)
Ne dimekdür bilen ʿilm-i ledüni
Olan ṣıdḳ-ıla bu ʿışḳuñ cünūnı
(Dâvet umûmî olmayıp sıdk ile bu aşkın cünûnu olanlaradır yâni sadâkat ve içtenlikle (öyle ucundan kenarından değil) insanın dış âlemle ilgisini kesecek şekilde, aşkın çekim alanına dâhil olanlara bir çağrı)
Bu maʿnį baḥrına zevraḳ düzenler
Bu vaḥdet ḳuşlarına faḳ düzenler
(Bu hakîkat denizine varmaya gemi, bu vahdet kuşlarına tutunmaya tuzak, tertip ve tedârik edenler yani yol hazırlığı olanlar)
İrişenler Süleymān menziline
Olanlar ʿandelįb vaḥdet güline
(Hava, hevâ, nefsi kontrol altına alanlar, hangi gülün bülbülü olduğunu bilenler)
Özüni Sulṭāna vuṣlat görenler
Sulṭānı Haḳ özüni māt görenler
(Kendini Sultan’dan ayrı görmeyip, O’nu Hak bilip huzurunda, kendini ölü (gibi birliğe teslîm olmuş) görenler)
Maʿānį meydānında bāz olanlar (oynayanlar)
Ḥaḳįḳat burcına şeh-bāz olanlar (iri beyaz avcı doğan kuşu-mürşit)
Bu maʿnį dürrine maʿden olanlar
Ḥaḳįḳat kāmil-i insān olanlar
(Asıl incinin madeni, vahdet sırrının kaynağı olan, düştüğü kuyudan kendi sularını çıkaran kâmil insanlar)
Ḳamu eşyā ki var mevcūd degül mi
Ḥaḳk’ı inkār iden merdūd degül mi
(Âdem’de gizli Hakk’ı inkâr edenler, teslîm olmaktan imtinâ edenler, şeytan misâli reddedilmiş oldular; birlik yolundan geri çevrildiler)
Ḳamusı Ḥaḳḳ-ıla birlikde yeksān (dâima)
Ḳamu vāḥid olupdur derde dermān
Ḳamu varlıḳ Ḥaḳ‟uñ bürhānı(isbâtı) olmış
Ḳamu gönül Ḥaḳk’uñ imkānı olmış
Baḳan her yaña Sulṭānı görür pes
Daḫı hįç ġayrı yoḳ cānı görür pes
Daḫı hįç ġayrı görinmez cihānda
Hemān Ḥaḳk’dur görinen her mekânda
Neye baḳsañ hemān nūr-ı żiyādur
Ḳamu yüz āyine-i cān-nümādur
(Baktığın her yüz, bir yüzdür; o cânı gösteren bir aynadır
Alan lezzât-ı birlikten halâs olur ikilikten
Niyâzî kande baksa ol heman didâr olur peydâ)
Ḳamu varlıḳ bāḳįdür yoḳ fenāsı
Ḫaṭāsı yoḳ ḳamu sözüñ ḫaṭāsı
(Çünkü kendileri için yokluk, adem sâbit olan eşyâ, şeyler varlık kokusu duymamıştır. “Varlığım seninledir ve vârım da ancak sen” diyen için ise kelâm hakîkatte O’nun sıfatı olduğundan, her dilden söyleyen de ancak O’dur ne var ki her mahalden kendi terkibine uygun söz söyler, söylediği kendi hâkim esmâsı mûcibince Haktır.
Bu Niyâzî’nin hiç vücûdunda
Zerre komadı hep bekâ düştü
Niyazi-i Mısrî Hazretleri, Hz. Pîr ne güzel buyuruyor, “Kim Seni buldu, kendi yok oldu”. Bütün dava, kavga benliktendir. Halbuki şu ne kadar kolay, her ben diyen yalnızdır. Ben “varım” dersen vasıl olamazsın. Egoizm, enaniyet, benlik ne dersek diyelim onu bir kenara koyabilsek, sen demeyi bıraktım evvela biz demeyi öğrenebilirsek dertler kalmayacak derecede azalır.)
Ne kim görsen hemān ʿayn-ı kemāldür
Ḳamu eşyā bir vücūd bir cemāldür
(Görünen dost yüzü olan tek bir vücûd olunca elbette O’na noksanlık izâfe edilemez, kemâl üzredir, her hâli cemâl üzredir. Kesb-i kemâl, seyr-i cemâl eyleyen yâriyle bir bugünden cennettedir.
Cennet-i irfana dâhil olanın
Kande baksa gördüğü didâr olur)
Gel iy ṭālib olan ḫayāli terk it
Ḫamūş ol bu ḳamu maḳālı terk it
(Şimdi ey birlik tâlibi, hayâlinde uydurduğun,vehim ve zandan ibâret sanal bir tanrı anlayışını terk et, bu hakikati anladınsa söz söylemeyi, ikilik çıkarmayı bırak; sessiz ol)
Ṣaḳın beyhūde sözlerden dilüñi
İrişdügi yire ṣunġıl elüñi
(Tevhîde muhâlif sözlerden dilini, birliğe uymayan hallerden kendini sakın; elini uzanabildiğin yere uzat)
Bu cihānda yolı zinhār yañılma
Ḥaḳk’ı sen kendüzüñden ayru bilme
Ṣaḳın göñlüñi her sevdāya virme
Özüñe gel başuñ ġavġāya virme
Cānuñ pāk eylegil ḫayāl-i ḫāmdan
Hemān Ḥaḳ’dur murād cümle cihāndan
Naṣįḥat ḳabūl eyle iblįs olma
Ḫāṣṣu‟l-ḫāṣ ol bu yolda ḫabîs olma
Eger bilmek dilerseñ sen özüñi
Ḥālüñ añla mizāna ur sözüñi
(Kendini bilerek, rabbini bilmek için bir süreliğine göründüğün âlemde, hâlini anla, senden sâdır olan söz satırlara yazılı Kurân’a, canlı Kurân olan hakîkî insana uyduğu müddetçe “aslı gibidir” o halde Kurân ile tart s.özünü)
Bu yolda yol erine yoldaş olġıl
Ayaġ olma yol içinde baş olġıl
(Aşk ve irfan yolunda, hakîkî insana yoldaş ol ki erenler ancak yolundan giderek ermiştir. Tek bir vücuttan ibâret olan âlemde sen baş ol, cemal tecellilerine tâlip ol, celâle müşteri olacak hal ve hateketlerden kaçın; ayak takımından olma)
Özüñe gel ḫaber añla sözümden
Ki ḫaberdār olasın tā özüñden
Ḥaḳk’ı sen kendüzüñden ayru görme
Özüñi ġayrı Ḥaḳḳ’ı ġayrı görme
Ḥaḳįḳat cümle ʿālem nūr-ı muṭlaḳ
Ḥaḳ isterseñ ḥaḳįḳatı budur ḥaḳ
Eger Ḥaḳ’dan utanursañ uyanġıl
Ḳo bu ḫayāli özüñe bürüngil
(Eğer bunca zamandır misâfir olduğun bu evde bu tende, ev sâhibinden utanırsan uyan artık. Hayalinde yarattığın tanrıyı dışarıda aramayı bırak, o seninle, kendine gel, dön bak aynaya, bilesin ki bir süreliğine giyindiği ten elbisesinden görünen ancak kendisi, şimdi sen de içine bak ve aslına bürün)
Özüñi cehl-ile Ḥaḳ’dan ayırma
Ḥaḳ’a ṭoġrı baḳ āḫi gözüñ ayırma
(Hak ile aranda ne bir perde ne bir mâni var; sadece cehâletle, şaşı bakışla ayrı gören bir benlik var. Ne buyurmuştu Mısrî sultânımız:
Öyle sanırdım ayriyem dost gayrıdır ben gayriyem
Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş)
Ṣaḳın aldanmaġıl sen bu ḫayāle
Eger cān-ıla müştāḳsañ viṣāle
Įmān ehli iseñ terk it gümānı
Ādemsin bil āḫir sūd u ziyānı (fayda ve zararı)
Niçün ḥayvān gibi ġāfil gezersin
Meger şeyṭān gibi Ḥaḳ’dan bezersin
Unutma Ḥaḳḳ’ı sen ḳalma ḫayālde
Zi ḫayf eger ḳalursañ bu ḥālde
Yolı gözet yolı ṣaḥrāya düşme
Ṣaḳın her beyhūde sevdāya düşme
Eger insān-ısañ añla ḫaberi
Cānuñda var-ısa ʿışḳuñ eṩeri
Ḥaḳk’ı sen kendüñe yār eyleyigör
Yoḳ eyleme özüñ var eyleyi gör
Muʿṭįʿ ol Ḥaḳḳ-ıla olma muḫālif
Eger bu yolda geçerseñ zi ḥayıf
Ḥaḳḳ’ı isteyen gezme yabanda
Hemān istedügüñ nesne çü sende
(Sağ u solu gözler idim ben dost yüzünü görsem deyü
Ben taşrada arar idim ol can içinde can imiş)
Senüñ istedügüñ sensin hemān sen
Saʿādet gevheri kān ü mekān sen
(Sureti terk eyle mana bulagör
Ko sıfatı bahr-i zâta dalagör
Ey Niyâzî şark u garba dolagör
Gayre bakma sen de iste sende bul)
Eger bilmez iseñ bileni diñle
Sözin işit nedür ḫaberi añla
Naṣįḥat diñle iy Ḥaḳḳ‟uñ ṭālibi
Tā kim olasın Allāh’uñ ḥabįbi
Ḳamu eşyā içinde doludur Ḥaḳ
Eger görmek dilerseñ gözüñ aç baḳ
(Eşrefoğlu Hazretlerine sormuşlar “Hak kandedir?” “Yer ile gök Allah ile dolmuş nereye baksan ondan gayri yok” buyurmuşlardır.)
Gözüñ aç gör Ḥaḳk’ı cümle mekānda
Doludur ḳamu vücūdı cihānda
(Ârife eşyâda esmâ görünür
Cümle esmâda müsemmâ görünür
Bu Niyâzî’den de Mevlâ görünür
Âdem isen ‘semme vechullâh’ı bul
Kanda baksan ol güzel Allah’ı bul)
Neye baḳsañ görinen ol Ḳadįm’dür
Daḫı kim var hemān Ḥayy u ʿAlįm’dür
(Her neye baksa gözün bil sırr-ı Sübhan andadır
Her ne işitse kulağın mahz-ı Kur’ân andadır)
Bu ḫaberden cānuña bir ḫaber vir
Bu yükden cān ḳuşına bāl ü per vir
(Ten elbisesi, dünya bağlarından, madde ağırlığından ancak bu “vahdet idraki” kanatlarıyla yükselerek aslına, aşk ile dönerek kurtulabilirsin)
Uyar göñlüñi bu ġaflet ḫābından
Ṣuvar cān būstānın tevḥįd ābından
(Bir süredir beden evin içinde gaflet uykusundaki gönlünü uyandır, hem o susamıştır bunca zamandır; tevhid suyundan, can bahçesini sula)
Ger tā cānuñ bāġı ola münevver
Bite göñül içinde gül-i gülzār
Ṣıfātuñda bulına Ẕāt-ı Muṭlaḳ
Saña yüz göstere göñlüñdeki Ḥaḳ
(Tevhid ile sulaya sulaya, bir görür, bir bilir, bir söyler hâle gelince, hâsılı âzaların birlik dili olunca, o mutlak zat, senin mukayyet vücudundan da görünür olur, “kıldan örülmüş ikilik duvağı” açıldığında, gönlündeki Hak sana da yüz gösterir elbet. İlâcımız yine Mısrî sultân dilinden:
Hak sana açmış durur dâim gözün
Sen yitirmişsin ha ararsın özün
Bî-cihet göstermiş eşyâda yüzün
Âdem isen sümme vechullâhı bul
Kande baksan ol güzel Allah’ı bul)
Bilesin sen nesin kendü ḥālüñi
Āḫir añlayasın ḳįl ü ḳālüñi
Özüñi bil ki nedür bilesin Ḥaḳ
ʿAyān ola saña bu sırr-ı muġlaḳ
(Aradığım candadır, canda ve hem tendedir
Bilir iken bendedir çağırırım dost dost)
Bite cānuñ bāġında tāze güller
Birike gele saña cümle ḳullar
Sen olasın ḳamu yoldaġı menzil
Senüñ ḳatuñda ḥall ola bu müşkil
Saña secde ḳıla cümle ḫalāyıḳ
Ḳamu yirdeki ḳul gökde melā‟ik
(Âdem’e gökte melekler secde etmişler, omuzlarında yürüdüğü yeryüzü ve cümle mahlukat insana itaatkâr kılınmıştır, âdemin hizmetine verilmiştir.)
