Mevlevi tesbihi

Ey vuslat o âşıkları efsûnuna râm etEy tatlı ve ulvî gece: yıllarca devam et!

Aşkın kuluyuz Mevlevîyiz biz,  Sevgi yoluyuz Mevlevîyiz biz
Başımda sikke, kâinât tekke, Çâr cihet Mekke Mevlevîyiz biz
Gelince vecde eyleriz secde, Kur’ân’a bende Mevleviyîz biz
Beş vakit ezan çağırır her an, İsmine hayrân Mevlevîyiz biz
Âhir ümmetiz, ehl-i sünnetiz, Mest-i vahdetiz Mevlevîyiz biz
Hilkât sebebi, Muhammed Nebî, Hakkın habîbi Mevlevîyiz biz
Hazret-i Sıddık, Resûl’e sâdık, Yoluna âşık Mevlevîyiz biz
Hazret-i Ömer, Fârukü’l beşer, Adl ile söyler Mevlevîyiz biz
Hazret-i Osman, Şehid-i Kur’ân, Ne bilsin nâdân Mevlevîyiz biz
Hazret-i Ali, hidâyet eri,  İkrâr vereli Mevlevîyiz biz
Yâ Hazret-i Pîr, ol bize dest-gîr, Ezelden takdîr Mevlevîyiz biz
Abd-i rû siyah, acısın Allah, Her seherde ah Mevlevîyiz biz

Can, bir taraftan yaklaşan vuslatın rayihası ile sermest gezerken diğer yanımız elimizdeki tesbihin bitmek bilmeyen beyhude turlarından muzdarip…

Bilemiyoruz yukarıdaki PLAY düğmesine basıp dinliyormusunuz nasıl Mevlevi olduğumuzu… sizin de dikkatinizi çekti mi sadece 17 Aralık’larda, Şeb-i Arûs’larda, sema ayininde,  profil resimlerin de değil “Her seherde âh Mevleviyiz biz” buyuruyor değil mi? Yani namazsız, niyazsız Mevlevi olunmaz!

Hz. Nâbi ne de güzelim dile getirmiş hal-i pür melalimi:
Leb zikirde ammâ ki gönül fikr-i cihanda
Kaldı arada sübha-i mercan mütereddid.
Bizim dudaklanmız zikr-i Hak’la meşgul iken, fikrimiz dünya bataklığına saplanıp kaldıysa, eldeki mercan tesbih de tereddütte kalır elbet. Maddeye gönül vermemek… Şimdi bu yolun yolcusunun masivadan kendisini nasıl sıyırabileceğini düşünelim:
İnsan, hayatı müddetince masiva ile beraber yaşar. O halde bundan kurtulma yolu nedir? Tabiî insan, yaşamak için yiyecek, içecek, yatacak, yakacak, doyacak, sevecek, bütün hayatî ihtiyaçlara bağlanacağı gibi, türlü güzellikler de gönül verecektir. İşte, tasavvuf, dervişine zikir, fikir ve aşk yoluyla bunları gönülden nasıl çıkaracağını bildirir.
Masivadan ilgiyi kesmek demek, maddeye gönül vermemek, ona bağlanmamak demektir; yoksa madde ile meşgul olmamak demek değildir. Derviş, herkes gibi umumî hayata karışacak, kendi işini ve başkalarının işlerini yapmaya çalışacak, mukadderse zengin olacak, hiçbir surette Hak’tan ayrılmayacaktır. Fakat bütün bunlara gönlünü bağlamayacak, Malikü’l-Mülk’ü düşünecek, bugün kendi elinde Hakk’ın emaneti ve atası olan her türlü nimetin, yarın başkasının eline geçmesinin tabiî olduğunu teemmül edecek ve kaybından dolayı asla müteessir olmayacaktır.

Efendim kısa söyleyin, manayı bulandırmayın derseniz; ölçü gayet basit… Maddeye gönül vermemenin alameti: ele geçince: sevinmeyeceksin, elden çıkınca: üzülmeyeceksin!


Aşığının:
Ehl-i tevhid olmak istersen sivâya meyli kes,
Aç gözün merdâne bak, Allah bes bâki heves.
buyurduğu gibi, Hak’tan maâdasına gönülde yer veren kimse, muhabbet ve aşk ile şirk-i hafiye kadar gidebilir. Her ne kadar bazı tarik erbabı “Hakikate, mecaz köprüsünün geçilerek varılır” demişlerse de, erbabı, bunun hududunu tayin eder.

Şimdi ey aziz okuyucu buraya kadar  hangi sorular uyandı hanenizde bilmem… O fotoğraftaki bu satırların yazarı mıdır? Elindeki tesbih mercan mıdır? Bu yazı bir seher vakti mi yazılmıştır?

Onu bilmem ama bu yazının da sonu bir yere varamamıştır. Mana gene yarım kalmıştır… Ne yapalım bu oyunda bize düşen (düşe kalka da olsa) yolda olmaktır, nereye vardıracağı O’nun işidir, aşk û niyaz eyleriz vesselam…