Kerbelâ’yı anlamak


Nîmetleriyle sizi beslediği için Allah’ı sevin. Beni de Allah sizi sevsin diye sevin.
Ehl-i Beytimi de beni sevdiğiniz için sevin…

Sâkiyâ bir cür’a sun ehl-i safânın aşkına
Sâki-i Kevser Aliyyü’l-Murtazâ’nın aşkına
kerbela_umutrehberi.jpgLâle öz başını yarmışdur Hüseynîler gibi
Kana boyanmış Şehîd-i Kerbelâ’nın aşkına

🔥 Yâ Hasan el-medet Yâ Hüseyin el-ihsân

Hüseyin(r.a) toprağa düştüğünden beri bir yanımız Fırat gibi küskün, bir yanımız çöl kadar suskun… Yüreğimiz iki kanatlı şimdi bir yanımız hicret, bir yanımız şehâdet…

O gül yaprağı toprağa düştüğünden beri yüreğimiz kor, içimiz Kerbelâ bizim. Hala bu yüzden Hüseyin adını duyunca asırlardır susuyoruz, dudaklarımız bu yüzden derin derin çatlıyor akıp giden suları gördüğümüzde…

Hüseyin’in toprağa düşen mübârek başını her hatırlayışımızda taşa dönüyoruz. Toprak bu yüzden taşlıyor bizi masum kanı akarken…

Bu yüzden hala sürüyor savaşlar içimizde, bizi birbirimize esir eden. Ne istediğimizi bilmeden ardına durduğumuz saflar, kimin yanında olduğunu bilmeden yürüdüğümüz yollar bu yüzden…

Hüseyin toprağa düştüğünden beri içimiz hep Kerbelâ bizim. Kardeşin kardeşle savaşı önce bizim içimizde kıyâmet koparacak, bizim yüreğimizi kanatacak. Dur diyemezsek eğer her zâlim önce bizim içimizde akıtacak masûm kanını…

Biz göz yumarsak bir kez daha kuduracak Fırat, usul usul kanayacak Resulullah’ın gelişiyle açan güller…

Kerbelâ’da söylenen yiğitlik türküsünü duymazsak eğer “Allah yapıcı olanı, bozguncudan ayırır” [2:220] ayeti mü’minlerin helâkı olacak!

Biz Kerbelâ’yı anlayamadığımız için kanı dinmiyor toprağın… Zorbalıkta adalet, zulümde hak arayanlara “DUR!” demediğimiz için…

Kerbelâ şehitlerinin başlarını vererek kaldırdıkları, ümmetin izzetini ve şerefini kendi ellerimizle yok ediyoruz. Küçücük hırslarımızın ardında yitip giden kayıp zamanlarımız bu yüzden!

Anlayabilseydik oysa görürdük ki aydınlatmak için yanmayı seçenlerin diyârıdır Kerbelâ! “Çığırından çıkmış zamanları düzeltmek boynumuz borcudur” diyerek birbir toprağa düşen mübarek başların, hakkı ve adaleti diriltmek için yaşayan yiğitlerin ölüme koştuğu yerdir. Büyük hakikatler uğruna serden geçenlerin, yürek yükü iman olan şehitlerin vuruştuğu yerdir. Duruşuyla asil, mücadelesiyle onurlu… Ölümü bir kutlu izzet, zalimlerle yaşamayı bir rezil zillet sayanların yurdudur.

“Ya Rab eğer sırtım toprağa düşecekse, düşüşümü ümmetin silkinip kalkmasına vesile kıl” diyen Hüseyin’i anlayabilmektir. Hüseyin’in düştüğü yerden ümmeti kaldırdığımızda, içi boşalmış barış ve kardeşlik sözlerini dirilttiğimizde yeniden Kerbelâ’nın belâsından ve hüznünden önce hikmetini ve hakîkatini taşıdığımızda çağlara, birlikte yürümenin anlamını öğrendiğimizde, müminlerin yardımına koşmanın hak olduğuna yürekten inandığımızda, “hüzünlerimiz, kederlerimiz ortaktır” demeyi bildiğimizde anlayacağız Hüseyin’i.