Sen olasın ḳamu şey’üñ mir’ātı
Ḳamu ṣıfatlaruñ içinde ẕātı
(Sıfatın zâhiri, fiilleriyle halk, sıfâtların bâtını, sırrıyla Hak durur)
Bulına sende ol Ẕāt-ı Muṭahhar
Seni beyān ḳıla bu cümle defter
Hemān sen olasın maṭlūb ṭālibe
İrişesin diledügüñ naṣįbe
Olasın murādı cümle ʿālemüñ
Elif’i olasın içinde lām’uñ
(LÂ-yok-luk kılıcıyla can verip yokluğa erip Tevhid ile bekâ bulasın; Lâm-elif zülfikar’a benzer, Hz. Ali ve o nefesi taşıyanın elinde iş görür)
Gel iy insān işit sen bu ḫaberi
Neyesin kendüziñe ḳıl seferi
Sücūduñ sen saña ḳıl ġayra ḳılma
Hemān sensin özüñe gel daġılma
Bilür misin nedür bu sözde maḳṣūd
Saña mevcūd olupdur aḫı maʿbūd
Vücūd sensin saña yār olan oldur
Senüñ cānuñda pinhān olan oldur
Odur göñüldeki fikr [ü] ḫayālüñ
Odur vechüñdeki ḥüsn ü cemālüñ
Hemān oldur özüñi sen ṣanursın
ʿAyāndur ol saña pinhān ṣanursın
Yüzüñi yire ḳoyasın ḳatında
Ḥālüñi ʿarż idesin ḥażretinde
Sebeb oldur ki bilmezsin özüñi
Gözüñ ḳaçan görebilsün özüñi
Meger insān-ı kāmile iresin
Nedür bu ḥikmetüñ aṣlın ṣorasın
Diyesin kim neyem ben maḳṣūdum ne
Bu bāzārda ziyānum ne sūdum ne
Ser-gerdānam bilimezem özümi
İşidürem velį bilimezem sözümi
Bu söyleyeni bilmen ki benem mi
Vücūd mıyam cānān mıyam cān mı
Benüm ben kendüzümden ḫaberüm yoḳ
Dįvāne oldum uşta ḳarārum yoḳ
Ne yirden gelmişem bunda işüm ne
Āḫir ne olacaġum gerdüşüm ne (dönüşüm ne.reye)
Bilimezem ḳul mıyam ya Sulṭān mı
Nedür ḥālüm vücūd mıyam ya cān mı
Beni aldadı bu naḳş u ḫayāller
Bu cihāndaġı dürli dürli ḥāller
Azıġum yoḳ yolum ṣaḥrāya düşdi
Başum gör ne ʿaceb sevdāya düşdi
Unutdum aṣlumı ḳaldım yabanda
Giriftār olmuşam bu cism ü cānda
Bu nefs-i şūm beni aldadı ṭutdı
Bu ṭamaʿ ejdehāsı beni yutdı
Bir saġ mürebbį ister men cihānda
Hemān bu ḳur[ı] sevdā var lisānda
Sözüm özdür velį özüm ġāfilem
Neyem özümi bilmen kim ʿaḳįlim
ʿĀṣįyem yol erine muṭįʿ olmam
Tekebbürem fużūlem yola gelmem
Bu sevdādur beni ḳoyan yolumdan
Ser-gerdān eyleyen kendü ḥālümden
