Mahşernâme

Mâlum-u ihsânınız cânım erenlerim, Nuh’un gemisinde her hayvandan bir çift varmış. Her insanda da bütün hayvanların ahlâkı mevcuttur. İnsanlar vücut gemilerinde o bed ahlâkları taşıyıp duruyorlar; temizlenmeyince nefis firavunlaşıyor işte!

bahce_umutrehberi

Her insan, kendi nefsine kendi Mûsâ’sıyla kendi firavununa şu teklifi yapmalıdır:
Git Firavun’a! Muhakkak ki o azgınlaştı! De ki: Arınıp saflaşmaya ne dersin?
[Nâzi’ât:18-19 Meâli]

Görenler saymışlar erenlerim; insan bu dünyaya yetmiş iki ahlâk-ı rezîle-i hayvâniye yâni kötü ahlakla geliyor, kandan-nutfeden taşıdığımız bir malzeme de bu!

Hiç öyle şey olur mu demeyin! Hayvan huyundan iz yoksa insanda, neden kendi cinsini köpek gibi ısırmaktadır. Sûrette insandır, sîrette maymun değilse neden bu kadar şehvete tâbi olmaktadır söyler misiniz?

Anlayalım artık; bütün bu hayvanlarla, tabîat hapishânesinde mahbûs ve esir kalmışız işte!

Gerçekten nefsi arındıran kurtulmuştur. Onu gömüp gizleyerek (bilinçsizce – dürtüleriyle tabiatına uyarak) yaşayan kaybetmiştir.
[Şems:9-10 Meâli]

Beşer kabuğundaki her can, huyu kendisine benzer bir hayvanın ifadesidir ve insan olan âhiri görür, hayvan kalan ahırı…

Mâdem söz bu noktaya geldi Halvetî Şeyhi Akkirmanlı Nakşî Hazretleri’nin (v. 1655) dîvanında kasîde şeklinde yazdığı MAHŞER-NÂME’sinde anlattığı sûreti insan, sîreti hayvan olan ve sırf kendi nefsini gören kişilerin hallerinden de bahsetmekte yarar vardır.

Akkirmânî Hazretleri insan bu hayatta kin, şehvet, buğz, cimrilik, kıskançlık ve kibir gibi sıfatlardan hangisiyle bilinir olursa mahşerde içi dışuna çıktığında o sıfatın sûretine bürüneceğini şöyle anlatır:

Açılcak kabr-i ten, kaldıra dil baş ü cân
Göre ki mahşer olmuş hayret içinde insân

Her ne sıfatla bunda mevsûf olursun âhir
Ol şekli cân bürünür eyle sözüm gel iz´ân

Nakş-ı hicâbı dilden pâk eyledinse ger sen
Dîdâr-ı Hazret-i Hak, çeşminde ola seyrân

Fi’lin eyâ Hazretin uydu ise kavline
Ola enîsin dilâ anda Habîbü’r-Rahmân

Nefsin ile geceler eyle cihâd-ı ekber
Ola o gün destgîr lütf u keremle Sübhân

Nûş eyle her ne gelse zehr ise de bal bil Hudâ’dan
Vire şerâb-ı kevser mahşerde Şâh-ı Merdân

Zikr-i Hudâ’yı dilden koma ölünce sen kim
Ola sana hem-nişîn anda o gün ‘âşıkan

Sakın harâma el sunma hınzır olur derûnun
Hased iyi değildir şeklin olur soğulcan
HARAMA EL UZATMAK:DOMUZ HASED: SOLUCAN

İki yüzlü olanlar maymun olur yüzleri
Bulunmaz rahmet anlar oda yanar o her an
İKİ YÜZLÜLÜK: MAYMUN

Dünyâyı terk etmeyen kelbe döner ey dedem
Halkı eden rencîde ola peleng ü arslan
DÜNYA SEVGİSİ: KÖPEK
MAHLUKATA ZARAR: ARSLAN KAPLAN

Yiyüp yedirmeyenler eylediği cem’-i mâl
Onlar olur karınca yâhud olur tonuzlan
MAL TOPLAYAN: B*K BÖCEĞİ KARINCA: CİMRİ

Halkı sokan diliylen yılan çıyan olur bil
Ayı olur kend’özün büyük gören müselmân
KİBİR: AYI LAF SOKMA: YILAN

Yiyüp içüp yatanlar tonbay olur şöyle bil
Katır olur ki sakın kizbi iden ferâvân
TEMBEL: MANDA YALANCI: KATIR

Zînet içün câmeler giyse eğer bir kişi
Tavûs olur şekli kim ide tamuda cevlân
TAVÛS: SÜS DÜŞKÜNÜ

Kaplumbağa olurmuş baksa bir er gayriye
Filler olup lûtîler ola cehennem vatan
HOVARDALIK: KAPLUMBAĞA LÛTİLİK: FİL

Mü’min isen mü’mine tutma sakın girü kin
Deve olup yürürsün mahşer içinde sekrân
KİN: DEVE

Ol sorudup gezenler zenbûr olur ekseri
Hırsı olan kişiler kurda döner ya sırtlan
KURUNTU: EŞEK ARISI HIRS: KURT SIRTLAN

Hakk’ı ferâmûş idüp oynayuban gülenler
Şekli döner hırreye dâim ider ol efgân
GERÇEĞİ UNUTUP OYUNA DALANLAR: KEDİ

Ol kim ider zagallık keçi olur bilmiş ol
İşin olursa hîle tilki olur bî-gümân
HUYSUZLUK: KEÇİ HÎLE: TİLKİ

Gâlib olan şehveti bir hâr olur yularsız
Ol kim ider bahîllik zinhâr olur o şeytân
ŞEHVET: EŞEK CİMRİ: ŞEYTÂN

Eyleyüben mesâvî âdem etin yiyenler
Kartal  hem mâr olur o günden ‘ıyân
KÖTÜLÜK: KARTAL GIYBET: YILAN

‘İlm okıyup ‘amelsiz gitsen eğer şöyle kim
Meyvesiz ağaç gibi durma cehennemde yan

Halka nasîhat verüp kendi sözün tutmayan
Üstü kalıplı çörek koz gibi için yalan

Hırsız olup geceler evler açıp dâm delen
Sansar olur sûreti ölse eğer ol hemân
HIRSIZLIK: SANSAR

Olsa münâfık kişi keklik olur kıl hazer
Kim tarîki inkâr iden olur gürûh-ı küfrân
MÜNÂFIK: KEKLİK

Tevbe vü telkîn alıp sonra ferâgat iden
Yüzü dönüp ardına ola bir ulu nişân

Hâli dahi olmadan ma’nâ uğurlayanlar
Gelincik ola geze eyleme gergîz gümân
HALSİZ KÂL İDEN: GELİNCİK

Ma’rifetim var deyu kuru lakırdı çalan
Alaca karga olur yâhud öter saksağân
UCÛB: KARGA UKELA:SAKSAĞAN

Sâzını sâzendeler ırlasalar çalsalar
Kanadın urur öter horûs olur ey civân
İŞRET DÜŞKÜNÜ: HOROZ

Fâidesiz endîşeden pire olur bit olur
Çakal olurmuş sakın evveli için uluyan
ENDİŞELİ: PİRE DÜNE AĞLAYAN: ÇAKAL

İki cihân fahrinin nesline kim buğz ider
Anun ile haşrolur kim almaya mahal divan

Yerin göğün ilmini dünyâ içün okursan
Bir elif öğrenmedin maksadın otluk saman

Böyle giyinip kuşanma aldar seni inanma
Beg paşa dedikleri bir kuruca ad u sân

Mağrûr olup mâlına mansıb alanlar bu gün
Devlete batdım sanır bir kuruca âd u sân

Menzil uzak sen yayan zâd u zahîren de yok
Kaddini lâm eylemiş hırs ile bâr-ı girân

Bu sözlerim derd-mend sanma sakın söz değil
Mevt irişüp göresin her ne kim itdim beyân

Çün kim irer mahşere her ne ki vâr râfizî
Har oluben bilineler Kavm-i Yehûd bî-lisân

Ger olursa şeyh mürâî baykuş olur şöyle bil
Ana uyan sôfîler kuzgun olur ol hemân
RİYÂKÂR ŞEYH: BAYKUŞ DERVİŞLERİ: KUZGUN

Ger sana bu sözler kâr itmediyse kardaş
Taş u demirden özün, durman hemân oda yan

Ger bu sıfatlar dilâ ister isen gitmesin
Tevhîd ile rûz u şeb göz yaşını et revân

Fehm idegör sözlerim mahşer içredir bular
Sanma sakın zâhirî dînini itme vîrân

Gerçi demiş niceler iş bu cihân içredir
Çek elini oradan itme anı sen îmân

Bir mürşîd-i kâmile teslîm-i cân u dil kıl
Seyyîd Nizâmoğlu olmak dilersen insân

Nakşî Nizâmoğlu’nun ta’bîrini tayy idüp
Âb-ı hayât eyledi tertîb idüp kâmurân

Âh efendim, can bu ilden göçmeden cânânı bulmazsa ne güç, sûreti insan içi hayvan olursa kişinin, taşlar ile döğünüp insanı bulmazsa ne güç…

Sûreti insan, yürüyen hayvan derekesinden azâd olarak, gemiden sağ sâlim kurtulana, halkını firavundan selâmete çıkarana selâm olsun

Mevlevi nakşı

Azizim, Mevlevi ve Rıfai tarikatındaki adetlerin Nakşilerde olmamasının sebebi nedir?

Tarik-i Nakşibendiyye’de, öteden beri zikir hâfi, gürültüsüz, kalbî yapılır. Onların zikirleri cehrî yâni sesle olmayıp derûnîdir. Maksadın kalp zikri olduğunu söyleyerek ağızları ile değil içten zikrederler. Cehren zikretmekten maksat yine kalp zikrine varmaktır. İşte onun için de maksat kalbi temizlemek olduğundan zikrimiz de hafidir, kalbidir, derler. Halbuki diğer tarîkatlere mensup olanlar, zikirlerini nefislerine de duyurmak isterler ve onu zikre alıştırdıktan sonra tedricen kalbe giderler.

Sünnet-i seniyyede var mıdır yeri?
Tekkelere kudümlerin, halîlelerin kabulü esâsı, Resûlullah Efendimiz’in Medine’yi teşrif buyurdukları vakit Medine ahâlisinin, sevinçlerinden sütuhlara çıkarak, ellerine ne geçtiyse, sahan kapağı mı olur, teneke mi, def mi ne buldularsa bunlar ile sevinçlerini izhar etmelerinden alınmıştır.

Semâ ve musiki?
Semâhane denilen yer, nefis ile muharebe hâlinde olunduğundan, sanki bir muharebe meydanıdır. Nitekim Resûlullah, cihattan avdet buyurdukları vakit: Biz küçük cihaddan büyük cihâda avdet ettik, buyururlardı. Sancaklar, teberler, topuzlar ve bir arada ilâhîler, naatlar, tevşihler okuyan zâkirlerin, birer asker sayılan dervişleri nefis muharebesine teşvik edip o heyecanı uyandırmaları, hep insanın yüksek duygulara doğru yol alması içindir ve bütün bu ilâhî nağmeler, sesler, sözler bakınız bunlar ile ne diyoruz? Allah diyoruz. Davulla dümbelekle hep onu söylüyoruz, demektir.

Yoksa, kudüm ve halîle vurmak, ilâhî ve naat okumak tarîkatin şartı değildir. Tarikattan maksat, nefsin ıslâhıdır. Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı zikretmesin. Niçin davulun, defin Allah demesini hoş görmeyelim? Kulağın varsa ne ses çıkardığını işit!

Bir gün Hazret-i Ali(kv) Efendimiz yolda giderken bir kilise çanını dinlemek üzere durmuş ve zevkle dinlemeye başlamıştı. Kendileriyle beraber bulunanlar: Yâ Ali, bu kilise çanıdır, neden dinliyorsunuz? dediler. Hazret-i Ali cevaben: Evet kilise çanıdır, fakat Hak! diye bağırıyor, onu dinliyorum, buyurdu.

Yine bir defasında Hz. Pir Mevlânâ’nın “Mûsikî (rebab sesi) cennet kapılarının sesidir” dediği, orada bulunan ve mûsikîyi inkâr edenlerden birisinin; “Biz de o sesi işitiriz fakat neden o sesten sizde hâsıl olan duygu bizde hâsıl olmaz” demesi üzerine Mevlânâ, “Bizim işittiğimiz kapıların açılmasının sesi, sizin işittiğiniz ise kapıların kapanmasının sesi olduğu için aynı duyguları elde edemiyoruz” cevâbını vermektedir..

Ney kuru, değnekler kuru, kudüm üstüne gerilmiş deri kuru o halde bu ALLAH sedası nereden geliyor? [Hz. Pir Mevlana]

Her ne ki seni Allah’tan gafil etmezse ve Allah’ın aşkını sende ziyâde ederse, onu can kulağı ile dinle. Her ne ki seni Allah’tan gafil ederse, ondan kaç! Allah’a olan aşkını ziyâdelendiren ve Allah’a gittikçe seni yaklaştırandan niçin korkarsın?