İçimizde adım adım büyüyen çölü, birbirimiz için akıttığımız gözyaşlarıyla suladığımızda çoğalacağız. Hem uğrunda ciddiyetle yaşanacak hem de uğrunda ömürden geçilecek davalarımız ve sevdalarımız oldukça anlayacağız Kerbelâ’yı…

Kıyıma değil kıyâma kalktığında yüreğimiz işte biz o zaman anlayacağız Kerbelâ’yı ve Hüseyin’i…

Bu toprakların baskın İslam formatı olan dergâhlarda, Bektaşi, Rifai, Nakşi ve Halveti dergahlarında o akşama mahsus belirli merasimler, belirli ritüeller uygulanırdı. Fakat günümüze gelince sanki Hz. Hüseyin’in yasını tutmak, onun için bir Fatiha, bir Yasin okumak veya mersiyeler okumak sadece Caferi kardeşlerimizin bir ritüeliymiş gibi addedildi. Oysa bu yeni bir zihniyet kırılmasıdır. Türkiye Müslümanlarının köklerinden koptuğunu gösteriyor… Hz. Hüseyin ve Kerbela deyince aklımıza sadece Caferiler ve İran geliyor. Onu sanki oraya atmışız, bizim değilmiş gibi bir yaklaşım var. Bunu son zamanlardaki Arap Selefiliğinin ülkemizdeki İslamcılık üzerindeki etkisi olarak görüyorum. Hz. Hüseyin’in başına gelenler neticede gavurlar, kafirler dediğimiz gruplar tarafından yapılmadı. Makam, mevki, aşiret, kabile, takım tutmak, mezhep tutmak gibi tamamen gelişmemiş yapıya sahip insanların, bir dine hakim olmak için içten içe savaş verdiklerini ve gözlerini kırpmadan bazı kamil insanların makamlarını fizik gücüyle ele geçirmeye çalıştıklarının bir dersidir. Hüseyin’in yanında bir çizgide yürümek ve Yezid’ten uzak durmak bizim tevella-teberra felsefemizde çok önemlidir. Tevella Hz. Hüseyin’in yanında olmak, teberra ona bu zulmü yapanlardan beri olmaktır. Müslümanlar böyle bir çizgi tutturursa, daha asil ve izzetli bir yaşam sergilerler…

Kâfir-i nefsin elinden gel oda gir ey gönül
Ger şehîd olmak dilersen çün Hüseyn-i Kerbelâ
🔥
Bunca asır geldi geçti, hiç ağarmadı Kerbelâ’ya vurulan o insanlık karası… Kanasın hiç değilse şu rahata alışmış tenimizde bir Hüseyin yarası…

Ok atmak Kurretül-ayn’e değil mi aslını imhâ
Sebepsiz mi bu gün hâlâ hakiki müslümân ağlar

Bir günün feryâd ü figânını, bir yılın sükûtunda sabır ateşiyle demleyen canlar var.
Ateş daha ne yapsın bana yanmadığım, âh etmediğim gün mü var!
Bir âh sesinde saklıdır âlem, görülmez bu yüzden işitilir;

Âteş-i aşk ile âh eyle sen dem be dem,
Her Hüseynî meşrebe Kerbelâ’dır bu âlem

Ufuk açıcı bir okuma tavsiyesi:
Kerbela ve Mersiyeleri [Doktora Tezi]

Yara derindir kapanmaz

Pek Aziz Dostlar,
Dilâ geldi yine eyyâm-ı mâtem / Bu rûz-ı bî-vefâda olma hurrem
Hemân hasretle kan ağla dem â dem / Muharremdir meded ey dil muharrem

– Hüzün ki en çok yakışandır bize…

Madem mah-ı Muharremdir zaman mersiyeler, maktel-i Hüseyinler okunsun
Yara derin, muhabbet kanamalarından göze nem, gönle elem dokunsun …
Bu mateme aşina gönüllere ikram eylediğimiz mânayı imkan ve iktidarımız nispetince sizlerle paylaşırken biz dahi bu güzelliklerden bu hüzünden hisseyab olmak dileriz.

 agla

Malum âliniz mersiye bir kimsenin vefatı üzerinde duyulan üzüntüyü beyan amacıyla yazılan manzum eserdir. Maktel ise sadece şah-ı Kerbala’ya duyulan derin hüznün, matemin sesidir. Mersiyelerdeki hususiyeti aksettirebilmek için şairin mersiye yazdığ kişiyi, canı gönülden sevmesi gerekir, gönülden yanması gerekir ki mersiyesi yakıcı olsun, kuru olmasın. Tahir’ül Mevlevi o kıvama ermemiş şairler için söylemiş olsa gerek:
“Biçare şair asla tanımadığı merhumun meziyat-ı güzidesinden bahseder. Ve ruhi mağfurunu cennete sokacağım diye fisebillah uğraşır durur. Kabir taşları gibi soğuk bir kaç beyit yazabilirse meyyitin velisine tutuşturup elinden yakasını kurtarır.”