Sen işit iy ṭālib bu ne dimekdür
Neyi beyān ḳılur ne söylemekdür
Bu sözden sen ḳıyās itgil özüñi
Ögüñ divşür bir aç aḫı gözüñi
(Aklını başına al kardeş aç gözünü)
Nice ser-gerdān olasın cihānda
Azıġuñ yoḳ ṣuṣuz ḳalduñ yabanda
Azıḳsuz yola girme yol uzaḳdur
Bu yola girmegüñ aṣlı yaraḳdur (hazırlık)
Azıġuñ düz daḫı bir yoldaş iste
Saña ḳulaġuz olmaġa baş iste
Ġāfil olma mürebbį bul ḥālüñ ṣor
Çün öñ ṣoñ gideceksin azıġuñ gör
Nice bir bu vįrān kervān-sarāyda
ʿĀḳilsin ġāfil olmadan ne fā’ide
Nice bir ġaflet içinde yatasın
İşüñ ḳalb ḫalḳa ṣaluḳlıḳ ṣatasın
(işin bozuk sen düzgünlük satarsın)
Ṭurı-gel dir ögüñ divşür yaraḳ ḳıl
Göçer kervān ḳalursın tįzrek ḳıl
Nice bayḳuş gibisin bu vįrānda
Niçe bir ḳalasın şöyle yabanda
Ġāfil olma gözüñ aç bir ṭurı-gel
Añarı gitme Ḥaḳk’dan bir beri gel
(Öteye, öbür tarafa, uzağa gitme, durul da Haktan yana, kendine gel)
Çün ādemsin ḫaberdār ol nedür ḥāl
Kim senden ḳalacaḳdur anı ṣal
Anı götür ki bu yolda gerekdür
Ġāfil oturma kim menzil uzaḳdur
Ġāfil olma ḳalursın yoldaşuñdan
Bu uyḫuyı gider aḫı başuñdan
Uyan ki menzile yitdi seferüñ
Saña yār oldı devlet-i pāydāruñ
Açıldı perdesi sultān görindi
Baḳ aḫı cism içinde kān görindi
Ḥicāb gitdi ʿayān oldı o Sulṭān
Zihį luṭf u zihį iḥsān-ı devrān
Zihį hümā ki bu göñüle düşdi
Ḳamu ḳul bāḳį devlete irişdi
Ḳamu yolcı irişdi buldı menzil
Bi-ḥamdi‟llāh ki ḥall oldı bu müşkil
Ḳamu eşyā Ḥaḳ-ıla vuṣlat oldı
İrişdi birlige ikilik māt oldı
Şeyāṭįn ḳalmadı gitdi aradan
Yaradılmışdan bulındı Yaradan
ʿĀlemi ṭutdı bir nūr-ı tecellį
Ḳamu ʿālem bu nūr-ıla tesellį
Beḳā buldı ḳamu eşyā fenāsuz
Ḫaṭāsuz oldı bu cümle ḫaṭāsuz
Saʿādet gencini her kişi buldı
Ḳamu öz ḥāline tesellį oldı
Yaña ne oldı hep ṭālib [ü] maṭlūb
Ne zişt ḳaldı ara yirde ne maḥbūb
(Ne çirkin düşman kaldı arada ne de güzel sevgili)
Ḳamusı birlige bitdi bir oldı
Birikdi cümle şey ʿaceb sır oldı
108. beyitten sonra müsâade buyrulursa devâm ederiz elbet…