Biz neyiz

İçerim boş görünür bağrı delik bir nâyım,
Mahrem-i sırr-ı ‘Ali bende-i Mevlâna’yım

mevlana_sems

Akarız nûr-i müselsel gibi aşkın seliyiz
Biz onun saçlarının bestedil-i sünbülüyüz
Gülşen-i vuslat içinde açılır bir gülüyüz,
Ne şuyuz biz, ne buyuz, bağ-ı Hûda bülbülüyüz
Mevlevîyiz, Alevî, Şâh-ı velâyet kuluyuz

Işk içer, raks ile işretgehi âbâd ederiz,
Ney üfler, cünbüş-i cânânla dili şâd ederiz,
Gâh olur aşk-ı mücerred gibi feryâd ederiz
Ne şuyuz biz, ne buyuz, bağ-ı Hûda bülbülüyüz
Mevlevîyiz, Alevî, Şâh-ı velâyet kuluyuz

Nur olur tâbiş-i dildâr ile bir gün tenimiz
Ki tecelligeh-i nûr oldu bizim meskenimiz
Gonce-i hüsn-i ilâhiyi açar gülşenimiz,
Ne şuyuz biz, ne buyuz, bağ-ı Hûda bülbülüyüz
Mevlevîyiz, Alevî, Şâh-ı velâyet kuluyuz

Her nazar anlayamaz ehl-i dilin kıymetini
Sîmten sîneye sor, reng-i gülün zîynetini
Sor o Ferhâd’ına Şirîn lebin lezzetini,
Ne şuyuz biz, ne buyuz, bağ-ı Hûda bülbülüyüz
Mevlevîyiz, Alevî, Şâh-ı velâyet kuluyuz

Zülf-i dildâr açılup leyl nehâr olur bize,
Bir güneş yüzlü mehin aşkı şiar oldu bize
Feyz-i Pîrim ile bak, şimdi bahar oldu bize
Ne şuyuz biz, ne buyuz, bağ-ı Hûda bülbülüyüz
Mevlevîyiz, Alevî, Şâh-ı velâyet kuluyuz

ARUS
Pîşter â pîşter â cân-ı men
Peyk-i der-i Hazret-i Sultân-ı men
(Azrâil Aleyhisselama hitaben Hz. Pir’in son sözleri: Ey Sultanımın dergâhının habercisi beri gel, daha beri gel benim cânım…)

Vakt-i şerîf hayr ola, şeb-i arûs hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def ola. Leyle-i arûs-i rabbânî, vuslat-ı halvet-serâ-yı sübhânî, hakk-ı akdes-i Hudâvendigârî’de an be an vesîle-i i‘tilâ-yı makâm ve füyûzât-ı rûhâniyyet-i aliyyeleri, cümle peyrevânı hakkında şâmil ü âmm ola. Niyâzlarımız dergâh-ı izzette makbul ola, hayırlı muratlar hâsıl ola, Allah azîmüşşân ism-i zâtının nuruyla kalplerimizi pürnur eyleye,
Dem-i Hazret-i Mevlânâ,
Sırr-ı Şems-i Tebrîzî,
Kerem-i İmâm-ı Alî
Nur-ı Nebî
Gülbâng-i Muhamedî
hû diyelim hûûû

Zevki beden tuzağından kurtaranlara “şeb-i arûs” bir andır. Bir 17 Aralık’ta daha gün batmaya yaklaşırken (16:17) öl/düğün günü “düğün günü” edecek kadar “öl” şimdi… yaşamak ve yaşatmak için “ol” şimdi! Yananların ateş-i aşkı ziyade olsun efendim…

Meded et bendene

Vuslatının 738. sene-i devriyesinde Hazret-i Pir-i Destgir-i münir-i Mevlânâ, masivâ perdesini aralayıp en yüce vuslat huzurunda… Aziz hatırasını yâd eyleyip Fatiha ihsan kılanlara aşk olsun, aşk bulsun ya huu


Ey nefha-i nây-ı Kibriyâ Mevlânâ

Sûz-ı dil-i ihvân-ı safâ Mevlânâ

Maksûd bize nây u nevâdan sensin

Âvâze-i Hak, bang-i Hudâ Mevlânâ

Aşk ocağında cân olası can,

Gül beslediğiniz gönle düşürene aşk olsun… Sizlere karşı da mahcubuz kaç zamandır hamuş olduk lakin sevgilinin hayaliyle, yarı meczub dolaştığımız günlerin üstüne bir sakin ol çağrısı eriştiğinden beri şifamız sükut oldu… 

Bi’l vesile Şeb-i arusunun dahi Hazreti pirin himem-i aliyyelerine sayebân, numune-i imtisal olan hayat-ı memat-ı güzidelerine namzet olmaklığımıza da vesile kılınmasını niyaz ederiz, aşk verilen ocaktan aşk dileniriz.

Ey geleceğinden şüphe olmayan günde cümle canları toplayacak olan Mevlam, fakirini de Hazret-i Pir Muhammed Celeladdin (ks) Efendimiz’e sema’ kapısından vâsıl eyle, himmetine, hizmetine lâyık eyle, sırr-i ilahisine âşina eyle ya huu…

Cümle dertlerin tabibi olan Mevlam, şu yaralı canlara da aşk kapılarını açıp mağfiretiyle misilsiz şifalar ihsan eylesin de iltimas edip cilalanalım ve ta böylece huzur bulalım ya huu… 

-Der-Medh-i Hazret-i Mevlânâ Kuddise Sırruhu’l-fettah

Sırr-ı aşkın dile etsin te’sîr

Meded et bendene yâ Hazret-i Pîr

Dil-i vîrânemi eyle ta‘mîr

Meded et bendene yâ Hazret-i Pîr

Şâh-ı aşkın dile etdikde cülûs

Cesedim oldu misâl-i fânûs

Kereminden beni itme me’yûs

Meded et bendene yâ Hazret-i Pîr

Cürmüm andıkça hele sultânım

Dem-be-dem arşa çıkar efgânım

Sen bağışla kerem et isyânım

Meded et bendene yâ Hazret-i Pîr

Câna kâr eyledi nâr-ı firkât

Firkatin çekmeye yokdur tâkat

Hâlime eyle nigâh-ı şefkât

Meded et bendene yâ Hazret-i Pîr

Eser-i aşkın ile şems ü kamer

Hep semâ’ın gibi devrân eyler

Merhamet senden olur eyle nazar

Meded et bendene yâ Hazret-i Pîr

Dîdeme hâk-i rehin et Hünkâr

Tutîyâ olduğuna şüphe mi var

Nâleler etmededir bu dîl-i zâr

Meded et bendene yâ Hazret-i Pîr

Gülmemiştir geleli dünyâya

Merhamet eyle kulun Leylâ’ya

Yüzü akıyla götür ukbâya

Meded et bendene yâ Hazret-i Pîr

Ey hazinenin üzerinde oturduğu halde dilencilikten ölen! Bu dünya, bir ağaç. Biz de bu âlemde yarı ham, yarı olmuş meyvelere benzeriz. Ham meyveler dala iyice yapışır. Oradan kolaykolay kopmazlar. Çünkü ham meyve, köşke, saraya lâyık değildir. Bu dünyadan başka bir hayat tanımayanlar da o ham meyve gibidirler. Dünyadan ayrılmak istemezler. Çünkü, sultanın sarayına, yani yüce Allah’ın cennetine çıkacak ne yüzleri, ne de olgunlukları vardır.

[Hz. Pir Mevlana]

 

Kendini beden hapishanesine hapsetmiş, gönül kuşunu beden kafesinde mahpus etmiş, ten ve dünyaperestlerin korkunç tasvirlerine inat Hz. Pir’in Hz. Azrail’e hitabı, hitam-ı misk olsun:

Pişiter â pişiterâ ey cân-ı men

Peyk-i der-i Hazret-i sultanı men

Beri gel biraz daha beri gel, Ey benim canımı hakiki sevgiliye götürecek olan sevgili daha beri gel

افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ ۖ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ

… Sana buyurulanı yap. İnşallah; sen beni sab­redenlerden bulacaksın.

[Sâffât, 102]

Zemzem ile midür gül-âb ile mi bilmediler

Ney ile yıkayalum Hazret-i Mevlânâyı 

Bedeninde kuru can taşıyanlar değil, şol can içre gönül taşıyanlarla, niyazımız o dur ki: Gönlümüzden gözümüze akan, halimizden ömrümüze sızan, söz olup âteşin bırakan aşk olsun yahuu, aşk bir durak menzil vuslat ise Mevlam bizi sevdiklerinden ve bizi kendinden ayrı komasın, vuslata erdirsin ya huu 

Kendin(e) ağla

Ey Şehid-i Kerbelâ’ya ağlayan,
… Namazı hakkıyla edâ edin; zekâtı verin; Allah’a ve Resûlüne itâat edin! Ey Peygamberin şerefli hane halkı, Ey Ehl-i beyt! Allah sizden her türlü kiri giderip sizi tertemiz yapmak istiyor. [Ahzâb, 33]

Ağladım yandım şehid-i kerbela’nın haline
Gevher-i aşkımla nakşettim kitabı sîneye
Bir Hüseynî nağme icâd eyledim Şâh-ı Necef
İnciler dizdirdi sertâpâ rübâb-ı sîneye

Sâkiya, sun bâde-i aşkından uşşaka şerab
Hasret-i lâ’lin ile bağrım yeter ettin kebâb

Hararetten kat’i susamışlara, bir cam dolusu şerbet niyetine Hafız Celal Yılmaz üstadın, 1992 Muharremi’nde Muhayyer makamında okuduğu mersiyeyi ikram edelim, akabinde gelen duaya cümlemiz âmin diyelim… [266. Mestmp3]

Yüksek müsaadelerinizle Mâh-ı Muharrem’de elimizden düşürmediğimiz bir güzel aşığın Hadikatussueda (Erenler Bahçesi) eserinden sızanları sunmak isteriz:

Geldi ol dem ki kılam cânımı cânâna fedâ
Eyleyem arz-ı mahabbet kılam izhâr-ı vefâ
Canımı cânâna feda etmemin, sevgimi belirtmemin, vefâmı açığa vurmanın zamanı geldi.

Her zamân uşşâkı bir derd ile devrân zâr ider
Bu çemen her lahza bir mihnet gülin izhâr ider
Derd ta’lîmin virüb gerdûn tarîkat tıflına
Bu belâlar dersidür kim-be-dem tekrâr ider
Devrân, her zaman aşıkları bir dertle inletir durur; bu yeşillik, her lahza bir mihnet gülü verir; felek tarikat öğrencisine derdi öğretir; ona belâlar dersini belletir durur.

Her kim ki zikr-i vâkı’a-i Kerbelâ ile
Bir nâ-tüvânın eyleye çeşmini eşk-bâr
Gül-zâr-ı izz ü câhini ser-sebz kılmağa
Ol çeşm-i eşk-bâr yeter ebr-i nev-bahâr
Kim Kerbelâ olayını anlatarak, bu konuyu bilmeyen birine bilgi verip, gözlerini nemlendirirse, onun gözlerinden akan yaşlar, olayı anlatan kişinin yücelik gül bahçesini bir ilkbahar bulutu gibi sulamaya yeter.

Zehrden telh olalı la’l-i şeker bâr-ı Hasan
Zehr kâmın hîç kim âlemde şîrîn görmedi
Olalı şemşirden pür-hûn ten-i pâk-i Huseyn
İstirâhat bulmadı şemşîr teskîn görmedi
Hz. Hasan’ın şeker saçan yakut gibi ağzı ağuyla acılaştığı günden bu yana, dünyada hiç kimsenin damağı tad alamaz oldu. Kılıç, Hüseyin’in güzel bedenini kan içinde bıraktığı günden beri, bir türlü kınına girip dinmedi, rahat yüzü görmedi.

Zillet ile lezzeti olmaz hayâtun dostlar
Nakd-i cân sarf eyleyüp dünyâda kâm almak gerek
Acz ile dönmek adûdan sehldür himmet dutup
Yâ şehîd olmak gerek yâ intikâm almak gerek

Ey dostlar! Zilletle yaşayarak bu hayatın tadı olmaz; can verip, dünyada kâm almak gerek. Acz içinde düşmandan kaçmak, oldukça kolaydır. Çaba gösterip ya şehîd olmak, ya da öc almak gerek.

Muharrem’dir gönül feryâda gel-âh eyle efgân kıl
Dem-â-dem çeşmini mazlumlar yâdıyla giryân kıl

Kadim zamanlardan Kerbela’ya, bir nice şühedayı anlatan eser sahibi bu güzel aşığın mahlası Fuzûlî adı Mehmed imiş (900) târihinde Hille’de doğmuş (963) de Kerbelâ’da Hakka yürümüş… Kitabında bir duası vardı. “Yâ Rabbî, beni dünyâda da Ehl-i Beytin gölgesinden ayırma!” diye… Şimdi Kerbelâ’da, Ehl-i Beytin Kubbe-i Saadetinin dışına sırlamışlar. Güneş, Türbe-i Saâdet’e vurdukça sabah ve akşam gölgesi mezarına düşer.

Aah erenlerim yara derinden, neresine parmak bassak, kan geliyor… Rivayet odur ki: Hz. Hüseyin(ra) efendimiz Kerbelâ’da aile efradıyla susuzlukla yanarken, güneş etrafı cehennem gibi, yaktığı bir öğle vaktinde çadırın önüne çıkar, kumları avuçlayarak ellerini yıkar. Bu sırada kendisine üzüntü ile bakan sâdık kölesinin: “Yezîd’e bîat etseydi de bu sıkıntıyı çekmeseydi acaba ne olurdu?” şeklindeki kalbî bir düşüncesi ruhuna akseder, manâlı manâlı kölenin yüzüne bakarak: “Muhakkak ki, bizim Yezîd’e bîat etmeyişimizin saltanat düşüncesiyle bir alakası yoktur. Babadan oğula kalan devlet, dedemiz Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin gösterdiği yola aykırıdır. Biz Yezîd’e bîat edersek İslâm’ın en büyük direklerinden biri olan seçim yollu idareyi temelinden sarsmış ve saltanat sıfatını yaşatan idareye yeniden kudret kazandırmış oluruz. Halk seçsin, Yezîd değil kim olursa olsun itaat ederiz.” Der ve sonra ellerini yıkamak için avucunda tuttuğu kumları göstererek: “Kerbelâ’da her kum zerresi şahit olsun ki, her devirde bizim mücâdelemizi anlayıp ona katılan bizdendir.” diye yemin eder.

Kerbela’da şehit olanlar gerçekten şehit oldular, şahit oldular. Onlar o gün Kerbela’da, hakikat adına, hak adına, mevki ve makama dair esirlik bağlarını kopardılar, dünya ve masivaya ait zincirlerini kırdılar. Seher-i hilafete uyanmak yerine tam da bu günlere mümâsil şeb-i arûs’a girdiler.

Ve Aşkın Sultanı Hazreti Pir payımıza düşeni ne de güzel buyurmuş: Ey aşk Kerbelâsı çölünün belasını candan arayanlar, ey Allah yolunda şehit olan aziz varlıklar; neredesiniz? Ey benlik zindanının kapısını kıranlar, ey nefsin esaretine düşmüşlere rahmanî duyguları uyandıranlar, hapisten kurtaranlar; neredesiniz?

Körlerin gözleri bile o o faciayı gördü. Sağırların kulakları bile, Kerbela’da olup bitenleri işitti. Siz şimdiye kadar, uyuyor muydunuz? Faciayı yeni mi duydunuz ki, yas tutuyor, elbiselerinizi yırtıyorsunuz? Ey uyuyakalanlar, ey gaflet uykusuna dalanlar, Hz. Hüseyin’e değil, asıl siz kendinize yas tutun. Hz. Hüseyin’in ruhu, Hakk’a mensup olan o yüce ruh, beden zindanından kurtuldu. Ne diye elbiselerinizi yırtıyor, elinizi ısırıyorsunuz? Hz. Hüseyin ve etrafında bulunanlar, din-i mübînin en ileri gelenleri, hükümdarları idiler. Onlar esirlik bağlarını kopardılar. Zincirleri kırdılar. Onlar için matem değil, mutluluk, neşe, sevinç vakti geldi. Onlar zinciri koparıp attılar, devlet sarayına uçup gittiler. Onların halinden zerre kadar haberin olsaydı, bilirdin ki bugün, onların saltanat günü, güzellik günü, padişahların padişahı oluşu günü. Haberin yoksa yürü git! Kendi haline ağla, feryad et. Çünkü sen ahirete göçmeyi, dirilip haşr olmayı inkar ediyorsun. Kendi yıkık gönlüne, yıkık dinine ağla, feryad et! Çünkü senin gönlün şu eski ve köhne dünyadan başka bir şeyi görmüyor. Eğer gönlün iyi insanların öteki âlemde kavuşacakları devlet ve saadeti görüyorsa, neden o tarafa yiğitçe yürümüyor? Niçin Hakk’a itimat ve tevekkül kılmıyor? Niçin kendini ona vermiyor? Neden kalbini manen zenginleştirerek hırs ve tama’dan kaçınmıyor? Nerede imanın yüzüne düşürdüğü nur? Nerede dinin sana lütfettiği mutluluk ve huzur, Allâh’ın lütf ve ihsan denizine daldığın halde neden elin, avucun boş? Nerede cömertlik? [Hz. Pir Mevlana]

Aman Ya Rabbi, Dem-i Hz. Hüseyin hürmetine, kalplerimizi aşkınla, muhabbet-i Ehli Beyti Mustafa ile, vahdet nurun ile tezyin eyle

Aman Ya Rabbi, biz Ehli Beyti Mustafa’yı sevenlerdeniz ve Resulu Ekrem’in yoluna baş koyanlardanız, gerçi günahkârız ama yolunca gitme gayretinde olanlardanız, bu halimizi de kabul buyur ne olur, bize adlin ile değil afvın ile, layık olduğumuz şekilde değil, şanına layık olduğu şekilde muamele buyuruver…

Şüheda-i Kerbela hürmetine, yine böyle bir 10 muharrem’de ki:

Hz. Adem babamızın tevbesini kabul ettiğin gibi bizim de tevbelerimiz kabul buyur, affınla bizleri şâd eyle. Nasıl ki Hz. Nuh babamızı suya gark olmaktan kurtardın bizleri de günah deryasından muhafaza buyur, rıza ve teslimiyetinle necâta erdir. Nasıl ki Halilin Hz. İbrahim’e nâr-ı nemrud’u nûr eyledin, bizlerin de nâr olan nefsimizi nur eyle, ahir ve akibetimizi, içimizi dışımızı nurlandır, gönlümüzü aşk-ı Muhammedi ile sürurlandır ya Rabbi! Nasıl ki Cenab-ı Musa Hazretlerini Firavun’un şerrinden koruduğun gibi, bizleri de hain nefisten halas eyle, nefsimizi mutmainneye erdir, safiyye ulaştır, Habibinle buluştur, Ruh-u Muhammedî ile aşina eyleyip seviştir.

Aman Ya Rabbi! Gözlerimizden gaflet perdesini kaldır, basarımızı ve basiretimizi nurlandır ta ki senin cemalini görmeye layık hale gelsin. Dilimizden gıybeti, küfrü dedikoduyu al. Dilimizi senin adın ile süsle, aşkınla kalbimizi ziynetlendir. Kardeşlerimizi iki cihanda her halde aziz eyle. Bâtınlarımızı envar-ı tevhid ile mamur eyleyip zat cennetine dahil eyle Ya Rab, Ölüm acısı duymayarak ölüm korkusu bilmeyerek adını anarak emanetini teslim edenlerden eyleyiver Ya Rab!

Sûz-i dil-i ciğerpâre-i Zehrâ, Şâh-ı şehîd-i deşt-i Kerbelâ hürmetine Ya Rab!

Meded Ya Ciğerpâre-i Fâtıma
Meded Ya Evlâd-ı Zehrâ
Meded Ya Ceddel Hasaneyn
Meded Ya Sahibe’l Meydan

Muhabbet-i Ehli beyt-i Mustafa üzerlerimize sâyebân,
Vakt-i şerif, sebeb-i gufran, aleme bayram olan Cuma,
Hazreti Pir’e bayram olan Şeb-i Arûs, Dem-i Hazreti Hüseyin,
ömür ve şahsiyetlerimiz, ahir ve akibet,
zahir ve batınlarımız hayrola,


Aşk ola, aşk ile dola, Aşkullah,
Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .

Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle


Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim