Ezeli olarak diri olan, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, her an bir işte, yeni tecellilerde olan [Rahman,29] Allah’a hamd olsun
“Sen” der isem şirk olur, “ben” der isem küfr olur
Her ikiye bir demek Hakk’a hemen şükr olur
Pirimiz Efendimiz Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rumî (ks) dünya hayatının mahiyetinin bir andan ibaret olduğunu şu hadisten istidlal etmiştir: “Şu halde sen her göz açıp kapamada ölüyor, diriliyorsun. Hz. Mustafa (sav) ‘Dünya bir andan ibarettir.’ buyurdu.” Her nefeste dünya yenilenir, fakat biz, dünyayı öylece durur gördüğümüzden bu yenilemeden haberdar olmayız. Elinde hızlı hızlı oynattığın ucu ateşli bir sopa nasıl upuzun ve tek bir ateş hattı gibi görünürse ömür de pek çabuk akıp geçtiğinden daimi bir şekilde görünür.”
Dünya hayatı fanidir, geçicidir. Bu husus herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Fakat aslında bugünkü gelişmiş fiziğin de ortaya koyduğu gibi varlık bir an var olmakta bir an yok olmaktadır. (1-0) Yani fanilik o kadar yoğundur ki kâinat bir anda fanilik bir anda varlık alanına sıçrayıp durmaktadır.
Hz. Mevlânâ bu hususa dikkat çekerek dünyaya kapılmanın ne kadar anlamsız bir şey olduğunu izah etmek ister. Üstelik insan ömrü de oldukça kısadır. Mevlânâ Hazretleri bu aldatıcılığı şöyle ifade eder: “Bu ömrün uzunluğu da Allah’ın yeniden yeniye ve süratle halk etmesi, anlardan ibaret olan ömrü öyle uzun ve daimi gösterir.”
Bakmaz mısın Rabbin gölgeyi nasıl uzatıyor? Dileseydi onu hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş’i ona delil kılıyoruz? Sonra da nasıl tutup onu azar azar Kendimize doğru dilediğimiz yere çekeriz [Furkân:45-46]
Gölge öyle bir varlıktır ki, aslında yoktur. Varlık atfettiklerimiz de böyledir. Hareket, varlık; sukûn, yokluk icâb ettirir. Güneş ufuktan görününce eşyânın arkasından vurarak gölgesini önünde uzatır. Ufukta yükseldikçe gölge kısalır; güneş tam tepedeyken, görülmez. öteki taraftan ufka inerken mukabil taraftan yine uzamaya başlar. Güneş bu suretle gölgeye Allah da, bir nevi gölge olan bu kainat varlığının delilidir. Bütün mahlukat, Allah’ın zuhuruyla meydana getirdiği gölge gibidir. Bir taraftan yok, bir taraftan var ederek, bu gölge varlığı dâimi gibi göstermektedir; tıpkı parça parça olan (0-1) elektrik cereyanının, küçük zaman parçalarında kesilip tekrar geldiği hâlde, gözün ışığı devamlı görmesi gibi. Bütün varlığı bir yandan yok, öte yandan var ederek, farkına varılmadan kabz-ı yesîrle kendine çekmekte; fakat sakinmiş, duruyormuş gibi göstermektedir.
Alemin varlığı okyanus üzerindeki dalgaların varlığı gibidir öyle ki alem yoktur OL emriyle devamlı yaratılmaktadır. Değişim hep bundan OLur be ya hu
Bî-karardır felek dâim döner, durmaz hiçbir an
Dursa bir an ne yer kalır, ne gök kalır be yâ hû
O ki el-Hayy ismiyle sürekli canlılık, hayatiyet sahibidir. Her hayat sahibinin varlığı da O’nun el-Hayy isminin tecellisiyle mümkün olur; bir an dahi bu ismiyle âyân olmasa hayat ne mümkün!
Şimdi durup dururken nereden icab etti, niçin yazdık! Hüdâ’nın aşkını buldun ise bil hiç niçin olmaz! Ben gibi bir noktayım, hayrete gizlenmişim lakin Hak erenlerin boş işi olmazmış efendim…
Hayatın türlü oyunlarına insan ancak onları kendisine oynayan eli (fail-i mutlak) görünce seve seve boyun eğebilir yoksa dünyada huzur denen şeyi bulmaya imkan yoktur. (la rahate fiddunya)
Her kula mukadder bir çile vardır. Bunu azar azar verildiği zaman sabırla çekmesini bilmeyen, mecburi olarak toptan çeker… Çilesini yavaş yavaş tüketenlerden olsanız münasiptir efendim…