Azîz üstâdım,
Günler var ki “Günahla irtibatı kesilen iman, kemâle eremez.” çığlığı nefs/ruh arasında bir yankı bulmaksızın gidip gelir.Bize bu manayı aralasanız, gönlünüze doğandan mahrum etmeseniz fakîri? İllâ hû
Bir makamdan: Âmiş Efendi hulefâsından Tevfik Efendi hazretleri buyurmuşlar ki: “Kayseri’den İstanbul a geldim. Sadece İsm-i Gaffâr tecelli etsin diye iki sefer sinemaya gittim.” Meğer başka bir günahı yokmuş hazretin… Hakikkatte Allah, acıkma gibi bir duygu verip kullarını rızka muhtaç etmiş, er-Rezzâk olduğunu göstermiş ve bizi bu yolla da kendisine bağlamış. Biz de kul olarak bütün ihtiyaçlarımızı O’ndan istemiş, O’nu Rezzak olarak bilmiş, gerçek anlamda rızık verici olarak O’nu tanımışız. Demek ki, Rezzak ismi, acıkmamızı gerektiriyor. Aynı şekilde, biz günahkârız, Allah bağışlayandır. Biz hata işliyoruz, Allah affedendir. Biz isyana kapılıyoruz, Allah mağfiret edendir. Biz tövbe ediyoruz, Allah tövbemizi kabul edendir. Allah Gafûr’dur, Afuvv’dur, Gaffâr’dır, Tevvâb’dır. İşlediğimiz günahlar bizi Allah’ın bu isimlerine götürüyor, bizi O’na yöneltiyor. Böylece Allah’ı Gafûr ve Gaffâr isimleriyle de tanımış oluyoruz. Gaffâr ismi günahların vücudunu ve Settâr ismi kusurların bulunmasını iktiza ediyor. Açıkçası, günah işlenecek ki Allah’ın Gaffâr ismi tecelli etsin; kusur edilsin, hata yapılsın ki, Allah da kulunun kusurunu yüzüne vurmayıp örterek Settâr olduğunu göstersin. “… Şüphesiz, Allah çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.” [Bakara:222] Yalnız bunu günaha bahane değil aczimizi beyanla tevbeye bahane olarak bilmek icâb eder efendim…
Başka bir makamdan: Malûmunuz Risâletpenâh hazretleri “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki; Eğer siz, günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder günah işleyen bir toplum yaratırdı. Onlar istiğfar ederler, Allah da onların günahlarını bağışlardı” buyurmuşlardır. Bu meşhur hadis-i şerif günahsızlığı değil tevbeyi önceler. İman artmaz eksilmez ama kemâl bulur. İmânın kemâli de kulun kendini tümden Huzur ı Hakk’ta yok bilip mahvolmasıdır. Günahın ardındaki tevbe kulun kendi varlığını, fiilini mahv ederek Hakkı var ve bir kabul etmesidir. Attar bunu Esrarnâme’de izâh ederken; “Muhsinlerin işi zordur çünkü onlar taatle diridirler. Dirinin ayağı her an kayabilir. Oysa mücrim, cürmünün farkında ise faniliğini daha kolay idrak eder ve bu hal ile Hakk’a en yakın haldedir” der. Sizin sualinizdeki söz marifet ehline ait olsa gerek. Marifet sahibi bu yazılanlardan ötesini de bize duyurur. İmanın hakikisi mü’minin günah ve sevap endişesinden geçmekle her ikisini de varlık alameti görerek Allah’tan haya etmesidir. Bu Hazret i Peygamberin Hakk’tan haya etmesinin bir zerresidir ki din ve sâfâ arzusu o hayâdan ve hayâ sahibinden gelir bize. Şu halde iman ettim demek bile marifet ehline göre hatadır. Çünkü bir iman eden bir de iman edilen oldukta ikilik meydana çıkar. Oysa iman birliktir.