Medeniyetimizin seslerinin kadim tarihine baktığımızda Muharrem münasebetiyle mevlid de okutulduğunu görüyoruz. Cumhuriyet öncesine kadar Anadolu’nun bazı şehirlerinde devam eden bu geleneğin XVI. yüzyıla kadar götürülebileceği Hâşimî divanındaki, “Şeb-i âşûrâda mevlid okunup tevhid olunduğudur” başlıklı bir tarih manzumesinden anlaşılmaktadır. Namazdan sonra meydanda iki sıra halinde toplanan cemaatin arasında sebilciler, mersiye ve ilâhiler okuyarak su dağıtırdı. Cemaat, Hz. Hüseyin’in hâtırasına hürmeten içinde Esmâ-i hüsnâ ve Yasin sûresinin yazılı olduğu bakır taslarla dağıtılan sudan birer yudum alırdı. Muharrem ayında tekkelerde yapılan zikirlerde okunmak üzere Muharrem ilâhileri adıyla pek çok eser bestelenmiştir.  Kerbelâ şehidleri için su dağıtan sebilcilerin mersiye, kaside ve Muharrem ilâhileri okuyarak dolaştıkları bilinmektedir. Son yılların tanınmış zâkirlerinden Hüseyin Sebilci bunlardandır.

Günümüz mersiye ve maktel-i Hüseyin okumalarına mütevazı bir katkı olsun diye biz de 182. mestmp3 olarak, Aşk ikliminin bülbülü Hüseyin Sebilci merhumun tek vârisi Kadim kültürümüzde mersiye geleneğimizin yegane temsilcisi Hafız Celal Yılmaz’dan bir mersiye yayınlıyoruz. Ehl-i Beyt-i Mustafa yakınlığına, Ehl-i Tevhid idrakine vesile olsun niyetiyle aşk u niyaz eyleriz.

Peki ya Gazze?
Habil ve Kabil ile sembolize edilen Hak ve Batıl savaşı insanlığın ilk devrinde başladığına göre kıyamete dek sürecektir.Zulüm her devirde vardı; daha dün Irak’da, Bosna’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da, Doğu Türkistan’da şehit düşen canları ne çabuk unuttuk. Peki ya coğrafya olarak uzak diye uzak kaldığımız Filipinler, Somali, Sri Lanka, Moro, Keşmir deki mazlum halklardan haberimiz var m’ola?

Boykot, dua, ayni ve nakdi yardımlar,
yüreğim sızlıyor dedeciğim ne yapmalı?

Hepsi boynunun borcu lakin hiçbiri zulme mâni olmaya yetmez. Herkesin gönlünü bu işe razı olmayacak hale getirmek gerek lazım.  Tevhid ehli nesiller yetiştirmek gerek, tevhidi, vahdeti kelimeden hâle ve hayata taklitten tahkike çevirmedikçe daha pek çok can şehid olmaya devam edecektir.

Mevlam bizlere hakiki tevhidi nasib eylesin,
bizleri tevhide hazır hale getirecek
ariflerin sohbetleriyle rızıklandırsın.
Ehl-i Vahdete vasıl olduğumuzda bu nev’i zulumler azalacak
adalet, ilim ve irfan böylece gelecektir.
Hak ve batıl savaşı bitmez; Mevlam bizi haktan yana olanlardan eylesin,
Sunni gündemlerden sıyrılıp, hâkiki derdimizle dertlenmeyi nasip eylesin!

Vakt-i şerif, Cuma, Muharrem, ömür ve şahsiyetlerimiz,
ahir ve akibet, zahir ve batınlarımız hayrola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola
Şefaat û nebi cümlemize nasib ola efendim

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim