Bir ümit yolu

Kolayından yol sorana,
Bizlerden gam ve telaşı gideren Allah’a şükürler olsun, şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayan, şükrün karşılığını ziyadesiyle verendir. [Fâtır, 34]

Gelmeye misli cihana bir dahi her-giz anun
Bağrımız deldi bizim bu nâr-ı hasret merhaba

Ağlasın daim anun vaslın uman aşıkları
Seng-i mihnetle döğünsün şah-ı cennet merhaba

Gönülleri envar-ı muhabbetin sağanakları ile bî-karar ettikten sonra gene lutf edip dilleri sahib-i temkinde tutan Hakka hamd ü senalar olsun…

Âlemlerin Rabbi’nin rahmet ve bereketi, Âlemlere rahmet olan Habibinin yolunca gidenlerin, neyi kaybettiğini hatırlayamamanın sızısıyla, sahte avuntuların acısıyla vuslat günü bekleyenlerin üzerine olsun.

Bir ümitle cüret edip başladığımız bu mektubun nihavend nağmelerini ikram edip sözü ehline bırakalım
Bu şiirde sevda sevda üstüne
Senelerdir veda veda üstüne
Yareli yüreğimde dağ dağ üstüne
Vakit nisan ortasında bir akşam…

[NEV-NİYAZ ve DEDESİ]

Dedem, daha mektubun başında şükrederken Hak dini Kuran Dili’nden bir ayet seçmişsin amma şöyle biraz tefsir karıştırdık da bu sözler yolun sonunda, işin nihayetinden alınmış… Yani, “Dünyada her türlü perişanlık ve sıkıntı ile karşı karşıya iken onlardan kurtularak, ahiret hakkındaki korkularımız sona erdi. Artık rahatız ve herhangi bir sorunumuz kalmadı. Mevlam günahlarımızı affetti ve bize yaptığımız küçük işler dolayısıyla, büyük lütuflar bağışladı.” düşüncesindeki cennet ehlinin kelamı imiş…

Vallahi erenlerim, biz yolun başını sonunu bilmeyiz, yolda durmaya gayret ederiz ve “Ben, kulumun bana olan güzel zannı üzereyim” hakikatından haberdarız. Hem madem o kadar kitap karıştırıyorsun Sure-i Yusuf’un 87. ayetine bakıver, gör ne buyurur!?

“…Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” buyruluyor…

Ha şunu bileydin. Ancak kafirler ümitsiz olurmuş… Yani ümitsizlik haramdır erenlerim…

Yine de cennet peşinde koşmak makbulse de matlub olmasa gerek? Hani şiiri de var ya

Her rengi silici aşk ötesi renk;
O rengin kavuran beyzasındalar.
Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece Allah’ın rızasındalar.

…Cennet hakdır. Mevlam bizleri nice bir ayet ile çağırıp dururken nasıl kulak asmayız

…Allah ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır… [Bakara, 221]

Zâhirin amel-i şer’i yüzünden cenneti gözlesin. Ve bâtının ihlâs-ı niyet cihetinden Hakk-ı mutlak özlesin. Şimdi bir hazret-i insan olmaksızın satırlara başvurunca işte hal böyle oluyor. İnsan kitabının sayfalarını okumadan maksuda erilmiyor…

Geçen gün ahsen-i mevcudat, aleyhi ekmeluttahiyyat Efendimizin şemaili şeriflerinden bahseden Hilye-i Hakanî geçti elimize… O’nu tarif eden satırlarda: “Bir tarafa baktığında, vücuduyla da o tarafa dönerdi” buyruluyor

Yukardan aşağı heybetle iniş
Yürüyüşünde var hep bu görünüş
Adetin baktığın tarafa dönüş
Bize nasip olsun hayırlı bir düş
Kerem et ne olur yüzünü göster
Kim böyle bir düşten uyanmak ister   

Ne anladık Habibi Kibriya Efendimizin bu vasf-ı şahanesinden?

Demekki biz de Hak Dost’un güzelliğiyle güzelleşmek adına bir kimseyle konuşurken, ona baktığımıza muhatabımızın yüzüne bakacağız, sadece başımızı çevirerek değil bütün vücudumuzla ona yöneleceğiz…

Elbette ilk akla gelen budur. Vaktiyele “Nefy-i havâtır” bahsinde Efendi Hazretlerinden dinlemiştik:

“Sâlike hayır olsun şer olsun bütün havâtırı kovmasını tavsiye ederiz. Çünkü kalbine ilâhî feyz taleb edenin kalbini ağyârdan ve her türlü düşünceden boşaltması ve gerçek amacına tamamen yoğunlaşması (teveccüh-i küllî) lazımdır. Nitekim Yuşâ b. Nûn gâzâ etmeyi murâd ettiğinde evlenecek olanlar, ev yapıp bitirmemiş olanlar ve hayvanları
olup doğumlarını bekleyenler gibi geriye çekinceleri olan kimseleri götürmezdi. Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) de geriye dönmek istediğinde tüm vücuduyla dönüp bakardı. İşte bunlar teveccüh-i küllî (amaca yoğunlaşma)nin gerekliliğini göstermektedir.”

Nereden, nereye… bu kadarını da bilemezdik, bu manaya eremezdik tabi…

Kolayından bir yolu var; Gidelim denizin kenarında bir ev tutalım.

Sizin gene tatiliniz gelmiş dedem, sıkıldınız mı?

Yok be erenlerim. Gidelim deniz kenarında bir ev tutalım çünkü deniz cömert huyludur. İnsanlara yüz yıllardan beri inciler dağıtır durur. Birisi ile sohbet etmek canı onun rengine boyar. Yani insan konuştuğu, arkadaş edindigi kisinin huyunu benimser. Yıldızlar, gökyüzü ile konuşup görüştükleri için güzelleştiler; pek nurlu, pek güzel bir yüze sahip oldular… Bedende canla düşüp kalktığı, konuşup görüştüğü için güzel yüzlü, hoş huylu değil mi? Zavalı beden, candan ayrı düşünce ne hale gelir; konuşamaz, yiyemez içemez olur, fena halde kokmaya başlar… El de bedende bulundukça hünerlidir. Bedenden ayrılınca sade bir et parçasıdır, hiçbir şey yapamaz olur. Ey el, hünerlerin nerede? Sen hünerli işler yapan, yazan, çizen, tutan kaldıran el değil misin? El senin soruna cevap verir de der ki: “Hayır, bu zaman ayrılık zamanı, ayrılık zamanında ben bir hiçim, ama buluşma zamanında her şeyim.”

Sen, ayrılık nedir, görmedin. Allah sana ayrılığı göstermesin.

Bu bir duaydı ama, bundan daha iyi dua da olamaz.

Hey Kerim Allahım, darda kalanlara, belalara uğrayanlara acıyanların en çok acıyanısın. Bu sebepledir ki, ayrılık belasına uğramış, bedenden kopmuş elin bir damarı oynuyorsa, o, tekrar kavuşma ve buluşma ümidiyle oynar. Çün, netice binlerce kesik el, tekrar kavuşma ve buluşma saadetine ermişlerdir.

En güzel vuslatı tattırmak için cennette
Bize gündüz, gece zehir ettiği hicrana şükür

Birbirinden ayrı düşmüş parçaları hoş bir şekilde birleştirmek, o padişahlar padişahı için zor değildir. Bu nasıl olur deme, bu işe şaşma! Çünkü, baksana parça parça dumanlar onun eli ile birleşmiş nasıl da gökyüzü haline gelmiş!

Ey aşk padişahına yenilen, ona mat olup kalan! Bu hale üzülme! Ona karşılık verme! Yokluk bağına gel de, kendi ölümsüz canında cennetleri seyret! Eğer sen kendi varlığından, benliğinden birazcık olsun ileri gidersen bunların ötesinde bu mana göklerini seyredersin. Ayrılığa fazla dayanamadığı için dağlardan köpürerek, ağlayarak, feryat ederek, başını taştan taşa çarparak aslına doğru koşan sel, denize kavuşunca ne olur? Heyhat artık onun varlığı kalır mı? [Hz. Pir Mevlana]

Ya Rabbi lisânımda ezkârımı aşk eyle
Gencîne-i sinemde efkârımı aşk eyle

Niyazlarımızın ulu dergâha kolayca ulaşması için bizlere açılan bu kolay yolu, AŞK YOLUNU biz niçin kullanmayalım… Umarız ki, sözlerin en güzeliyle dua ede ede gönüllerimiz güzeli tanıyıp öğrenir; güzel şeyler karşısında duygulanmayı ve böylece Güzeller Güzeli’ne kanat çırpıp uçmayı başarır.

Mevlam şu dâr-ı dünyâda Hak Dostlarının gölgesine sığınarak cennet hayatı yaşamayı ve feyizli aşk silsilesinin devamını nasîb eylesin!

Bi ismi zâtike, Ya Allah huu

Muhabbet-i Ehli beyt-i Mustafa üzerlerimize sâyebân, Vakt-i şerif, sebeb-i gufran, aleme bayram olan Cuma, bir büyük tevbe ayı Cemaziyelevvel, ömür ve şahsiyetlerimiz, âhir ve âkibet, zâhir ve bâtınlarımız hayrola,

Aşk ola, aşk ile dola, Aşkullah,
Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .

Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim