Tam olarak sendeyim

Benim bunda kararım yok, ben yine gitmeye geldim…

Varlığın sevinci, İnsanlığın Târifi’nden bir nefes verecek kadar misafirim gönül hânelerinize yüksek müsâadelerinizle…
clone tag: 7482350606370539505
O, biriyle konuştuğu zaman muhâtabının yüzüne bakar, elini tutmuşsa o bırakmadıkça bırakmaz, karşısındaki yüzünü başka tarafa çevirmedikçe o çevirmezdi. Hatta bir adam bir şey söylemek gâyesiyle Habîbullâh’ın kulağına fısıldayarak bir şey konuşsa, adam başını uzaklaştırmadan o da başını uzaklaştırmazdı.

Söylemez size kimse dünyadaki ömrü boyunca
Hiçbir insana yan bakışı olmayan kimdi
Kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile
Öğretmek için cephe nedir
Kıyâm.etti torunu kucağında
Dönünce bütün gövdesiyle döndü
Bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda
Bir bilinebilseydi nedir veche?

“Ey insan, sana dönüyorum, senin varlığını tam olarak muhatap alıyorum, benim için pek değerlisin, seni dinliyorum, bana herşeyi rahatlıkla anlatabilirsin” demek olsa gerek bu yöneliş, varlığın sevincinin bu doğal akışı…

Âdetin baktığın tarafa dönüş
Bize nasîb olsun hayırlı bir düş
Kerem et ne olur yüzünü göster
Kim böyle bir düşten uyanmak ister

Belki yeni gelişmeler aradaki mesâfeyi kısalttı insanlar için ama insanların birbiriyle, insanların kendi en saf hâliyle mesâfesi giderek açılıyor… Telefon ekranına bakmadan 5 dakika duramayan, insan ve zamanın kıymetini bilmeyen bir nesil için, asırlar öncesinden dipdiri insanlık târifi…

Âşıkım cemâline Yâ Muhammed Mustafâ ﷺ
Tâlibim kemâline Yâ Muhammed Mustafâ ﷺ
Aşkî kemter ümmetin beklemekte himmetin
Görmektedir devletin Yâ Muhammed Mustafâ ﷺ


Siz bırakmadan elinizi bırakmaya niyeti olmayan bir güzelin ha(ya)liyle aşk olsun yâ hû

Şemâil-i Şerif

Öyle gönül okşayan kelimeler var ki, daha söylenir söylenmez, sımsıcak havasıyla insanın rûhunu sarıp kucaklıyıverir. Sultân-ı enbiyâ’nın âşıkları da, Şemâil-i şerîf ‘den söz açılınca, böyle bir duyguyla kanatlanırlar. Onun gül kokulu köyüne varabilme, yüce huzuruna erebilme ve güneşi aydınlatan mâh cemâlini görebilme arzusuyla tutuşurlar. Şemâil denince, Resûlullah (s.a) efendimizin hem bedenî güzelliği, hem ahlâkî yüceliği hatıra gelir. Onun bu eşsiz güzelliğini ve emsâlsiz faziletlerini gönüllerine nakşeden ashâb-ı kiram, bu göz kamaştıran parıltıları kendilerinden sonra gelenlere tasvir etmişlerdir.

Tirmizî’nin Şemâil-i Şerîfi

Peygamber aleyhisselâm’a dair bütün bilgileri en titiz bir şekilde derleyip rivayet eden muhaddisler, şu köhne dünyanın bir benzerini daha göremediği o emsalsiz güzelin bedenî ve ahlâkî üstünlüklerini, kitaplarında özel bir bölümde toplamışlardır. Bu bilgileri Kitâbü’ş-Şemâil adıyla müstakil bir eserde ilk derleyen Tirmîzi (v. 279/892) olmuştur. Şemâillerde önce Efendimizin mübarek vücûdu ve görünüşü ele alınır: Yaratılışındaki güzellikler, nübüvvet mührü, mübarek yüzü, gözü, saçı, sakalı, eli, ayağı, giydiği şeyler anlatılır. Sonra tavır ve davranışlarına geçilir: Yürümesi, oturup kalkması, yemesi içmesi, konuşması gülmesi, ibadetleri, ahlâkı ve benzeri halleri yâd edilir.

Bütün güzellikleri ve mükemmellikleri kendinde toplayan Güneş İnsan efendimizin her hali, her tavrı, her hareketi, her sözü ashâb-ı kiramı hayran bırakmıştır. Çünkü onun mübarek vücudu, Osman Şems’in (v.1893) dediği gibi, Allah Teâlâ’nın ne harikalar yarattığını insanlara göstermek üzere gökten yere indirilmiş bir ilâhî kitap gibidir:

Vücûdun bir kitâb-ı âsümânî ya Resûlallah
Ki tenzîl etti Mevlâ arza ânı ya Resûlallah
Tirmizî’nin Şemâil’i üzerinde şerh, inhisar, Türkçe’ye tercüme tarzında yüz kadar çalışma yapılmış olması, o gönüller mest eden konuya Ümmet-i Muhammed’in ne büyük önem verdiğini göstermektedir.
Kethüdâ-zâde Ârif (ö.1848) Peygamber âşıklarının onun şemâiline duyduğu hayranlığı ifade ederek diyor ki: Ya Resûlallah! mübarek özelliklerini duyunca aklım başımdan gitti; kendimden geçtim. Bu deli gönül ezelden beri sana hayrandır:

Senin vasf-ı şerîfinle ben oldum mest-i lâ ya’kil
Dil-i şeydâ ezelden böyle hayrân ya Resûlallah

Peygamber âşıklarının yanık gönüllerinde büngüldeyen aşk, hasret ve özlem duyguları kimi zaman kitap olup niyâza durmuş, kimi zaman şiir olup duygu semâsında kanat vurmuştur. O gözleri yaşlı, bağırları taşlı âşıkların on beş asırdır. Medine’ye doğru uçurduğu beyaz şiir güvercinleri, eminim ki Resûlullah efendimizin rûhânî semâsında hâlâ kanat vurmaktadır.

Süleyman Çelebi’nin “Geldi bir ak kuş kanadiyle revân” dediği gibi, bu ak kanadlı sevda güvercinlerinden biri, üç ayların bereketiyle olacak ki, birkaç gün önce gelip ellerime konuverdi. Sizin daha çok ilmî cephesiyle tanıdığınız bir gönül adamı, sevgili ağabeyim Prof. Dr. Hayreddin Karaman, 24 Ocak 1992 tarihinde Mekke-i Mükerreme’de tamamladığı ve “Allah Resûlü’ nün manzûm resmi” dediği Şemâil adlı şiirini bir dost meclisinde okumamı istedi. Derin bir haz duyarak okudum. Bizleri son derece duygulandıran ve âşık bir gönlün Resûlullah hasretini dillendiren bu teri henüz kurumamış ak kanatlı güvercini sizlerle paylaşmak için izin aldık.

Mâh-ı Nebî olan Şâban-ı Şerif’te, O’nun güzelliği güzelliğimiz olsun diye güvercini uçuranı ve onu tutup getireni dualarınıza mazhar etmeniz niyazıyla arzediyorum.
“Haddizâtında bendeniz şâir değilim ama Müslüman olup da Peygamber Efendimizi sevmemek herhalde mümkün değildir. Bir insanın dünyada en fazla sevebileceği bir varlık Allah Resulu sallallahu aleyhi vesellem’dir. Biz O’nu sevdiğimizde, O’nun muhabbetinin sırrına erdiğimizde, O’nu biraz tanıdığımıza Allah’ı tanır ve O’nu da sevmenin bahtiyarlığına erişebiliriz. Çünkü Allah tabii ki yaratılmış değildir, yaratılmışlara benzemez. O’nun sevgisine ulaşmak apayrı bir kemâl ister, apayrı bir nazar ister, gönül ister, ruh ister. O halde O’na ulaşabilmek için O’na hazır olabilmek için önce Resulullahı sevmek, O’nu tanımak lazım…Öyle bir nasip oldu Efendimizi ziyarete gitmiştik. Ziyaretine gitmiştik diyorum, Ravzasını, kabrini demiyorum çünkü biz mü’minler O’nun bir manada vefat etmediğime inanıyoruz. Çünkü kendisi: “Bana selam verildiğinde Allah ruhumu iade eder ve mutlaka selama selamla karşılık veririm” buyuruyor. Ben inanıyorumki O dar-ı bekâya intikal ettiğinden bu ana kadar bir saniye selamsız kalmamıştır o halde bir saniye O’nun ruhu kendisini terketmemiştir. Bu keyfiyetsiz hayat, bu berzah hayatı, bu hiçbir hayata benzemeyen hayat devam ettiği için O’nun kabrini demiyorum, O’nu ziyarete gitmiştik. Orada temam olan O’nun şemailini manzum tasvirini arz ederim”

(Allah Rasûlü’nün manzûm resmi… Salât O’na, selâm O’na) 

 

Ne uzun ne kısa kararında boy
Soyu İbrâhim’den ne asil bir soy!
Saçları hoş, siyah, dalgalı bir koy
Kemâlini giydir beni benden soy

Âlemlere rahmet cemâlin göster
Bu kul varlığından soyunmak ister

Ay, güneşten güzel söbüce yüzün
Nûrundan ışığı vardır gündüzün
Solmaz bir gül rengin ne kış, ne güzün
Tecelli ediyor yüzünde özün

Hasretim, yanarım yüzünü göster
Kölen bu devletle avunmak ister.

Simsiyah gözlerin âhû misâlin
Daim Hakk’a bakar her anın visâlin
Beyazı ölçüsü gözde kemâlin
Kaşların sureti gökte hilâlin

Râzıyım rüyâda yüzünü göster
Âşık mâşûkuna can sunmak ister

Omuzlar yapılı düzgün el ayak
Boynun da ne güzel, gümüşten berrak
Göğsünden zarifçe inen kıla bak
Benden mutlu sana sarılan toprak

Azatlık istemem cemâlin göster
Elim ellerine dokunmak ister

Bir tutam sakalın birkaçı beyaz
Göbeksiz vücudun serin kış ve yaz
Cânımı yoluna kurban etsem az
Dostlar defterine köleni de yaz

Açıver kapını yüzünü göster
Gönül hasretinden yakınmak ister

Duyular mükemmel dişleri inci
Kokusuna tutkun yaşlısı genci
Yürürken koşmadan önde, birinci
Kapına gelmiş bir garip dilenci

Açıver ne olur yüzünü göster
Garip ayağına kapanmak ister

Yukardan aşağı heybetle iniş
Yürüyüşünde var hep bu görünüş
Âdetin baktığın tarafa dönüş
Bize nasip olsun hayırlı bir düş.

Kerem et ne olur yüzünü göster
Kim böyle bir düşten uyanmak ister

Nübüvvet mührünün sırtında yeri
Mühürlemiş Rabbim eşsiz değeri
Görmesinde eşit ön ile geri
İpek mi, hayat mı bu nasıl deri

Bir dokunabilsem yüzünü göster
Kölen seyre dalıp bir kanmak ister

Seni ilk görenler korku çekermiş
Sonra ülfet eder hemen severmiş
Benzerini asla görmedim dermiş
Erenler yolunda giderek ermiş.

Benzeri bulunmaz yüzünü göster
Gönüller nûrunla yıkanmak ister

Zâtının nurundan vermiş sana can
Hilkate rûhunla başlamış Rahmân
Yûsuf’ta yok sende olan hüsnüân
Seni anlatıyor mucize Kur’an

Âlemlere Rahmet, cemâlin göster
Kölen rahmetine sığınmak ister

Ümmetin üstüne titreyen sensin
Müjdeci, uyaran, gel diyen sensin
Kulunu Allah’a sevdiren sensin
Geceyi gündüze çeviren sensin

Ey Hakk’ın şâhidi yüzünü göster
Kul şehadetinle tanınmak ister

Hakk’ın halîlisin, habîbi sensin
Gönüllerin eşsiz tabîbi sensin
En güzel hutbenin hatîbi sensin
Ümmetin en büyük nasibi sensin

Aşkımın Leylâsı yüzünü göster
Gönül seni gözden sakınmak ister

En güzel, en üstün ahlâk senindir
Cömertlikte kemâl elhak senindir
Şefâatte en son durak senindir
Miraç senin, Refref, Burak senindir

Sen gördün, bize de cemâlin göster
Pervâne şem’ine hep yanmak ister.