Birlik eyle bir ile gel birliğe
İkilikte dem-be-dem savaş olur
Bundan olsa gerek Aleyhisselam efendimiz günde yüz kere istiğfar ederlermiş. Cenab-ı Mevlânâ’nın ise virdi sadece “estağfirullah el-azîm” imiş. Yalnız bu bahis bazı mistikler ile luciferian dinince de istismar edilmektedir. Ehl-i marifetin bu sözünü halktan saklamak gerekir. Nitekim luciferyanlar günah insanı olgunlaştırdığı için elzem deyip günahı çoğaltırlar. Oysa marifet ehli sevap-günah endişesini varlık kabul edip her istiğfar ederler. Gönlümden geçenler bunlar hocam. inşallah ruberu oldukta sohbet ederiz. Hata ettim ise affola. İyi söz Hakkın yanlış söz benim. Hürmetler ederim.
Diğer bir makamdan: Muhterem efendim. Bendeniz bu “günahla irtibatı kesilen iman kemale ermez” sözünü ilk defa Onur Ünlü isimli yönetmenin bir filminde duydum. Tabii filmde yönetmen bunu gayet nefs ve hevasina münasip yorumlamış. Sizin tefekkür çilenizin yanından dahi geçmeden zahiri manayı “günah işle bir şey olmaz!” kolaycılığı ile yansıtmış. Gariptir, İbn-i Arabi hazretlerinin eserlerinde geçtiği söylenen bu söz fakirin dikkatini hiç çekmemişti daha evvel. Bunu nasıl anlayalım derseniz; zannederim “günahla irtibat”tan kasıt, günah fikri ile irtibat olsa gerek günah fiili ile değil. Yani kişinin ameline, ibadetine, zühd ü takvâsına itimât ile kendisini günahsız addetmesi hâli… Kendi nefsini tebyiz edip, nefsine günah ihtimalini dahî yakıştırmaması. Bu hâl takdir buyurursunuz ki bırakın imanın kemaline mâni olmayı, imanın zevaline sebebiyet verir maazallah. Bir diğer ciheti de; “hasenatu’l-ebrar, seyyiati’l-mukarrabin” hakikati olsa gerek. Ebrar için hasenat olan bazı ameller, mukarrabin için günah mesabesindedir. Bu da ehlinin her daim günah fikri ile tevbe ve istiğfara yapışma vesilesi olsa gerek. Ve dahî malumunuz en büyük günah vücudunuz, yani varlığınızdır buyurmuş Resulullah efendimiz. Varlığın his alemindeki zuhuru nefistir. Kişi nefsin hangi mertebesine gelmiş olursa olsun, nefs-i emmârenin bir ciheti ile tehdidi altındadır. Bu bağlamda nefsi ile gaflet manasında irtibatını kesen, nefsine ziyadesiyle güvenen kimse de imanın kemalinden mahrum kalma ihtimalindedir sanki… Allahul alem bissavab (En doğrusunu ancak Allah bilir)
Başka makamdan: Günah bulunulan seviyeye göre değişir kimine kumar, kimine zinâ günahken kimine gaflet dahi günahtır. Günah da bulunulan makama göre olduğundan o seviyenin bir altındaki duruş dahi bizatihi günah olacaktır. O makamın kemali de haliyle bulunulan seviyenin bir üstü. Yoksa o sizdeki çığlık herkesi nefs-i levvame’ye mahkum kılardı. Gerçek kemal nedir diye sorarsan onun da cevabı şudur ki bizler için her hedefin mutlaka daha da ötesi vardır. İnşirah suresi 7. ayeti bunu söyler “Öyleyse bir işi bitirince diğerine giriş” meâlinde. Menzile daha çok var, artan bir cehd ü gayret ile yürümeye devam vesselam.
Diğer bir makamdan: Fakîr’e göre, kemâl-i îmân “tahkîk” ve “şuhûd”dan ibârettir…”Huzûr”da olan vâlih ü hayrân olur…Nasıl günâh işlesin…Olsa olsa “Huzûr”da olmayanlar onun mestâneliğin günâha teşbîh eder…Hû…
Dilâ mahşerde tuhfe hazrete rû-yı siyâhum var
Günahkârem hakîrem rahmeti çok bir İlâhum var
Egerçi ‘abd-i ‘âsiyem velî lutf ıssı şâhum var
Günâhum çok ise ne gam anun gibi penâhum var
Vücudumdur günâhum ol sebebden her gün âhum var
Vücudum üstine hergiz kıyâs itmem günâhum var
İlâhî lutf idüp kurtar beni benlik hicâbından
Halâs eyle beni benlik su’âlinden cevâbından
Cehennem dahi korkar yâ Rab ikilik ‘azâbından
Geçür kendümden içür bana lutf it Vahdet âbından
Vücudumdur günâhum ol sebebden her gün âhum var
Vücudum üstine hergiz kıyâs itmem günâhum var
Murâdum Hak’dan oldur kim ne cism olsun ne cân olsun
Aradan ben gidem bâki ol Rabbü’l-müste’ân olsun
Dimişler ‘âşık olan bî-murâd u bî-nişân olsun
Ne haddi yâre dimek ol falân olsun filân olsun
Vücudumdur günâhum ol sebebden her gün âhum var
Vücudum üstine hergiz kıyâs itmem günâhum var
Yüri ta’n itme ey sôfi ele her dem cefâyı ko
‘İbâdet ehli ol takva ile zerk u riyâyı ko
Tarik-ı ‘âşk-ı Hakk’a sâlik ol nefs ü hevâyı ko
Bekâ Hakk’undur ancak sen fenân iste bekâyı ko
Vücudumdur günâhum ol sebebden her gün âhum var
Vücudum üstine hergiz kıyâs itmem günâhum var
Günâh ü küfrden pâk olmak âsândur kişi bilgil
Velî benlik günâhından halâs olmak durur müşkil
Enaniyyetle vuslat olmaz cehd eylesen bin yıl
Fenâ oldu Hüsâm kendünden el çek Hakk’ı bâki bil
Vücudumdur günâhum ol sebebden her gün âhum var
Vücudum üstine hergiz kıyâs itmem günâhum var
“Sen hele kirinden nedâmet getir” buyurdu erenlerim “kim O’nun ağarttığından daha temiz olabilir ki?”
Tevbeyi sadece günahkârların yapacağını sanmak büyük bir hatadır. Kimi her gün.âhından, kimi gafletinden, kimi bütün boş işlerden, kimi ibâdetine güvenmenin verdiği aldatıcı gururdan, kimi de bizzat tevbesinden tevbe eder. Kulun yaratılış gayesinin farkına varması ve bu ulvî gâye ile yaşadıkları arasındaki çelişkiyi kaldırmaya çalışması tevbenin ta kendisidir.
Derviş, beden ve ruh, akıl ve kalp bütünlüğüne ermiş, tam bir insandır… “bir lokma bir hırka” ezberine indirgenmiş biri değildir. Hayatın içinde yer alır, yaşadıklarından kalbine tesir eden fiillerin sahibi olmayı yeğler… tabii ki, zaman gelir düşer ama düştüğü yerden kalkmayı da bilir… çünkü o, “Eğer siz hiç günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi helak eder, yerinize günah işleyip sonra tövbe eden kimseleri yaratırdı…” hadîs-i şerif’inin içinde yaşar… bu mânâda tövbe kapısında geçen bir ömür demektir dervişlik…
Kulun hiçbir ayıbı, Allah’ın bağışlayıcılığından büyük olamaz!
Kulun hiçbir dileği, Allah’ın kudretini ve lütufkârlığını aşamaz!
Kulun hiçbir beklentisinin, Allah’ın cömertliğinin yanında esamisi okunmaz.
Kulun gönlüne düşen hiçbir güzellik, Allah’ın kulu için murad ettiğinden gayrı değildir.
Yâ Afüvv, biz, bize yakışan kusuru işledik; sıra, sana yakışanın senden zuhur etmesinde…
Adın koydular bu nutkun “Her gün.âh ile irtibâtımız” yâ niçün?
Benlik “ben”ini var sanmak…
Senin benliğin en büyük günah…
Âhsız geçen günlerindir sana günah!
Açtığınız kapılar, kurduğunuz köprüler ile ikram ettiğiniz lâtif mânâlar için müteşekkiriz, Mevlam ilminizi, fehminizi, idrakinizi, rüşdünüzü artırsın; nurunuzu tamamlasın, en sevdiğiyle bu cihanda o cihanda bir eylesin efendim, hû…