Kader, gayrete âşıktır…
… ve bir rençber söz aldı: “Bize çalışmaktan bahsetsen biraz”
Ve O buyurdu ki: Siz yeryüzüne ve o ruhun ahengine ayak uydurabilmek için çalışırsınız.
Çünkü tembel olmak, mevsimlere yabancı kalmak ve sonsuza doğru görkemli ve mağrur bir teslimiyet içinde ilerleyen hayat kervanının dışına çıkmaktır, kesilmeyen akıştan kendini ayırmaktır… eh ayıran kendini ayırır!
Çalıştığınızda bir ney gibi olursunuz, kalbinde saatlerin fısıltısının nağmeye dönüştüğü bir ney gibi…
Hanginiz sağır ve dilsiz bir kamış parçası olmak ister, herkes bir ağızdan şarkı söylerken?
Size nice defalar, çalışmanın bir lanet, iş yapmanın bir talihsizlik olduğu söylendi.
Ama ben diyorum ki çalıştığınız zaman yeryüzünün en yüce hayalinin, daha o düş doğarken size düşen kısmını gerçekleştirmiş oluyorsunuz.
Bir amel kıl dest ü pâyın var iken
Ömrden destinde payın var iken
Ve siz kendinizi işe vermekle, hayata karşı sevginizi belirtiyorsunuz ve işten dolayı hayatı sevmek, hayatın en derin sırrına ermektir:
O, her an yeni tecellîlerle iş başındadır. [Rahman:29]
Fakat acı duyduğunuz için, doğduğunuz günü bir felâket, bedeninizin yükünü, ten elbisesini taşımayı alnınıza yazılmış bir kara yazı sayıyorsanız, ben de siz derim ki: o yazıyı alın terinizden başka hiçbir şey silemeyecektir.
Ve insan için kendi çalışmasının (karşılığından) başka bir şey yoktur. [Necm:39]
Size hayatın karanlık olduğu da söylenmiştir ve sizler bezginlik içinde bezginlerin dediğini tekrar ediyorsunuz.
Şem’-i ikbâlini târ eylemesin derse felek
Kişi yaktığı çerâğ üstüne pervâne gerek
Ve ben diyorum ki istek ve arzu yoksa hayatın karanlığı gerçekten artar.
Ve her arzu kördür, bilgi ile aydınlanmazsa!
Ve her bilgi boşunadır, çalışıp amel edilmezse!
Ve her çalışma kısırdır, içinde sevgi olmadıkça…
Ve siz aşk ile çalıştığınız zaman kendinizi kendinize, birbirinize ve Tanrıya bağlamış olursunuz.
Seve seve çalışmak ve iş başarmak ne midir?
Kumaşı kalbinizden çektiğiniz ipliklerle dokumaktır, en sevdiğinize giydirecekmiş gibi.
Bir evi sevgiyle inşa etmektir, en sevdiğiniz içinde yaşayacakmış gibi.
Tohumu şefkatle ekmek, hasatı neşeyle toplamaktır, mahsulü en sevdiğiniz yiyecekmiş gibi.
Yaptığınız her işe, kendi ruhunuzu üflemektir ve çalıştığınız esnâda, evvel göçen bütün cennetliklerin yanı başınızda durup sizi izlediğini bilmektir.
Sık sık sizin uykuda sayıklıyormuş gibi şöyle dediğinizi işittim: “Mermeri işleyen ve ruhunun şeklini taşta bulan, toprağı sürenden daha asildir. Ve gök kuşağını tutup insanın suretinde kumaşa, tuvale yansıtan, ayağımıza pabuç yapandan daha değerlidir.”
Oysa ben, hemde uykumda filan değil, öğle güneşinde tam uyanıkken diyorum ki, rüzgâr dev meşe ağaçlarıyla cılız otlarla konuştuğundan daha tatlı dille konuşmaz.
Ve kim rüzgârın sesini, kendi aşkıyla daha da tatlı bir şarkıya dönüştürebiliyorsa en yücesi odur.
İş, görünür kılınmış aşktır.
Ve eğer aşkla değil hoşnutsuzlukla istemeye istemeye çalışıyorsanız, işi bırakıp mabet kapısına postu serin de seve seve, canla başla çalışanlardan sadaka dilenin daha iyi!
Gönülsüz yapılan aş, ya karın ağrıtır ya baş
Çünkü gönülsüz pişirilen ekmeğin ağızda tadı olmayacaktır ve ancak yarısını giderir yiyenlerin açlığının.
Ve eğer üzümleri istemeye istemeye ezerseniz, bu isteksizlik pekmezine zehir akıtır.
Ve melekler gibi bir şarkı tutturduğunuzda, aşk yoksa nağmenizde, size kulak verenleri sağırlaştırır, günün ve gecenin seslerine duymaktan mahrûm edersiniz, yazık edersiniz onlara.