Tarikatlar nereden alınmıştır?

Tarikat nedir ve nereden alınmıştır?
Tarikat, sâliki maksûduna, müridi murâdına, cüz ü külle kavuşturan yola derler ki, Resûl-i Kibriyâ (s.a.) Efendimiz tarafından gösterilmiştir. İşte çeşitli sûrette görülen ve fakat hakikat cihetiyle yekdiğerinden kat’iyen farklı olmayan yollar birdir ve hepsine birden “Tarîkat-ı Muhammediye” denir. Şeriat kavlim, tarikat hâlim, hakikat re’sü’l- mâlim yâni sermâyemdir sözlerini Efendimiz buyurmuşlardır.

Kâbe’ye gitmek için yollar bir midir? Şüphesiz ki hayır. Dünyânın her tarafından Beyt-i Muazzama’ya giden birçok yollar vardır. Afrika’dan, Amerika’dan, Asya’dan, Avrupa’dan hareket eden hacıların yolları muhtelif olmakla berâber, neticede toplandıkları merkez ve maksut birdir ki o da Kâbe’dir. Bu yollar, hacca niyet eden kimsenin bulunduğu yere göre nasıl uzun, kısa, güçlüklü veya kolaylıklı oluyorsa, tarikler de böyledir ki sâliklerin ezelî istîdâdı derecesiyle mütenâsiptir.

Tarik; esas cihetiyle bir olunca, şüphesiz bu tarîkatin yollarında rehber ve delil olacak zatlar da ayni rûhu ayni irfan ve mâlûmâtı hâiz olmak dolayısıyle birdirler ki bunlar da yukarıda söylediğimiz veçhile o büyük muallimden tâlim ve terbiye gören kâmil insanlardır, însan taslakları değil.

Dünyâya gelmekten maksadımız, bunlardan birini bulup terbiyesine girmekten ibârettir. İş Nakşibendilik, Kadirîlik, Rifâîlik, Mevlevîlik’te değil, Hazreti İnsan’ı bulup Hakka kul olmaktadır. Bir de maalesef tarîki ve tarîkati, dergâhları çok başka anlayıp işin yalnız dışında, kabuğunda kalmış olanlar vardır. Bütün tariklerde tâlim olunan zikir, Kelime-i Tevhîd ile İsm-i Celâl’dir.

Fakat sâde Allah demek ve bunu türlü makam, âhenk ve usûlle söylemek kâfi midir?

Lâzım olan, söylediğini bilmek, zikrettiğini görmek, Allâh’ı bulmaktır. İsimde kalmayıp  müsemma’ya bulmaktır. Bu ilmi öğretecek bu ilmin semeresini elde ettirip sâlikin geleceğini kurtaracak muallim de, ancak kâmil mürşittir. Fakat:

Her mürşide el verme kim yolun sarpa uğratır,
Mürşidi Kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş

Peygamberlerden halk mûcize istediler. Halbuki istedikleri mûcizeyi gördükleri halde îman etmediler. Bilmediler ki mûcize, mûcib-i îman değildir. Mûcib-i îman olan şeyin cinsiyet, mânâ birliği ve berâberliği olduğunu anlayamadılar.

Peki bu işin Kur’an’da yeri var m’ola?

Tasavvuf ve tarikatlar

Gönül gözü: [Hac, 46]
Peki bu inkârcılar biraz olsun dünyayı gezip dolaşmazlar mı ki, hiç değilse bu sayede düşünüp duygulanacak gönüllere, gerçeğin sesini işitecek kulaklara sahip olsunlar. Ne var ki onlarda kör olan, gözler değil, asıl kör olan sinelerindeki gönül gözleri!

Hikmet: [Bakara, 269]
O, hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz.

Selim Kalp [Şuara, 89]
Ancak Allah’a selim(İnkârdan, şirkten, kötülükten arınmış; Allah’a teslim olmuş) bir kalple gelen kurtulur.

Seven ve sevilen olarak Allah [Maide, 54]
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki,Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allahı severler.Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar.Allah yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar.İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfudur ki dilediğine verir. Allah vâsi ve alîmdir (ihsanı boldur, her şeyi hakkıyla bilir).

Razı olan ve razı olunan olarak Allah [Beyyine, 8]
Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.

Ey gönül huzuruna ermiş ruh!Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine!Sen de katıl has kullarımın içine, gir cennetime! [Fecr, 27-30]

Allah dostları [Yunus, 62]
Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.

İlm-i ledün [Kehf, 65]
Orada bizim seçkin kullarımızdan öyle bir has kulumuzu buldular ki Biz ona lütfedip, nezdimizden rabbanî bir ilim öğretmiştik.

gibi ayetlerin teferruatına inerek bir gönül felsefesinin temellerini inşa etmişse de bu mesele demirden bir leblebi olup her kişinin değil er kişinin kârıdır.

Zâhid benim aşka yâr olduğum mudur hatâ
Aşk ile yokluğu kâr kıldığım mıdır hatâ

Çün buyurdu ol Resûl “Mûtû kable en-temût”
Ölmezden ön aşk ile öldüğüm müdür hatâ

Ben bu mülke gelmeden çar anâsır olmadan
Aslımdaki ummâna daldığım mıdır hatâ

Geçip akdan karadan istediğim Yaradan
Mâsivâyı aradan sildiğim midir hatâ

Dilimdeki zikrimin kalbimdeki fikrimin
Ma’nisini özümde bulduğum mudur hatâ

Gördüm vucûd ilinde Kur’an okur dilinde
Tıfl-i ma’ni dersini bildiğim midir hatâ

Bir kişinin yüzünden bin kişiye lûtf olur
Ancak gönül pasını sildiğim midir hatâ

Ümmî Sinan der hoca fikrim bu irte gece
Aşk ile cân mi’raca saldığım mıdır hatâ

Pınarbaşında susuz kalanlara

Ey tâ ezelden tanışıp âşinâ olduğumuz cân,
 (Biz bu satırları, sadırlara varsın diye [201.mestmp3] olarak Neyzen Kudsi Erguner yorumuyla Şehzade Seyfettin Efendi’nin bestesi Hüzzam Peşrevi dinlerken yazdık, siz dahi öylece okursanız hemhâl olmaya başladık demektir erenler, ne diyelim Mevlam tesirini halkeyle…)

Ruhlar sıralanmış  asker toplulukları gibidirler. Ruhlar aleminde tanışıp anlaşanlar (dünyada) anlaşırlar. Buna karşılık ruhlar aleminde anlaşamayanlar dünyada da anlaşamazlar.  [Müslim, Birr ve’s-Sıla, 49]

Şeyh Ümmi Sinan Hazretlerinin tavsiyesine uyup bu Cuma’da geldik kapınıza
Erenlerin sohbeti ele giresi değil, İkrar ile gelenler mahrum kalası değil
İkrar gerek bir ere, göz açıp didar göre, Sarraf gerek gevhere nâdân bilesi değil
Bir pınarın başına bir destiyi koysalar, Kırk yol anda durursa kendi dolası değil
Ümmi Sinan yol âyan olubtur bellü beyân, Dervişlik yolu hemân tac ü hırkası değil

Geldik ama gözümüz yaşlı erenler, her dem hatadır kârımız, gözyaşı siler günahı deyip hâli pür melâlimizi arz edelim yârâna:

201Her yeni günahla yürek usulca pas tutar, işlenen günahlar, hata ve gafletler tastamam yazıldı deftere. Peki ya yapmaya çalıştığımız ibadetler, iyi ve güzel haller Riyadan uzak ihlas üzere mi? Makbul mu? Kusurdan uzak mı? Hak razı mı? İşte ziyanın ta kendisi bir yanda dağlar gibi günahlarım, diğer yanda pek az itaat azığım! AĞLA GÖZÜM AĞLA  Hz. Şeyh Cüneyd-i Bağdadi (ks)

Küçümsediğim, ayıplarını gördüğüm her insandan sonra imân ve irfanımda azalma hissederim. AĞLA GÖZÜM AĞLA  Hz. Pir İbrahim Düsûki (ks)

Kişinin cemaatten uzak kalması, günahlarının çokluğundandır. Değil mi ki bir edepsizliğin cezası bir hayrı işleyememektir. AĞLA GÖZÜM AĞLA Hz. Şeyh Halil Necatioğlu (ks)

Eli İslam’da gözü isyanda; AĞLA GÖZÜM AĞLA

Ve Dua, gözyaşlarıyla dua, Harem-i Pâkinden bir dua (her fırsatta, bütün kardeşlerime): Günahlarımızın affına elbet duacıyız lakin Sen bizleri günaha girmekten koruyup günah kişi, mekan, hal ve sözlerden uzak eyleyiver Rabbi! İbadeti, seccade üstüne, cami duvarı arasına, üç aylara, ramazana hapsedenlerden değil de ibadet ile hayat bulup her mekan ve zamanda senin hoşnutluğunu gözetenlerden eyle ya Rabbi!

Ey baha değil bahane Allah’ı olan Mevlam, şu bizim halimizi müslümana yakışır hale terfi ettir ya Rabbi, zilletten, hor ve hakir görülmekten, tevazu namı altında izzetsizlikten sana sığınıyoruz, bizi bu halden de kurtar Ya Rabbi, Her tür zilletten halas eyleyib “Evet, Ben müslümanım” diye alnını aça aça, göğsünü gere gere yaşama hürriyetine eriştir bizi ya Rabbi!

Gemisini kurtaran kaptan eyleme bizi, koyun gibi kendi bacağından asılanlardan eyleme, Madem tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur, Bizi insan eyle, bir başka canın gözyaşından muzdarib olacak gönül ihsan eyle Rabbi!

Tembellikten, korkaklıktan, cahillikten kurtarıp Rızkımızın sende olduğunu bize öğretiver ya Rabbi!

Bize Medet Eyle Ya Rabbi, bize inayet eyle Ya Rabbi! bizi kendine lâyık kul, Sevdiğine layık bir sevgili  ümmet eyle Ya Rabbi! liyakatla değil elbet lütufla bekliyoruz, lütfuna muhtacız, lutfeyle Ya Rabbi!

Matlûbunu cânân edene aşk olsun! Her zerrede seyrân edene aşk olsun!
Maksûd olan bildiğine ermekdir, îmanını ihsân edene aşk olsun!

Vakt-i şerif, Receb-i Şerif, Cuma, ömür ve şahsiyetlerimiz,
ahir ve akibet, zahir ve batınlarımız hayrola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola
Şefaat û nebi cümlemize nasib ola efendim

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da

huzur bulasınız efendim 
Fakîr Ed-dâi Nâyi AKDEMİR